‘Rusya, uluslararası meşruiyeti olan FKÖ ile halk arasında popüler grupları buluşturuyor’
“Filistin’deki grupları birleştirme yönünde girişimler var. Son olarak Rusya duruma el koydu. Bir birliğin sağlanması için Rusya ve Filistinli taraflar bir araya geliyor. Rusya’nın burada yapmaya çalıştığı iki önemli şey var. Birincisi, Filistinli grupları, yani Hamas ve İslami Cihad gibi grupları da Filistin Kurtuluş Örgütü şemsiyesi altında toplamak. Çünkü FKÖ’nün uluslararası meşruiyeti ve temsiliyeti var fakat Filistin tabanında ciddi bir prestij kayıpları söz konusu. Buna karşılık Hamas ve İslami Cihad gibi örgütler, Filistinliler arasındaki popülerliğini yükseltirken, uluslararası camiada birçok ülke bu örgütleri terör listesine almış durumda. Dolayısıyla ikisini bir araya getirmeye çalışıyor Rusya. Rusya’nın yapmaya çalıştığı ikinci şey ise teknokratlardan oluşan bir Filistin yönetimi kurmak. Bu oldukça önemli. Çünkü Mahmud Abbas ve hükümetine yönelik çok ciddi tepkiler söz konusu Filistinliler arasında. Bir yol haritası belirleyemiyor olmaları, Filistinlilerin taleplerinden bihaber olmaları ve yolsuzluğa bulaşmış olmaları gibi birtakım suçlamalarla karşı karşıyalar.
Moskova’daki toplantı henüz gerçekleşmeden ilk adım atıldı. Ve Filistin Başbakanı Iştiyye’nin istifa ettiği, yerine Muhammed Mustafa getirildi. Kendisi Dünya Bankası’nda uzunca yıllar çalışmış, Georgetown Üniversitesi’nde doktora yapmış birisi. Uluslararası bağlantıları da var. Şu anda Mahmud Abbas yönetiminin Muhammed Mustafa’dan beklentisi tamamen uzmanlardan yani teknokratlardan oluşan bir Filistin yönetimi kurmak.”
‘Haniyye de FKÖ şemsiyesine işaret ediyor’
‘Zamanda bu savaşın uzaması, İsrail’i ekonomik anlamda ciddi şekilde etkilemeye başladı’
‘Netanyahu’nun kişisel bekasını ötelemeye çalıştığını söylemek mümkün’
“Netanyahu’nun ‘Hamas’ı tamamen yok edip rehineleri geri getireceğiz’ diyor. İkincisi, genel seçimden bahsetmenin İsrail’in yenilgisi olacağını söylüyor. Bu huzursuzlukların işareti. Diğer taraftan Netanyahu’nun kendi kişisel bekasını ötelemeye çalıştığını söylemek de mümkün. Zaten hakkında rüşvet gibi suçlamalardan çok sayıda dava da var. Dolayısıyla İsrail tarafı da çok huzurlu değil. Şimdi ‘Gazze ertesi gün planı’ denen bir yol haritası konuşuluyor. İsrail, Gazze’nin tamamının kontrolünü ele geçirmek istiyor. Hava, kara ve deniz blokajını devam ettireceği, silahlı grupların hepsinin elimine edileceği bir senaryodan bahsediliyor. Ama hala açık noktalar var.
Mesela 2,5 milyon Gazzeli nereye gidecek? Gazze’nin inşası meselesi var. Çünkü Gazze diye bir şey kalmadı. Okullar, konutlar, altyapı, üstyapı vb. aklınıza gelebilecek her şey yerle bir oldu. Hamas’a ve İslami Cihad’a bir şekilde ılımlı bakan ülkelerin Gazze’nin inşasına katılmasına izin verilmeyecek. Bu bizzat Netanyahu’nun Kabine’ye sunduğu planda yer aldı. Arap dünyasının önemli bir kısmının bu sürece dahil olmayacağını görüyoruz. O zaman Gazze’yi yeniden kim imar edecek? Buna benzer çok sayıda soru var.
Aynı şekilde İsrail bu planları Hamas ve İslami Cihad’ın tamamen yok edilmesi senaryosu üzerine kuruyor. Ama bu ne kadar mümkün? Aylardır Gazze’den çıkamadılar bir türlü. Bazı askeri uzmanlar, Hamas’ın bu şekilde elimine edilemeyeceğini söylüyor. Belki de İsrail’in yapmaya çalıştığı şeylerden biri de şu: Bir taraftan savaşın uzamasından kaynaklanan iç huzursuzlukları bastırmaya çalışmak, diğer taraftan Arap dünyasına, Hamas ve İslami Cihad’ın Gazze’yi tamamen terk etmesine yönelik baskı yapmasını sağlamak.”
‘Arap ülkeleri, Hamas’ın İhvan karakteri nedeniyle Filistin meselesini yük olarak görüyor’
“Arap dünyasının İsrail’e yaklaşımının çok değişeceğini ben düşünmüyorum. Evet sert söylemlerle öne öne çıkıyorlar ama Arap dünyası ve İsrail arasında ticaret, hatta arka kapıdan iletişimin devam ettiği söylenebilir. Suudi Arabistan, iki devletli çözüm olmadan İsrail ile normalleşmeyeceğini söylüyor. Ama artık Arap ayaklanması öncesindeki şartlar yok Ortadoğu’da. Bölge ülkeleri İsrail’i artık bölgenin bir ülkesi olarak kabul ediyor. Gazze savaşı bu süreci biraz sarsıntıya uğrattı ama askıya aldıramadı. Normalleşme süreci de aslında biraz sarsıntıya uğradı. İşler daha ağırdan alınıyor.
En önemli meselelerden birisi de enerji. İsrail’den çıkarılan gaz, hala Mısır’da işleniyor. Avrupa ülkelerine yönelik Suudi Arabistan’ın kullandığı petrol kartı var. Petrol ambargosu olursa, Avrupa ülkeleri İsrail’e çok ağır baskıda bulunacaktır. Ama Suudi Arabistan Petrol Bakanı, ‘Petrol bu sürecin bir unsuru olmayacak’ diye açıkça söyledi. Geriye bir tek bölge ülkelerinden yapılan açıklamalar ve arabuluculuk girişimleri kalıyor. 2011 Arap ayaklanmasından sonra nasıl ki İsrail’i bir bölge ülkesi olarak tanıyorlarsa, Filistin meselesini de iyiden iyiye yük olarak görüyorlar. Mısır kilit ülke. İsrail, Gazzelileri Sina Çölü’ne sürmek istiyor. Mısır şiddetle karşı çıkıyor. Sebeplerinin başında Müslüman Kardeşler meselesi geliyor. Hamas Müslüman Kardeşler’in Gazze kolu. Sisi Müslüman Kardeşler’i terör örgütü olarak nitelendiriyor. Aynı şekilde Suudi Arabistan ve BAE de… Dolayısıyla 2006’dan beri Hamas’ın yönetiminde olan yüz binlerce insanı himaye etmek istemiyorlar.
Filistinli gruplar arasındaki dağınıklık, çok başlılık, karizmatik liderin ortaya çıkamaması, bir yol haritası belirlenememesi, İsrail karşısında pazarlık edecek bir ekip kuramamış olmak bölge ülkelerinin Filistin meselesine bakış açısını etkiliyor.”
‘Lübnan içinde de savaşa girmemesi yönünde Hizbullah’a baskı var’
“Gazze’de ateşkes sağlanmadığı sürece, bu tıkanmışlığın Lübnan sınırındaki yansımasının çözülebileceğini düşünmüyorum. Hizbullah bu savaşa çok da güle oynaya girmedi. Mecbur kaldı. Lübnan içindeki dengeleri de gözetmek zorunda. Hizbullah, siyasi bir güç. Lübnan’ı yöneten iki eksenden birinin başını çekiyor. Dolayısıyla Hizbullah’ın topyekun İsrail ile savaşa girmesi demek, Lübnan’ın topyekun bir savaşa girmesi demek. Şu anda ne Lübnan ordusu, ne ekonomisi ne de siyaseti böylesi bir savaşı kaldırabilecek durumda değil. Dolayısıyla savaşa girmemesi veya savaşı Lübnan içine yaymaması yönünde Hizbullah’a baskı var. Bu konuyla ilgili Amerikalı bir arabulucu Amos Hochstein da devrede. İsrail ve Lübnan arasında mesaj taşıyor. İsrail tarafının da bu kontrollü çatışma halinin devamından yana olduğunu söyleyebiliriz. Ki o da güçlerini bölüp bir kısmını Gazze’den çekmek zorunda kalmasın. Aynı şekilde Lübnan tarafı için de söz konusu.
Henüz Hizbullah-Lübnan ve İsrail tarafında, çatışmanın tamamen bitirilmesi söz konusu değil. Hatta Hizbullah’ın iki numaralı ismi Naim Kasımı, ‘Ateşkes olursa uyarız, olmazsa devam eder’ dedi. Ama hem Nasrallah’ın hem Naim Kasımı’ye bakarsak Hizbullah’ın geniş çaplı bir savaştan yana olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü çatışma hali, güney Lübnan’da insanları doğrudan etkilemeye başladı. Ölen siviller var. Daha da önemlisi, insanlar göçe başladı. 100 bin insan güney Lübnan’ı terk etti. Bu da göz önüne alındığında, Hizbullah’ın üstünde bir baskı unsuru olarak nitelendirmek mümkün.”