‘Kalıcı bir barıştan veya ateşkesten söz edemiyoruz’
“Kafalar karışık durumda. Amerika Birleşik Devletleri, 5 Kasım’daki başkanlık seçimlerinden önce bir sukunet istiyor. Bu sadece Ortadoğu ile ilgili değil; genel olarak istiyor. Çünkü odaklanamıyor. 7 Ekim’den bu yana Gazze’deki gelişmeler doğrultusunda bakarsak, tam anlamıyla ABD’nin iç siyasete odaklanamadığını görüyoruz. Gelinen noktada bir an önce sükunet istiyorlar. Buna ateşkes görüşmesi diyorlar ama bana göre bu takas müzakeresi. Bu müzakere sadece geçici olarak belli günleri kapsıyor. Kalıcı bir barıştan söz edemiyoruz. ABD uzun süredir bir an önce Gazze’deki sorunların çözümünden bahsediyor ama nasıl çözüleceğine yönelik herhangi bir adım atılmıyor ve bir sonuca varılamıyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, dokuzuncu defa Ortadoğu’ya geldi. Ama netice olarak bakarsak göstermelik bir müzakere süreci başlattılar. Hamas tarafının yaptığı açıklamalara bakıyoruz. 2 Temmuz’daki Biden’ın sunduğu planı istiyor Hamas.
Ancak Netanyahu tarafı tam tersini düşünüyor. Bir an önce bütün rehinelerin bırakılmasını koşulsuz istiyorlar. Netanyahu bu defa sayılara bağlı bir takas düşünmüyor. Kökten takas konusunu çözmek istiyor. Hamas’ın elindeki tüm rehinelerin geri dönmesini istiyor. Bu ne demektir? Aslında Netanyahu’nun bu takas meselesini çözdükten sonra durmayacağı ve savaşın bitmeyeceği anlamına geliyor. Hamas da elinde ister istemez koz olarak rehineleri tutuyor. Fakat sonuç olarak ABD’nin yaptığı son girişimlerde yani Doha ve Kahire girişimlerinde hiçbir sonuç alınamadı. Ben de şahsen sonuç beklemiyorum. Yani kalıcı bir barıştan veya ateşkesten söz edemiyoruz. Fakat belki geçici bir sükunet olabilir. Bu da aslında Netanyahu’nun attığı adımlara göre şekillenecek. Netanyahu da savaşı sürdürmek konusunda ısrarcı, bunu da belirtmek gerekir.”
‘Sinvar’ın seçilmesi bir mesajdan ziyade, Hamas’ın kendi yapısının başka bir noktaya taşınmış olmasına işaret ediyor’
‘Ortadoğu’da silahlar konuşur: Yani askeri gücünüz varsa siyasi varlık elde edersiniz’
“İkinci faktör ise şu: Hamas artık askeri alanda yani direnişte durmayacağını gösteriyor. Hamas siyasi olarak davrandığında da hep direniş olarak biliniyor. Ortadoğu’da silahlar konuşuyor yani askeri gücünüz varsa siz de varlık elde edersiniz. O zaman Hamas, siyasi seçeneği biraz arka plana atabilir ve askeri başarıyla siyaseti belirleyebilir. Üçüncü faktör de şu: Yahya Sinvar direnişe önem vermiş, radikal bir isim. Fakat siyasete de çekilebilir. Bu taktiksel ve stratejik olabilir. Zamanla Yahya Sinvar’ı daha siyasi, daha ılımlı bir hale getirmek hedefleniyor olabilir. Bu da direnişi pasifize edebilir. Bölgesel etmenler de tabii önemli. İran ve Katar faktörleri var. Fakat bu çok net görünüyor: Hamas’ın bilindiği üzere yönetici kadrosu birçok ülkede yerleşik durumda. Özellikle Katar’ın başkenti Doha’da varlar. Bu müzakereler sürecinde Doha tarafından yani Katar tarafından veya Mısır tarafından baskı altına alınma ihtimalleri daha yüksek oluyordu.
Şimdi liderleri direnişin içerisinde olduğu için dışarıdakiler de etki altına alma gücünü yitirmiş olabilir. Bu da bir etmen olabilir. Müzakereler sürdürülse de Yahya Sinvar kendi temsilcisini atadı dışarıdaki ilişkiler için ama bu yeterli değildir. Bu, Haniye kadar etkili olamaz. Haniye baş müzakereci gibi gözüküyordu süreçte. Şimdi liderleri yeraltında, dışarıya çıkamıyor ve başka ülkelere gidemiyor. O vakit örgüt olarak Hamas’ın genişleme ve iletişim kurma kapasitesi kısıtlanmış oluyor. Bu yüzden ben Sinvar’ın direniş açısından doğru fakat siyaset ve müzakere açısından doğru bir lider olduğunu düşünmüyorum.”
‘İsrail, rehineler bırakıldıktan sonra Hamas’ı yok edeceğini söylüyor’
“Zaten Haniye varken dahi Sinvar’ın onayı olmadan bir anlaşma yapılamazdı. Müzakerelere İzzettin Kassam Tugayı karar verecek. Çünkü direnen, silahı taşıyan, savaşan Kassam Tugayı. Dışarıdekiler karar verip onlara silahlarını bırakmasını söyleyemez. Haniye varken de durum buydu. Bu konuda bir şey değişmedi. Önceden Hamas üzerinde bir baskı görüntüsü vardı. Haniye’nin ılımlı tavırlarıyla baskı unsurunu minimize edilmişti. Şimdi ise baskı unsuru en üste çıktı. Daha önce ‘Yahya Sinvar anlaşmaya uymuyor’ denilebilirdi. Siyasi kanat daha ayrı konuşup ‘Askeri kanat beni dinlemiyor’ diyebilirdi. Ama şimdi Sinvar, hem askeriyenin hem siyasetin başında. Yani temsilci olarak atadığı kişi de tek başına karar veremeyecek. Yani her halükarda bu müzakere süreci sadece zamana oynamak için var.
Amerikalılar, bölgede barış sürecini desteklediğini göstermeye çalışıyor. Ayrıca ABD, kendi seçimlerinden önce bir sukunet istiyor. Bunun başarılı olma ihtimali çok düşük. Çünkü bir örgütle müzakere yapıyorsunuz ve İsrail olarak ‘Biz, bu müzakerede bir sonuca varırız. Vardığımızda da tüm rehineleri bırakacaksınız’ diyor. Ama bu rehineler bırakıldıktan sonra İsrail, Hamas’ı yok edeceğini söylüyor. Hamas açısından bakarsanız bu bir siyasi intihara dönüşür. O yüzden gelinen noktada iki tarafın da birbirini anlaması ve dengeli davranması gerekiyor. İsrail, Hamas’ın Gazze’den yok edilmesinden vazgeçmeli. Bunu Amerika da söylemeli. ABD bile müzakere sonrasında Hamas ile mücadele edileceğini söylüyor. O yüzden bu sonuca göre, bu süreçlere göre bence barış için çok fazla umut yok.”
‘İran’ın yapacağı misillemenin, Haniye suikastı kadar yankısı olması lazım’
“Şöyle bir durum var: İran savaş istiyor mu diye sorarsanız, İran savaş istemediğini söylüyor. İsrail de savaş istemediğini söylüyor. Bunların hepsi birbirlerine karşı verdikleri mesajlar. Sert mesajlar da var tabii, ‘Misillemenin yerine karar vereceğiz, sizi yok edeceğiz’ diyorlar. Bana da çok soruyorlar: İran misilleme yapacak mı? Yapacak, buna şüphe yok. Peki İran’ın misillemesinin dozu ne olacak? İran’ın yaptığı misillemenin, Haniye suikastı kadar yankısı olması lazım. Ama siz gidip sadece üç dört tane füze atarak veya yüz tane dron atarsanız boş alanlara, ‘İsrail’e misilleme yaptık’ diyemezsiniz. Veya bir Amerikan üssüne saldırı düzenleyerek kimseyi ikna edemezsiniz. İran bunun farkında. Bu durum İran’a ne yapıyor? Haniye suikastı, İran’ın bugüne kadar bölgeye gösterdiği güç faktörünü tamamen yok etti ve zayıflattı. Çok büyük bir prestij kaybı oldu. İran yıllardır askeri gücüyle, istihbarat gücüyle övünüyordu fakat kendi evinde misafirini vurdular.
Bunun karşılığı misilleme olacak da, Amerikalılar saat veriyor biliyorsunuz. Yani saat verdikleri zaman ‘Haberimiz var’ mesajını veriyorlar. Öyle lanse ediliyor. İran o verdikleri saat ve gün içindeki saldırıyı gerçekleştirirse de bu defa ‘İran izin aldı, haber verdi’ diyorlar. Amerikalılar saldırıyı engellemek için sürekli saat ve gün veriyor. Bunu böyle geçiştirdiler. Aradan 21 gün geçti. Hala ses yok. Ama gelinen noktaya baktığımızda, İran bir savaşı göze alabilir mi? Bölgesel anlamda bakarsak Arap devletleri, ABD’nin etkisiyle İsrail’in yanında yer alır. İran bölgesel olarak yalnızlaşır. Küresel anlamda zaten ciddi yaptırımlar söz konusu. Daha da izole edilebilir.”