EKSEN

‘Kızıldeniz'deki durumla fiili olarak küçük ölçekte IMEC Koridoru’nun uygulandığını görüyoruz’

Suat Delgen’e göre, ABD ile Britanya’nın Yemen’de Husilere saldırıları Kızıldeniz’deki Gazze ablukasını kırma eylemlerini azalttı ancak ortadan kaldıramadı. Ancak IMEC koridorunun yavaştan işlemesini sağladı. Delgen, AB’nin yeni başlayacak Aspides operasyonunun ise ‘eskortla’ ilgili olacağı ve Yemen’i vurmayı içermeyeceğini belirtti.
Sitede oku
ABD ve Britanya, Gazze ablukasının kırılması için Kızıldeniz’de İsrail bağlantılı gemileri hedef alan Ensarullah hareketinin belirleyici olduğu Yemen’i vurmaya devam ederken, Avrupa kanadı da devreye giriyor. AB 19 Aralık’ta ABD’den ayrı bir misyonla Aspides operasyonu başlatacak. ABD ve Bitanya’nın, Yemen ordusuna ait füze depoları ve karadaki hedefleri vurmaları Ensarullah’ın eylemlerini tümüyle sona erdirebilmiş değil. AB ise Yemen’i vurmadan bir harekat icra edileceğini söylüyor.
Kızıldeniz’deki son durumu, ABD-İngiltere operasyonlarının amacına ulaşıp ulaşamadığını, AB’nin neden ayrı bir operasyona ihtiyaç duyduğunu ve IMEC koridoru tartışmalarını savunma analisti ve güvenlik uzmanı Suat Delgen ile konuştuk.

‘AB Husilerin kara hedeflerinin vurulmasına dahil olmak istemiyor’

Suat Delgen’e göre, ABD ve Britanya, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğü gerekçesiyle Ensarullah hareketini (Husiler) karadan vururken, AB iki ülkeyi desteklemekle birlikte krizin yayılmasından kaçınmaya çalışıyor. ABD ve Britanya’nın bu nedenle ‘Poseidon Okçusu’ diye anılan ayrı bir operasyona giriştiğini belirten Delgen, Avrupa’nın ise enerji kaynakları rotasıyla ilgili sıkıntılarına atıf yaptı:

“ABD, 18 Aralık’ta bölgedeki seyrüsefer serbestisini sağlamak ve ticari deniz trafiğini korumak için ‘Refah Muhafızı Harekatını’ başlattı. Bu harekata AB ülkelerinden de destek geldi. Fakat İspanya, İtalya ve Fransa, harekata katılacak gemilerin komutasını Amerikalı amirale vermeyi reddetti. Çünkü bölgede CTF-153 adında bir görev grubu var. Dolayısıyla bu üç ülke, kendi bayraklarını taşıyan gemilere koruma sağlamak için ayrı bir harekat icra etmeye başladı. BM Güvenlik Konseyi, 2722 sayılı bir karar aldı. Bu kararda da, Rusya’nın itirazı olmuştu. Bölgedeki faaliyetlerin, Gazze’deki İsrail harekatlarıyla alakalı olduğuna dair bir cümle eklemek istemişti Rusya ama olmadı. 11 Ocak’taki BMGK kararında, Husilerin deniz ticaretini engellemeye yönelik faaliyetleri kınanırken, ülkelerin de ‘meşru müdafaa kapsamında kendi gemilerini korumaya yönelik tedbirler alabileceği’ ifade edildi.

Şimdi böyle bir açık kapı olunca, Refah Muhafızı Harekatı’ndan bağımsız olarak ABD ve İngiltere, Poseidon Archer (Poseidon Okçusu) adında bir harekat başlattı. Bu harekata fiili olarak ABD ve İngiltere katıldı. Kanada, Yeni Zelanda, Danimarka gibi ülkeler de muhtemelen istihbarat ve planlama desteği veriyorlar. Bu harekatın Refah Muhafızı ile herhangi bir organik bağlantısı yok. Özellikle CENTCOM açıklamalarında bu hususun altı çiziliyor. Çünkü Refah Muhafızı Harekatı’na verilecek desteğin azalmasını istemiyor ABD. Refah Muhafızı’na destek verenler arasında AB de var ve onlar için en önemli husus, mevcut sorunun bölgesel bir çatışmaya dönüşmemesi. Çünkü eğer İran çatışmaya dahil olursa, benzer güvenlik durumunun Basra Körfezi’ne ve Hürmüz Boğazı’na yansıması demek. Bu da enerji kaynakları akışının kesilmesi anlamına gelir ve bundan en çok AB ülkeleri etkilenir. Dolayısıyla Husilere ait kara hedeflerini vurmaya yönelik bir harekata AB ülkeleri hiçbir şekilde dahil olmak istemiyor.”

‘Bir yandan ABD operasyonu var, diğer yandan Avrupalıların Aspides operasyonu olacak’

Suat Delgen, bölgeye bakışta Transatlantik hattında fikir ayrılıkları olduğu görüşünde. ABD’nin daha şahin ve saldırgan bir politika izlediğini belirten Delgen, AB’nin ise Yemen ile gerilimi tırmandırmak istemediğini ve bu sebeple kendi gemilerini korumaya öncelik veren kendi görev gücünü oluşturduğunu söyledi:

“Bölgede Amerikan gemileri olunca, ‘konvoy harekatı’ veya ‘eskort harekatı’ dediğimiz korumayı sağlarken, daha çok ABD ile ilişkili veya Amerikan yükü taşıyan gemilere öncelik veriliyor. Bu, Amerikan Senatosu’nda da gündeme geldi; ‘Burada gemi tutuyoruz, çok fazla maddi kaynak harcıyoruz. Kimi ve neyi koruyoruz?” sorusu yöneltildi. Verilen yanıtta, ‘Amerikan malları taşıyan gemilerin yüzde 97’si Amerikan bayrağı taşımıyor’ ifadesi yer aldı. Diğer ülkelerde vergi kolaylıkları var. Şirketler, Amerika’da değil başka ülkede kayıtlı olmayı tercih ediyor.

Böyle olunca da Fransızlar ve İtalyanlar, kendi gemilerini korumak istedi. Fransa’nın CMA-CGM diye bir şirketi var. Dünyanın en büyük üçüncü konteyner taşıma şirketi. Şirket, 5 Şubat itibarıyla Kızıldeniz operasyonlarını durdurdu. Baskılar sonucunda AB sadece ticari trafiği korumak maksadıyla Aspides Harekatı’nı başlatmaya karar verdi. 19 Şubat’ta başlayacak, İtalyanlar yönetecek. Harekata Almanya, Fransa, Yunanistan katılacak. Merkezi de Yunanistan’ın Larisa şehri olacak. Şu soruyu sormak gerekiyor: Bir tarafta ABD’nin icra ettiği Refah Muhafızı var. Şimdi de Aspides Harekatı başlayacak. Neden iki ayrı harekat icra ediliyor? Demek ki Amerika’nın ve AB’nin bölgeye bakış açısında farklılık var. AB ülkeleri, tansiyonun yükselmesini istemez, diplomatik çözümü tercih ederken, Amerikalılar aslında bu hususa çok da önem vermiyor.”

‘NATO şemsiyesi olunca patron Amerika oluyor’

Delgen, AB’nin harekatının tamamen Avrupa’ya yönelik sivil trafiği koruma amaçlı olacağını söylerken, aynı zamanda NATO üyesi olmalarına rağmen durumun bu hale gelmesinin bakış farklılığını yansıttığı görüşünde:
“Avrupa Birliği’nin harekatı, tamamen Avrupa’ya yönelik trafiğe koruma sağlayacak. Tamamen kendi ülkelerine mal taşıyan gemilere öncelik verecekler. AB üyesi ülkelerin büyük bir çoğunluğu aynı zamanda NATO üyesi. Dolayısıyla bu AB için bir güvenlik problemi ise, AB bu sorunu NATO şemsiyesi altında çözebilir. Ama çözmek istemiyorlar. Neden? Çünkü iş NATO şemsiyesi altına girince, patron Amerika oluyor. ABD’nin öncelikleri hakim olacak. Dolayısıyla ABD, Husilere şu anda sert müdahaleden yana. Dolayısıyla ABD ve AB arasında burada bir problem var.”

‘ABD harekatı çok pahalı. Husi füzelerinin hepsini toplasanız bir Tomahawk füzesi etmiyordur’

Diğer yandan Suat Delgen, ABD ve Britanya’nın Yemen’i vurarak yürüttükleri ortak harekatlarının maliyetlerine dikkat çekti. ABD harekatının Huislerin saldırı kapasitesini bir ölçüde azaltmayı başardığını söyleyen Delgen, diğer yandan harekatın seyrüsefer serbestisini tamamen tesis etmekte de yetersiz kaldığını vurguladı:

“ABD’nin bu harekatı çok pahalı. Şu ana kadar toplamda 20’den fazla saldırı gerçekleştirildi Yemen’deki kara hedeflerine. Bunun 3 tanesine İngilizler katılmış. Sadece ilk harekatta 80 Tomahawk füzesi kullanılmış. ABD ordusunun genelinin yıllık Tomahawk ihtiyacının yarısından fazlasını Amerika tek seferde harcamış yani. 20’den fazla harekat icra edildi, ne yapıldı? 54 tane balistik füze, üç tane insansız deniz aracı, 10 tane İHA ve 14 tane farklı tipte drone vurulmuş. Bunların hepsini toplasanız bir Tomahawk füzesi etmiyordur.

Ama şunu söylemek lazım. En son saldırı bir Yunan armatörün işlettiği, Brezilya’dan kalkan, mısır taşıyan ve İran’a giden bir gemiye yapıldı. Ondan önceki saldırı ile bu saldırı arasında 6 gün var. Dolayısıyla Amerikan ve İngiliz harekatı, Husilerin saldırı imkan kabiliyetini yok etmese de azaltmış. Bir azalma var. Husilerin saldırılarındaki frekansta bir düşüş var. Bir de bölgede deniz karakol uçakları ve İHA’lar var. Amerikalıların AWACS uçakları var. Ciddi bir istihbarat faaliyeti yapılıyor. Bu Poseidon Archer harekatından önce Husiler çok kompleks harekat planlayabiliyordu. Yani aynı anda seyir füzesi, balistik füze, insansız deniz araçları ve İHA’lar kullanabiliyordu. Verdikleri hasar artabiliyordu. Ama ABD’nin yoğun istihbarat faaliyetleri ve meşru müdafaa kapsamında hemen uçak kaldırıp angajman gerçekleştirmeleri sonucunda Husiler artık çok kompleks harekat planlayamıyor. Dolayısıyla başarı yüzdeleri de düştü.

Bütün Husi saldırılarını izledim. 50’den fazla angajman gerçekleştirmişler. 20 tanesi başarılı olmuş ama kayda değer, ciddi bir hasar yok. Sadece bir akaryakıt gemisini vurdular. Orada da seyir füzesinin harp başlığı patlamadı. Patlasa belki çok ciddi hasar verebilirdi. Bu da aslında silahların çok kaliteli olmadığını gösteriyor.”

‘Aslında fiili olarak küçük ölçekte IMEC Koridoru’nun uygulandığını görüyoruz’

Delgen’e göre Kızıldeniz bölgesinin askerileşmesi ABD donanmasının eylemleriyle siyasi ortama müdahale imkanı yarattı. Delgen, Biden yönetiminin Hindistan’ı Avrupa’ya bağlayan IMEC Koridoru projesini hatırlattı. Kızıldeniz’in güvensizleşmesi ile birlikte fiilen IMEC’in uygulanmaya başladığını söyleyen Suat Delgen’e göre, çatışmanın büyümesi halinde ticari koridorlar arası bloklaşma derinleşebilir:

“Şimdi bölgenin askerileştirilmesi, Amerika’nın bölgede asker ve deniz gücü bulundurmasına olanak sağlıyor. Bir yerde deniz gücünüz varsa, o gücü kullanarak sahildeki siyasi ortamı şekillendirme imkanına sahip olursunuz. Bu, deniz stratejisinin temel kurallarından birisidir. Mesela IMEC Koridoru planı var. G-20 zirvesinde açıklandı. Artık dünya şuraya gidiyor: Bir nebze koridorlar arası ekonomik savaşlar görüyoruz. Ekonomi artık koridorlardaki ülkeler arasında dönecek. Ekonominin bloklaşması söz konusu. Bir İsrail firması var. Hindistan’dan kalkan gemiler Bahreyn’de bir limana geliyor. Buradan İsrail’li bir firmaya ait 300 kamyona yükleniyor. Buradan Suudi Arabistan ve Ürdün üzerinden İsrail’in Hayfa Limanı’na gidiyor. Aslında fiili olarak küçük ölçekte IMEC Koridoru’nun uygulandığını görüyoruz. Psikolojik zemin hazır.

Bu IMEC koridoru ilk gündeme geldiğinde, ‘Kızıldeniz varken, gemiler doğrudan geçebilecekken, neden yolu uzatsınlar’ diye soruluyordu. Kızıldeniz tehlikeli olursa, gemiler kendilerini güvende hissetmezlerse, güzergahı mecburen IMEC’e çevirebilirler. Sahadaki gerçekliğin bana hatırlattığı hususlardan bir tanesi bu. Fakat şimdi tabii ki her şeyi masa başında planlamak çok mümkün değil.”

‘Husiler kendilerini meşru bir zemine oturttu’

Delgen Yemenli Husilerin meşruiyetlerinin Gazze savaşına dayandığını anımsatırken, hedef aldıkları gemileri de dikkatle seçtiklerini söyledi:
“Husiler, kendilerini meşru bir zemine oturttu. Nedir? İsrail’in Gazze saldırıları durmadıkça, İsrail’e yönelik gemilere angaje olacaklarını söyledi. ABD ve İngiltere kendisini vurduğu için, bu iki ülkeye yönelik gemileri de hedef alacaklarını söylediler. Şimdi, dikkatli davranıyorlar. Akaryakıt gemilerini vurmuyorlar. Bir tanesini yanlışlıkla vurdular. Çok dikkat ediyorlar. İsrail’in Gazze’de Refah bölgesinde bir harekat gerçekleştirmesi ve orada artan insani kayıplar, Husilerin saldırılarını artırmasına sebep olabilir. Husiler, bunu meşru bir zemin olarak kullanabilir.”

‘Kızıldenizden gemileri rahatça geçen Çin arabuluculuk da yapabilir’

Süveyş kanalının etkilenmesinin Mısır’a pahalıya patladığını ancak Husilerle ilgili meselenin en başta Suudi Arabistan’ın öne çıkmasını gerektirdiğinin altını çizen Delgen, bu noktada Rus gemileriyle birlikte Kızıldeniz rotasından rahatça geçebilen Çin’in bölgede arabulucuk olarak etkisinin de artabileceğine dikkat çekti:

“Mısır şu anda çok ciddi bir döviz krizi yaşıyor. Hatta bu krizi aşmak için İskenderiye kıyılarında bir sahil kasabasını 10-12 milyar dolar civarında bir para karşılığında BAE’ye sattılar. Mısır’ın gelirlerinin büyük bir bölümü Süveyş Kanalı geçişlerindendi. Bu gelirler yüzde 50 civarında azalmış durumda. Dolayısıyla şu anda Kızıldeniz’deki duruma, bir Kızıldeniz ülkesi olarak itiraz etmesi gereken ülkelerden biri de Mısır. Mısır’ın inisiyatif alması gerekiyor. Burada bir problem var, problemin Suudi Arabistan liderliğinde çözülmesi gerekiyor. Suudi Arabistan’ın Husiler ile barış görüşmesi devam ediyor çünkü.

Benim burada gördüğüm ve beklediğim hadiselerden birisi şu: Çin gemileri bu rotayı rahatlıkla kullanabiliyor. Orta ve küçük ölçekli Çin firmaları var. Güneydoğu Asya ve Türk limanları arasında taşımacılık yapıyor. Rus gemileri var. Onlar da çok kolay geçebiliyor. Çin ve Rusya’nın müdahalesini gerektirebilecek bir durum yok. ABD’ye yönelik tepkiler artmaya, bu hadise artık içinden çıkılmaz bir hal almaya başladıkça, bölge ülkeleri Çin’den arabulucu olmasını isteyebilir. Dolayısıyla Çin, İran-Suudi arabulucuk rolüne benzer bir rolü, Husiler ve bölge ülkeleri arasında oynayabilir ve kriz çözücü ülke konumuna gelebilir. Çok parametreli bir denklem var. Analiz yaparken nesnel kriterlerin dışına çıkmamak gerekiyor.”

‘Avrupa’nın panik halini görüyorsunuz. Kendi güvenliklerini sağlamaları açısından sınav olacak’

Delgen’e göre AB’nin Kızıldeniz’deki Aspides operasyonunun ana yüklenicisi Avrupa savunmasında da önemli rol oynamak isteyen Fransa olacak. Delgen, bu operasyonun Trump’ın Avrupa ve NATO ile ilgili çıkışları sonrası Avrupa açısından kendi güvenliğini sağlamanın bir sınavı olacağı görüşünde:

“Özellikle Trump’ın açıklamalarından sonra Avrupa’nın panik halini görüyorsunuz. En büyük ses Olaf Scholz’dan geldi. Bir şekilde kendi ayaklarının üzerinde durmaları ve kendi güvenliklerini sağlamaları gerekiyor. Kendi halklarına, şirketlerine ‘Biz, sınırların ötesinde de güvenliğinizi sağlayabiliriz’ güvencesini vermeleri gerekiyor. Üç gemiden oluşacak bir harekat icra edecek AB. Konvoy harekatında bulunacaklar. Zaten Fransızlar Kızıldeniz’de daha önce de 5-6 tane İHA düşürdü. Gemileri yetenekli. Bunu yapabilecek imkan kabiliyetleri var. Sadece konvoy harekatında bulunacaklar. Muhtemelen önümüzdeki günlerde Fransız şirketi CMA-CGM operasyonlarına yeniden başlayacak. Öncelikli olarak Avrupa’ya yönelik yük taşımacılığına koruma sağlayacaklar. Şimdi bu korumayı sağlarken Husiler angajman gerçekleştirecek mi? Gerçekleştirmeyecek mi? Bunu göreceğiz. Husiler açısından meseleye bakarsanız, neden gerçekleştirsin? Neden kendisine karşı olan cepheyi genişletsin?

Bu harekatın temeli, 2019 yılında Fransa tarafından başlatılan harekata benziyor. O harekatta Basra Körfezi ile Umman Körfezi açıklarında, deniz güvenliğini sağlamak ve keşif faaliyetleri icra etmek görevleri yer aldı. Aslında AB’de bu Aspides Harekatı’nın esas üstlenicisi Fransa. Dolayısıyla bu Fransa açısından da ilerideki AB savunmasının evrileceği yön açısından önemli bir sınav olacak. Ne kadar başarılı olacaklarını takip edip göreceğiz.”

Yorum yaz