‘Tucker Carlson’ın ciddi izleyici kitlesi var. Ve Putin çıkın Batı ile ilişkileri analiz etti’
“Batı dünyası kelimenin tam manasıyla panik içinde. Gerek Tucker Carlson’ın mülakata gittiği gerekse mülakatın yayınlandığı günlerde bu panik havasını gördük. Röportaj çok uzundu. Siyasilerin bir çoğu tamamını okumamış veya dinlememiş olabilir bile. Hemen başladılar ‘Putin’in yalanları ve propagandaları neden Batılı bir medya mensubu tarafından dünyaya sunuluyor?’ demeye. Şimdi burada şu var. Putin, Rusya’nın, Ukrayna savaşı başta olmak üzere, Batı ile ilişkilerini genel çerçevede analiz ediyor. Önemli bir takım ipuçları veriyor. Bunları dinlemekte ne sakınca var? Anlayamadım ben.
Batı dünyası, özellikle Amerika, bu savaşın başlamasından itibaren şöyle bir hava yaymaya çalışıyor: ‘Bu Putin’in savaşı, sadece Ukrayna ile kalmayacak. Finlandiya’ya saldıracak, Baltıklara girecek’ vs… Aslında bütün mesele Putin. Savaşın başından itibaren bunu yapıyorlar. Bunu derken Rusya ile alakalı her şeye yaptırım uygulamışlardı. Hadi yönetime, yöneticilere yaptırımları bir kenara koyalım. Rus edebiyatına, Rus vatandaşlarına hatta Rus kedilerine dahi yaptırım uyguladılar. Irkçılık düzeyinde uygulamalardı bunlar. Bunu hep Putin’e yormaya çalıştılar. Şimdi oradan Putin çıkıyor ve birçok şey anlatıyor. Tucker Carlson’ın da çok ciddi bir izleyici kitlesi var. Yüz milyonlar izledi mülakatı.”
‘Ukrayna’daki savaşın sebebi de Putin değil, NATO’nun genişlemesi’
“Bu savaşın başından bu yana Batı dünyası, çok faşizan uygulamalar içinde. Özellikle medyada kimseyi konuşturmuyorlar. Kimsenin alternatif bir görüş ortaya koymasına izin vermiyorlar. Hatta uzmanların alternatif öneriler ve analizler ortaya koymalarına bile izin verilmiyor. O denli bir faşizm. Şimdi bir fanusun içine sokmuşlar kendilerini ve halkı da o fanusun içinde diye düşünüyorlar. O fanusu da kendi manipüle edilmiş bilgileri ile besliyorlar. Putin’in bu mülakatı sanki fanusu kırdı veya kıracak diye korkuyorlar. Bütün mesele burada. Değilse meseleyi takip eden herkes tarafından bilinen şeyler bunlar.
Putin önemli bir bilgiyi bir kez daha teyit ediyor mesela. ‘Ben gerek Clinton ile, gerekse Bush ile Rusya’nın NATO’ya dahil olması konusunu ısrarla konuştum’ diyor. Şimdi bu önemli bir şey. Çünkü iş şuraya geliyor: Daha önce Sovyet liderlerine ve sonra da Yeltsin’e, Batı dünyası defalarca NATO’yu genişletmeyecekleri yönünde garantiler verdi. Ama buna rağmen sözlerinin arkasında durmadılar. Zaten Ukrayna’daki savaşın sebebi de Putin değil, NATO’nun genişlemesi. Bu ortaya çıkıyor. Putin bunu söylüyor. Bir hususun daha altını çiziyor. ‘Gerek Clinton, gerekse Bush makul şeyler konuşabiliyordu. Makul şeyler söyleyebilecekken sonradan, politika değerlendirmesi kimlerle yapıldıysa, onlara hayır dedirttiler’ diyor. Bu bizi başka bir başlığa getiriyor. ‘Amerika’yı Biden yönetmiyor. Herhangi bir başkan yönetmiyor. Bunların arkasında bir yapı var’ diyor. Bu da bizi ABD derin devletine götürüyor. ‘Yönetime onlar hakim, o yüzden Başkanlar da doğru dürüst kararlar veremiyor’ demeye getiriyor. Veya Başkanlar zaten onlarla ters düşmek istemediği için ortak kararlar alıyor imasında bulunuyor.”
‘Bizi nasıl birtakım beklentilerle AB yalvarma odasında beklettilerse, Rusya’yı da bu şekilde bekletmişler’
“Amerikan tarafı özellikle Putin’in NATO’nun genişlemesine yönelik itirazlarını idare etme siyaseti uygulamış. Yani bunu da takip edenlerin çoğu biliyor. Rusya itiraz eder ama yapabileceği bir şey yoktur. Rusya kendisini toparlamadan veya toparlanmaması için bu hamleleri yapıyorlar. Diğer taraftan da Rusya’yı beklenti içinde tutmaya çalışıyorlar. Yeltsin dönemi sanki Rusya’ya biçtikleri yönetim şekliydi. Kaos, karışıklık, finansal krizler, kimin ne yaptığının anlaşılmadığı dönemler, içerideki aşırı zengin oligarkların ortaya çıkması, bunların Rusya’nın önemli kuruluşlarının adeta sahipleri haline gelmesi vs. Böyle bir şey istemişler.
Bu en azından şunu gösteriyor. Bizi nasıl birtakım beklentilerle Avrupa Birliği yalvarma odasında beklettilerse, Rusya’yı da bu şekilde bekletmişler. Hayır da demiyorlar evet de demiyorlar. Mecbur kalınca hayır diyorlar. Bizi de aynı şekilde Avrupa Birliği’nin yalvarma ve bekleme odaları arasında getirip götürüyorlar. Türkiye içinde medya yoluyla kamuoyu dalgası yaratıyorlar. İşte ‘Talihimiz değişti, milyarlarca Euro girecek ülkeye’ diyen abuk sabuk yorumcular var. Ama bu esnada Türkiye’den çok önemli tavizler istiyorlar. İşte ‘Kıbrıs’tan çekil, Rumların istediğini kabul et, Yunanistan’ın Ege tezlerini kabul et, Ortadoğu’da Kürt devleti kurulmasına itiraz etme’ diyorlar. Orada bize karşı yaptıklarını, Rusya’ya karşı da yapmak istemişler anlaşılan.”
‘Rusya’yı dörde, yediye, on dörde hatta yirmi bire bölenler vardı. Haritaları vardı…’
“Şimdi bütün bunlardan sonra mesele şu. Putin, ‘Bizim 85 trilyon dolarlık el değmemiş doğal kaynaklarımız var’ diyor. Amerika’daki o başkanları da yöneten yapının gözünü oraya diktiğini ima ediyor. Kaos ortamını, etnik savaşları bu yüzden istediklerini vurguluyor. Nitekim Ukrayna savaşının ilk günlerinde ‘Rusya feci şekilde çuvalladı’ şeklinde uydurulan efsanelerin ardından da bunları söylüyorlardı Batı dünyasında. Rusya’yı dörde, yediye, on dörde hatta yirmi bire bölenler vardı. Haritaları vardı. Bunları yazanlar da öyle şaka değil, Batılı hükümetler tarafından desteklenen düşünce kuruluşlarının mensuplarıydı. Kendi propagandalarına inanarak Ukrayna’nın Rusya’yı topraklarından atıp Kırım’ı alacağına, Rusya’da kaos ortaya çıkacağına, Putin’i indireceklerine dair bir beklentiye girdiler. Yani Putin aslında Yeltsin döneminde uygulanan politikayla, bu 85 trilyon dolarlık zenginlikten bahsederken ikisi arasında bağlantı kurmuş oluyor.
Tucker Carlson’ın söylediği bir şey var. ‘NATO’ya girmek konusunda samimi miydiniz’ diye ısrarla soruyor. Putin de ‘Bu bir sır. Ben devlet başkanıyım’ diyor. İfşa etmiyor detayları. Bush ile de aynı konuyu konuşmuş. Bu tabii ki bir yoklama. O cevabı alacağını bekliyor. Aslında orada yapmak istediği, NATO’nun genişlemesini durdurmaya çalışmak. Rusya, NATO’nun içine girebilse üye olarak, bütün bunları sonlandırabilirdi. Putin onu düşünüyordu. NATO’nun Rusya karşıtı politikalar izlemesini sonlandırmaya çalışıyor ama yapamıyor.”
‘Rusya çuvalladı diye propaganda yapan Batı’nın kendisi çuvalladı’
‘ABD savunma sanayisinin iştahı doymak bilmiyor. NATO’nun genişlemesinin izahatı burada’
“Aslında Putin’in bu mülakatı verdiği zaman da manidar. Putin, Trump dönemine hazırlık yapıyor. Bu yönüyle bir manada Amerikan seçmenini de etkiliyor. Çünkü ABD seçmeninde de ‘Bu kadar para veriyoruz. Bu işin içine girdik. Bize kısa sürede bitecek dendi. Biz bu savaşı anlaşılan kaybediyoruz ve Ukrayna bir bataklığa döndü. Para döktükçe fazlası isteniyor’ itirazları yükselmeye başladı. Kongre’de itirazların da sebebi bu. Kongre, seçmenlerle en iç içe olan yer. Oradan da bu tarz itirazlar gelmesi bize Amerika’daki durumun zaten değiştiğini, Biden’ın kamuoyu yoklamalarındaki durumunun parlak olmadığını, Trump’ın gümbür gümbür geldiğini gösteriyor.
Trump geçen günkü mülakatında ne diyor? Avrupalı liderler ‘Bizi Rusya’ya karşı koru’ dediklerinde ‘Önce NATO aidatlarınızı yatırın dedim’ diyor. Sonra Putin’in toprak fethetme derdinde olmadığını vurguluyor. Dediği de doğru aslında. Amerika’nın ulusal çıkarları açısından bakılırsa bunların hiçbir anlamı yok. Tek bir anlamı var o da ABD silah sanayisinin çıkarlarının büyük olması. Bir tarafta Amerika’nın savunma bütçesi var. Onun altındaki 10 ülkenin toplamı ABD kadar etmiyor. Bunlar da ekonomileri büyük ülkeler. Çin, Rusya, Suudi Arabistan gibi paralar harcayabilen ülkeler var. Ama ABD’nin savunma harcaması hepsinin üstünde. Bu, ABD silah sanayisinin doymak bilmeyen iştahını gösteriyor. Aslında bu bitmek bilmeyen savaşların ve NATO’nun genişlemesinin de izahatı burada.”
‘Amerikan derin devletinin fanusta yaşattığını düşündüğü Batı halklarının fanusları çatladı gibi’
“NATO aslında bir ittifak. Bu ittifakın kime karşı olduğunun ve niye ayakta olduğunun izahı kolayca yapılabilecek bir durumda değil. Bütün bunların en net görünen tarafı şu: Amerikan silah şirketleri üye devletlere silah satıyor. NATO’yu ayakta tutarak, sürekli güvenlik tehditlerinden bahsederek Amerikan savunma harcamalarını artırıyor. ABD medyası ile iç içe hareket ediyorlar. Birçok Amerikan düşünce kuruluşunun finansmanında bunlar yer alıyor. Medyada doğrudan etkileri artıyor. ABD ana akım medyasının inandırıcılığı azaldı.
Yani Putin’in söylediği ABD’yi yöneten yapı mevzusuna gelirsek. Zaten başkan olacaklar, o yapıyla bir şekilde uyum içinde geliyor ve öyle gidiyorlar. Buna ters düşen tek kişi Trump. Dolayısıyla Putin’in buradaki en önemli mesajı, ABD seçmenine de: ‘Ben en başından beri barıştan yanayım’. Yine Biden geldiğinden beri Ukrayna’ya verdikleri desteğin aslında ne kadar riskli olabileceğini anlatmaya çalıştığını fakat diyalog kurulamadığını söylüyor.
Putin işte ABD’deki propaganda havasını dağıtmaya yönelik bir hamle yaptı. Bunun etkisi ne kadar olur bilemiyorum. Ama Putin, diplomasiye vurgu yaparak, makul bir Amerikan başkanı ile oturup konuşacağı mesajını vermiş oldu. Dolayısıyla bu mülakatın zamanlaması ve içeriği çok önemli diye düşünüyorum. Amerikan derin devletinin fanusta yaşattığını düşündüğü Batı halklarının fanusları çatladı gibi.”