‘Alman kamuoyunda büyük bir tartışma olmadı’
“Bir şeyin tespitini yapmak lazım: Almanya siyasi sistemi gereği, Cumhurbaşkanı Türkiye’de olduğu gibi geniş bir yetkiye sahip değil. Yürütme işlevi yok. Sembolik bir konuma sahip ve dış ziyaretlerde devleti temsilen bulunuyor. Almanya Cumhurbaşkanı gelip de orada birçok şeyin kararını vermek veya istişare yürütmek gibi yetkilere sahip değil. Ama şu var: Almanya, kıta Avrupa’sında olmayan ama yalnızca Almanya’da olan bir siyasi kültüre sahip. Almanya’da uluslararası veya iç siyasette bir gelişme, kamuoyunda günlerce tartışılır. Çok sert eleştiriler de olabilir. Ama Alman siyasal kültüründe bir esas vardır: Bu tartışmalara en son cevabı, yürütmenin başı olan Başbakan verir ve tartışmayı sonlandırır.
Steinmeier, Türkiye ziyareti öncesinde Alman kamuoyunun belli kesiminde ve siyasi partilerinden Sol Parti, AFD, Hristiyan Demokratlar ve Yeşiller Partisi içindeki bir grup tarafından, ziyaretin zamansız olduğu sebebiyle eleştirildi. Kendisi Sosyal Demokrat Parti’den gelen bir geleneğe sahip. Zamanında dışişleri bakanıydı. Bu tür bir eleştiriye maruz kaldı. Fakat bu eleştiriler ışığında Türkiye ziyaretini yaptı, geri döndü ve Alman kamuoyunda büyük bir tartışma olduğunu ifade edemem. Sayın Steinmeier Türkiye ziyaretinden sonra memnun kaldığını ve ziyaretin verimli geçtiğini ifade etti. Tek cümleyle bunu söyledi.”
‘Avrupa’da ve Almanya’da da Gazze için protestolar yapılmak isteniyor fakat izin alınamıyor’
‘Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli toplum bu ziyareti önemsiyordu’
‘Çifte vatandaşlık yasası geç kalmış bir adım, Türk toplumunun siyasete katılımını artıracak’
“1961 yılından itibaren Almanya’ya emek göçü söz konusu oldu. Günümüzde Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre 2 milyon 581 bin Türkiye kökenli toplum Almanya’da yaşıyor. Ve bu toplum, Almanya’nın sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik yapısına çok önemli katkılarda bulunuyor. Bu toplumun içinde yaklaşık 80 bine yakın küçük, orta ve büyük ölçekli olmak üzere iş yeri sahibi var. Bu 80 bin işletmede yaklaşık 360-370 bin insan istihdam ediliyor. Alman ticaretine etkin katkısı yaklaşık 30 milyar Euro. Bunlar ciddi rakamlar. Ciddi unsurlar. Ve 60 yılı aşkındır göç hikayesi olan bu toplumun sosyal devlet yapısıyla uluslararası camiada örnek teşkil eden 21. Yüzyıl Almanyası’nda, göçmen nüfusun çoğunluğunu oluşturmasına rağmen temel yasalara değil göçmen yasalarına tabi olması tartışılan bir konu. Biz bu ülkenin artık asli unsuruyuz. Bir göçmen toplumu değiliz. Biz bu ülkeye istihdam sağlıyoruz, katma değer sağlıyoruz, akademisyen sağlıyoruz, entelektüel gruplarımız var ve iş dünyasında ciddi bir konumdayız.
Çifte vatandaşlık yasası, 27 Haziran’da yürürlüğe girecek olan işgücü-göç yasasına paralel olarak hayata geçirilecek. Aslında geç kalmış bir yasa. Almanya bunu işgücü-göç yasasına paralel olarak yapmak zorunda kaldı. Çifte vatandaşlık yasasının gündemlerinde olması söz konusu değildi. Ancak birçok sektörde kalifiye insana ihtiyaç duyulduğu için çifte vatandaşlık yasasını hayata geçirme kararı aldılar. Örneğin İstanbul’daki bir doktorun Almanya’ya gelmek istediğinde sorduğu ilk soru, ‘Ben orada nasıl kalacağım’ oluyor. Başta vatandaşlık olmak üzere bu soruluyor. İşte bunu çözmek için Almanya, 27 Haziran’da çifte vatandaşlığı yürürlüğe sokuyor. Bu, başta Türkiye olmak üzere yurt dışından gelecek kalifiye işgücünü ülkesine çekmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda da kendi ülkesinde yaşayan göçmen toplumun hukuk çerçevesinde olumsuz bir şey olmadığı halde, çifte vatandaşlığa geçişte hiçbir mahsur görmüyor. Geç kalınmış ama yine de böyle bir adım atılması, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli toplumun katılımlı demokrasiden faydalanması ve siyasette daha etkin bir rol alması açısından önemli.”
‘Sorunlarımızın Türkiye’den veya Türk devlet otoritesi tarafından çözüme kavuşturulması mümkün değil’
‘AB’nin lokomotif ülkeleri de birliğin varlığını toplumsal olarak tartışmaya başladı’
“Almanya’nın kendi sorunları var. İki yılı aşkın oldu, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda en yüksek derecede etkilenen ülke Almanya oldu. Çünkü Almanya sonuçta marka değeri olan bir ülke. Sanayisi, enerji alanında yaşanan krizden kötü etkilendi. Beraberinde yüksek enflasyon başladı. Enflasyon her ne kadar biraz aşağı çekilmiş olsa dahi hala yüksek. Enerjideki enflasyon, çekirdek enflasyonun beş katıydı. Bu toplumda yoksulluk da yarattı.
Öte yandan Avrupa Birliği, kendi içinde üye ülkeler tarafından sert bir şekilde tartışılıyor. Macron geçenlerde ‘Avrupa Birliği ölebilir ABD tebasından kurtulmazsak’ dedi. Olaf Scholz da AB’nin küresel gelişmelere karşılık veremediğini, ve etkisiz kaldığını görüyor. Scholz şu anda kendi ülkesindeki sosyo-ekonomik sorunları çözme derdinde. Çünkü kamuoyu bunu tartışıyor. Ve Avrupa Birliği haziranın ilk haftasında seçime gidiyor. AB’nin sadece birlik üyeler çerçevesinde lokomotif ülkeler Almanya, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkeler, Avrupa Birliği’nin geleceğini toplumsal olarak tartışmaya başladı. ‘Gerek var mı?’ sorusu sorulmaya başlandı. AB otoriteler üstü bir kurum ancak küresel gelişmelere karşı yetersiz kaldığı ifade ediliyor. Bu çerçevede AB içindeki en önemli ülkelerden birisi olan Almanya, bir şekilde AB’yi ayakta tutma gayreti içinde. Fransa Cumhurbaşkanı gibi farklı çıkışlar yapıp, altı doldurulmayan çıkışlar yapmıyor Scholz. Tam tersine birliği bir arada tutma gayreti ve çabası içinde.”