EKSEN

‘Herkes daha adil ve eşit bir dünya özlemini dile getiriyor ama bu reform önerileri gerçekçi değil’

Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu’na göre uluslararası sistemde reform çağrısında bulunan üç ana grup seslerini duyurmayı başardı. Reformun sadece mevcut BM sisteminde gerçekleşmesinin faydası olmayacağını belirten Loğoğlu, öte yandan küresel sistemin şu anda değişime gitmesinin düşük bir ihtimal olduğunu vurguladı.
Sitede oku
Birleşmiş Milletler’in 79’uncu Genel Kurulu’na reform talepleri damgasını vurdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurul’a hitaben yaptığı konuşmasında “dünya beşten büyüktür” dedi ve BM Güvenlik Konseyi sisteminde veto yetkisinin kaldırılması talebini yineledi.
Öte yandan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de Birleşmiş Milletler’in ve uluslararası sistemin itibarı açısından değişimin önemine vurgu yaptı.
Diğer yandan NATO’ya yeni dahil olan İsveç’in Dışişleri Bakanı Maria Malmer Stenergard, küresel dengeler göz önünde bulundurulduğunda reformun kritik bir ihtiyaç olduğunu söyledi.
Reform çağrısında bulunan önemli ülkeler arasında Brezilya ve Fransa da yer alırken, Birleşmiş Milletler sisteminde kendilerine yer bulmak isteyen ve BM kurulduğunda sömürgecilik düzeninin devam ettiğini hatırlatan Afrika ülkelerinin temsilcileri de büyük ses getirdi. Özellikle Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, Afrikalı ülkelerin eşit bir statüde olduğunun altını çizdi ve Birleşmiş Milletler kadar uluslararası finans kuruluşlarında da reform yapılması çağrısında bulundu.
Birleşmiş Milletler 79’uncu Genel Kurulu’ndaki reform çağrılarını, BM sisteminde reformun ve reform taleplerinin tarihçesini ve mevcut küresel sistemde BM reformunun ne kadar mümkün olduğunu, Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu ile konuştuk.

‘En son reform 1965’te yapıldı. Reform talep eden üç ana grup var’

Faruk Loğoğlu’nun aktardığına göre Birleşmiş Milletler sisteminde yapılan son reform 1965’te gerçekleşti. 1979 senesinden beri reform çağrılarının sürdüğünü dile getiren Loğoğlu, özellikle üç ana grubun bu konuda taleplerini ortaya koyduğunu fakat bunların gerçekleşme ihtimali konusunda kuşkuları olduğunu kaydetti:

“Birleşmiş Milletler sisteminin reformu, 1979 yılından beri gündemde. Yeni bir konu değil aslında. Reformda beklentiler daha çok BM Güvenlik Konseyi’nin yapısıyla ilgilidir. Özellikle beş daimi üyenin veto hakkının kaldırılması, hafifletilmesi veya Güvenlik Konseyi’ne yeni üyeler ilave edilmesi gibi pek çok öneri var. BM Güvenlik Konseyi bakımından reform sayılabilecek en son adım, 1965 yılında atıldı. Güvenlik Konseyi üye sayısı 11’den 15’e çıkarıldı. Peki bu reform istekleri gerçekçi mi? Araştırma yaparsanız karşınıza sonsuz sayıda öneri ve düşünce çıkar. Türkiye de bu konuda uzun süredir ‘dünya beşten büyüktür’ gibi anlamını bana göre çoktan yitirmiş olan bir motto ile konuya eğilmeye çalışıyor. BM Genel Kurul toplantısına katılmak için New York’a giden Cumhurbaşkanı Erdoğan oradayken, dijital ekranlı kamyonetler ile sloganlar yansıtılmış.

Türkiye bu konuda çok ses çıkartan ve talepkâr bir ülke fakat Türkiye yalnız değil. Bu konuda talepler nasıl kümeleniyor? Bu konuda üç büyük grup var. Bunlardan birisi D4 Koalisyonu denilen Brezilya, Almanya, Hindistan ve Japonya. Bu ülkeler, büyüklükleri ve ağırlıkları itibarıyla kendilerinin Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olmaya hak kazandıklarını iddia eden ülkeler. İkinci görüş ise daha geniş bir blok. Oydaşma için birleşen UTC adlı bir koalisyon. Bu da biraz önceki grubun bölgesel rakiplerinden oluşuyor. Türkiye, Arjantin, Meksika, İtalya, Polonya, Pakistan ve Güney Kore bulunuyor. Üçüncü reform çağrısı ise Afrika Birliği grubu. Yani üç büyük gruptan gelen çok değişik öneriler var. Bunların hangisi gerçekleşebilir, hangisi gerçekçi diye sorarsanız derin kuşkularım olduğunu belirtmeliyim.”

‘Türkiye sıradan bir ülke değildir. Stratejik bir konumdadır. Tüm çatışma noktalarının merkezindedir’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçici BMGK üyelerinin etkisi olmadığı yönündeki sözlerini değerlendiren Loğoğlu, geçici üyelerin prestij kazandığını ancak beş daimi üyenin veto yetkisi sebebiyle etkilerinin sınırlı olduğunu ifade etti:

“Geçici üyeler etkili mi? Hayır değil. Çünkü beş daimi üyenin BM Güvenlik Kurulu’nda veto gücü var. Bu sebeple on geçici üyenin bir gücü mevcut değil. Türkiye bu konuda çok büyük çaba ve kaynak harcadı. Yani geçici üyeliği alabilmek için. Bu biraz da prestij meselesi. BM Güvenlik Konseyi’nde geçici üyelerin alınacak kararları etkileme şansı olmasa dahi örneğin Türklerin bu seviyede görüşlerini açıklama fırsatı oldu. Bu açıdan prestij sağlar. Türkiye sıradan bir ülke değildir. Stratejik bir konumdadır. Tüm çatışma noktalarının merkezindedir. Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu olmak üzere merkezdedir. Yunanistan ile Kıbrıs ve Doğu Akdeniz sorunu vardır. Bu nedenle geçici üyelik BM Güvenlik Konseyi kararlarını yönlendirme konusunda elbette bir etki sağlar ama daimi üyelerden birisi veto hakkını kullanacaksa, etki orada bitiyor.

Almanya dediniz. ABD, Fransa, İngiltere zaten Güvenlik Konseyi üyesi. Yani konsey Batı hegemonyası altında zaten. Buna Almanya da dahil edilirse daha fazla Batı hegemonyası olur. Üstelik Almanya’nın hiçbir özelliği yok. Ayrıca Almanların 2. Dünya Savaşı’nda yaptıklarını da düşünürsek, geçmişleri de soru işareti uyandıracaktır. Gerçi hiçbir Güvenlik Konseyi üyesinin geçmişi temiz değil. Ama Almanya soykırım suçlamaları ile karşı karşıya kalmış bir devlet. Böyle bir ülkenin bana kalırsa orada işi olmadığı gibi şansı da yok.”

‘Reform pek mümkün değil çünkü daimi üyelerin hepsini aynı anda aynı şeylere razı etmek gerçekçi değil’

Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu’na göre artan reform taleplerine rağmen günümüzde Birleşmiş Milletler’de reform gerçekleşmesi ihtimali oldukça düşük:
“Güvenlik Konseyi’nin sadece yapısı ile ilgili reform önerileri yok. BMGK ile Genel Kurul arasındaki ilişkiyle alakalı öneriler de var. Örneğin BMGK’nın alacağı bir kararın, Genel Kurul’da değiştirilebilmesi veya veto oyunu kullanan bir devletin Genel Kurul’da bu konuda hesap vermesi şeklinde reform önerileri de mevcut. Bu nedenle mesele sadece belirli ülkelerin BMGK daimi üyesi olması değil. Daha genel bir açıdan bakmak lazım. Reform çağrıları özellikle Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle daha da yüksek sesle dillendirilmeye başladı. Dediğim gibi 1979’dan beri devam eden reform çağrıları var. Son Güvenlik Konseyi değişikliği 1965’te yapıldı. Yani bu noktadan sonra ileri gitmesi bana göre uzaktan yakından mümkün değil. Türkiye dahil birçok ülkeden gelen önerilere rağmen bunu mümkün görmüyorum. Türkiye’nin çok radikal bir önerisi var. Veto hakkının toptan kaldırılmasını savunuyor. Bu ve buna benzer önerilerin gerçekleşme şansı bence yok. Gerçekçi değil. Daimi üyelerin hepsini aynı anda aynı şeylere razı etmek gerçekçi değil.”

‘Herkes daha adil ve eşit bir dünya özlemini dile getiriyor ama bu reform önerileri gerçekçi değil’

2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve o dönemin güç dengelerini yansıtan Birleşmiş Milletler’in reforma ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Loğoğlu, reform planları yapılırken BM’nin sadece Güvenlik Konseyi’nin değil, tüm organlarını kapsayan bir değişime ihtiyaç duyduğunu belirtti:

“Daha genel bir çerçeveden bakarsak, BM 1945’te kuruldu. İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği dönemdeki dünya tablosunun resmini çekerek hayata geçirilmiş bir kuruluştur ve hala önemlidir. 193 üyesi var. Genel Kurulu’na hala daha hükümet veya devlet başkanları katılıyor. BM reform edilmemiş haliyle dahi önemli olmaya devam edecek. 1945’in resmini çekmiş bir kuruluş, 2024 yılında artık eskimiş durumda. Dünya çok değişiyor. İki blok vardı onun yerine çok kutuplu dünya geldi. BRICS var. Yükselen bir Afrika var. Önemli olan, geçmişe bakarak Birleşmiş Milletler reformunu tartışmak yerine, önümüzdeki 25-30 yılda dünyanın nasıl şekilleneceğine bakarak işlevsel bir reform arayışında olmak lazım. Bugüne kadar yapılan reform önerileri mevcuttan hareketle yapıldı. Daha geniş düşünmek gerekir. Herkes daha adil ve eşit bir dünya özlemini dile getiriyor ama bu reform önerileri gerçekçi değil.

Reform arayışı ve beklentileri bana göre daha uzun bir süre devam edecek. Yakın bir tarihte anlaşılır ve kabul edilebilir bir reforma ihtimal vermiyorum. Tabii BM reform edilirken sadece Güvenlik Konseyi ve daimi üyelerin değil, BM Genel Kurulu ve diğer BM organlarının da birlikte ele alınması gerekir. Bu süreç bir sağırlar diyalogu şeklinde uzun bir süre daha devam edecektir.”

Yorum yaz