‘Uluslararası hukuk var ama onu da tanımadıklarını söylüyorlar’
‘İsrail, kendi kuyusunu kendi kazıyor’
“BM mekanizmaları içerisinde, Filistin’i tanımaya imkan tanıyan mekanizmalar var. Bunlar hep vardı ve olacaktır da. Önemli olan o mekanizma içinde yer alan üye devletlerin, özellikle de BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin, bu mekanizmaları işletme iradesi. Aylardır süren bu çatışmalar neticesinde Filistin devletini ağzına almayan ülkeler dahi, örneğin İngiltere, Filistin’i tanıma noktasına gelebileceklerini söyledi. Türkiye bunu yıllar önce yaptı. Doğru bir karardı. Ne kadar çok devlet adım atar, Filistin devletini kağıt üzerinden hukuki bir noktaya taşırsa, BM sistemi bakımından o kadar yerinde olur. Bu, İsrail’e de bir mesaj olur.
İsrail’in şu anda herhangi bir mesajı algılayabilecek durumda olduğunu göremiyorum. İsrail, ‘Hamas’ı yok etmeden durmayacağım’ diyor. Halbuki bunu en çok İsrail’in bilmesi lazım. Hamas benim gözümde bir terör örgütüdür ama yok etmek öyle kolay değildir. Burada bir maddeyi alıp ortadan kaldırmıyorsunuz. Hamas, ona doğrudan veya dolaylı-dolaysız destek veren insanlardan oluşuyor. O bakımdan İsrail, kendi kuyusunu kendi kazıyor. Bölge barış ve istikrar isterken İsrail bu hareketleri ile kimi Arap ülkelerini de karşısına almış olacak. İsrail’i daha kolay ve iyi günler değil, daha çetrefilli günler bekliyor.”
‘Amerika vurdumduymaz bir eda içinde, körü körüne İsrail’i desteklemeyi göze alamayacaktır’
“BM bünyesi içinden ister geçmişte Kore için işletilen barış için birleşme maddesi, ister başka mekanizmalar olsun; BM bünyesinden İsrail’in Filistin’e saldırısını durduracak bir sonuç bana göre çıkmaz. Çıkmaz çünkü ABD, İsrail’i desteklemekten vazgeçmediği sürece İsrail, bu saldırılarını ve yanlış politikalarını sürdürecektir. Burada dikkat etmemiz gereken şu: ABD, Vahşi Batı’nın ortasında at sürdüren bir jeopolitik konumda değil. ABD de uluslararası toplumun bir üyesi. Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı bir ihtiyadi karar var. ‘Soykırım’ demediler çünkü soykırımın tespiti belki yıllar sürecek. Fakat bir ara karar alındı. 26 Ocak’ta alındı karar. 30 gün içerisinde İsrail’in bir rapor sunmasını talep ettiler.
Şimdi ufak bir parantez açmak lazım. İsrail, Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yetkisini tanımıyor. Ama buna rağmen Güney Afrika bu meseleyi Uluslararası Adalet Divanı’na götürdü. Çünkü Soykırım Sözleşmesi çerçevesinde bunu yapma hakkı. Dolayısıyla İsrail de gitti ve kendini savundu. Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını tanımayacağını da söyledi. Türkiye de aynı şekilde Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yetkisini tanımayan ülkeler arasında. Ululararası Adalet Divanı’nın aldığı bu karar da ABD üzerinde bir baskı oluşturacaktır. Çünkü Biden yönetimi de gidişattan memnun değil. ABD Kongresi’nde Demokratlar içinde de Biden’ın politikasını değiştirmesini, ABD siyasetini İsrail düzleminde farklı bir eksene oturtmasını bekleyenler var. Yani Amerika vurdumduymaz bir eda içinde, körü körüne İsrail’i destekleme olayını göze alamayacaktır.
Hep zaman meselesi. İsrail bu esnada Hamas’a karşı yok etme politikasını sürdürecek. Fakat Biden yönetimi İsrail’e ‘Dur arkadaş’ diyene kadar bu devam edecektir. ABD ‘Dur’ dediği anda da İsrail buna uymak durumunda kalacaktır diye düşünüyorum.”
‘İki boyutlu diplomasi ile, ikiyüzlü diplomasi arasında fark var’
“Türkiye elinden geleni yapmıyor Filistin konusunda. Türkiye, Uluslararası Adalet Divanı’nın bu ihtiyadi kararına hem Dışişleri Bakanlığı hem Cumhurbaşkanlığı açıklamaları ile destek verdi. Fakat gidip Lahey’de karara müdahil olunmadı. Burada önemli bir nokta var. İki boyutlu politika ve diplomasi ile, ikiyüzlü politika arasında fark var. Türkiye’nin Ukrayna’da izlemekte olduğu siyaset iki boyutlu. Yani bir yerde Ukrayna’nın bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, her şeyine sahip çıkıyoruz. Rusya’yı kınıyoruz. Öte yandan Rusya ile ilişkilerimiz değişik kulvarlarda, doğru olarak devam ettiriyoruz. Bu iki boyutlu bir diplomasi. Denge politikası. Ama İsrail konusunda ikiyüzlü bir diplomasi var. Bir yandan İsrail’e veryansın edip herkesten daha fazla sesimizi yükseltiyoruz. Fakat ne Lahey’deki mahkemeye müdahil oluyoruz ne de medyada yer alan haberlere göre ticari ilişkilerimizi kesiyoruz. Yani bu nedenlerle, Türkiye’nin bu konudaki tutumunu yetersiz buluyorum.
Filistin konusunda herkesten fazla Filistinli olmamıza da gerek yok. Evet, iki devletli bir çözüm, BM kararları gereğince desteklenmesi gereken bir görüştür. Filistin devletini de tanışımız. Ama bunu bir dinsel, ulusal bir dava haline dönüştürmenin de anlamı yok. Bir çatışma vardır. O çatışmaya yönelik dengeli, arabulucu bir yol izlemek her daim daha akılcı olur. En başa dönersek neticede diplomasiye ihtiyacınız olacak. Türkiye’nin izlediği rol diplomatik değildir, hamaset yoludur.”