‘Bu harekat, Refah Muhafızı harekatından da bağımsız, ayrı bir inisiyatif’
‘Harekat için Suudi Arabistan’ın hava sahasını açmasını gerektirebilecek bir durum yok’
“Bu harekata kimler katıldı? Biliyorsunuz İngiltere’nin Güney Kıbrıs’ta iki tane egemen üssü var. Dört İngiliz Typhoon uçağı, Akrotiri üssünden kalktı. İntikal mesafesi yaklaşık 4 saat. Dönüş mesafesiyle birlikte 8 saat. Dolayısıyla kalkan uçaklara havadan yakıt ikmali yapabilecek bir uçağın da kalktığı görülüyor. ABD’nin zaten bölgede, Aden Körfezi’nde bir uçak gemisi var. Katar’ın, BAE’nin veya Suudi Arabistan’ın hava sahasını açtığına dair haberler Batı basınında çıktı. Sahadaki askeri hareketlilik açısından böyle bir şeye ihtiyaç yok. Dolayısıyla İngiliz savaş uçakları, Typhoon’lar, havada yakıt ikmali yaparak, Amerikan uçakları da bölgedeki uçak gemisinden kalkarak, doğrudan hedef üzerine angajman gerçekleştirmiş olabilirler. Herhangi bir ülkenin hava sahasını doğrudan aşmasına ihtiyaç olmamış olabilir. Zaten sizin Ortadoğu’da çatışmanın yayılmaması gibi bir iddianız varsa, diğer ülkelerden de onları çatışmaya dahil edebilecek, hava sahalarını açmaları gibi taleplerde bulunmanız çok mantıklı olmaz.
Şunu söyleyebilirim: İncelediğim kaynaklar ve sahadaki askeri gerçekliğin ortaya koyduğu resim itibarıyla, Suudi Arabistan’ın bu harekat için hava sahasını açmasını gerektirebilecek bir durum yok. Suudiler de zaten açıklamalarında, Kızıldeniz’de artan gerilimden duydukları kaygıyı dile getirdi.”
‘Bu seyrüsefer serbestliğini kolaylaştırdı mı? Sahadaki gerçeklik, zorlaştırdığını gösteriyor’
“Amerikalılar yapılan saldırıda Husiler’in savaş kabiliyetinin yüzde 20 ile 30 arasını yok ettiklerini söyledi. Bu ne kadar gerçekçi? Hedef tespiti ne kadar iyi yapıldı? Bunu bilmiyorum. Baktığınız zaman 12 bölgede 60 hedef etki altına alındı. Yaklaşık 100 tane güdümlü bomba ve 74 adet Tomahawk denizden-karaya saldırı füzesi kullanılmış.
Burada şu hususun altını çizmek gerekiyor: Yemen’e gerçekleştirilen bu saldırı, BM Güvenlik Konseyi kararından önce yapılmış olsaydı, daha anlamlı olacaktı. Ama Güvenlik Konseyi kararına baktığınız zaman zaten Husilere saldırıları durdurmaya, el konulan gemiyi serbest bırakmaya yönelik bir çağrı var. Dolayısıyla aslında uluslararası toplum olarak, ortada 2722 sayılı bir karar da varken, Husiler üzerinden daha fazla siyasi baskı kurarak, faaliyetlerini durdurmaya zorlayabilirlerdi. Nihayetinde Husiler, bölgesel bir aktör olmaya çalışıyor. Bölgesel aktör olmaya çalışan bir grup, BM Güvenlik Konseyi kararına ne kadar karşı çıkabilir? Bu politik olarak ne kadar doğru olabilir?
Düşünün, Husiler mesela iyi niyet gösterisi olarak Galaxy Leader gemisini serbest bırakabilirdi. Bu onlara popülarite ve sempati kazandırabilirdi. Ama şu an itibarıyla yapılan saldırıyı konteyner şirketlerinden sadece Hapag-Lloyd AG olumlu karşıladı. Ama bugün bakıyoruz, beş tane Katar LNG gemisi, Babülmendep Boğazı’ndan geçemedi. Geçişleri durduruldu. Bu seyrüsefer serbestliğini kolaylaştırdı mı? Sahadaki gerçeklik, zorlaştırdığını gösteriyor.”
‘Güçlenen bir Husi tehdidi, aslında Suudi Arabistan’ı ABD güvenliğine daha muhtaç hale getirebilir’
“Biraz daha büyük resimden baktığınızda aslında, bu yeni koridor açıklandığından beri ABD’nin bölgedeki stratejik hedefi öncelikle Suudi Arabistan ve İsrail normalleşmesi. Sonra da Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa arasında bir koridorun kullanılması. Şimdi bu koridor ilk gündeme geldiğinde herkes ‘Kızıldeniz varken insanlar niye Hindistan’dan BAE’ye, Suudi Arabistan’a, oradan İsrail’e mal göndersin’ demişti. Aslında denmesi gereken şuydu: ‘Eğer ki bir gün Babülmendep kapanırsa veya maliyeti artarsa, bu yeni koridor tercih edilebilir’ denmeliydi.
İkincisi ABD şu anda dünyanın en büyük askeri gücü. Eylül ayından öncesine, özellikle Çin’in öncülük ettiği İran-Suudi normalleşmesiyle birlikte baktığınızda, Körfez üzerinde ABD etkisinin azaldığını görüyoruz. Fakat bölgede güçlenen bir Husi tehdidi, aslında Suudi Arabistan’ı ABD güvenliğine daha muhtaç hale getirebilir. Dolayısıyla ABD bunu kaldıraç olarak kullanıp, İsrail’in Gazze harekatı bittikten sonra, Suudi Arabistan’ı İsrail ile normalleşmeye daha çok teşvik edebilir.”
‘ABD çok rahatlıkla bu harekatı bir NATO harekatına çevirebilir’
“Şöyle bir örnek vereyim. Bölgede bulunan İngiliz savaş gemisi HMS Diamond. HMS Diamond’ın Sea Viper güdümlü füze kapasitesi 78. Yani 78’den sonra, ki bunun belli bir kritik oran altına düşünce ikmal yapması lazım. Bu ciddi bir maliyet. Bu füzelerin adet başına yaklaşık 2 ile 5 milyon dolar arası maliyeti var. Karşı tarafta ise 2 bin dolar ile 20 bin dolar arasında maliyetleri değişen füzeler ve İHA’lar. Ellerinde bu balistik füzelerden ve İHA’lardan çok fazla var. Ama burada dengenin sağlanacağını düşünüyorum. Husiler açısından da bakarsanız, tüm dünyayı karşılarına almaları gerek yok. Husiler ne üzerinden sempati kazandı? İsrail’in Gazze’de öldürdüğü insanlara destek olmak maksadıyla, İsrail limanlarına yönelik gemilerin Kızıldeniz’den geçmelerini engelleyeceklerini söylediler. Baştan beri de ABD ve İngiliz gemilerini hedef alacaklarına dair bir açıklamaları yok.
Ne zaman ki hava harekatı yapıldı, o vakit ABD ve İngiliz gemilerinin meşru hedef olduğu söylendi. Bakıldığı zaman şunu anlıyorum: Amerikalıların, gerçekleştirdikleri bu hava harekatını özellikle Refah Muhafızı harekatından bağımsız düşünmeleri, bu harekatın uzun soluklu devam edeceğine işaret ediyor. Uzun süre devam edebilmesi için de daha önceden biliyoruz; bölgede deniz haydutluğu tehdidi vardı. NATO’nun Ocean Shield yani Okyanus Kalkanı harekatı başlamıştı. ABD çok rahatlıkla bu harekatı bir NATO harekatına çevirebilir.”
‘Krizlerden en fazla Avrupa etkileniyor’
“Ekonomik olarak bu trafiğin aksamasından en çok etkilenen Avrupa. Dikkat ederseniz Almanya da fırkateyn gönderecek bölgeye. Geçen sene itibarıyla Avrupa Birliği, LNG ihtiyacının yüzde 13’ünü Katar’dan karşılamıştı. Şimdi Katar’ın 5 gemisi durduruldu. Belki şu anda yeraltı depoları yüzde 90 dolu. Belki ciddi bir kıtlık görmeyecekler ama depodaki miktar azaldıkça, Katar’ın LNG’sine olan ihtiyaç artacak. Avrupa Birliği, Katar ile konuşabilir. Bölgede zaten bir Fransız ve İtalyan gemisi var. Bir de Almanya gemi gönderecek. Avrupa Birliği, Katar’a ‘Biz bu gemiyi koruyacağız. Geçirmek istiyoruz’ diyebilir. Bölgede zaten deniz haydutluğu ile mücadele için bir Atalanta Harekatı var.
Ama şu artık net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Hem Ukrayna krizi hem Kızıldeniz krizi; her ne olursa olsun en fazla Avrupa etkileniyor ama krize müdahale edecek bir askeri güçleri yok. Eğer ki Avrupa, kendini savunacak bir askeri güç oluşturmazsa, daha çok canı yanacağa benziyor.”
‘Husilerin bulunduğu bölgenin kontrolünü BM Güvenlik Konseyi kararı ile resmileştiren bir karar var’
“Bu sabah mesela Husiler bir Amerikan gemisine saldırı düzenledi. Fakat gönderdikleri füzeyi, ABD uçak gemisinden kalkan bir savaş uçağı düşürdü. Dolayısıyla bölgede ABD’nin koruma sağlayacak yeterli hava ve deniz gücü var. Ben Husilerin herhangi bir askeri gemiye başarılı bir angajman gerçekleştirebileceğini düşünmüyorum şu aşamada.
Fakat bir noktanın daha altını çizmek lazım: Çok gündeme gelmedi fakat 2018’de İngiltere’nin öncülüğünde kaleme alınmış 2541 sayılı bir BM Güvenlik Konseyi kararı var. Stockholm Antlaşması olarak geçiyor bu. Bu anlaşma da aslında şu anda Husilerin bulunduğu Hudeyde Limanı’nı, Husi kontrolüne veren ateşkes anlaşması. Uluslararası toplum şu anda Husileri şeytanlaştırmak istiyor ama Husilerin bulunduğu bölgenin kontrolünü BM Güvenlik Konseyi kararı ile resmileştiren bir karar var. 2018’de alındı bu 2541 sayılı BMGK kararı.
İkincisi, bu saldırıdan sonra Husiler, Yemen’de devasa bir miting düzenledi. Mahşeri kalabalığı gördünüz. Husiler, Amerika’ya veya İngiltere’ye karşı koydukça, arkalarındaki halk desteği artıyor. Husilerin kontrolündeki bölgede ciddi bir ekonomik kriz yaşanıyor. İşçi maaşları yaşanamıyor şeklinde bilgiler var. Bu gerginlik ortamı aslında onların halk nezdindeki kontrolünü kolaylaştırdığı gibi, iktidarlarını sağlamlaştırmaya da yardımcı oluyor.”
‘İran merkezli bir krize dönüşürse Hürmüz Boğazı da tehlikeye girer’
“Şimdi bu kriz, İran merkezli bir krize dönüşürse, Hürmüz Boğazı da tehlikeye girer. Oradaki deniz trafiği de kesintiye uğrar. Dünyanın şu anda ikinci bir krizi kaldırabileceğini değerlendirmiyorum. Biden’ın açıklamalarının politik söylemler olduğunu, arkasının gelmeyeceğini düşünüyorum.
Ama şunu ifade etmek gerek: Özellikle şu gelinen aşamada, İran’ın ve Çin’in Husiler üstündeki baskısını artıracağını düşünüyorum. Çünkü Çin Dışişleri Bakanı, Mısır lideri Sisi ile görüştüğünde, Husilere yaptıkları faaliyetleri sonlandırma çağrısında bulundu. Evet, Husiler bir takım şeyler yaptı. Ortada bir BM Güvenlik Konseyi kararı var. İran’ın uluslararası diplomaside mahir olduğunu biliyoruz. Benim şahsi beklentim, bir iyi niyet gösterisi olarak ve uluslararası toplumun desteğini sağlamak için, Husilerin Galaxy Leader gemisini ve mürettebatını serbest bırakacağını fakat ABD ve İngiltere’yi hedef almaya yönelik açıklamalara devam edeceklerini düşünüyorum.”