‘ABD’deki neocon ekol önce Rusya’ya sonra Çin’e saldırma stratejisini seçti’
“Ukrayna ve Rusya arasında devam eden savaşı küresel perspektiften ayırt edemeyiz. 21. Yüzyılın başından itibaren Asya yüzyılı çoktan başladı. Son 200 yıldır devam eden hegemonyada değişim oluyor. Denizlerde hareket halinde olan günde 33 milyon ton ticaret yükü var. Bunun yüzde 65’i Asya’da ya yükleniyor ya da boşaltılıyor. Son 200 yılın Batı odaklı bütün sistemlerinde temel parametre olan ekonomi değişiyor. Ekonomik parametre değişince tabii ki jeopolitik de buna uyum sağlıyor. Çin’in yükselişi, Rusya’nın 2000’lerden sonra toparlanmasını hızlandırıp tekrar uluslararası arenaya çıkması, Türk dünyasının güçlenmesi, Türkiye’nin farklı bir aktör olarak ortaya çıkması, Batı’daki gerilemenin devam etmesi gibi durumlara bakalım. Özellikle hegemon olan, ABD’deki Neoconlar liderliğindeki neoliberal ekol ‘Ne yapıyoruz?’ dedi ve Amerikan gücünü farklı yönlerde bu gidişatı durdurmak için kullanma kararı aldı.
Bugün baktığımız zaman, Ukrayna ve Rusya arasında teşvik edilen bir savaş var. Onlar ‘Unprovoked invasion’ yani ‘kışkırtılmamış işgal’ diyor ama öyle bir şey yok. Sizin de bu hafta Harici’deki makalenizde çok güzel yazmışsınız. Ortada 2004’ten başlayan çok ciddi bir tuzak var. Daha sonra 2014’te turuncu devrim ve darbe var. Ardından Rusya’nın Kırım müdahalesi ve Donbass bölgesindeki olaylar ve neticede 24 Şubat 2022...”
‘Burada resmen taammüden cinayet teşvik edilmiş’
“Baktığımız zaman burada resmen taammüden cinayet teşvik edilmiş. Rusya’ya, ‘Ne yaparsan yap, Ukrayna’ya gir ki seni düşmanlaştırayım. Küresel hegemonya çatışmasında cepheleri daha da netleştirelim. Seni öyle bir yorayım, öyle bir kan kaybet ki, ben esas büyük hesaplaşma için Çin’e giderken senin mecalin kalmasın, Pasifik’te at koşturayım, Çin’in karşısında tek başıma olayım. Gerek konvansiyonel gerek nükleer kapasiten ile Çin’in yanında olamayacak duruma gel’ diyorlar. Baktığımızda işin özü bu.”
Bir de diğer yandan Batı, ‘Ne yapıyorsun sen? Arktik’te aldın başını gidiyorsun. Yepyeni bir deniz ulaştırma rotası açtın. Geçen yıl buradan 30 milyon ton yük geçti. Halbuki dünyadaki tüm deniz ulaştırma rotaları benden sorulur. Sen, bağımsız bir rota açtın. Hele hele Çin ile Bering üzerinden doğrudan deniz ulaştırma hattı kurdun. Bunu da affedemem. O yüzden Finlandiya’yı ve İsveç’i gözüne sokarak NATO üyesi yapıyorum’ dedi. Yani olayın özüne bakacak olursak hem ekonomik hem de jeopolitik gelişmelerin bir sentezi var.”
‘Atlantik hegemonyası, Ukrayna üzerinden parçalanmış Avrasya hedeflerine daha hızlı gitmek istedi’
“Bugüne gelecek olursak: Esasında siz de makalenizde güzel yazmışsınız. Bütün iş başladığında, Atlantik hegemonyası, bu Asya güçlerinin birleşmesini durdurarak, özellikle iki büyük dev olan Rusya ve Çin yakınlaşmasını baltalamak istedi. Tabii ki Almanya ile Rusya yakınlaşması, Türkiye-Rusya yakınlaşması, İran-Rusya yakınlaşması göz önünde bulundurulduğunda Atlantik hegemonyası, parçalanmış Avrasya hedeflerine daha hızlı gitmek istediler. Dünyayı bölmeyi, Ukrayna’nın yanındakiler-karşısındakiler olarak ayrıştırmayı hedeflediler. Ama biz şunu görüyoruz: Nasıl ki Varşova Paktı döneminde Doğu Avrupa, Balkanlar’daki ülkeler, SSCB askeri birliği karşısında NATO zayıftı. Dolayısıyla ‘Flexible Response’ (esnek yanıt) çıkmıştı. Konvansiyonel olarak Varşova Paktı’nı durduramayacaklarını düşündükleri için, gerekirse nükleere başvurma opsiyonunu yarattılar. Şimdi tam tersi oldu. NATO çok genişledi, Rusya’ya yükleniyor. Beş kere genişleme dalgasıyla gelip kapıya dayandılar ve ‘Rusya’yı darmadağın ederiz. Ukrayna’nın nüfusu var. Emrimizde ucuz kan var. Ukraynalı milliyetçiliğini artırırız’ dediler. Biliyorsunuz ‘Ukraynalı’ diye bir ırk yok. Sonradan yaratılmış bir kavram. Ukrayna topraklarında 200 yıl önce Tatarlar, Kozaklar ve Slavlar vardı. Ukraynalı diye bir kavram yoktu. Ama Batı o kadar güzel propaganda yaptı ki bugün herkes Ukraynalı oldu.
Stratejide ‘culmination point’ denen bir tabir vardır; stratejik doruk noktası… Savaşlar gelebileceği noktaya gelir ve durur. İşin özü karada sınırların, halkın, arazinin, kritik yerlerin, nehirlerin, dağ sınırların kontrol edildiği alana sıkışmasıdır. Rusya özellikle son haftalarda, karadaki karşı taarruzlarıyla şunu ispat etti: Karadaki inisiyatif ve hareket serbestliği Rusya’ya geçti. Savaşlarda kritik olan da budur. Ukrayna bugün Amerikan Kongresi’nde, Avrupa Parlamentosu’nda resmen silah için yalvarıyor. Dilenme pozisyonuna geldiler. Her yerde onlar namına böyle işler görüyoruz. Silah da gelse karadaki pozisyonun ben Rusya aleyhine değişeceğine inanmıyorum. Ukrayna ne yapabilir? Karadeniz filosuna yaptığı gibi asimetrik taarruzlar yapabilir. Dron, İHA ve sualtı araçları ile saldırı yapabilir. Bunlar taktik başarıdır. Stratejik başarı getirmiyor. Zaten bunu beklemek de bana kalırsa imkansıza yakındır.”
‘Artık eski Amerika yok. Çin ve Rusya bunu görüyor’
“Tabii şimdi Trump ve Biden olayına girmeden, ABD ve İngiltere’nin tarihsel ortaklığına değinmek isterim. İngiltere ne zaman gerilemeye başladı? 1890’dan itibaren. Niye? İlk defa üretimde Amerika, İngiltere’yi geçti. Ardından iki dünya savaşı yaşandı ve 1945’te İngiltere bitmişti. 1956’da da Süveyş Krizi ile birlikte tabuta son çivi çakıldı. Baktığımız zaman İngiltere’den ABD’ye geçiş, bir Anglo-Sakson’dan ötekine yumuşak geçiş şeklinde oldu. Savaş falan olmadı. Bir tek Eisenhower 1956’da İngiliz başbakanı feci azarladı. Ondan sonra İngiliz sistemi bitti.
Şimdi durum farklı. ABD, İngiltere geriliyor. Çin onları üretimde geçti. Tabii belli başlı alanlarda ABD hala liderliğini sürdürüyor. Ama büyük bir kriz veya savaş çıkmazsa, Çin’in bu doğrusal büyümesi devam edecek ve ekonomik-jeopolitik alanda üstünlüğü ele geçirerek. 1945’ten beri devam eden Pax-American konsensusunu bitirecek. ABD bunu öngörmeliydi. Ne zaman? Soğuk Savaş bittiği gün. Tek kurşun atmadan Sovyetleri yendiler ve öyle büyük bir stratejik tembelliğin içine girdiler ki... Düşünebiliyor musunuz, iki yıl içinde kara, hava ve deniz kuvvetlerini küçülttüler. Donanmalarını yüzde 60 oranında küçülttüler. Deniz jeopolitiği alanında çok okuma yapan birisiyim. Uzmanlık alanım bu. Dehşete düşüyorum. Daha geçen gün yeni bir makale yayınlandı. Gemi işler kapasitesini artırma yönünde. O kadar hızlı küçülmüşler ki; şu an karar verseler, önümüzdeki 30 yılda personel yetiştirip, tersaneleri tekrar aktive edip deniz gücü ve ticaret filosu üretme gücünde Çin’i yakalamaları imkansıza yakın. Durum artık 2. Dünya Savaşı’ndaki gibi değil. Millet ‘Amiralim ama koskoca Amerika’ diyor. Değil. Milletin görmediği o. Bana göre Rusya ve Çin bunu görüyor.”
‘ABD pervasızca her yere saldırdı. Trump sadece ABD için değil dünya için denge unsuru olabilir’
“Amerika’da şimdi Trump gibi olanlar da esasında 1989’da elde edilen büyük zaferin, nasıl bir stratejik aymazlık içinde heba edildiğini gördüler. Ve bu ne uğruna yapıldı? Düşünün. 11 Eylül’den sonra o Neoconların Büyük Ortadoğu Projesini... 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi, kaynaklarını sömürmeyi, bu ülkeleri liberal kapitalist sisteme entegre edip pazara dönüştürmeyi istediler. Amerikan ekonomik gücünü, Amerikan askeri gücüyle empoze etmeye çalıştılar. Ama ne oldu? Libya, Irak, Suriye, Yemen, FETÖ darbe girişimi, Veneüzella... Hepsinde başarısız oldular. Ve şu anda 34 trilyon dolar borçları var. Halbuki Soğuk Savaş bittiğinde bu 10 küsur trilyon civarındaydı. Mirasyedi gibi bir harcamaları var.
Trump bunu gördü bence ve Trump sadece ABD için değil, dünya için de bir denge unsuru. Neden? Çünkü başkanlık dönemine bakıyoruz. En azından Avrasya’da, Avrupa ile Rusya arasındaki ilişkilerin bu kadar kötüleşmesini hiçbir zaman teşvik etmedi. Onun hedefinde Çin vardı. Bana kalırsa ABD jeopolitiği açısından gerçek resmi görmüştü. ABD için şu anda bir numara Pasifik bölgesi. Zaten 2. Dünya Savaşı’nda dikkat ederseniz, Amerika’nın bütün savaş enerjisinin yüzde 70’i Pasifik’te harcandı. Dolayısıyla ABD şu an jeopolitik öncelik sıkıntısı çekiyor.”
‘ABD için artık eski prestijiyle oyun kurma dönemi bitti’
‘Peki koskoca ABD ve İngiliz donanması, Alman donanması, neden terlikli Yemenlilerin 3-5 füzesini engelleyemiyor?
“ABD’nin artık yaptırım gücü kalmadı. Bakın Yemen hala gemileri Babülmendep’ten geçirmiyor. Bazıları ‘Ruslar rezil oldu’ diyor. Doğru. 50 parça geminin üçte biri Karadeniz’de batırıldı. Daha dün bir gemi battı. Ama bu esasında Rus amiraller ve donanmanın basiretsiziliğinden veya acemiliğinden değil. Bu teknolojinin artık gemi karşıtı füzeler, torpidolar, insansız araçlar ile asimetrik saldırı imkanlarını artırmış olmasından kaynaklanıyor. Bunu diyenlere şunu soruyorum: ‘Peki koskoca ABD ve İngiliz donanması, koskoca Alman donanması, neden terlikli Yemenlilerin attığı 3-5 füzeyi engelleyemiyor? Neden dünyanın en büyük konteyner firmaları Ümit Burnu’nu dolaşıyor? Bunu neden engelleyemiyor ki?’
Amerikan hegemonyasının temeli, deniz rotalarının, düğüm noktalarının kontrolüydü. Daha bunu kontrol edemiyor. O zaman şunu sorabiliriz. Yarın öbür gün gerçekten Rusya-Çin ve ABD arasında bir savaş çıkarsa, Amerikan, İngiliz ve NATO gemilerinin durumu ne olacak? Aynı teknoloji karşı tarafta da var. Dünya çok hızlı dönüyor. Artık adapte olabilenler ayakta kalabilecek. Hala eski ekole, doktrinlere sadık kalanların sonu her zaman yıkım oluyor. Dünya savaşlarında da bunu gördük.
Amerika’da Trump seçilirse, içe kapanarak biraz politik maceracılığı azaltabilir. İsrail’in ABD politikası üstündeki etkisini azaltabilir. Neoconların, Rus düşmanlığı üzerinden Avrupa’yı kendilerine bağlamak için kantarın topuzunu kaçırdıkları daha görülüyor artık. Almanya’da itirazlar başladı. Scholz açık etti. Böyle bir şey olabilir mi? ‘İngilizler füze veriyor, asker bulunduruyor’ dedi. Alman generallerin ses kaydı ifşa oldu. Büyük bir karmaşa var ve kontrol dışına çıktı. Bence Trump, bu şeye dur diyecek.”
‘Almanya büyük liderler çıkararak ABD’yi dengelemişti. Şimdi Baerbock gibi bir Dışişleri Bakanı ve Scholz gibi gariban bir Şansölye var’
‘Almanya belki de İkinci Dünya Savaşı sonrası en büyük, en ciddi, en riskli sınavını veriyor’
‘Alman ordusu içinde Amerika’nın bu cenderesinden bıkmış bir kesim var. Onu da söyleyeyim’
"Almanya’da o ifşa olan generaller de var. Kay-Achim Schönbach gibi Deniz Kuvvetleri Komutanı da oldu. Ne dedi iki yıl önce Hindistan’da? ‘Biz ne yapıyoruz? Daha bağımsız olmalıyız. Rusya politikası doğru. Amerika yanlış’ dedi. Adamı havalimanında görevden aldılar. Bu esasında neyi gösteriyor? Almanya’nın hiç de demokratik bir ülke olmadığını, faşist, neoconların kontrolünde, tamamen Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir ülke durumuna düştüğünü gösteriyor. O adamın görevden alınması bence Alman tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Ama bu şunu gösterdi: Almanya’da da demek ki kendi ulusal çıkarlarını öne çıkaran, Amerikan çıkarlarını arka plana atan askerler var. Adam kuvvet komutanlığına kadar gelmiş. Ben de amiralliğim sırasında, birçok Alman amiralle muhatap oldum. Yarıya yakını milli duruş sergiliyorlardı. Alman ordusu içinde Amerika’nın bu cenderesinden bıkmış bir kesim var. Onu da söyleyeyim. Yapay zekanın bu kadar geliştiği, her türlü videonun, konuşmanın taklit edilebileceği bir dönemden geçiyoruz. O sebeple ben bu sosyal medyada çıkan şeylere yüzde 49-51 dengesiyle bakıyorum. Yüzde 100 doğrudur diyemiyorum. Ama o generalin sicili de var tabii.
Mesela şimdi Yunanistan var… Blinken Kongre’ye Ege ile ilgili iki tane harita vermiş. Yunan gazeteleri bunları çarşaf çarşaf basıyor. ‘Türkiye’nin bütün çıkarlarının savunulduğu haritalar’ olarak ortaya çıktı. Madem dört gündür çıkıyor bunlar, Dışişleri Bakanlığı’ndan niye açıklama yok? ABD Dışişleri Bakanlığı, bu mektubun arkasında duruyor mu? Ben hep o devletin yetkili kurumları ne cevap veriyor ona bakarım.”
‘Hiçbir devlet, jeopolitik olarak geri çekilmeyi ve yıkılmayı göze almaz’
“Ben esasında olayı, 1919 Paris Konferansı gibi görüyorum… Birinci Dünya Savaşı bitmiş, herkes bir şey kapma derdinde. O dönemin büyükleri kimdi? İngiltere, Fransa ve ABD. Fransızları, bu dediğim kulüpten ayrı tutamayız. Şimdi Fransa da, Rusya’nın bu yeni dönemde inisiyatifi eline aldığını gördü. Dünya ekonomisine yüzde 2 katkısı olan, Avrupa jeopolitiğini etkileyecek düzeyde bir devlet. Fransa da nükleer bir güç olması ve ekonomik gücünün daha ileri olması sebebiyle, Rusya’nın kazanmasını kabullenemiyor. Bugüne kadar Stoltenberg, Biden vb. önde gelen Batılı liderler ne dedi? ‘Rusya’nın yenmesine izin veremeyiz’ dediler. Onlar muhtemelen Rusya’nın Kırım’dan, Donbass’tan çekildiğini, boynu bükük şekilde NATO’nun isteklerini kabulleneceğini, bölünmek isteyeceğini sanıyor. Hiçbir devlet, jeopolitik olarak geri çekilmeyi ve yıkılmayı göze almaz. Bu, Türkiye’nin Annan Planı’na ‘evet’ demesi gibi. Öyle çılgınlığı çok az ülke yapar. Askerini çekmez. Jeopolitik, tunç kanunu olan şeylerdir.
Ukrayna’da yüz binlerce Rusça konuşan azınlık var. Katledilmişler. Adam onları koruduğunu söylüyor. Kırım zaten 18. Yüzyıldan beri onların kontrolünde. Kruşçev Ukrayna'ya hediye etti diye askerini çekmez. Basit bir mantık bu. Jeopolitikte hiçbir devlet bunu demez. Böyle bir ortamda kalkıp kazanma nedir? Ukrayna’nın topraklarını geri alması mümkün değil. Batı bugünkü sınırları kabul etmeye bile yanaşmıyor.”
‘Fransa’nın ekonomisi darboğazda. Afrika’dan atılıyorlar. Tek tutunabildikleri dal ABD’
‘F-16 satışından sonra yıllardır pasif kalan mandacılar bir anda meydana çıktı kutlama yaptı’
“Türkiye’nin keşke ekonomisi iyi olsaydı, döviz kuru böyle olmasaydı. O zaman Türkiye çok daha bağımsız bir politika uygulayabilirdi. Şu anda Montrö’nün sadece 19’uncu maddesini uyguluyoruz ve sözde NATO müttefiklerimiz, onu ortadan kaldırmak için her şeyi yapıyor. Türkiye tabii İkinci Dünya Savaşı’nda Trakya’da 1 milyon askeri ‘olmayan canıyla’ beslerken 19’uncu maddeyi uygulayabildi. Ekmek karneye bağlandı. Atalarımız çok büyük yokluk çekti ama Türkiye’yi savaşa sokmadılar. Dilerim bu hükümet de aynı şekilde devam eder.
Ama her yeni bir sabaha, ABD’ye verilen yeni bir tavizle uyanıyoruz. En son Savunma Sanayi Başkanlığı’nda, NATO dairesi kuruldu. Düşünebiliyor musunuz? Siz yerli ve milli diye bir propaganda jargonu bulmuşsunuz ama bunun kalbine NATO’yu koyuyorsunuz. Yani 1952’de NATO’ya üye olduktan sonra Silahlı Kuvvetler içinde her türlü NATO yapılaşmasına izin verilmiş. Onun gibi bir şey.
Diğer taraftan bakıyorsunuz, F-16 satışından sonra yıllardır pasif kalan mandacılar bir anda meydana çıktı, kutlama yaptı. Amerika’nın jeopolitik çıkarları bizimkiyle örtüşmüyor. Bu kadar basit. Dün CENTCOM generali, PKK/YPG/PYD komutanları ile fotoğraf verdi. Bir yandan hem iktidardan hem muhalefetten bazı siyasetçilerimiz ABD övüyor. Bana kalırsa hepsi ABD taraftarı. Bakıyorsunuz gerileyen çöken bir hegemonya. Bakıyorsunuz Gazze’de her gün çocuklar ölüyor. ABD süper güç ama konvoy gönderemiyor, gıda yardımını havadan atıyor. Bu, Amerika için utanç verici. İsrail’den çekiniyor, korkuyor, havadan atıyor.”
‘Bu kadar Avrupalı, Anglosakson, Fransız hayranlığı mı olur?’
“Türkiye’nin durumu zaten çok üzücü. Bir taraftan Filistin sloganları atılıyor. Öte yandan hala dış ticaretteki istatistiklerde değişim yok. BAE üzerinden Bab ül-Mendeb kapandığı için Hayfa’ya yeni bir karayolu kuruldu. Oraya iştirak eden Türk firmalarının varlığını duyuyoruz. Yani maalesef Türkiye, tutarlı, omurgalı, ciddi bir dış politika uygulayamıyor. Ama iç politikaya bakarsanız herkes Gazze fatihi. Bir Malezya, bir Güney Afrika kadar olamadık. Bu Vestfalyen sistem çöktü. Devletler gücü kadar veya çıkarları kadar olaylara müdahale ediyor.
Türkiye bu finansal kriz nedeniyle İsrail’e müdahale edecek hareket serbestliğine sahip değil gibi görünüyor. Bu da dolaylı olarak Türkiye’yi ABD’ye yaklaştırıyor. Hatırlayalım; 1 Mart Tezkeresi’nden sonra neler çıktı. ‘Türkiye izin versin, 65 bin Amerikan askeri konuşlansın’ deniyordu. Hatıratlardan görüyorum. ‘Olmazsa maaşları ödeyemeyiz’ diyen milletvekilleri olmuş. Böyle bir durum olabilir mi? Şimdi de sıcak para aranıyor. İngiliz, Amerikan finansörleri üzmeme, ABD jeopolitiğine yaklaşma tercih ediliyor. Bende, Türkiye’nin aynı hatayı yapma sürecine girdiği endişesi oluşuyor. Halbuki konjonktür değişti. 25 ülke BRICS’e girmek için sırada bekliyor. Türkiye, Asya Yüzyılı’nın yükselen güçlerinden biriydi. Hala AB’ye tam üye olacağız diye hedef seçiyoruz kendimize. Tanzimat Dönemi’nden bile büyük Avrupalı, Anglosakson, Fransız hayranlığı mı olur? Bunu çözemiyorum. Bu yapı, özgüvenimizi nasıl almış…”
‘İncirlik’teki Amerikan nükleer bombaları Türkiye’nin başına büyük bir ipotektir. Bu ipotekten kurtulmamız lazım’
“Bu konjektürde hala İncirlik’teki B-61 ‘drop bomb’ denilen, havadan atılan taktik nükleer bombaların, Türkiye’ye stratejik nükleer caydırıcılık verdiğini düşünen bir kesim var Türkiye’de. Aklım almıyor! Bunlar taktik nükleer silah. Size stratejik bir faydası yok. Sahibi ABD zaten. Onun nihai kararı ile kullanılabilir. ABD bize verdi istediğimiz gibi kullanırız diye bir şey yok! NATO’ya göre de sahibinin kararıyla kullanılıyor. Bulunduğu ülkeye soruluyor tabii, izin alınıyor. ‘Kullan’ dese, mesela Türkiye kullanılmasına izin verirse, nükleer hedef olacak.
Bakın sahip olmadığınız, üretmediğiniz bir silah yüzünden, milyonlarca kişi ölecek! Ben ne dedim? Stratejik nükleer jargonda ‘karşı kuvvet’ stratejisine girer. Nükleer bir devlet, nükleer çatışmada, karşısındaki hasmın nükleer sinir merkezlerine hücum eder. Silahların bulunduğu depolar, kontrol edildiği radarlar, mesela Kürecik. Kürecik de karşı kuvvet hedefi olarak görülüyor.
Türkiye hiçbir şekilde bu tuzağa düşmemeli. Menderes zamanından beri bu füzelere izin vermişiz. Yunanistan o dönem son derece anti-ABD. Onlar reddetmiş. Yunanistan kadar olamamışız. O yüzden bu silahlar, Türkiye’nin başına büyük bir ipotektir. Bu ipotekten kurtulmamız lazım.”