‘Filistin meselesi bugünkü insani boyutuyla uluslararası sistemin temel aktörlerini zorluyor’
“Filistin sorunu yeni bir sorun değil. Babamızın, dedemizin döneminde de olan belki de çocuklarımızın zamanında çözülecek bir sorun. Umuyorum torunlarımız zamanında olmayacak. Çünkü eğer İsrail diye bir yapının kurulmasını başlangıcını alırsak Filistin’in sorunu için 75-76 yıllık bir süreden bahsederiz. Yok eğer Osmanlı’nın çekilmesi ve Balfour Deklerasyonu’ndan alırsak 106 yıllık bir sorun. Yani 106 yıldır bir halkın, 20. Yüzyılda başlayarak 21. Yüzyıla da sömürgecilerin altında yaşamasından bahsediyoruz. Çünkü 1917-1918 ile 1948 arasında İngiliz emperyalizminin manda yönetimi vardı. Ondan sonra da bu halk, İsrail denilen, özellikle ‘Doğu Avrupalı’ yerleşimciler ve sömürgecilerin Batı’nın desteğiyle kurduğu devletin baskısı ve etnik temizliği altında yaşadı. Mesele bu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kuruldu İsrail. Savaş sonrasının galip devletlerin kurduğu sistemin başarısızlığı olarak da görebiliriz. Savaştan galip çıkan devletler, ABD başta olmak ve Rusya dahil olmak üzere bu devletin varlığını tanıdılar. Yardımcı oldular. Hepsi için eşit derecede diyemeyiz. Ama bu sistem, iki devleti öngörmesine rağmen 75-76 yıldır Filistin halkının bırakın siyasi haklarını, en temel haklarının dahi gasp edilmesi sorununa bir çözüm getirmemiş durumda. Mesele bu.
Dolayısıyla Birleşmiş Milletler’in, 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan uluslararası sistemin neredeyse kendisinin yarattığı bir sorunu, kendisinin çözmesini beklemiyoruz. BM’de ABD ve Batılı devletlerin Filistin konusunda benim bildiğim 70’in üzerinde vetosu var zaten. Kısa vadede çözüm mümkün görünmüyor. Ama yine uluslararası sistemin kendi kurumları içerisinde zorlamalar var. Bugün sorunun insani boyutunun çok göz önünde olmasının da etkisiyle, uluslararası sistemin temel aktörlerini zorlayan, onları mahcup eden bir durum var. Kısmi olarak şu veya bu şekilde sorunu tüm dünyayı daha az rahatsız edecek, uluslararası sistemin biraz daha yaşamasını sağlayacak bir formül aranıyor. Meseleyi böyle söyleyebiliriz.”
‘Bugün Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen istişari görüş davası’
‘Avrupa Birliği’nin görüş bile bildirmemesi dikkat çekici’
“Bir diğer soru da, İsrail’in bu konularda belirtilen uygulamaları, hukuki statüyü nasıl etkilemektedir? Bunun tüm devletler için BM nezdinde doğurduğu hukuki sonuçlar nedir? Bunlar soruldu. İstişari bir dava. Diğer davaya göre daha kısa sürede, bir-bir buçuk yıl içinde sonuçlanması beklenebilecek bir dava. Ama tabii ki Filistin’deki durumun etkisiyle, yani şu an hukuki olarak bağlayıcı olmasa da siyasi açıdan önemli bir dava. Bu nedenle 52 devlet ve 3 tane uluslararası kuruluş görüş beyan etmek için sözlü beyanda bulunma talebini iletti. Bu süreç devam ediyor. Ayın 26’sında da yanılmıyorsam Türkiye Dışişleri Bakanlığı, mahkemede bir sunum yapacak. Uluslararası kuruluşlar da Arap Birliği, Afrika Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı. Ayrıca sözlü beyanda bulunma talebi olan devletler arasında ilginç bir durum var. Güvenlik Konseyi’nin beş üyesi de orada sözlü beyanda bulunma talebinde bulundu. İngiltere ve Fransa dışındakiler beyanını mahkemede açıkladı. Avrupa Birliği’nin önemli ülkelerinden Almanya var. Mısır var. Arap ülkeleri var. İran var. Malezya var. Küba da var. Birçok ülke var farklı coğrafyalardan.
Bu aslında konunun bütün dünyanın gündemi olduğunu göstermek açısından önemli. Avrupa Birliği, kurum olarak yok görüş belirtmede. Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusunda bulunmuş ve bu süreçte bulunan bir ülke. Türkiye, Avrupa’nın da bir parçası. Almanya, Fransa, İspanya, Hollanda gibi ülkeler kendi görüşlerini açıklayacak. AB, dünyanın en önemli uluslararası kuruluşlarından biri olarak böyle bir beyan verme talebinde bulunmadı. Bence bu önemli. Avrupa Birliği’nin öneminin ne kadar azaldığını ve uluslararası politikada daha önce de ulaşamadığı görüş birliğinin bu defa hiç olmadığını görüyoruz. Almanya ve İspanya arasındaki görüşler taban tabana zıt mesela. Uluslararası dengeleri de yansıtan bir durum bu.”
‘İsrail geçmişteki gibi bugün de Divan’ın kararlarına uymayacak’
“Uluslararası Adalet Divanı Filistin konusunda ilk defa istişari görüş vermiyor. Bundan 20 yıl önce de verdi. İsrail’in duvar inşaatı konusunda, BM Genel Kurulu yine görüş istemişti. 2004’te Uluslararası Adalet Divanı çok net bir karar verdi. ‘İşgalci güç İsrail tarafından işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilmekte olan duvar, uluslararası hukuka aykırıdır. İsrail, uluslararası hukuk ihlallerine son vermek yükümlülüğü altındadır. Duvar inşaatına son vermek, bu yapıyı derhal sökmek, tüm ayrımcı düzenlemeleri ortadan kaldırmakla yükümlüdür. İsrail, Doğu Küdüs ve çevresi dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında duvarın inşasından kaynaklanan her türlü zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Tüm devletler bu yasadışı durumu tanımama yükümlülüğü altındadır. Devletlerin, BM şartlarına ve uluslararası hukuka saygı göstererek, İsrail’i uluslararası hukuka uymayı sağlama yükümlülüğü de bulunmaktadır. BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi, mevcut istişari görüşü dikkate alarak, duvarın inşasına son vermek için daha fazla neler yapılabileceğini değerlendirmelidir’ dediler. Tarih Temmuz 2004 tarih. O kararın hiçbir maddesi uygulanmadı. İstişari görüş diyebilirsiniz ama belki de Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği en net görüşlerden birisi. Tam tersine duvar devam etti. Başta ABD olmak üzere İsrail ve müttefikleri bu görüşü kaale bile almadı.
Şu anki davada da Filistinliler lehine bir karar çıkacağı açık. Ama uluslararası sistem değişmedikçe bu karar uygulanmayacaktır. Soykırım davası bağlayıcı, bu yeni dava istişari. Aslında soykırım davasında da alınan geçici önlemlerin hiçbirisi uygulanmış değil. Çünkü Uluslararası Adalet Divanı’nın her kararında bir uygulama, bir icra organı yok. Bunu BM yapacak. BM denince BM Güvenlik Konseyi. Orada da tıkanıyor. Siyasi ve fiili sonuçlar itibarıyla bu iki dava birbirine çok benziyor. Ancak bunların üzerine siyaseten bir şey yaparak, Filistinlilerin davalarını yürütmelerini sağlayabilir. Ama hukuken otomatik olarak bir sonuç sağlamıyor.”
‘İsrail’in eylemleri Divan’ın kararına riayet etmediğini gösteriyor’
‘İsrail, insanların aklıyla alay eder gibi tehcir yerine gönüllü göç diyor’
‘Biden da savaşın durmaması konusunda Netanyahu ile hemfikir, yöntemde farklılıkları var’
“ABD ne istiyor? ABD ile İsrail veya Biden ile Netanyahu, temelde farklı düşünmüyor. Hamas’ın yenilgiye uğratılması gerektiği konusunda hemfikirler. İkincisi, bunun için savaşın durmaması lazım. Bu konuda tartışma yok. Kaç Filistinli ölmüş o umurlarında değil. Biden’ın tek bir farkı var Netanyahu’dan. Biden, Netanyahu gibi İsrail devletinin milli güvenliğini tehlikeye düşürmek istemiyor. O da Netanyahu kadar savunuyor İsrail’i. Bunu aynı zamanda ABD’nin milli güvenliği olarak görüyor. Ancak yöntemde farklılık var. Biden, Netanyahu’nun yaptıklarının İsrail’e zarar verdiğini düşünüyor. Biden, ‘Her yeri yakıp yıkıyorsun. Zaferler elde ettiğini söyleyebilirsin. Ama bunu siyasi zaferle taçlandırmazsan bu stratejik yenilgiye dönüşebilir’ diyor. Yani Biden, stratejik zafer için geçici ateşkes istiyor. Rehine takası yapılmasını söylüyor. Ondan sonra siyasi çözüm yoluna gidilmesi gerektiğini vurguluyor. Bunu yapabilmek için Netanyahu’ya hem havuç hem sopa gösteriyor.
Nedir mesela? Geçici ateşkes-duraklama. Esir takası. Sonra siyasi çözüm süreci. Yani iki devletli çözüm uyduracaklar ama bu fiilen devlet olmayacak. Suudiler ile normalleşme yapılacak. Hamas’ın siyasi arenadan çıkarılması veya etkisizleştirilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda direniş ekseninin de zor duruma sokulması. Biden bunu öneriyor. Netanyahu’nun da karşı tezi var. Netanyahu, siyasi çözüme gitmeyeceğini belirtiyor. Netanyahu’ya göre siyasi yola gitmek, Filistin’e devlet hakkı tanımak anlamına gelecek. Böyle olursa Filistinliler, 7 Ekim’i kurtuluş hareketi olarak görecek ve zafer kazanmış olacak diyor. İki görüş de kendi açısından haklı.
Ama burada tabii ki Biden’ı sıkıştıran bir şey var. Seçimler meselesi. Biden’ın çok da vakti yok. Her ne kadar kimileri mayıs-hazirana kadar bu ABD’nin seçim prosedürü sebebiyle vakti olduğunu söylese de, Demokrat Parti’de bir sorun var. Kamuoyu yoklamaları Biden’ın aleyhine. Biden’ın zaten bu ortamda akli melekeleri konusunda da tartışma var. Belki Demokrat Parti içindeki İsrail konusunda farklı tavır arzulayanların oranı çok olmasa da katliamlar sebebiyle sayıları artmakta. Salıncak denilen eyaletlerde, yani Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler arasında gidip gelen eyaletlerde bu durum Demokrat Parti aleyhine sonuçlanabilir. Böyle yorumlar var. Bugün itibarıyla bakarsak hala süre var ve bu soykırım, katliam devam edecek gibi görünüyor.”