Montrö Anlaşması nedeni ile Karadeniz’e giremeyen NATO, Romanya'nın Köstence bölgesindeki hava üssünün modernizasyonuna ve 10 bin askeri barındıracak askeri şehir projesine 2.5 milyar Euro yatırım planladığını açıkladı.
NATO’nun planlarına ilişkin Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan değerlendirmede NATO'nun Doğu Avrupa ve Karadeniz bölgesindeki faaliyetlerinin Rusya'yla çatışmaya yönelik olduğunu belirtildi.
‘Türkiye de kuşatılıyor’
NATO'nun Karadeniz hamlesini Sputnik’e değerlendiren Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz şunları söyledi:
“Karadeniz son 70 yılın en büyük kışkırtması ile karşı karşıyadır. ABD’nin ısrarla dayattığı NATO genişlemesi yüzünden 2022’de başlayan Ukrayna- Rusya Savaşında iki yıl aradan sonra sahada yenilen NATO ve batı, yeni kriz alanları yaratarak Rusya’nın enerjisinin azaltılması ve Çin ile yaşanacak büyük çatışmaya güçsüz girmesi için her yolu denemektir. Bu kapsamda Romanya’da 2,5 milyar Euro’ya mal olacak Avrupa'nın en büyük NATO üssünün inşasına başlandı. Ülkemizdeki Amerikan ve İngiliz mandacıları bu gelişmeden pek mutlu. Bazıları da İncirlik ve Kürecik üslerinin ağır basan Amerikan karakterine rağmen ‘’neden biz bu fırsatı kaçırdık, keşke Romanya yerine biz bu üssü kursaydık’’ diyecek boyutta üzgün. Hava Üssü olarak da bilinen Bükreş yakınlarında ‘Mihail Kogalniceanu’ üssünün genişleme projesi şüphesiz Amerikan jeopolitiği için bir başarıdır. Romanya’daki üssün sadece Rusya’yı çevrelemek için kullanılacağını düşünmek saflıktır. Bu üs, ABD çıkarları aleyhinde Rusya ile yakınlaştığında veya Irak’ta, Libya’da Suriye’de veya başka yerlerde ABD ile çıkar çatışmasına girildiği süreçlerde Türkiye’ye baskı yapmak için etkinlikle kullanılacaktır. Bu üssün Yunanistan'da kurulan Dedeağaç Üssü ile doğrudan kara bağlantısının mevcudiyeti ve ayrıca neredeyse tamamı NATO kontrolündeki Tuna Nehrinin Bükreş Antlaşmasına rağmen gelecekte askerileştirilmesi riski de birlikte değerlendirildiğinde Türkiye'nin hem kuzeyden hem de batıdan kuşatılmışlığının güçlendirildiğini söyleyebiliriz.”
NATO üsleri vurgusu
Romanya ve Türkiye’deki NATO üstlerin bu ülkeler için bir risk oluşturduğuna da dikkat çeken Gürdeniz “Diğer yandan bu sürecin bir de nükleer boyutu var. Romanya’da Devesul Deniz Üssünde ABD’ye ait Aegis Balistik Füze Savunma (ABM) Sisteminin SM 3 bataryaları mevcut. 2019’da bu üssü korumak için stratejik Amerikan THAAD Hava Savunma Füze Sistemi geçici olarak konuşlandırılmıştı. Bu durum Devesul üssünü ister konvansiyonel isterse nükleer bir savaşta vurulacak ilk hedef konumuna sokuyor. Bu üssün Türkiye’deki Kürecik X Bant Radar üssü ile uyum içinde çalışması gerektiğini hatırlatalım. Dolayısı ile Kürecik radarı da vurulacak ilk hedefler arasındadır. Her zaman vurguladığımız üzere gerek Kürecik Hava Radarı gerekse İncirlik'te bulunan B61 taktik nükleer bombaların kullanımı üzerinde hiçbir yetkimiz yoktur. Ancak bu iki askeri varlık üzerinden üstlendiğimiz nükleer saldırıya uğrama riski tarif edilemez büyüklüktedir. Rusya ile bir yandan ülkemizdeki ilk nükleer enerji santralini inşa ediyoruz. Diğer yandan bu santralın 230 km kuzeybatısında Rusya’ya karşı kullanmak üzere Amerikan B 61 nükleer bombalarını tutuyoruz. Tam oksimoron bir durumla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
“Türkiye Romanya’yı uyarmalı”
Karadeniz'de bir tehlikenin yaşanmaması için Türkiye’nin ve Romanya’nın üzerine görevler düştüğüne dikkat çeken Gürdeniz şöyle konuştu:
“Romanya'nın ABD jeopolitiğinin gönüllü neferi olma sürecinde Türkiye, Montrö sözleşmesinin sahibi Türk Boğazları geçiş rejiminin asli oyuncusu olarak aktif tarafsızlığını bozacak hiçbir hamlede bulunmamalıdır. Diğer yandan Romanya’yı kuzeyimizdeki Nükleer güç olan Rusya’yı kışkırtma konusunda ikaz etmelidir. Romanya Slavlar ile Türkler arasında sıkışmış bir devlet olarak artık jeopolitik geleceğini anglosakson dünyada aramaktadır. Deniz egemenliğine ve deniz egemenliğini temsil eden ABD-AB'ye bir vassal olarak gönüllü hizmet etmektedir. Bu çerçevede diğer kıyıdaşların, istikrar ve barış ortamında yaşamasından ziyade, kollektif batının jeopolitik çıkarlarını onlar namına savunmayı kendine görev edinmiştir. Bu Türkiye'nin gelecekteki istikrarı ve jeopolitik dengeleri için son derece tehlikelidir. Unutulmamalıdır ki Karadeniz Türkiye'nin yarımada coğrafyasında kolektif batı tarafından kuşatılmadığı tek alandı. Kurtuluş Savaşında Karadeniz boş kalıp, Rusya'dan askeri yardım alınmamış olsaydı bugün Sevr haritasında yaşıyor olurduk. Tarihin tekrar etmesine Türkiye asla çanak tutmamalıdır.”