‘İsrail’in ve Netanyahu’nun temel amacı, Gazze’yi işgal etmek’
“7 Ekim’den bugüne baktığımızda, yapılan görüşmeler ateşkese dönüşmedi. Geçen kasım ayında ilk defa insani ara vermişlerdi, şimdi biraz farklı bir boyuta taşındı. Netanyahu hükümeti ısrarla bu savaşı devam ettirmek istiyor. Meseleyi Hamas’ın varlığı ve bitmesi ile açıklıyorlar ama İsrail’in ve Netanyahu’nun temel amacı, Gazze’yi 1967’deki gibi işgal etmek.
Gelinen nokta şu: Mısır, Katar ve ABD’nin en azından Ramazan’a kadar insani ara verilmesi girişimi vardı. Hamas’ın elindeki rehine sayısına göre ara verilmesini talep etmişlerdi. Yani 132 rehine var Hamas’ın elinde. Bu 132 gün demektir. Her rehine için bir gün olsun demişlerdi. Toplam 140 gün hedeflediler. Sonra onu 40 güne düşürdüler. Biden ateşkes için 4 Mart’ı işaret etmişti. Ama hala ateşkes veya insani koridora yönelik anlaşma yok. Hamas’in da iki önemli şartı var; İsrail, Gazze’nin kuzeyinden tamamen çekilsin. Göç eden Gazzeliler kendi evlerine dönsün ve yeniden inşa başlasın. Hamas 7 Mart’ta Mısır’ı ziyaret etti aşamalı çekilmeye ikna oldu. Ama ne zaman sonuca yaklaşılsa Netanyahu çıkıp ‘Bizim için temel hedef Hamas’ı tamamen yok etmek’ diyor. Tüm bunlara bakınca, Netanyahu hükümetinin bir ateşkes veya insani ara istemediğini görebiliriz. Temel hedef rehineleri kurtarmak. Hamas’ın elindeki tek ve kalıcı koz rehineler. Eğer hepsini bırakırsa o zaman elinde koz kalmaz ve İsrail bugünden beter bir hava ve kara saldırısı yapar. Bu yüzden Hamas, o kozu bırakmak istemiyor.”
‘Barış olursa erken seçim olabilir. Netanyahu savaşı uzatmak istiyor’
“Netanyahu hükümetini 28 Aralık 2022’de kurdu. İsrail’in kuruluşundan bu yana en aşırı sağ hükümet. Bundan dolayı ateşkes ve sükunet sürecine hayır diyorlar. İsrail basınına, 7 Ekim’den sonra İsrail kamuoyundaki araştırmalara baktım. 7 Ekim ile aralık ayı arasındaki anketlerde Netanyahu hükümetine destek yüzde 28’di. Şimdi en son ankette ise yüzde 23’e kadar gerilediğini görüyoruz. Bu durum erken seçim ihtimalinin arttığını ve Netanyahu’nun siyasi kariyerinin riske gireceğini gösteriyor. O yüzden Netanyahu bu savaşı uzatmaya çalışıyor. Biraz da kendi siyasi kariyerini ön planda tuttuğunu gösteriyor bize. Ancak şunu da unutmamak gerek: Bu savaşın sonu ne olursa olsun; yani İsrail veya Hamas kazansın fark etmez. Netanyahu açısından çok ciddi sonuçları olacak ve bunlar olumsuz olabilir. O yüzden Netanyahu’nun talepleri çok farklı.
Amerikan basınındaki iddiaya göre İsrailli bir yetkili, ABD’nin Netanyahu hükümetini devirmek ve daha ılımlı bir yönetim kurmak istediğini öne sürüyor. Biden ile Netanyahu ve hükümetler arasındaki sorunların göstergesi diyebiliriz.”
‘ABD kriz yönetimini kendi lehine çevirmeye çalışıyor’
“Biden Ramazan’dan önce ateşkes olacağını söyledi. Ama olmadı. Hala bir insani koridordan veya ateşkesten bahsedemiyoruz. Biden yönetimi, tepkileri örtmek için havadan insani yardım attı. Fransa attı geçenlerde… Paraşütler açılmadığı için 5 kişi hayatını kaybetti. Bu biraz Amerikan yönetiminin ateşkes girişimlerindeki başarısızlığını kapatmaya yönelik. ABD Netanyahu üzerinde baskı kuramıyor. Bir de ABD seçimleri yaklaşıyor. Hem kendi iç dinamikleri hem de dış politikadaki Gazze meselesi bence Biden yönetimini çok ciddi anlamda zora sokmuş gibi gözüküyor.
Bu liman meselesine gelelim. 7 Ekim’den sonra ABD, USS Eisenhower gemisini Doğu Akdeniz’e göndermişti. Hep şunu ifade ettim: ABD, kıssadan hisse çıkarmaya çalışıyor kendisine. Gazze’deki olaylar, saldırılar, İsrail ve Gazze arasında görüyoruz. Ama ABD, Ortadoğu’daki çatışmaları ve kriz yönetimini lehine çevirmeye çalışıyor. Mesela liman kurmak. Niye liman kuruyorsunuz? Ne gerek var? O zaman baskı yapın, Refah sınır kapısından yardımlar girsin. O kadar yardım gitti. Bence liman adı üzerinden ABD, Doğu Akdeniz’e daha çok yerleşmek istiyor. Rusya ile rekabet halindeler.”
‘ABD Kızıldeniz’de Çin’e, Doğu Akdeniz’de Rusya’ya karşı bir tavır sergilemeye çalışıyor’
“Eisenhower gemisi geldikten sonra özellikle Türk medyasında birçok yorumcu İran’ı, Hamas’ı veya Hizbullah’ı vuracaklarını söyledi. Bence hedef Rusya’ydı. Çünkü İran’a saldırı için Körfez ülkelerinde ve Irak’ta üsleri var. Niye gemi göndersin Doğu Akdeniz’e? Onun için ABD bu süreçte liman adı altında deniz üssü kurmaya çalışabilir. Bunun hazırlığı var gibi. Bölgede yeni dinamikler ortaya çıkıyor. Başından beri iki şey söylüyorum: Doğu Akdeniz’de Rusya’nın sıcak denizlere indiği biliniyor ve ABD bunu engellemek istiyor. İkincisi, Kızıldeniz’de Çin ile rekabet halindeler. Çin’i hedefte tutuyorlar. Çünkü Çin’in AB’ye ihracatının yüzde 60’ı, Kızıldeniz ve Bab ül-Mendep Boğazı’ndan Avrupa’ya ulaşıyor. Kızıldeniz’de Husilerin saldırıları var. Çin için maliyetler arttı. Bir konteyner gönderme fiyatı 1500 dolardan 7 bin dolara yükseldi. Yani Amerika, Gazze ve Ortadoğu’daki gelişmeler doğrultusunda Kızıldeniz’de Çin’e karşı, Doğu Akdeniz’de Rusya’ya karşı bir tavır sergilemeye çalışıyor.
Bu limanın insani kriz için çözüm olmayacağını biliyoruz. Gazze için samimi bir çözüm arayışı varsa, kalıcı ateşkesin oluşması için zemin hazırlayacaklar. Bunu başaramadıklarını mealen anlatıyorlar. Netanyahu yanaşmıyor. O yüzden kanal açmak istediklerini söylüyorlar. 300 binden fazla insan açlık sınırının altına düştü. Liman kurmaya hiç gerek yok. Farklı yöntemler izlenebilir. Ama ABD Gazze’ye destek bahanesiyle buraya yerleşmek istiyor diye düşünüyorum açıkçası.”
‘Geçen yıl Irak ve İran arasında bir güvenlik antlaşması yapıldı’
“Sayın Hakan Fidan, 23 Ağustos’ta Irak’a bir ziyarette bulunmuştu. 24 Ocak’ta da MİT Başkanı İbrahim kalın gitti. Şubat’ta da Milli Savunma Bakanı Bağdat-Erbil ziyareti gerçekleştirmişti. Türkiye, uzun süredir Irak ile güvenlik bağlamında görüşmeler yapıyor. Irak denilince Türkiye’nin odak noktası olarak akla ilk güvenlik meselesi gelir. İkincisi ekonomik, üçüncüsü su sorunudur. Irak ve Türkiye arasında uzun süredir PKK meselesi görüşülüyor. Suriye neden sessiz? Ben orayı bir ağaca benzetiyorum. Budasanız bile tekrar yeşeriyor. O yüzden PKK terör örgütünün de kökü Irak’tadır. Irak’tan lojistik destek gelir, terörist devşirilir. O yüzden Türkiye uzun süredir bir girişim içinde.
Geçen yıl 25 Mart’ta Irak ve İran arasında bir güvenlik antlaşması yapıldı. Irak, İran’a şu vaadi verdi: Bundan sonra İran’a karşı bir örgüt Irak topraklarında bulunuyorsa, Irak da bunu tehdit kabul edecek, silahsızlandıracak ve siyasi yapıyı yok edecek. Irak, altı aylık bir söz vermişti. Daha sonra Irak’tan yapılan açıklamalara bakarsak, İran’la yapılan anlaşmanın büyük bir kısmının gerçekleştirildiğini söylüyorlar.”
‘Irak’ın PKK’yı tehdit olarak tanımlaması ilk ama terör örgütü demediler’
“Irak’ta 2003’ten bu yana devlette boşluk var. Kurumsallaşmıyordu. Bütün terör örgütleri ister istemez Irak’ta yuvalandı. Gelinen nokta şu: Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler’in ziyareti sırasında Irak tarafına şu teklif sunuldu: İran ile güvenlik anlaşmasının benzerini Türkiye ile yapın dediler. Irak için önemli bir nokta. 19 Aralık’tan beri devam eden bir süreç bu. Güvenlik mekanizması kurulması istendi. Terörle mücadele kapsamında karadan Türkiye zaten Pençe harekatları ile operasyonlara devam ediyor. Ancak şu var: PKK terör örgütü Irak’ta sadece Kandil, Mahmur veya Sincar’da değil. Irak’ın birçok bölgesinde. Kerkük’te, Süleymaniye’de yer alıyor. Bir şehir yapılanmasına gittiler Irak’ta. Bir önceki seçimlerde PKK’nın siyasi yapısından milletvekili bile vardı parlamentoda. O kadar söylüyorum. İnsan hakları komisyonu üyesi yaptılar. O kadar geliştiler.
Türkiye, askeri olarak ciddi anlamda bir adım atıyor. PKK’nın lojistiğinin kesilmesine ve siyasi yapılanmalarının pasifize edilmesi gerekiyor. Türkiye İHA-SİHA ile aldığı istihbaratla Irak sahası içinde 220 kilometrelik bir alana kadar operasyonları gerçekleştiriyor. Ama siyasi yapılanmayla mücadele, Türkiye’nin yapabileceği bir mücadele değil. Çünkü oranın egemenliğine girmiş olursunuz. Türkiye ile yapılan görüşmeden sonra Irak, PKK’nın bir tehdit olduğunu açıkladı. Altını çizmek lazım: Hala bir terör örgütü olarak görmüyorlar. Türk tarafının da bunu kabul etmesinin sebebi şu: Irak hükümetinde o güç yok. Terör örgütü olarak ilan ederse, Irak Anayasası 7’nci maddesi doğrultusunda hareket etmesi gerekiyor. Yani Kandil’de bile mücadele etmesi gerekecek.
Ancak şunu söyleyeyim: Irak’ın PKK’yı tehdit olarak tanımlaması ilk defa oluyor. Irak tarafının bu yaklaşımı, Türkiye için büyük başarıdır. İlk aşamada yasaklı örgüt ilan edildi. Siyasi yapıyla mücadele edilecek. Askeri olarak belki Sincar-Mahmur bölgelerinde mücadele edilecek. Ama tabii aşama aşama. Daha sonra ABD-İran etkisi biraz azalırsa, PKK’yı terör örgütü olarak da kabul edebilirler. Terör örgütü listesine girmesi için Irak’ın attığı ilk adım diyebiliriz. Irak Dışişleri Bakanı biliyorsunuz Kürt, KDP’li. Fuad Hüseyin. Antalya Diplomasi Forumu’nda ‘PKK bizim için de baş ağrısıdır ama genç Kürtler de bulunduğu için mücadeleyi zorlaştırıyor’ demişti. Yani yerel halktan sempatizan buldukları için süreç zorlaştı. Artık güvenlik tehdidi algılanması, siyasi yapıyla mücadeleyi sağlayacak diye düşünüyorum.”
‘KDP-Barzani yönetimi ile daha güçlü adım atılabilir’
“Haziran başında her şey çözülmeyecek tabii. Ama muhtemelen Türkiye ve Irak’ın planlaması o şekilde. Irak, İran ile geçen yıl mart ayında benzer bir anlaşma yapmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yaz aylarını işaret etti; yani eylül ayına kadar bazı adımlar atılacak. Türkiye’nin talep ettiği konulardan birisi de bu. Irak tarafının Suriye sınırını da kontrol etmesi gerekiyor. Orada Irak ordusu sınır muhafızları daha ciddi kontrol yapacak ki finans, terörist, silah gibi şeyler kolay geçemeyecek. Tabii bunu Türkiye ve Irak ortaklaşa da yapabilir. İstihbarat paylaşımı da var çünkü. Şu anda Türkiye için bu 6 ay çok kritik.
Irak hükümeti buna ne kadar uyacak? Neler yapabilecek? Irak hükümetinin buna uyacağını düşünüyorum. Kalkınma Yolu projesi sebebiyle daha iyi ilişkilere ihtiyaçları var. PKK da o güzergahta. Irak en azından kendi dinamiklerini ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak bu anlaşmayı yaptı. Bu anlaşmayı Bağdat yapıyor ama Erbil de ciddi anlamda destek veriyor. KDP-Barzani yönetimi destek verdiği için daha güçlü bir adım atılabilir diye düşünüyorum.”