EKSEN

‘Lübnan’a harekat yapılırsa kayıplar artacak. Böyle bir durumda Netanyahu hükümette kalamaz’

Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu'na göre, daha önce İsrail'i Güney Lübnan'dan atmayı başaran Hizbullah, yeni bir kara savaşına da oldukça hazırlıklı durumda. İsrail'in Lübnan'ı işgal kararı alması durumunda kara harekatında yaşayacağı kayıpların siyasi krize sebep olacağını değerlendiren Atlıoğlu, Netanyahu'nun koltuğunu korumakta zorlanacağını kaydetti.
Sitede oku
Lübnan'ın güneyi ve İsrail'in kuzeyi, aylardır İsrail ordusu ve Hizbullah arasındaki çatışmalara tanıklık ediyor. Son haftalarda dozu iyice artan sınır çatışması sebebiyle her iki taraf da askeri kayıplar yaşarken, binlerce sivilin evlerini terk etmesi gerekti.
İsrail kabinesinde aşırı sağcı olarak tanımlanan Itamar Ben Gavir ve diğer siyasi ortaklar, Netanyahu'nun Hizbullah'a karşı kara harekatı başlatarak Lübnan topraklarını istila etmesi gerektiğini savunurken, bölgede barışı sağlamak için İran başta olmak üzere diğer aktörler tarafından diplomatik temaslar başlatıldıç
İsrail'deki savaş yanlısı siyasileri, İsrail ordusunun Lübnan'a harekat yapma ihtimalini, Hizbullah'ın yenilenen savaş kapasitesini ve teknolojik silahlarla sahada gösterdiği kabiliyetleri, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi'nden Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ile konuştuk.

‘100 binin üzerinde dedikleri füze sayısı bugün 150 binin üzerinde olarak tahmin ediliyor. Böylesi bir güç var’

İsrail ordu raporlarında dahi Hizbullah füze ve roket envanterinin altı haneli sayılarla ifade edildiğinin altını çizen Atlıoğlu, İsrail’e karşı birçok cephede yürütülen savaşı sürdürecek mühimmatın direniş ekseninde bulunduğunu vurguladı. Atlıoğlu’na göre Hizbullah’ın faaliyetleri sonucunda Gazze’den Yemen’e dek İsrail’e karşı ortak bir cephe açılmış oldu:

“Her şeyden önce Lübnan’ın güney sınırını veya Lübnan-İsrail arasındaki hukuki olmasa da de-facto sınırı ele almak için, 1948’lere kadar gitmek gerekiyor. Sorunun kökenleri doğrudan Filistin meselesiyle alakalı. Dolayısıyla 1948’den itibaren Lübnan’ın güney sınırı sürekli çatışmalara şahit oldu. En şiddetli çatışmaları Lübnan İç Savaşı’nın yaşandığı 1975-1990 arasında. 1990 sonrasında Hizbullah her ne kadar İran desteğiyle kurulmuş bir örgüt olsa da, hem siyasi hem askeri bir aktör olarak yükseldi. Hizbullah’ın meşruiyetini sağlaması da hem Filistin meselesiyle hem de İsrail ile ‘Lübnan direnişi’ adı altında giriştiği mücadeleye bağlı. Hizbullah 2000 yılında hiçbir Arap devletinin yapamadığı şeyi yapıp, İsrail’i işgal ettiği toprak parçasından çıkaran bir örgüt oldu. 2006 yılında yaşanan çatışmayı da örnek gösterebiliriz aynı şekilde. Fakat ekim ayından itibaren devam eden çatışmanın diğerlerinden oldukça farklı olduğunu görüyoruz. Her ne kadar sınır çatışması gibi gözükse de daha geniş bir savaşa dönüşme ihtimalini sekiz aydır sürekli konuşuyoruz.

Hizbullah biliyorsunuz 2011 sonrası İsrail’e karşı mücadelesine kısa bir ara verdi. Hamas ile ilişkilerin de bozulduğu bir süreçti o dönem. Fakat 2017’den itibaren yüzünü Suriye’den tekrar Filistin’e döndü. 2017’de Hizbullah lideri Nasrallah ile geçen ocak ayında öldürülen Hamas lideri Haruri arasında yapılan bir görüşme vardı. Bu görüşmeden itibarne Hizbullah elindeki silah teknolojisini ve İsrail’e karşı çok cepheli bir savaşın yürütüleceğinin sinyallerini yavaş yavaş vermişti. İsrail de bunu biliyordu. Daha 2015’teki İsrail ordu ve istihbarat raporlara bakarsak, sürekli vurguladıkları bir şey vardı. 2016 yılında Nasrallah’ın ağzından söyleyeyim. 12 bin civarında olan roket sayısı, 2015 itibarıyla 100 binin üzerine çıktı. Suriye İç Savaşı’nda Hizbullah yeni bir askeri strateji uygulamaya koydu. Yüksek teknoloji silahlar kullanmaya başladı. Bugün görüyoruz özellikle dronlar kullanılıyor. 100 binin üzerinde dedikleri füze sayısı bugün 150 binin üzerinde olarak tahmin ediliyor. Böylesi bir güç var. Her ne kadar devlet dışı bir aktör gibi söylesek de Hizbullah, Suriye İç Savaşı başta olmak üzere Lübnan’ın dışına da etkisini ulaştırdı. Suriye’den Yemen’e, Irak’a kadar birçok alanda nüfuz elde etti. Dolayısıyla İsrail’e karşı verilen çok cepheli savaş için müttefikler de elde ettin.

Bugün Hamas Gazze’de savaşırken Hizbullah kuzeyden bir başka cephe açtı. Aynı esnada Yemen’deki Şii grupların da bu çatışmaya destek vermesi tesadüf değil. Bunları, bir savaş planının parçası olarak görmek lazım.”

‘Lübnan’a yönelik bir askeri harekat kararı alınabilir mi? Kesin bir şey söylemek mümkün değil’

İsrail hükümetinde Netanyahu’nun, Ben Gavir gibi aşırı sağcı ortakları bulunduğunu ifade eden Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, bu sebepten dolayı İsrail’in nasıl bir hamle yapacağını kestirmenin oldukça zor olduğu değerlendirmesinde bulundu:

“İsrail tarafına bakarsak eğer onlar da kuzeyden bekliyordu saldırıyı. Onlar için tuhaf olan şey, geçen yıl ekim ayında Hamas’ın bir saldırı düzenlemesiydi. Bu olaylardan sonra en çok dikkat çeken şey, Hizbullah’ın yeni silahlarını gösterirken İsrail için yerleşik olan ‘İsrail ordusu her şeyi yapabilir’ algısının sarsılmış olması. ‘İsrail’in önünde kimse duramaz’ şeklinde bir imaj vardı. Caydırıcılık açısından İsrail olumsuz etkilendi. Mayıs ayından itibaren Hizbullah’ın dronlar ile sınırdaki saldırı oranını artırması ve İsrail’in Demir Kubbe savunma sisteminin yetersizliğini göstermesi, İsrail tarafının zafiyetlerini açığa çıkardı. İsrail tarafında kim var? Netanyahu var ve onun hükümeti içerisinde birçok aşırı sağcı siyasetçi var. Bunların arasında Ben Gavir gibi fanatik, radikal bir adam da var. Dolayısıyla Lübnan’a yönelik bir askeri harekat kararı alınabilir mi? Kesin bir şey söylemek mümkün değil, beklemek lazım. Tarafların açıklamalarına bakarsanız bir psikolojik savaş da var. Gerilim yavaş yavaş tırmanıyor. Öte yandan ABD ve İran gibi iki aktör de bu işin içinde. Dolayısıyla hem İran hem de ABD, bölgede diplomatik çabalarla bu çatışmanın büyümesini engellemeye çalışıyor.”

‘Hizbullah’ı sınırdan atamıyorsanız, güvenli bölgeyi İsrail içerisinde, yerleşimcilerin ayırldığı bölgede kurmak gibi bir alternatif de mümkün olabilir’
İsrail’in geçmişteki Lübnan işgali girişimlerinde yaşadığı ağır kayıpları hatırlatan Atlıoğlu’na göre, İsrail’in güvenli bölge arayışını kendi sınırları içerisinde sağlaması daha gerçekçi bir senaryo olacak:

“İsrail açısından Lübnan’a yönelik bir saldırıya girişmek, hele ki bunun içinde kara harekatı ve güvenli bölge oluşturmak gibi planlar varsa, pek de makul bir karar gibi gözükmez şu anki şartlarda. Ama tabii İsrail de çok makul bir aktör değil. Hükümette aşırı sağcıların bu kadar etkili olduğunu ve Netanyahu’nun da kendini kurtarmak için bir askeri zafer ihtiyacı olduğunu düşünürsek, böyle bir karar aldığı vakit operasyonun kapsamının nasıl olacağını kestirmek zor. 2006’daki gibi bir Beyrut’u veya diğer yerleri bombalamak yoluyla mı harekat yapılır? Kara operasyonu sınırlı mı tutulur? Yoksa gerçekten güvenlik bölgesi oluşturmak mı hedeflenir? İsrail’in kuzeyindeki yerleşim yerleri boşaltıldı ki 1948 sonrası Arap köyleri üstüne kurulan yerleşim yerleri bunlar. O yerleşimcilerin geri döndürülmesi lazım. Bunları yan yana koyduğumuzda İsrail’in ABD pek istekli olmasa da bir operasyona girişebilme ihtimalini göz ardı etmemek lazım. Böyle bir şey yaptığı takdirde Amerika’nın da artık açık veya dolaylı destek vereceğini söylemek mümkün.

1987’deki ilk işgali hatırlarsanız, o dönem Mısır-İsrail barış görüşmelerinin sürdüğü bir dönemdi. İsrail o atmosferde gitti Lübnan’ı işgal etti. Bugün de olabilir. Bu makul bir şey midir? Değildir. İsrail açısından yol açabileceği birçok olumsuzluk var. Özellikle asker kaybı. 1990’lı yıllarda Güney Lübnan, ‘İsrail’in Vietnam’ı’ olarak biliniyordu. İsrail kamuoyunda da tepki vardı. Her gün asker kayıpları olan bir çatışma yaşandı. Burada bir güvenlik bölgesi kuracaksanız eskiden olduğu gibi Maruni militanları bulmanız da zor artık. Güney Lübnan sıkı bir şekilde Hizbullah kontrolünde. Kısa dönemde içeriden destek bulmaları da dolayısıyla kolay gözükmüyor. Zaten birçok uzman, daha makul olan bir fikir olarak güvenlik bölgesini sınırın güneyinde oluşturmayı öneriyor. Hizbullah’ı sınırdan atamıyorsanız, güvenli bölgeyi İsrail içerisinde, yerleşimcilerin ayırıldığı bölgede kurmak gibi bir alternatif de olabilir.”

‘Gazze’de ateşkes ilan edilmediği takdirde Hizbullah’ın savaşı durdurması gibi bir durumun söz konusu değil’

Lübnan-İsrail sınırında barışın, İsrail hükümetinin Gazze’de ateşkese yanaşmasıyla sağlanabileceğini belirten Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, diğer yandan bunun için ABD’nin İsrail’i ikna etmesi gerekeceğini kaydetti:
“Amerika’ya gelirsek, onlar hiç bu noktaya gelmesini istemiyor. ABD temsilcisinin Beyrut ziyareti sırasında da dile getirildi. Burada tabii Gazze meselesini de unutmayalım. Nasrallah birçok kez söyledi. Gazze’de ateşkes ilan edilmediği takdirde Hizbullah’ın savaşı durdurması gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtti. Dolayısıyla İsrail hükümeti ateşkesi, esir takasını kabul eder mi? Her şey oraya bağlı aslında. Bu sağlanabilirse yani ABD bir şekilde ikna edebilirse, sonrasında işler kolaylaşabilir. Hizbullah en azından sınırdaki ateşi keser. İsrail’de de sükunet sağlanır. Tabii burada şöyle bir şey de var. 2006’daki savaştan sonra BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı bir karar var. 1701 sayılı karar. Mavi Hat dediğimiz, 2000 yılında BM’nin çizdiği çizgi üzerinde, güney Lübnan tarafında kalan topraklarda Hizbullah’ın silahlı varlığının olmaması gibi bir durum söz konusu. 2000 yılında Lübnan hükümeti güçlü olsaydı, o bölgede kendi askerlerini konuşlandırabilseydi, orayı Hizbullah’a bırakmazdı. Hizbullah hem sivil hem askeri örgütlenmesi ile orada çok sıkı tutundu. Tünellerden askeri depolara, askeri havalimanlarından cephanliklere vs. bunları Hizbullah’ın terk etmesi kolay gözükmüyor.”

‘İsrail, Hizbullah’a bir şeyler vererek savaşçılarını geri çekmesini isteyebilir’

İsrail’in 2006’da işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmediğini aktaran Atlıoğlu, İsrail’in bu toprakları iade etmesi karşılığında Hizbullah ile anlaşmaya varabileceğini iddia etti:
“Hizbullah’ın sınırın İsrail tarafındaki topraklar konusundaki görüşü, oraların Filistin toprakları olduğu yönünde. Tabii orada bir Filistin devleti yok ve oraları 1948’den beri İsrail işgal etti. Fakat Lübnan’ın toprak bütünlüğü açısından Nasrallah’ın sürekli vurguladığı birkaç yer var sınırda. Golan tarafındaki Şiba Çiftlikleri ve Ghajar Alevi köyü var. 1967’de buralar İsrail tarafından işgal ediliyor. 2000 yılında da Mavi Hat ile ikiye bölünüyor bu Alevi köyü. Fakat 2006’da kuzeyi de işgal etti İsrail. Dolayısıyla şöyle bir anlaşma yapılabilir Gazze’de ateşkes sağlandıktan sonra. Hizbullah’a bir şey verilebilir. Askerlerini sınırdan biraz uzaklaştırmak için. Çünkü sınıra Hizbullah çok yakın olursa İsrailli yerleşimcilerin geri dönmesi imkansız. Dolayısıyla benim aklıma şu geliyor: 1701 sayılı kararda Ghajar’daki işgalin de İsrail tarafından sonlandırılması öngörülüyor. Ama İsrail bunu kabul etmedi. Dolayısıyla İsrail bunu kabul edip köyü iade ederse, Hizbullah da olumlu adım atabilir. Çünkü savaşın büyümesi Hizbullah için çok olumlu sonuçlar vermeyebilir.”

‘Lübnan’a yapılacak harekattaki askeri kayıplar artacak. Böyle bir durumda Netanyahu dahil kimse hükümette kalamaz’

Suriye İç Savaşı sonrası Arap dünyasındaki prestiji azalan Hizbullah’ın Gazze meselesiyle birlikte tekrar sempati toplayarak mezhep farklılığını da arka plana ittiğini kaydeden Doç. Dr. Atlıoğlu, öte yandan İsrail’in Lübnan’ı işgal girişiminde bulunması halinde Hizbullah’ın tepkisinin çok sert olacağını dile getirdi. Atloğlu’na göre böyle bir senaryoda İsrail’de hükümetin düşmesi oldukça olası.

“Nasrallah’ın yerine kendimi koyuyorum. Çok zeki bir adam Nasrallah. Konuşurken dikkatli davranır, söyledikleri büyük ölçüde doğrudur. Şu anda yapılabilecek bir barış, Hizbullah’ın büyük bir askeri zafer ilan etmesini sağlar Lübnan içerisinde. Lübnan’da biliyorsunuz hala ne devlet başkanı ne de doğru düzgün bir hükümet var. Bunların çözülmesi, ekonomik krizin ele alınması vs. lazım. Hizbullah’ın da bunlarda aktif rol elde edebilmesi için barış, olumlu sonuçlar doğurabilir. Suriye İç Savaşı sırasında Hizbullah, Arap dünyasındaki olumlu imajında kayıplar yaşamıştı. Gazze’deki savaşla birlikte Hizbullah’ın imajı Arap dünyasında tekrar yükselmeye başladı. Suriye’de Sünnilerle savaştığı için imajı zedelenmişti. O Sünni-Şii meselesinde gerileme var. Filistin meselesi Araplık ve İslam davası olarak görüldüğü için, Sünni-Şii mücadelesi biraz arka planda kaldı. Müslüman Kardeşler’in Lübnan kolu var. Onların Hizbullah ile araları bozuktu. Şimdi beraber çalışıyorlar. Hizbullah bu olumlu imajını zirveye ulaştırıp bölgesel nüfuzunu da güçlendirdi. Savaşa burada nokta koymak daha mantıklıymış gibi geliyor.

İsrail açısından da benzer bir şey söylenebilir. Çünkü şiddetin ve savaşın coğrafi olarak alanının yayılması ve birden fazla aktörle aynı anda savaşmak, İsrail açısından çok ciddi olumsuzluklar ortaya çıkarabilir. Hizbullah, Lübnan’a yapılacak bir harekata nasıl cevap verecek? Günde 30-40 füze atan örgüt, elinde o kadar füze varsa İsrail’de nereleri hedef alır? Hayfa’yı vurabilir. Lübnan’a yapılacak harekattaki askeri kayıpları da buna eklersek, Netanyahu dahil kimse hükümette kalamaz. Ciddi bir kriz olur ve kısa süre sonra İsrail iç siyaseti problemler yaşar. İsrail tarafı da bunu düşünüyordur. Ben kara harekatı, güvenlik bölgesi vs. çok ihtimal dahilinde görmüyorum. Düşünen vardır ama bu koşullarda gerçekleştirmek çok zor. Belki İsrail, yıllar sonrasına böyle bir şey düşünebilir. Hizbullah’ın bu tehdidini gördü çünkü. Kaçınılmaz bir saldırı yapacaktır.

Ama şimdi soluklanması lazım. Aynı anda Gazze, Yemen, Lübnan vs. İsrail ordusu her ne kadar etkili bir ordu gibi gözükse de zafiyetlerini de görüyoruz. Karşılarında Hizbullah gibi kara savaşında tecrübeli bir örgüt var. İsrail’e bunun için asker de gerekiyor. Sokaktan toplayacağınız fanatik Yahudileri eğitip sahaya sürmek çok kolay olmayabilir. İsrial tarafı bunları de hesaplıyordur diye tahmin ediyorum. Ama tabii Beyrut sembolik bir yer. Beyrut’a yönelik şiddetli bir bombardıman yaşanabilir. Saha komutanlarına yönelik suikastlar devam ediyor ama daha önemli bir Hizbullah yetkilisine suikast düzenlenebilir. Nasrallah çok iyi korunuyor ama hedef alınırsa çok değişik tepkiler ortaya çıkar.”

‘Lübnan kaynaklı bir çatışma çıkarsa İran’ın doğrudan müdahil olacağını düşünmüyorum

İran ve İsrail arasında doğrudan çatışma ihtimalinin düşük olduğunu öne süren Atlıoğlu’na göre iki taraf da minimum kayıp yaşarken olabildiğince diş göstermeye çalışıyor:
“İran ve İsrail arasında doğrudan savaş çıkma ihtimali veya İran’a yönelik doğrudan saldırı ihtimali düşük. İsrail’in devlet dışı olan Hizbullah’a karşı tavrıyla, İran’a karşı tavrı aynı değil. İran da bu bağlamda çatışmaya dahil oluyor. Gövde gösterisi yaptı, dronlar ve füzeler ile kapasitesini gösterdi. Ama bu iki tarafın da fazla zarar görmeyecek şekilde kendi dişlerini gösterdiği bir oyuna döndü. Oyun teorisine benziyor. İki taraf da fazla zarara uğramadan gücünü göstermeye çalıştı. İran’da tabii seçimler var. Ben İran’ın da sınırdaki çatışmasının büyümesini istediğini zannetmiyorum. İran da Körfez ülkelerinde diplomatik girişimlerde bulunup çözüm üretmeye çalışıyor. Lübnan kaynaklı bir çatışma çıkarsa İran’ın doğrudan müdahil olacağını da sanmıyorum.”
Yorum yaz