Dünya düşük doğurganlıklı bir geleceğe yaklaşıyor. Her ne kadar 2100 yılına gelindiğinde ülkelerin ve bölgelerin yüzde 97'sinden fazlasında doğurganlık oranları, nüfus büyüklüğünü zaman içinde sürdürmek için gerekli olanın altında olacak olsa da, ağırlıklı olarak Batı ve Doğu Sahra Altı Afrika'da olmak üzere çok sayıda düşük gelirli ülkedeki nispeten yüksek doğurganlık oranları, yüzyıl boyunca bu bölgelerdeki nüfus artışını yönlendirmeye devam edecek.
Uzmanlar, küresel doğurganlık oranlarının tarihi bir kırılma noktasına ulaştığını ve iyileşme ihtimalinin düşük olduğunu dile getiriyor. Doğum oranlarındaki düşüşün nüfusun artışını yavaşlatabileceği ve on yıllar içinde düşmeye başlayacağı anlamına gelebileceği ifade edildi.
Bu durumun, 1300'lü yılların ortalarında Avrupa'daki nüfusun üçte biri de dahil olmak üzere 50 milyon kadar insanın ölümüne neden olan Kara Ölüm olarak tarihe geçen veba salgınından bu yana dünyadaki insan sayısının ilk kez azalması anlamına geldiği dile getirildi.
Veba salgınının dünya üzerindeki insan sayısının azaldığı tek dönem olduğunu ifade eden araştırmacılar, küresel nüfusun yaklaşık 400 milyondan 350 milyona düştüğünü tahmin ediyorlar.
'Toplam doğurganlık oranı' olarak bilinen nüfus artışını sürdürmek için kadınların her birinin ortalama 2.1 çocuk sahibi olması gerekiyor ve 2021 itibariyle bu oran dünya genelinde 2.23 olarak tespit edildi. Fakat uzmanlar, 1950'de 4.84 olan bu oranın sürekli bir düşüş eğiliminde olduğunu belirterek 2050'de 1.83'e, 2100'de ise 1.59'a düşeceğini tahmin ediyor.
Bu durumun ise 2050 yılında 204 ülkenin 155'inde doğum oranlarının nüfus büyüklüğünü sürdürmek için gerekenden daha düşük olacağı anlamına geldiği aktarılırken 2100 yılına gelindiğinde ise bu oranın 198 ülke ya da nüfus bakımından dünyanın yüzde 97'sini kapsayacağı ve doğan her iki bebekten biri Sahra Altı Afrika ülkelerinde dünyaya gelecektir.
2050 yılında doğurganlık oranı en yüksek olması beklenen 10 ülke
Ülke | Doğum oranı |
Nijer | 5.15 |
Çad | 4.81 |
Somali | 4.30 |
Mali | 4.21 |
Güney Sudan | 4.09 |
Burkina Faso | 3.76 |
Afganistan | 3.34 |
Samoa | 3.18 |
Benin | 3.12 |
Tonga | 3.04 |
Aralarında Güney Kore, Bosna Hersek ve Butan'ın da bulunduğu 13 ülkede kadınlar ortalama olarak 1 çocuktan daha az çocuk sahibi olacağı ifade edildi. Diğer yüksek gelirli ülkeler gibi Birleşik Krallık'ta da 2021 yılında 1.49 ile ortalamanın altında bir doğurganlık oranına sahip oldu aktarıldı.
'İngiltere'de nüfus düşmeye devam edecek'
Araştırmacılar İngiltere'de 1950'de 2.19 olan bu oranın önümüzdeki 25 ve 75 yıl içinde 1.38 ve 1.30'a düşmeye devam edeceğini söyledi. Araştırmacılar bu durumun yaklaşık 67 milyonluk mevcut nüfusun, göç olmadığı takdirde, daha yaşlı nesillere doğru giderek dengesizleşeceği anlamına geldiğini ortaya koydu.
Nitekim İngiltere'de Muhafazakar Milletvekili Miriam Cates, kadınların çocuk sahibi olmak için bu kadar geç kalmamaları gerektiğini ve yumurta dondurmanın işe yarayacağına dair 'yanlış vaat' ile 'sömürüldüklerini' dile getirmişti.
Uzmanlar, yaşlı nüfusun genç nüfustan fazla olması, sağlık hizmetleri ve işgücü üzerindeki baskıyı artırması nedeniyle nüfusun azalmasının toplum üzerindeki etkilerinin 'korkunç' olacağını söyledi.
2050 yılında doğurganlık oranı en düşük olması beklenen 10 ülke
Ülke | Doğum oranı |
Güney Kore | 0.82 |
Porto Riko | 0.84 |
Tayvan | 0,90 |
Sırbistan | 1.01 |
Ukrayna | 1.01 |
Andorra | 1.02 |
Saint Lucia | 1.04 |
Butan | 1.07 |
Maldivler | 1.07 |
Kuveyt | 1.07 |
2100 yılına gelindiğinde sadece 26 ülkede doğum oranları ölen insan sayısını geçeceği ve 'dünyanın çoğunun doğal nüfus düşüşüne' geçeceği zikredildi.
Araştırmacılar, işgücü açığını kapatmak için hala 'doğum patlamasının' yaşandığı ülkelerden göçün artabileceğini ve bunun da yönetilmesi gereken zorluklar ortaya çıkaracağını belirtti.
Batı Avrupa'da doğum oranlarının 2050 yılında 1.44 olacağı ve 2100 yılında 1.37'ye düşeceği tahmin edilirken İsrail, İzlanda, Danimarka, Fransa ve Almanya'nın yüzyılın sonunda 2.09 ile 1.40 arasında en yüksek doğurganlık oranlarına sahip olması bekleniyor Avrupa'nın geri kalanında ve Asya'nın bazı bölgelerinde oranların çok daha düşük olacağı tahmin ediliyor.
'Küresel ekonomi ve güç dengesi yeniden yapılandırılacak'
Çalışmanın eş yazarı ve ABD'deki Washington Üniversitesi Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü'nde (IHME) baş araştırmacı bilim insanı olan Dr. Natalia Bhattacharjee, azalan doğurganlık oranlarının 'küresel ekonomiyi ve uluslararası güç dengesini tamamen yeniden yapılandıracağını ve toplumların yeniden düzenlenmesini gerektireceğini' söyledi.
Bhattacharjee açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
Ekonomik büyümeyi sürdürmek için göçmenler arasında kıyasıya bir rekabet yaşanırken ve Sahra altı Afrika'daki bebek patlaması hızla devam ederken, göç ve küresel yardım ağlarıyla ilgili zorlukların küresel olarak tanınması çok daha kritik bir önem kazanacaktır.
Sağlık Ölçütleri ve Değerlendirme Enstitüsü'nden diğer bir araştırmacı olan Profesör Stein Emil Vollset de dünyanın '21. yüzyıl boyunca şaşırtıcı bir sosyal değişimle karşı karşıya olduğunu' söyledi.
Vollset açıklamasını şu cümlelelerle sürdürdü:
Doğurganlık oranlarındaki düşüş pek çok açıdan bir başarı öyküsüdür. Yalnızca daha iyi ve kolay ulaşılabilir doğum kontrol yöntemlerini değil, aynı zamanda pek çok kadının çocuk sahibi olmayı ertelemeyi ya da daha az çocuk sahibi olmayı tercih etmesini ve daha fazla eğitim ve istihdam fırsatını da yansıtmaktadır.
Araştırmacıların değişen doğurganlık oranlarını belirlemek için kadınların eğitimi, doğum kontrol yöntemlerinin kullanımı, çocuk ölümleri ve kentleşme gibi temel ölçütleri kullandıkları belirtilirken bu tahminlerin yerel politikalar ve salgın hastalıklar ve savaşlar gibi olaylar tarafından değiştirebileceğini ifade ettiler.
Oxford Üniversitesi Demografi Bilimi Birimi Direktörü Profesör Melinda Mills konuyla ilgili olarak, "Nüfusun azalması ve yaşlanması toplumların hazırlıklı olmasını ve yeniden düzenlenmesini gerektiriyor" açıklamasında bulundu.
Çalışmanın yazarları, araştırmada mevcut en iyi verileri kullanmasına rağmen, tahminlerin özellikle 2020-2021 pandemi döneminde sınırlı olan geçmiş verilerin miktarı ve kalitesi ile sınırlandırılması da dahil olmak üzere bazı önemli sınırlamalara dikkat çekerek gçmiş eğilimlerin gelecekte ne olacağına dair bir öngörüde bulunmadığını ve bu doğurganlık tahminlerinin, doğurganlığın potansiyel itici güçlerinin her birinin geleceğe yönelik doğru bir şekilde tahmin edilmesine dayandığını belirtti.