‘İsrail, Türkiye’nin güçlü bir şekilde Filistin dosyasında olmasını istemiyor’
Ramazan Bursa'ya göre İsrail, Türkiye'nin güçlü bir şekilde Filistin dosyasında yer almasını istemiyor. İran'ın misillemesinin BM kuralları çerçevesinde gerçekleştiğini kaydeden Bursa, diğer yandan İran hakkındaki nükleer silah testi iddialarının Batı basınından geldiğini ve güvenilirliğinin sorgulanması gerektiğini belirtti.
Sitede okuİsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Joe Biden telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmeden sonra Beyaz Saray’da yapılan açıklamada, ABD’nin İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarının ve İran’a yönelik olası misillemesinin desteklendiği vurgulandı.
Pentagon ise İsrail’in “İran tarafından doğrudan saldırıya uğradığını” ifade etti ve misillemenin nasıl olacağına dair nihai kararı İsrail’in vereceğini söyledi.
Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri’ne bağlı savaş, tanker ve bombardıman uçaklarının, gerekli personellerle birlikte Ortadoğu’daki askeri üslere sevkiyatı hız kesmeden devam etti. ABD basınına göre Amerikan Hava Kuvvetleri’nin, aralarında ileri teknoloji F-22 savaş uçaklarının da bulunduğu en az üç filoyu Ortadoğu’daki üslere konuşlandırması bekleniyor.
Tansiyon yükselirken, İsrail güvenlik kabinesi de toplanma kararı aldı. Toplantıda, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya ve Savunma Bakanı Gallant’a, İran’a misilleme için yetki verilmesi gündemde.
Diplomatik ve jeopolitik çekişmeler sürerken, İsrail’in Gazze, Lübnan ve Suriye saldırıları sürdü. Lübnan’da iki binden fazla kişinin öldüğü ve iki haftayı geçen İsrail saldırılarında son olarak Hizbullah’ın lider kadrosundaki isimlerin hedef alındığı öne sürüldü.
Beyrut’taki Hizbullah mühimmat depoları ve yakıt depoları da İsrail savaş uçakları tarafından hedef alındı. Saldırılarda sivillerin de öldüğü ve yaralandığı kaydedildi.
Hizbullah kanadı ise kara harekatı düzenleyen İsrail ordusuna ait en az üç Merkava tankının, güdümlü tanksavar füzeleri ile hedef alındığını aktardı. İsrail ordusunun kara harekatının başlamasından bu yana en az 20 ile 30 arasında askerinin öldüğü bildirildi.
İsrail tarafı ise Lübnan güneyinde ilerlediğini belirterek, BM Barış Gücü personelinin bulunduğu alana doğru ilerlediklerini açıkladı.
İsrail’in olası İran misillemesini, İran Dışişleri Bakanı Arakçi’nin Körfez ziyaretlerini, İran’ın angajman politikasını, İran ile ilgili nükleer silah iddialarını ve Türkiye’nin çatışmaların tırmandığı Ortadoğu’da üstlenebileceği arabuluculuk rolünü, gazeteci ve yazar Ramazan Bursa ile konuştuk.
‘ABD’nin, Lübnan’da yapılan saldırıları ve İsrail’in İran’a yapacağı saldırıyı desteklediğini görebiliriz’
İran Dışişleri Bakanı Arakçi’nin yaptığı Körfez ziyaretlerinin özünde üçüncü ülkeler aracılığıyla ABD ile kurulan müzakereyi yürütme amacı taşıdığını aktaran Ramazan Bursa, bu görüşmelere paralel olarak İsrail’in misilleme kararını konuşması sebebiyle İsrail’in savaş riskini artırdığını kaydetti:
“Aslında tam olarak savaşın eşiğindeyiz. Bölgesel bir savaş çıkmasın diye birtakım gayretler olsa da bölgesel çatışmanın savaşa evrilme riskini yok saymamak lazım. Bu risk ile karşı karşıyayız. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Suudi Arabistan’ı ve Katar’ı ziyaret etti. Bu önemliydi. Diğer taraftan Netanyahu da Biden ile telefon görüşmesi yaptı. Uzun bir aradan sonra görüştüler. Beyaz Saray bir açıklama yaptı. Açıklamaya bakarsak ABD’nin, Lübnan’da yapılan saldırıları ve İsrail’in İran’a yapacağı saldırıyı desteklediğini görebiliriz. Burada Amerika’nın İsrail’den talebi, saldırıda ve savunmada destek almasını sağlamak fakat nükleer tesislerle petrol rafinerilerinin saldırı dışında tutulması şeklinde. Diğer taraftan İran Dışişleri Bakanı da mevkidaşı ile Suudi Arabistan’da görüştü. Arakçi görüşme sonrasında yaptığı açıklamada ‘İkili ilişkileri değil, Lübnan ve Gazze’yi görüşmeye geldim. İkili ilişkileri görüşmek için ayrı bir seyahat yapacağım’ dedi. Sonra da Katar’a geçti.
Katar’daki görüşmelerden sonra Katar televizyonu El Cezire’ye röportaj verdi. Bu röportajda, Amerika ile üçüncü ülkeler üzerinden diyalog bulunduğunu ve bir savaşın çıkmaması için müzakere ortamı oluştuğunu söyledi. Buradan anlıyoruz ki İran’ın Suudi Arabistan ve Katar ziyaretleri, bizzat Suudlar ve Katarlılar ile görüşmek için değildi. Aslında bu iki ülke üzerinden Amerika ile yürütülen temaslar çerçevesinde yapıldı bu seyahatler. Arakçi de bunu şeffaf bir şekilde ifade etti. Dolayısıyla İsrail’de güvenlik kabinesi toplanacak. İsrail yasalarına göre savaşa evrilebilecek bir operasyondan bahsediliyor. Bunun için güvenlik kabinesinin onayına ihtiyaç var. Onay alındıktan sonra akşam veya piyasalar kapandıktan sonra bir saldırı bekliyoruz.”
‘İsrail, Haniye suikastını ve İran içindeki sabotajları üstlenmedi’
İran’ın çatışmaları tırmandırmak yerine BM sözleşmesinin 51’inci maddesine dayanarak kendisine yönelik saldırılara karşılık verme politikasını izlediğinin altını çizen Ramazan Bursa, İsrail’in Haniye suikastı ve İran içindeki sabotajlar dahil birçok saldırıyı resmen üstlenmediğini de sözlerine ekledi:
“İran, Kasım Süleymani suikastından beri bir politika izliyor. Bu da ‘sabır politikası’ olarak biliniyor. Yani, uygun zamanda, uygun zeminde intikam almayı ve misilleme yapmayı öngörüyorlar. Buna sabır politikası veya sabır stratejisi deniliyor. Fakat en son İsrail’in, İran topraklarında İsmail Haniye’yi şehit etmesi, Şam büyükelçiliğini vurması, Nasrallah’ı hedef alması vs. art arda gelen saldırılar, İran’ı sabır politikasında değişikliğe yöneltti. Haniye suikastında iki nokta var. Birincisi, bir misafirin İran topraklarında ve başkentte hedef alınması oldu. İkincisi, İran’ın ulusal güvenliğinin tehdit edilmesi oldu. Bu operasyon, BM sözleşmesine aykırıydı. Dolayısıyla İran, Şam büyükelçiliğine yapılan saldırıya görece daha hafif bir yanıt vermişti. Etkisi daha düşük ve hızı daha az olan roketlerle saldırı yapmıştı. Çünkü İran bu süreçte hızlı bir şekilde çatışmayı tırmandırmak yerine, kendisine yapılan saldırıya misliyle karşılık verme yolunda politika yürütüyor.
Nisan ayındaki misillemede de 1 Ekim’deki misillemede de yaptıkları açıklama aynı. BM sözleşmesinin 51’inci maddesine dayalı olarak bunu yaptıklarını; savaş çıkartmak için değil, kendilerine yapılan saldırıya misliyle cevap vermek ve İsrail’in savaşı yayma stratejisinin önüne geçmek için misilleme yaptıklarını söylediler. Dolayısıyla İsrail, tüm uluslararası hukuku ayaklar altına alarak bir savaş yürütüyor. Hem Gazze’de hem de Lübnan’da böyle yapıyor. Sivilleri hedef alıyor doğrudan. Ama İran, İsrail’e yaptığı iki saldırıda da askeri üsleri hedef aldı. İkinci saldırıda, birinciye kıyasla daha ciddi füzeler kullanıldı. İsrail’in yapacağı saldırının boyutuna göre İran güvenlik bürokrasisi yine toplanacak. Saldırının zaiyatını ve hedefini masaya yatırıp o çerçevede hareket edecek. Hatırlarsanız nisan ayında Şam büyükelçiliğine yapılan saldırıdan sonra İran misillemesine İsrail yanıt vermedi. Tabii İsrail, Haniye saldırısı dahil resmen üstlenmedi. İsfahan’da Devrim Muhafızları üslerinde patlamalar oldu. İsrail tarafından bunlar kabul edilmedi. İran, açıkça misilleme yaptı ama İsrail’in saldırıları sabotaj ve suikast şeklinde oldu.”
‘İran, ABD ve İsrail tarafından oyalandığına karar verdikten sonra misilleme yaptı’
Ramazan Bursa’ya göre ABD ve İsrail, ateşkes konusunda oyalama taktiği izleyerek İran’ı kandırdı ve misillemenin gecikmesine sebep oldu:
“Aslında son olaylarda stratejik sabır yoktu. Hamas’ın da talep etmesi ve İran’da da bu stratejinin ön plana çıkması üzerine İran, Katar üzerinden ABD’ye misillemeden vazgeçme karşılığında İsrail’e ateşkes baskısı yapılmasını teklif etti. Gazze’de ateşkes sağlanırsa, İran da misilleme hakkından vazgeçeceğini söyledi. Böyle bir müzakere süreci yürütüldü. 1 Ekim sürecinde İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, bakanlar kuruluna yaptığı açıklamada ‘Bizi kandırdılar’ dedi. Amerika, ateşkesi sağlama noktasında ısrarlı açıklamar yaptı. Biden çıktı ve ‘Birkaç madde hariç anlaşma sağlandı. Ateşkese çok yakınız’ dedi. Ama her müzakerede Netanyahu, yeni koşullarla masaya geldi. Dolayısıyla İran, ABD ve İsrail tarafından oyalandığına karar verdikten sonra misilleme yaptı.”
‘Hamaney’in ayrıca nükleer silah elde etme noktasında da fikrinin değiştiğine dair bir açıklamasını görmedik’
İran’ın nükleer silah elde etmesinin bir caydırıcılık statüsü yaratacağına yönelik çağrıların İran içerisinde giderek arttığını vurgulayan Ramazan Bursa, henüz Hamaney’in bu yönde bir açıklamada bulunmadığını ve fetva yayınlamadığını kaydetti:
“Aksa Tufanı öncesinde de bazı isimler bunu gündeme getiriyordu. Fakat Aksa Tufanı’ndan sonra ve bilhassa Lübnan’a yönelik saldırıların artması ve Suriye’deki Devrim Muhafızları ve ilintili grupların karargahlarına yönelik saldırılar artınca, bu tekrar gündeme geldi. Belirli bir kesim, İran’ın kullanmak için değil fakat caydırıcılık statüsü kazanmak için nükleer silaha sahip olması gerektiğini söyledi. Şartların İran’ı buraya sürüklediğini söylediler. Milletvekillerinin böyle bir talebi olması önemli. Ama daha da önemlisi, İran’daki önemli isimlerden olan ve Hamaney’in de danışmanı olan Harrazi de buna benzer bir açıklama yaptı. Dolayısıyla İran belki nükleer silah edinme tartışmalarını içeride gündeme getirmek suretiyle müzakere masasında elini güçlendirecek bir ortam oluşturma çabasında olabilir. Fakat şu açık ve net: Hamaney’in nükleer silah üretmenin haram olduğuna dair bir fetvası var. Bu fetvanın henüz değiştirilmediğini biliyoruz. Fakat Hamaney’in ayrıca nükleer silah elde etme noktasında da fikrinin değiştiğine dair bir açıklamasını görmedik. Burada bir belirsizlik var. Coğrafya çok karışık tabii, sürprizlere açık olmak lazım.”
‘Batı basınını merkeze oturtarak sonuca varmak ve fikir elde etmek çok mümkün gözükmüyor’
Batı basınında yer alan İran’ın nükleer silah test ettiği iddialarını değerlendirne Bursa, bu tür iddiaların Batı medyasında konuşulduğunu ve daha önceki dönemlerde de sıklıkla dile getirildiğini hatırlattı:
“Dünya basınının İran’da nükleer deneme yapıldığı iddiası, İran basınına yansımadı. Fakat bu ihtimal Batı basınında gündeme getirildi. İran basınına da Batı üzerinden yansıdı bunlar. Yani kendileri, nükleer bomba deneyi yapıldığına dair açıklama yapmadı veya haber yayınlamadı. Dolayısıyla test olduysa bile teyit etmek mümkün değil. Fakat Batı basınında İran nükleer çalışmalarıyla alakalı değişik haberler var. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, Trump çekildiği halde İran’ın nükleer anlaşmaya uyduğunu ve dolayısıyla nükleer silah elde etmeye yakın olmadığı yönünde raporlar yayınlamıştı. O dönemde dahi Batı basını, İran’ın birkaç ay içerisinde nükleer silah elde edebileceğine dair haberler yapıyordu. Batı basınını merkeze oturtarak sonuca varmak ve fikir elde etmek çok mümkün gözükmüyor.”
‘İsrail, Türkiye’nin güçlü bir şekilde Filistin dosyasında olmasını istemiyor’
Ramazan Bursa’ya göre İran, Türkiye’nin Ortadoğu’da ve özellikle Gazze’de yürütmeyi istediği arabuluculuk rolüne karşı değil. Türkiye’nin girişimlerinin İsrail tarafından engellendiğine dikkat çeken Bursa, İsrail’in arabulucu olarak sadece Mısır ve Katar’ı istedğini belirtti:
“Aslında İran, arabuluculuk rolü konusunda Türkiye’yi arzular. Türkiye’nin arabuluculuk rolüne sıcak bakar. Hatta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, bölgeyi uluslararası müdahalelere kapatmak için bölge ülkelerinin oluşturacağı bir güvenlik teşkilatının zaruriyetini dile getirdiği bir açıklaması vardı. İran Dışişleri’nin de Hakan Fidan’ın açıklamalarına yakın söylemleri olduğunu görüyoruz. Ama burada sorun İran’dan ziyade İsrail. İsrail, arabulucu olarak Katar’ı ve Mısır’ı tercih ediyor. Türkiye, Gazze konusunda arabuluculuk teklif etti ama İsrail kabul etmedi. Çünkü İsrail, Gazze’deki operasyonlarını bitirince Gazze’de iki noktada askerlerini bırakmak istiyor. Geri kalanında ise bölge ordularından oluşan bir askeri gücün Gazze’de konuşlanmasını arzuluyor. İsrail dolayısıyla Türkiye’nin bu eksende bulunmasını istemiyor. Çünkü Türkiye arabulucu olursa, Türk askerinin Gazze’de bulunması ihtimali ortaya çıkacak. İsrail hiçbir şekilde Türkiye’nin güçlü bir şekilde Filistin dosyasında olmasını istemiyor. İşte Türkiye’nin arabuluculuğunun ve aktif bir adım atmasının önündeki engel İsrail olarak gözüküyor.”