EKSEN

‘Hizbullah lider kadrosunun kaybına rağmen çatışmalardan güçlenerek çıkacaktır'

Gazeteci Ömer Ödemiş'e göre Nasrallah'ın kaybı her ne kadar psikolojik etkiye sahip olsa da Hizbullah, direniş hareketi olarak daha da güçlenecek. İsrail'in kara harekatına yönelik adım atmayacağı yönünde değerlendirmede bulunan Ödemiş, İsrail'in psikolojik üstünlük sağlamışken askeri kayıp yaşamayı göze alamayacağını öne sürdü.
Sitede oku
İsrail, Beyrut’taki Dahiye bölgesine düzenlediği hava saldırısı ile Hizbullah’a ait yeraltı tünellerini ve sığınaklarını imha etti. Amerikan yapımı F-15 savaş uçaklarının kullanıldığı saldırıda, 89 tona eşdeğer sığınak delici mühimmat ateşlendi.
Saldırılar sonucunda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah hayatını kaybetti. Nasrallah’ın yanı sıra İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Nilfuruşan, Hizbullah güney cephesi komutanı Ali Karaki ve birçok üst düzey Hizbullah yetkilisinin de hayatını kaybettiği açıklandı.
İsrail’in Lübnan’ı hedef alan saldırılarında aralarında çocukların da bulunduğu bin kişi hayatını kaybederken, beş bin kişinin de yaralandığı açıklandı.
Diğer yandan İsrail ordusunun Lübnan sınırına tank ve zırhlı araçlar ile yığınak yaptığı tespit edildi. İsrail’in kara harekatına başlayacağı yönünde iddialar, İsrail ve dünya basınında yer aldı.
İsrail’in Hasan Nasrallah ve Hizbullah lider kadrosuna düzenlediği suikastı, İsrail’in kara harekatı planlarını, çatışmaların yoğunlaşmasının Suriye’ye etkisini ve Nasrallah suikastının olası etkilerini, gazeteci ve yazar Ömer Ödemiş ile konuştuk.

‘Hizbullah, El-Kaide’ye ve emperyalizme karşı göğüs göğse savaştı’

Nasrallah’ın özellikle 1990’lardan itibaren Lübnan ve direniş açısından kritik bir figür olduğunun altını çizen Ömer Ödemiş, Hizbullah’ın yalnızca savaşlarla tanınmadığını, Lübnan’daki sosyal hayata katkısı ve siyasette yer almasıyla birlikte birçok farklı alanda öne çıktığını hatırlattı.

“İsrail, ‘bunu da yapamazlar’ dediğimiz her şeyi yapıyor. Dikkat çekmemiz gereken bir nokta, Nasrallah’ın vurulduğu nokta olan Dahiye bölgesinin Hizbullah karargahı olduğunu bölgeyi tanıyan herkesin bildiğidir. Beyrut’ta net şekilde bilinir. Ben kendisinin orada olmadığını, en azından Suriye’de olacağını düşünüyordum. Çok ciddi bir kesişme olmuş. Yer-mekan kesişmiş. İstihbarat toplantısında oradaymış ve saldırıda birkaç yöneticiyle birlikte yaşamını yitirdi. Hizbullah orada stratejik bir hata yapmış. Nasrallah ismi, 1990’lardan sonra ciddi şekilde öne çıkan bir isimdir Lübnan direnişi açısından. 2000’de İsrail’in kovulması, 2006’da İsrail’in kovulması, 2016’da İsrail’e karşı çatışmalarda hep Nasrallah’ın ismi öne çıkar. Sembolik bir isimdir. Planlaması ve stratejisi güçlü olan bir isimdi.

Beyrut’ta resimleri, Che Guevera ile birlikte açılırdı. Bizim bazı aymaz aydınlar, Türkiye’deki Hizbullah ile Lübnan’dakini karıştırır. Çok farklıdır bunlar. Sadece isim benzerliğidir. Lübnan’daki Hizbullah’ın okulu, hastanesi vardır. Sosyal hayatın bir parçasıdır. Mecliste vekilleri vardır. Beyrut’un güvenliğini sağlar. Radikal İslamcılarla savaşan, cihatçılarla savaşan, Suriye’de El-Nusra ile, El-Kaide ile göğüs göğüse çarpışan, onların emperyalizm adına üstlendikleri görevi başarısız kılmak için mücadele veren yapılardan birisiydi Hizbullah. Suriye’nin gerici saldırılara karşı direnmesinin önemli bir etkeniydi. Türkiye’deki Hizbullah ile hiçbir alakası yoktur.”

‘İsrail, Lübnan’a girerse elde ettiği askeri başarıyı sürdüremez’

Hizbullah’ın her şeyden önce bir direniş ve fikir hareketi olduğunu dile getiren Ödemiş, İsrail’in kara harekatına girişemeyeceğini çünkü kara harekatı başlatması halinde askeri açıdan kaybedeceği değerlendirmesinde bulundu:

“Direniş açısından Nasrallah önemli bir kayıp oldu. Tabii Hizbullah bir fikri harekettir, bir direniş hareketidir, bir mücadele hareketidir. Ben isimlerden bağımsız olarak Hizbullah’ın ufak bir bocalama ile varlığını sürdüreceğini, etkinliğini koruyacağını düşünenlerdenim. Nasrallah özellikle motivasyon ve psikolojik açıdan önemliydi. Bugün Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım ‘Yürüyeceğiz, daha güçlü olacağız’ demiş. Kaybedilen komutanlar yerine yardımcıları olduğunu, hazırlıklı olduklarını ve atamaların yapıldığını söylemiş. Ayrıca kara savaşına hazır olduklarını belirtmiş.

Ben şahsen İsrail’in kara harekatına girişebileceğini sanmıyorum. Bir üstünlük sağladılar ön bölgede. Herkes İsrail’in askeri gücünü, yenilmezliğini, karşı konulmazlığını konuşuyor. Böylesi bir dönemde İsrail, kara savaşına girip bunu yıpratmak istemez diye düşünüyorum. Kara savaşı önemlidir. Hala daha Gazze’ye karadan doğru düzgün girmediler. Aylardır havadan vuruyorlar ama Gazze’de bile kara savaşına girmediler. Gazze’de yüzlerce Hamas savaşçısının tünellerde olduğunu ve eylemler yaptığını görebiliyoruz. Ben bu yüzden İsrail’in Lübnan’a girebileceğini sanmıyorum. Fransızların direnci var. Lübnan’da eskiden beri, kurulduğu süreçten beri Fransızların siyasi ve ekonomik ağırlığı var. Bu yüzden pek ihtimal vermiyorum. Ama İsrail olur da Lübnan’a girerse çok ciddi bir dirençle karşılaşacaktır ve edindiği askeri başarıyı sürdüremeyecektir. Bu anlamıyla da tercih etmeyecektir.”

‘Bu olaylarda Suriye’nin bölge açısından önemi ortaya çıkıyor’

Ödemiş’e göre İsrail’in Lübnan saldırıları ve yaptığı katliamlar, Suriye’nin önemini tekrar gözler önüne serdi. Hizbullah’ın Suriye direnişine katkıda bulunduğunu hatırlatan Ödemiş, yine de İsrail’in parmağı olan iç savaşta en büyük mücadeleyi Suriye ordusunun verdiğini anımsattı:

“Lübnan tabii Suriye’yi daha da yakından ilgilendiren bir konumda. Bu olaylarda Suriye’nin bölge açısından önemi ortaya çıkıyor. Neden Suriye’ye saldırdılar? Suriye neden hedef oldu? İşte bu nedenden dolayı. Suriye, İran açısından, Hizbullah açısından, Filistin davasının kazanımı açısından ve İsrail’in bölgede durdurulması açısından önemliydi. Bu yüzden özellikle Suriye’ye saldırdılar ve Suriye’yi zayıflatıp yok etmek istediler. Eğer Baas’ı tamamen yok edebilseler bugün yaptıkları iş daha kolay olacaktı ama Baas direndi. Hizbullah, Suriye’de sıcak çatışma içerisinde yer alan bir güçtü. Şam’ın Hristiyan mahallesini Hizbullah askerleri koruyordu. Hizbullah’ın Hristiyan mahallesini korumasını da yapısını yansıtmak için söylüyorum.

Tabii Suriye’deki kazanımın önemli objesi, Rusya’nın hava operasyonları, hava savunma sistemleri ve Suriye ordusunun karadaki başarısı oldu. İran birlikleri de vardı iki-üç tane Suriye’de. Birkaç Rus paralı asker birliği ve iki tane de Hizbullah birliği vardı. Mesela bir olay yaşanmıştı. Seyyide Zeynep diye bir yer var Şam’da. Hz. Ali’nin kızının mezarının olduğu bölge. Burayı Hizbullah’ın koruduğunu söylediler bana. Konuştuk. Orada 300 civarı Hizbullah askeri vardı. Tertemiz giyinmiş, gencecik çocuklar. Başlarında bir komutanları vardı. Çok hoşuma gitmişti. Çıkışta bir Suriye ordusu kontrol noktasında onlarla sohbet ediyordum. ‘Burayı Hizbullah koruyormuş’ dedim. Suriyeli komutan da bana ‘Biz de beş bin askerle onları koruyoruz’ dedi. Tabii Hizbullah faktörü önemliydi ama Suriye İç Savaşı’nda en önemli misyonu üstlenen Suriye ordusu oldu.”

‘Bölgedeki iki önemli aktör güçten biri Suriye, diğeri İran’dır’

Nasrallah’ın ölümü sonrası Hizbullah’ın gücünü toparlamasında İran ve Suriye’nin öne çıkacağını ifade eden ömer Ödemiş’e göre İsrail’in kara harekatı başlatması durumunda olayların seyri kökten değişebilir:
“Elbette Nasrallah’ın ölümü Hizbullah’ın Lübnan’da zayıflaması konusunda etken olabilir fakat bölgedeki iki önemli aktör güçten biri Suriye, diğeri İran’dır. Hizbullah elbette mühimdir ama bu iki gücün duruşu ve tavrı belirleyici olacaktır. Suriye yıprandı, askeri kabiliyetini önemli ölçüde kaybetti. On yıllık bir savaştan çıktılar. Böyle bir savaşı sürdürmek maddi ve askeri anlamda kolay değildir. Suriye, eski gücünde olmayabilir. İran, tarihi, geçmişi olan bir ülkedir. En eski ülkelerden biridir. Sessizliğini koruyor ama Hizbullah’a lojistik desteğini sürdürüyor. Bu lojistik destek sürecektir. Dün akşam İsrail’in Beyrut’a yaptığı hava saldırısında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin bir komutanı ile iki yardımcısı da şehit edilmiş. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi de savaşı sürdüreceklerini söylüyor. Eğer İsrail Lübnan’a girerse savaşın şekli değişir diye düşünüyorum.”

‘Bölgesel savaş çıkarsa Türkiye de bunun dışında kalamaz çünkü tüm bölge etkilenir’

Hem İran’ın hem de İsrail’in bölgesel savaş riskinden çekindiğini vurgulayan Ödemiş, İsrail saldırganlığı sonucunda çıkacak Ortadoğu’yu kapsayan bir savaş ortamından Türkiye’nin de etkileneceği uyarısında bulundu:
“Ben İran ile İsrail’in doğrudan çatışmaya gireceğini düşünmüyorum. Her iki taraf da bundan çekiniyor. Sebebi de savaşın hızlı bir şekilde genişleyeceğini düşünüyor olmalarından kaynaklanıyordur. Yemen’e yine bir saldırı oldu. İran saldırıdan sonra çok refleksif davranmadı. İsrail Yemen’i hava saldırısı ile vurdu. Yani bu çatışmanın devletler arası bir savaşa dönüşmesi, savaşın genişlemesi ihtimalini artırır. Ayrıca böyle bir durumda hava güçleri devreye girer. Şu anda İsrail’in karşısında bir hava gücü yok. İsrail istediği gibi havadan giriyor. O vakit başka ülkelerin hava güçleri de devreye girecektir. Çatışma bölgeye yayılacaktır. İki tarafın da böyle bir şey isteyeceğini sanmıyorum. Zaten bu tür bir hamle olur ve bölgesel savaş çıkarsa, Türkiye de bunun dışında kalamaz çünkü tüm bölge etkilenir. İnşallah böyle bir şey olmaz. Ama İsrail savaş çıksın diye her şeyi yapıyor, bunu da belirtmek lazım.”

‘Hizbullah, çatışmanın keskinliğiyle daha da güçlenecektir'

İsrail’in Nasrallah ve lider kadroya suikastının güvenlik zaafiyeti kadar yüksek özgüvenden de kaynaklanmış olabileceğini belirten Ödemiş’e göre, Hizbullah bu süreçten daha dayanıklı ve kuvvetli olarak çıkacak. Hizbullah’ın kadrosunun savaşçı olduğunu ve yanında çeşitli Filistinli grupların da yer aldığını ifade eden Ömer Ödemiş, MOSSAD’ın istihbarat başarısının Hizbullah’ı çökertmeye yetmeyeceğinin altını çizdi:

“Hizbullah’ta bir güvenlik zafiyeti var kuşkusuz fakat bence asıl problem yüksek özgüvenden kaynaklanıyor. Bir de MOSSAD, istihbarat anlamında çok örgütlenmiş bir yapı. Nazi savaş suçlularını otuz-kırk yıl sonra bile birçok ülkede yakaladı veya suikastler ile öldürdü. Örgütlü ve para gücü çok fazla olan bir yapı MOSSAD. Üst kademelere kadar sızmış olma ihtimali çok yüksek. Suriye İç Savaşı’nın başlarında, Savunma Bakanlığı binasında bir bomba patlatıldı. İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı vs. öldürülmüştü. İsrail’in elinde bu tür istihbarat raporları ve planları var. Tabii yaşanan olay, Hizbullah’ın savunma sistemindeki zafiyeti de gösterir. Ben biraz da özgüvene veriyorum bunu. Beyrut, herkesin bildiği bir yerdir. Özellikle telsiz gibi iletişim araçlarının patlatılmasından sonra orada böyle bir toplantı yapılması dikkat çekicidir. Yapılmamış olması gerekirdi.

Orada o anda Nasrallah’ın bulunduğunun istihbaratı da MOSSAD tarafından alınmış. Nasrallah, yerin 35 metre altındaki bir tüneldeydi. 85 adet birer tonluk bomba attı İsrail. Tünel böyle imha ediliyor. Nasrallah’ın sağ çıkmaması için özel bir çaba gösteriliyor. Bu kuşkusuz Hizbullah açısından istihbarat zafiyetinin tartışılmasına sebep olmuştur. Bundan sonraki süreç de kritik. İsrail şöyle bakıyor: Komutanlar ölürse üstünlük sağlayacağını düşünüyor. Kendi yapısal durumu bu şekilde. Ama ben bu tür üst düzey, yönetim kadrosunun öldürülmesiyle Hizbullah’ın önemli bir kayıp yaşamış olacağını düşünmeyenlerdenim. Çatışmanın keskinliğine bağlı olarak yapı daha güçlü çıkacaktır.

Hatırlayın 1970’lerde Mahir Çayan’ları katlettiler, idama götürdüler Türkiye’de. 1980’e gelindiğinde daha büyük bir direniş kadrosu oluştu Türkiye’de. Hizbullah’ın lider kadrosunun öldürülmesi direnişi güçlendirecektir. Lübnan halkı savaşçı, savaşa yatkın bir halktır. Bombalarla, ölümlerle geri duracak bir halk değildir. Hizbullah geri duracak değildir. Lübnan’daki FHKC gibi Filistinli örgütlerin de savaş tecrübesi var. Ama tabii psikolojik anlamda bu tür suikastlar etkileyici oluyor. Hizbullah’ın istihbarat zaafiyetlerini gözden geçirmesi iyi olabilir.”

Yorum yaz