Afşin Kum, Kübra’nın yazım hikayesini anlattı:
“Kübra’yı yazmam 2017-2018 dolaylarında başladı. En çok yolu 2019’da aldım. İşten de izin aldığım bir dönemdi. O yılın sonlarında da kitabın yazımını bitirdim. Kitabın fikri de biraz Sıcak Kafa ile bağlantılı olarak çıkmıştı. Sıcak Kafa dil yoluyla bulaşan bir delilik salgını hikayesi. Sözcüklerin insanları ele geçirmesi teması vardı. Onun içinde de yapay zeka ile ilgili bölümler vardı fakat hikayenin merkezinde değildi. Hastalığın tedavisi için yapay zeka deneniyordu ama sonuç alınamıyordu. İşte oradaki fikrin biraz daha geliştirilmesi üzerine Kübra ortaya çıktı. Kübra’da da sözcükler yoluyla insanların zihninin ele geçirilmesi durumu var. O kıvılcımdan hikaye örüle örüle şekillendi ve bugünkü halini aldı.”
ChatGPT’nin çıkışı ile yapay zekada çıtanın çok yükseldiğini kaydeden Kum, kendi eserinin ChatGPT öncesi dönemi simgeleyen bir yapıt olduğunun altını çizdi:
“ChatGPT olayı var 2022’de çıktı. Tabii bu çıktıktan sonra o kadar gündem haline geldi ki, belki de onu gördükten sonra bu fikirden vazgeçebilirdim. Kübra’da şöyle bir şey var: Kübra bir takım mesajlar gönderiyor, cümleler kuruyor ama tam olarak ne dediğinin anlaşılamaması durumu var. Makine hissini vermek için öyle çok kitabi konuşan bir makine değil de, o dönemki sohbet robotlarının konuşmasına benzeterek, saçmalaması da mümkün olan bir yapay zeka yazdım. Ama ChatGPT o çıtayı çok yukarı çıkardı. Tabii ChatGPT esas olarak cümle kurmak için tasarlanmış. Kübra ise doğanın bütününü algılamak üzerine tasarlanmış. Görüntülere, seslere, havadaki elektromanyetik dalgalara da bakıyor. Bunların aynısı kitapta da var. O seviyeye mevcut yapay zeka henüz erişmedi. Tabii şimdi yazsam birçok yerini başka türlü yazardım ama o da kendi çağının eseri oldu.”
Yapay zekanın ilk etapta insan kaynakları sektöründe parladığını anımsatan Afşin Kum, kendi kitabında da buna paralel bir yol izlediğinden söz etti:
“İnsan kaynakları, yapay zekanın ilk sızdığı alanlardan bir tanesi. Belki de insan kaynakları yöneticilerinin bu süreçleri tarafsız, nesnel bir zemine oturtma isteği de var. İnsan kaynakları malumunuz öznelliğin en çok olduğu alan. Çünkü karşımızda bir insan var. İki kelime konuşunca o kişiye karşı duygu geliştiriyorsunuz. Seviyorsunuz, sevmiyorsunuz, gıcık kapıyorsunuz vs. O yüzden buna karşın bir makine soğukluğu arıyor sektör. Kitapta da öyle yaptım o yüzden.”
Ütopya ve distopya algılarının öznel olduğunu ifade eden Kum, her şeye rağmen sosyal medyanın olumsuz etkileri ve yapay zekanın durdurulamaz gelişimi ile geleceğin çok da iyimser gözükmediğini vurguladı:
“Yapay zekanın distopyaya gitmesi biraz daha hikayesi olan bir şey. Ütopyada ne anlatacaksınız? Her şey yolunda gidiyorsa dram olmaz. Dolayısıyla iş biraz hikaye çıkarmaya gelince, insanın aklına karanlık senaryolar geliyor. Ama sadece ondan ibaret değil. Birkaç ay önce çıkan bir öykü kitabım var. Kırk Üçteki Korkunç Traktör Yağmuru diye. Oradaki öykülerden bir tanesinde aslında yapay zekanın işleri ele aldığı bir tür ütopya anlatılıyor. Ama o öyküye dair de çok bilgi vermeyeyim. Ama ilk anda ütopya gibi görünen şey, insanların işlevsiz hale gelmesi sebebiyle bir açıdan da distopya oluyor. Gelecek ikisini birden taşıyor. Yüz yıl öncesinden bugüne baktığınızda bakış açısına göre ütopya da diyebilirsiniz distopya da. Günümüzde de bir karanlık senaryo var. Yapay zeka o kadar hızlı gelişiyor ki, insanı yakalayıp geçmesinin önünde hiçbir engel görünmüyor. İnsanın mevcut dünya düzeninde buna dur diyecek gücü yok. Ancak uzlaşmayla, herkesin aynı ahlaki kodu benimsediği bir düzen olabilir. Fakat rekabet düzeni ve kapitalizmde öyle bir uzlaşma mümkün değil. Dolayısıyla yapay zekanın çok ileri gidebileceğini öngörebiliyoruz. İnsanlar buna karşı ne yapacak, nasıl önlemler alabilecek, kestirmek zor. Hep deneme yanılma ile öğreniyoruz ve bu geleceği tahmin etmeye çalışan yazarların eserleri mevcut. 2000’de yazılmış kitap. 2020’leri tahmin etmeye çalışıyor. Adam bu işin profesyoneli olduğu halde bugünün dünyasından çok daha farklı bir dünya tasarlamış. Dolayısıyla gelecek konusunda atıp tutmak zor ama bir tehlike var şüphesiz. Sosyal medyanın nelere yol açabileceğini, o kuşakta doğan insanların büyüyüp ipleri ellerine aldığında göreceğiz. Daha hiçbir şey görmedik. Çünkü sosyal medya bambaşka bir gerçeklik. İnsanı kendi kişiliğinden çıkarıp başka bir kişiliğe sokan, insanın içindeki ilkel güdüleri tetikleyen, en düşmanca ve ayrımcı duyguları da körükleyen bir şey sosyal medya. O yüzden çok da iyimser bakmıyorum geleceğe.”