‘Balistik füzenin engellenmesinde ABD, İsrail ve Fransa başarılı olamadı’
“İran’ın tutumunu anlıyor muyuz diye sormak lazım. İran, en başından beri bölgesel bir savaş istemediğini ve esasen kendisinin de savaşa girmeyeceğini defalarca kez tekrarladı. İran’ın İsrail-Filistin konusundaki tavrı da oldukça net. İran kendisi savaşmıyor fakat İsrail’e karşı savaşanlara yardımcı oluyor. İran’ın devlet olarak bugüne kadar ‘Ben savaşarak İsrail’i ortadan kaldıracağım’ şeklinde resmen açıklama yaptığını hatırlamıyorum. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama İran şimdiye kadar kimseye savaş açmış bir ülke değil. Şu ana kadar girdiği tek savaş Irak’a karşıydı ve o savaşı da Irak başlatmıştı.
Yani İran’ın yaptığı tarihsel tutumuna da uygun. İran, doğrudan savaşın içinde olmayacak ve olmak da istemiyor. Ama elbette her devlet gibi kendisine saldırı olursa karşılık vermek durumunda kalacaktır. Dün yaşanan da bunun bir yansımasıdır. Nisan ayındaki misillemeden anlayış olarak farklı değildir. Sadece saldırının tipi ve yoğunluğu değişmiştir. Daha ağır bir saldırı olmuştur. Yöntem de farklıdır. Dron yerine balistik füze kullanıldı. Balistik füzenin engellenmesinde ABD, İsrail ve Fransa başarılı olamadı. Geçmişte dronların önemli bir bölümü engellenebilmişti. Fakat o misilleme dahi İran açısından başarılı ve yeterli olarak dünya tarafından kabul görmüştü. Dolayısıyla İran’ın dünkü saldırısı sonucunda bölgesel ve ucu açık bir savaş karşısında olduğumuzu düşünmüyorum.
Ama böyle bir savaşa gitme ihtimali var mıdır? Bir yıldır var bu ihtimal ve hala devam ediyor. Belki de İran’ın bu misillemesine İsrail ve Amerika’nın ne cevap vereceğine bağlı olarak bunu daha net şekilde göreceğiz. Güvenlik konseyleri bugün toplanıyor. Orada bazı işaretleri özellikle Batı’nın tutumuna yönelik işaretleri göreceğiz. Rusya ve Çin’in tutumunu da göreceğiz. Bu konuda işaret almış olacağız yani.”
‘İsrail eğer İran’ın can damarlarını vurursa o zaman İran tekrar yanıt verecektir’
“Doğrusunu isterseniz bu konu İsrail kadar Amerika’yı da ilgilendiriyor. Ben İsrail’in ABD’den bağımsız olarak stratejik konularda kararlar alıp saldırılar yapabileceğini düşünmüyorum. Yani İran’a saldırının veya İran’a cevabın ne ölçüde göstermelik olacağı, ne ölçüde İsrail kamuoyunu yatıştırmaya yönelik olacağını veya ne ölçüde gerçek bir saldırı olacağını göreceğiz. Eğer gerçek bir saldırı olursa işler değişir. Dün gördüğümüz ve daha önceden de tahmin ettiğimiz manzara, işin daha da büyüyebileceğini gösteriyor. İran’ın geçmiş iki ay içerisinde ciddi bir zaaf gösterdiği, kendi içindeki tartışmalarda da ortaya çıktı. Yeni cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın tutumunun da etkili olup olmadığı tartışılıyor. İran neticede zaaf gösterdi ve iç kamuoyunda da eleştirilere uğradı. Bu yüzden dünkü gibi etkili bir saldırı yapmak zorunda kaldı. Bu sebeple İsrail, İran’ın nükleer tesislerine veya rafinerileri gibi can damarı olarak nitelendirilebilecek hedeflerine saldırı yaparsa, İran’ın da cevap vermek dışında çaresi olmaz.
İran’ın dün yaptığını biraz da İsrail’den gelebilecek bu tür bir saldırıyı önleme amacıyla yaptığını da değerlendirmek lazım. Bu zaaf döneminde İran mutlaka şunu görmüştür: İsrail’e karşı vereceğiniz zaaflar veya Batı’nın sözlerine kanmanız durumunda kazançlı çıkmıyorsunuz. Diş göstermezseniz size yapılan saldırılar daha da artar. İran’ın bunu gördüğünü düşünüyorum. Fakat dünkü saldırıdan sonra İsrail yapmak istese dahi ABD’nin bu tür bir İran bombardımanına izin vereceğini sanmıyorum.”
‘İsrail Lübnan’a üç noktadan girmeye çalıştı, üçünde de yenildi’
“Bu ‘ikinci cephe’ olarak adlandırılan Lübnan cephesi devam ediyor. Bu durum devam edecek, çok önemli değişiklikler olacağını düşünmüyorum. Lübnan tarafı toparlanıyor aslında. Yani Lübnan Hizbullahı tarihi liderini ve bölge için önemli bir figürünü kaybetti. Komuta kademesinin çoğunu da yitirdi. Bu aslında İsrail’e yanıltıcı bir izlenim verdi. İsrail, bu fırsattan istifade kara harekatı yapabileceğini düşündü. Burada tabii ki Amerika ile de anlaştılar. Zaten birkaç gün önce resmi açıklamalarda ‘sınırlı harekat’ lafı ortaya atıldı. Bir kara savaşına girdiğiniz zaman onun sınırını siz değil, sahadaki gelişmeler tayin eder. Sizin sınırlı veya sınırsız demenizin anlamı yok. Tabii işi iki saatte kadar gücünüz varsa ayrı. Ama böyle bir gücünüz yoksa ki bugün gördüğümüz gelişmelerin de teyit ettiği gibi, İsrail’in Hizbullah’a karşı böyle bir gücü yok.
İddialı olacak ama hep bunu söyledim: İsrail’in karadan Lübnan’ı işgali, 20. Yüzyıla ait bir fenomendir. 21. Yüzyılda bunu yapacak gücü yok İsrail’in. Bunun ipuçlarını da gördük. İki gün önce tüm askerlerini oraya yığdılar. Havadan ve toplarla vurdular. Tanklarla saldırıyorlar. Bugün üç kez yenildiler. Üç noktadan girmeye çalıştılar, pusuya düştüler ve geri çekildiler. Komutanlar dahil elit onlarca askerlerini kaybettiler. Dünyanın en gelişmiş hava kuvvetlerinin ekipmanlarına sahip olmalarına, ABD tarafından desteklenmelerine, tüm Batı’nın desteğine rağmen durum bu. Herhangi bir şekilde ilerleyemediler. İlerleyebilirler mi? Savaşlarda kesin konuşmak çok zor ama ben çok ilerleyebileceklerini düşünmüyorum.”
‘İsrail ordusu, savaşçı bir ordu değil’
“Peki savaş biter mi? Bitmez. Netanyahu ve ABD savaşı bitirmek istemiyor. Bu savaşın Amerikan seçimleri öncesi bitmesi için herhangi bir neden yok. İsrail’in ancak binlerce insan kaybedip büyük darbeler yemesiyle savaşın bitmesi mümkün olabilir. Yani Lübnan’daki savaş en az Amerikan seçimlerine kadar devam edecektir. Asker değiliz ama bazı şeyleri görmek için asker olmanıza gerek yok. İsrail ordusu, savaşçı bir ordu değil. Batı’daki ve Türkiye’deki medyanın bize aktardığının tam tersine İsrail ordusunun savaşçı olmadığını, Hizbullah gibi bir örgüt sayesinde görüyoruz. Evet, İsrail havadan yerleşim yerlerini vurup binlerce sivili öldürebiliyor. Ama bu savaş değil ve savaşçılık hiç değil. Herhangi bir savaş hukukuna, insani kurala, ahlaki değerlere bağlı değilseniz, her şeyi yapabilirsiniz. Gazze’deki ve Lübnan’daki olaylar bunu gösteriyor. Binlerce kadın ve çocuk öldürüyorlar. Ama bu onların savaşçı olduğunu değil, katil olduklarını gösterir.
Savaş meydanı güney Lübnan’da görülüyor. Hava ve tank üstünlüklerine rağmen ilerlemeleri mümkün olmadı. Herhangi bir şekilde ilerleyemiyorlar. Ama anladığım kadarıyla savaş maalesef devam edecek. Nereye kadar devam edecektir? Önümüzde Amerikan seçim eşiği var. ABD ve İsrail bu işin kendilerine de zarar verdiğini görene kadar savaş devam edecektir. Dünyanın en büyük ateş gücü ve hava kuvvetleri ile savaşıyor bu insanlar. Yani tek İsrail’le değil, Amerika ile de savaşıyorlar.”
‘Suriye lojistik desteğini vermeyi sürdürecektir ama savaşı esas olarak Hizbullah ve direniş ekseni yürütecektir’
“Çatışmaların Suriye’ye etkisini ele alalım. Suriye öncelikle yaralı bir ülke. Topraklarının bir bölümü Amerika’nın, bir bölümü İsrail’in, bir bölümü de Türkiye’nin kontrolü altında. Bir de Türkiye’nin paralı askerleri olan Suriye Milli Ordusu ve benzeri unsurlarla savaşmak durumunda Suriye. Bir de Amerika ile işbirliği yapanlarla sorunlarını çözmek durumunda. Bundan daha da önemlisi, dünyanın en tehlikeli cihatçılar ve savaşçılar ile dolu olan El-Kaide emirliği İdlib ile uğraşmak zorunda. Tüm bunların üstüne haftada en az bir kere İsrail saldırısına maruz kalıyor. Hava savunması da önemli ölçüde tahrip edilmiş durumda. Yani Suriye’nin bu savaşa aktif olarak katılacak gücü yoktu. Uzunca bir süredir Lübnan ve Golan-Suriye cephesi tek ve birleşik bir cephedir. Özellikle Irak’taki direniş hareketleri ve Hizbullah, işgal altındaki Golan’ı da sıkça hedef aldı. Bir de Nasrallah ile Beşar Esad arasında kişisel bir ilişki vardı. Bu sadece 24 yıllık bir ilişki değil. Ondan öncesinde de Lübnan dosyası, Hafız Esad tarafından birkaç yıl oğlu Beşar Esad’a emanet edilmişti. Aralarında 24 yılı aşkın kişisel bir ilişki de vardı. Ben Hizbullah toparlandıkça da bu ilişkinin süreceğini düşünüyorum.
Ama Suriye’nin savaşa aktif olarak katılması zor. Saldırıya uğrarsa direnecektir fakat Beşar Esad savaş konusunda mesafeli duracaktır. Gücü yok çünkü açık olmak gerekirse. Savaş, Hizbullah inisiyatifinde devam edecektir. Hizbullah’ın kara savaşı performansı çok iyi. Belki Suriye desteğine ihtiyacı da kalmayacaktır. Hizbullah esasen çok güçlü, eğitimli, disiplinli ve savaşçı bir örgüttür. Özellikle 2010 sonrasında Irak ve Suriye cephesinde de savaşçı gücünü artıran müdahalelerde de bulundu. Çok büyük bir tecrübe kazandılar. Suriye lojistik desteğini vermeyi sürdürecektir ama savaşı esas olarak Hizbullah ve direniş ekseni yürütecektir.”
‘İsrail’in bir NATO üyesinin topraklarını işgal etmesi zaten çok fantastik bir hayal olur’
“Türkiye’nin tutumunu iki açıdan ele almak lazım. Birincisi iktidarın tutumu, ikincisi de iktidara yakın medyanın tutumu. Medyanın tutumu ikili ama önemli ölçüde bir grup, İran’ın bölgede yaptığı faaliyetleri ve direniş ekseni güçlerinin savaşlarını küçümseme tutumu içinde. Bir anlamda kendilerine rakip görme anlayışından kaynaklanıyor bu. Açıkça söylemek lazım: Özellikle 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan sonra Türkiye’nin itibarı Ortadoğu’da olmadığı kadar geriledi. Çünkü insanlar, çok net bir şekilde Türkiye’nin tutumunun samimi olmadığını değerlendirmeye başladı. Bir yandan yüksek perdeden İsrail’e karşı konuşup İsrail yetkilileri ile ağız dalaşına girerken, diğer yandan da ticaretin, diplomasinin, Kürecik radar üssünün devam etmesi gibi durumlar oldu. Azerbaycan ile birlikte İsrail gibi soykırımla suçlanan bir orduya yakıt sevkiyatı sürdü.
Tüm bunlar, Türkiye’nin tutumunda samimiyetsiz olduğu kanaatinin maalesef yaygınlaşmaya başlamasına sebep oldu. Türkiye’nin tutumuna dönelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘büyük İsrail’ açıklamasına bakalım. Evet, İsrail’in kuruluşunda Türkiye’nin topraklarının küçük bir bölümünü kapsasa da böyle bir hayalleri var. Tamamen uydurma değil, böyle şeyler var. Fakat İsrail’in bugün itibarıyla böyle bir gücü olduğunu iddia edebilmek çok mümkün değil. Bu tür isteği olanlar muhakkak var. Netanyahu hükümetinde de böyleleri var. Ama bunun gerçekleşmesi pek mümkün değil. Diğer yandan şunu da belirtmek lazım: İsrail’in bir NATO üyesinin topraklarını işgal etmesi zaten çok fantastik bir hayal olur. İsrail’in sizin topraklarınızı işgal etmesine gerek yok ki, siz aynı ittifaktasınız. Atışsanız bile aynı ittifaktasınız. Tüm bunlar bana çok fantastik geliyor.”