‘Bu bir BM Güvenlik Konseyi kararı. Daha üst bir yer yok’
“Karşılıklı vetolardan sonra en azından BMGK’den çok detay içermese de bir ateşkes kararı çıktı. Bu bir BMGK kararı. Bu aslında uluslararası sistemin en üst siyasi organının kararı. Daha üst bir yer yok. Bu açıdan önemli. Fakat altı aya yakın bir süre geçti. Uluslararası sistem, ABD tarafından sürekli engellendiği için, soykırım soruşturmasına sebep olan bir savaşın üzerinden 6 ay geçtikten sonra ancak ne olduğunu anlamaya çalıştığımız bir ateşkes kararına ulaşabildi. Çok gecikmiş bir karar. Tartışmalar nedeniyle fiiliyatta uygulanabilecek bir yere varacak mı? Bu konuda şüpheli bir kararla karşı karşıyayız.
Şimdi her şeyden önce kararın ilginç bir tarafı var. Karar taslağını 10 geçici üye sundu. Daimi değil, geçici üyeler inisiyatif aldı. Kararın orijinalinde veya sonrasında Rusya’nın bir kelime ile ilgili önerisi vardı. Rusya, oradaki ‘kalıcı’ ifadesi yerine ‘daimi’ ifadesini koymak istedi Rusya. ABD kabul etmedi.”
‘Kıyaslandığında oldukça kısa bir karar. Dört ana talep var’
“Diğer bazı kararlarla kıyaslamak isterim. Bir defa bu karar çok kısa. Birkaç giriş cümlesi ve üç madde var. Son madde de sadece konunun ele alınmaya devam edeceğine dair ve birçok kararda olan türden. Dolayısıyla sadece özü itibarıyla iki maddeden oluşan bir karardan bahsediyoruz. Bunların birincisinde, ‘ramazan ayı boyunca tüm tarafların saygı duyacağı, kalıcı, sürdürülebilir bir ateşkes’ talebi yer alıyor. Talep kelimesi önemli. Aynı zamanda tüm rehinelerin derhal ve koşulsuz serbest bırakılmasını talep ediyor. İlaveten tıbbi ve diğer insani ihtiyaçların karşılanması için erişimin sağlanmasını talep ediyor. Üç talep oldu. Dördüncü olarak, tarafların alıkoydukları tüm kişilerle ilgili olarak uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklere uymaları talep ediliyor. Dört talebi var bu maddenin.
Talep kelimesi önemli. Bir eylem istenildiğine işaret ediyor. Bir öneri değil, talep. Uluslararası sistemin en büyük organı bunları talep ettiğini söylüyor. İkinci madde ise, Gazze Şeridi’nin tamamında, insani yardım akışının genişletilmesi ve sivillerin korunmasının güçlendirilmesi yönündeki acil ihtiyacı vurguluyor. Daha önce Güvenlik Konseyi’nin bu konuda aldığı iki karar doğrultusunda uluslararası insancıl hukuka uygun olarak geniş çaplı insani yardım sağlanmasının önündeki tüm engellerin kaldırılması yönündeki talebi yineliyor. Zaten böyle bir talep olduğunu ve yinelediğini belirtiyor. Karar bundan ibaret açıkçası. Kararla ilgili hemen sonra bir tartışma çıktı. Tabii kararın dili çok önemli ama sonuçta fiiliyatta bu kararın nasıl uygulamaya konulacağı veya uygulamaya konulup konulmayacağı önemli.”
‘Amerikan tarafı, birkaç yetkilisi aracılığıyla kararın bağlayıcı olmadığını söyledi. Bu doğru değil’
“Benim gördüğüm dört tane talep var. Fakat birbiriyle bağlantılı oluşları dahi birbirini engellemiyor. Birini yerine getirmeniz için, diğerlerini yerine getirmeniz gerekmiyor. Hepsi yerine getirilmesi gereken talepler. Doğal olarak burada şöyle bir durum var: Ateşkesi uygulamadan diğerlerinin uygulanabilmesi mümkün değil. Bir de böyle bir yorum var. Aslında kararla ilgili birçok tartışma çıktı. Biz uluslararası hukukçu değiliz ama tartışmaları izledik. İsrail zaten uygulamayacağını söylüyor. Amerikan tarafı, birkaç yetkilisi aracılığıyla kararın bağlayıcı olmadığını söyledi. Bu doğru değil. Karar hukuken BM şartının 25’inci maddesi çerçevesinde tüm BM üyelerini bağlar. Hem kabul etme hem de uygulama açısından bağlar. Dolayısıyla BMGK bir karar aldığında tüm BM üyeleri kendi sorumlulukları çerçevesinde bu kararı kabul etmek ve üzerlerine düşen uygulamaya yönelik işlemleri yapmak zorundalar. Burada bir tartışma yok.
İkincisi, kararın BM şartının 7’nci değil 6’ncı fasılı çerçevesinde alınmış olması belirtiliyor. Bu da doğru; fakat BM anlaşmasının 6’ncı kısmı, uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi başlığını taşıyor. 33’üncü ve 38’inci maddeler... 7’inci bölüm ise daha keskin hükümler içeren, barışın tehdidi, bozulması ve saldırı eylemi durumunda alınacak önlemleri düzenliyor. 39 ve 51’inci maddeler... 7’inci fasıl çerçevesi kapsamında aldığınız ve buna atıfta bulunduğunuz zaman, şu ana kadarki uygulamalar doğrudan icraya giriştiklerini gösteriyor.
Mesela bir örnek vereyim. 2011 Mart ayında Libya ile alınan BM kararı var. Daha sonra Libya’ya müdahalenin gerekçesi olarak öne sürüldü. Çok detaylıydı. Önlemleri tek tek anlatıyordu ve çok açık bir şekilde 7’inci fasıl çerçevesinde kararın alındığını belirtiyordu. Fakat BM kararlarının çok büyük kısmı, yedinci fasıl kapsamında alınıyor. Ama uygulanmayacağı anlamına gelmiyor. Bağlayıcı olup olmadığına bakmak için kullanılan kelimelere bakılıyor.
Uluslararası hukukçuların ittifak ettiği konu, kararın bağlayıcılığının tartışmasız olduğu gerçeğidir. Ama doğal olarak bu kararı birileri uygulayacak. Kim? Amerika ve İsrail uygulayacak. Ve kararda herhangi bir şekilde atıfta bulunulmayan, başta Hamas olmak üzere örgütler uygulayacak. Nasıl uygulayacaklar? Bunların hepsi şu an soru işareti.”
‘ABD ve İngiltere, tartışmalı bir karara dayanarak Yemen’i vurdu. O karar da 7’inci fasıl kapsamında değildi’
‘ABD ile İsrail stratejik ve temel konularda değil yöntemde ayrışıyorlar’
“Şu an ABD’nin BM’de 6 ay sonra olsa da, uygulama kabiliyeti tartışmalı olsa da ateşkes oylamasında çekimser kalması, ABD ile İsrail yönetimleri arasında tabii ki bir ayrılığa işaret ediyor. En azından İsrail Başbakanı ile ABD Başkanı arasında bir görüş ayrılığına işaret ediyor. Fakat bu görüş ayrılığı, temel stratejik konularda yaşanan bir görüş ayrılığı değil. Bu, esas itibarıyla İsrail çıkarlarına en iyi şekilde nasıl hizmet edileceğine dair farklı perspektiflerin olmasından kaynaklı bir ihtilaf. Genel bir stratejiden ziyade, bu stratejik hedeflere yönelik izlenecek taktikler ve politikalar üzerine bir tartışma söz konusu. Yoksa İsrail’in varlığı, güvenliği, 7 Ekim’e cevap verilmesi hatta Hamas’ın yok edilmesi ve Gazze Şeridi’nin silahtan arındırılması ve İsrail’e yönelik tehdit olmaktan çıkarılması konusunda bir görüş ayrılığı yok. İsrail’in zafer elde etmesi görüntüsü verme açısından da bir farklılık yok.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı, İsrail’in ABD silahlarını kullanması sebebiyle uluslararası hukukun ihlal edilmediği ve insani yardımın engellenmediği yönünde komik açıklamalar yapıyor. İnsanın aklıyla alay eder gibi açıklamalar yaparak, İsrail’in soykırım stratejisi konusunda İsrail yönetimiyle farklı düşünmediğini gösteriyor.”
‘Refah operasyonu konusunda da taktiksel farklılıklar var’
“Aslında Refah’ın işgali konusunda anlaşmazlık gibi gösterilen fikir ayrılığı da bu kapsamda taktiksel bir farklılıktır. Zaten birkaç gündür İsrail, Refah’ı havadan ve karadan bombalıyor. Hatta hücumbotlar sahil şeridin bombaladı. El-Cezire televizyonu, İsrail’in Refah kara operasyonu için hazırlıklarda son aşamaya geldiğini belirtti. WSJ, İsrail Savunma Bakanı ile ABD’li muhatapları arasındaki görüşmelerde Refah operasyonunu yapmamak üzerine değil, harekatın nasıl başarılı olacağı yönünde konuştuklarını aktardı. Yani gerek ABD’nin gerek İsrail’in kamuoyundaki görünümünün nasıl korunacağı üzerinde görüşüyorlar. Yoksa ABD operasyona karşı değil, ‘yapamazsın’ demiyor. Bu ay başında kırmızı çizgi dediler ama kamuoyuna yönelik mesajdı. Refah operasyonu üzerine görüşmeler ve pazarlıklar devam ediyor. Kategorik olarak ABD, Refah’ta bir operasyona karşı değil. Ama operasyonun nasıl yapılacağını İsrail yönetimiyle birlikte tespit etmek istiyorlar. Ve iki taraf da Refah’taki Hamas birliklerinin kovulması ve gerekli şeylerin yapılması konusunda hemfikir.
Artık dünya kamuoyuna kabak tadı veren ‘İsrail yönetimi ile Biden arasında görüş farklılığı var. Netanyahu yaramaz adammış. Yoksa Netanyahu, ABD’nin taleplerine duyarsızık gösteriyor’ tarzı anlatımlar doğru değil. Görüş ayrılıkları var ama stratejik ve temel konularda değil. Bunun yöntemleri, taktikleri, zamanlamaları konusunda bazı görüş ayrılıkları var. Dünyanın gözü önünde altı aydır devam eden, modern tarihin en kanlı savaşında, Uluslararası Adalet Divanı’nın soykırım konusunda iki ay önce tedbir aldığı bir savaşta görüş ayrılığı alması çok normal. Papua Yeni Gine böyle bir savaş yürütse orada da olurdu. Dolayısıyla ben görüş ayrılığı iddialarının abartılmaması ve çok ciddiye alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Zaten savaşı ABD, İsrail ile birlikte yönetiyor.”