‘Türkiye-Suriye normalleşmesini istemeyenlerin başında İsrail geliyor’
“Normalleşmeyi istemeyen kuvvetlerin başında İsrail geliyor. Suriye sahasında mevcut olan silahlı örgütlerin de önemli bir kısmı Türkiye-Suriye normalleşmesinden yana değil. İsrail, Türkiye ve Suriye arasındaki normalleşmeden en büyük zararı görecek taraftır. İsrail, esas itibarıyla Suriye’deki iç savaşı körükledi ve iç savaşa 2012’den itibaren doğrudan taraf oldu. Aynı şekilde İsrail’in Golan Tepeleri, Şam, Halep bölgelerine hava saldırıları oldu ve İsrail, Suriye’deki terör örgütlerine ciddi anlamda askeri ve lojistik destek sağladı. Birçok terörist, İsrail hastanelerinde tedavi gördü. Suriye ordusunun müdahale ettiği teröristlerin İsrail kontrolündeki bölgelere sığındığını biliyoruz.
Netanyahu bu teröristler ile hastanede fotoğraf çekilmişti. Yani İsrail hem Suriye’nin güçlü bir orduya sahip olmaması hem de Suriye’nin komşuları ile arası bozuk olması için elinden geleni yapıyor. Suriye sahasındaki örgütlerin çıkarları da İsrail’in çıkarlarına paralellik gösteriyor. Suriye devletinin meşruiyetinin uluslararası arenada tanınması, Suriye’nin Arap devletleri ile arasını düzeltmesi, Arap Birliği’ne geri dönmesi ve bölgedeki en önemli ülkelerin başında gelen Türkiye ile normalleşme yaşanması şüphesiz ki sahadaki örgütleri rahatsız edecektir.
İsrail’in zayıflaması sonucu örgütlerin projeleri bertaraf olacağı gibi bu terör örgütlerinin tasfiye olacağı da çok açıktır. Özellikle sınır ticaretinden fayda sağlayan; mevcut askeri ortamı, anarşiyi, siyasi istikrarsızlığı vs. durumunu fırsata çeviren, silah, insan uyuşturucu kaçakçılığı yapan belirli gruplar var. Bunlar da normalleşmeden zarar görecektir. Suriye’deki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını talan eden uluslararası şirketler ve bankalar da kayıp yaşayacaktır.”
‘Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bulunduğu yerlerden çekilmesi halinde, Suriye ordusunun yaratılan boşluğu dolduracak kuvvete sahip olması gerekir’
“Sayın Savunma Bakanı’nın Suriye’ye yeni bir anayasa dayatması, seçimi ön koşul olarak görmesi gibi açıklamalar, son 11 yıldır anormal olan Türkiye-Suriye ilişkileri çerçevesinde değerlendirilmeli. Hem Türkiye hem de Suriye sahasında sürekli ısıtılan ve kamuoyunun önüne getirilen iki konu var. Birincisi, Suriye tarafının böyle bir normalleşmeyi kabul etmesi için Türk askerinin Suriye’den çekilmesini istediği, aksi halde Türkiye ile masaya oturulmayacağı yönünde propagandalar da yapıldı. Ama Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın, Beşar Esad’ın vs. yaptığı açıklamaların muhtevasından koparıldığını ve kamuoyuna farklı aktarıldığın defalarca kez söylemiştim. Bu sebeple çeşitli eleştirilere maruz kaldım. Suriye tarafının yazılarımızı yalanladığı şeklinde açıklamalar yapıldı. Fakat hep ısrarla şunu söyledim: Suriye tarafının ve bilhassa Suriye Dışişleri Bakanı Sayın Faysal’ın açıklamalarının dikkatle okunmadığını düşünüyordum.
Suriye Dışişleri Bakanı, kendileri ile görüşmeyen, diplomatik münasebet kurmayan ülkelerin silahlı kuvvetlerini Suriye’de gayrimeşru telakki ettiklerini ifade etti. Bu ifade şöyle yorumlanmalıydı: Demek ki Suriye tarafıyla oturup konuştuğunuz zaman, görüşmelerde orta yol bulunabilir. Geldiğimiz noktaya bakarsak, yıllardır söylediğimizi Beşar Esad artık açıkça ifade ediyor. Neden? Çünkü aklın yolu bir. Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bulunduğu yerlerden çekilmesi halinde, Suriye ordusunun yaratılan boşluğu dolduracak kuvvete sahip olması gerekir. Halbuki Suriye ordusunun 10 yılı aşkın savaşta ne kadar yıprandığına bakarsanız, yaratılacak boşluğu Suriye ordusunun hızlıca doldurup asayişi tesis etmesi kolay olmayacaktır. Sahada on binlerce silahlı terör örgütü mensubu var. Sahada ABD var.
ABD’nin silahlandırıp desteklediği örgütler var. Suriye ordusunun bu gruplarla ve örgütlerle tek başına savaşması ve otorite boşluğunu doldurması mümkün olmayacaktır. Türkiye ve Suriye arasındaki normalleşmede bu konunun kesin olarak görüşüleceği, sahada tehdit yaratan unsurlar bertaraf edilince TSK’nın sahada kalması için gerekçe bulunmayacağını düşünüyorum. Bu durumda Suriye ordusu da devlet otoritesini yeniden tesis edebilecektir.”
‘Bu örgütler bitirilmeden, o bölgeler Suriye devleti kontrolüne girmeden Suriye genelinde seçim yapmak mümkün mü?’
“Türkiye açısından bakarsak, bu anayasa ve seçim dayatmaları uzun zamandır yapılıyordu. Benim kanaatimce Türkiye tarafı, 11 yıldır kendi safında olduğunu hesap ettiği ve binlerce silahlı mensubun bulunduğu grupların huzurunu bozmayacak bir açıklama yaptı. Türkiye, bu gruplara onların haklarını da savunduğu mesajını vermiş oluyor. Değerlendirmeyi böyle yapmamız lazım. Bugün dört şart olarak konuşulan ve birçok basın kuruluşunda ‘Türkiye’nin dört şartı var’ ifadelerini incelemek lazım. Şartlardan birincisi diyor ki, BM’nin 2015’te oybirliğiyle kabul ettiği 2254 sayılı kararın kabullenilmesi. Zaten Suriye tarafı, oybirliği ile kabul edilen bu kararı kabullendiği için Cenevre’de, Soçi’de, Astana’da muhalefet ile masaya oturdu. Bu görüşmeleri, muhalefeti kabul ederek gerçekleştirdi. Bu 2254 sayılı BM kararı ne diyor? Birincisi ‘siyasi çözüm’ vurgusu var. Silahların susmasından bahsediliyor.
İkincisi ise, silahlar sustuktan 18 ay sonra ülke genelinde BM denetiminde bir seçim yapılacak ve Suriye halkı kimi seçerse seçsin, uluslararası camia bu çıkan sonuca saygı duyacak. 2015’ten günümüze kadar 9 sene geçti fakat silahlar hala susmuş değil. Hala daha ülkenin toprak bütünlüğü sağlanmış değil. Bu anlamda siyasi çözümü bulabilmek için, siyasi çözüme aktif müdahale edebilecek saha aktörlerinin de elinden geleni yapması gerekmektedir. Türkiye ve Suriye arasında bir normalleşme sağlandığında iki önemli örgüt bunun dışında kalmaktadır. Suriye ordusu veya diğer ülkelerin güçleri iki örgütle mücadeleyi sürdürecekti. Bunlar IŞİD ve El-Nusra veya bugünkü adıyla HTŞ adlı örgütlerdir. HTŞ, bugün İdlib’i kontrol etmektedir.
Bu örgütlerin savaş yoluyla ortadan kaldırılma meşruiyeti sağlanmaktadır. Peki İdlib’te hala HTŞ var mı? Var. IŞİD sahada mı? Sahada. Bu örgütler bitirilmeden, o bölgeler Suriye devleti kontrolüne girmeden, Suriye genelinde seçim yapmak mümkün mü? Değil. Yani Türkiye’nin gündeme getirdiği bu şart zaten makbul bir şart. Hem Türkiye hem Suriye kabul ediyor.”
‘Mültecilerin dönüşü için Suriye’nin yeniden imar edilmesi gerekiyor’
‘Beşar Esad, Suriye’nin güvenliğinden bahsederken Türkiye’nin de güvenliğinden bahsetmektedir’
“İki devlet bir araya gelip ister savaş, ister barış, ister ticaret için görüştüğünde, iki boyutlu okumakta yarar olur. Yani her taraf öncelikle kendi kamuoyuna yönelik açıklama yapmak zorunda. Örneğin Beşar Esad. Kendi kamuoyunun psikolojik durumu önemli. Suriye kamuoyunun Türkiye ile 11 senedir yaşadığı sıkıntılar var. Türkiye, Suriye savaşında yer alan bir aktör. Askeriyede, bürokraside Türkiye ile ilgili belirli anlayışlar var. Esad’ın da bunları dikkate alarak konuşması gerekiyordu. Sayın Esad’ın konuşmasının bir kısmını bu kapsamda ele almak lazım. Fakat iki nokta ilginçti. Beşar Esad, Suriye’nin güvenliğinden bahsederken Türkiye’nin de güvenliğinden bahsetmektedir. Suriye’yi tehdit eden terör örgütlerinin aynı zamanda Türkiye’yi de tehdit ettiğine işaret etmektedir. İkinci noktada ise, İsrail’in yayılmacı politikalarının sadece Filistin, Lübnan ve Suriye ile sınırlı kalmayacağına ve Türkiye’yi de hedef aldığına vurgu yaptı. Sayın Esad, İsrail’in bu saldırganlığını ancak bölgesel işbirliği ile durdurulabileceğini söyledi.
Türkiye ile bir güvenlik mutabakatı imzalanması veya normalleşme sürecinin başlaması durumunda İsrail, saldırgan politikalarını en az iki kere düşünmek zorunda kalacaktır ve patavatsız davranamayacaktır. Böyle bir işbirliği bölgede köklü değişimlere kapısını aralayacaktır. Suriye açısından bakarsanız İran’ın, Rusya’nın, Lübnan’ın vs. dikkate alınarak açıklamalar yapıldığını da görürsünüz. Suudi Arabistan ile de son bir yıldır yakınlaşma var. Suudi diplomatın bir kokteylde yaptığı Türkiye-Suriye normalleşmesine destek açıklaması da önemlidir. Suriye’nin güçlü Arap devletleri arasının iyi olması, Türkiye ile yaşanacak normalleşmeye artı değer katacaktır.
Tabii Türkiye açısından durum daha karmaşık. Zira Türkiye hem NATO ülkesi ve ABD ile çok yakın bir devlet. ABD’nin Suriye’deki varlığı bu denklemde hesaba katılmalı. Türkiye’nin ABD destekli gruplara askeri müdahalesi ve Amerika’nın tepkisi bir başka konudur. Öte yandan Türkiye, sahada 11 yıldır desteklediği örgütlerin tepkileri ve gelecekleri hakkında da kaygıya sahiptir. Esad’ın da Türkiye’nin de açıklamaları bu perspektiften okunmalıdır.”