Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Etrafımızdaki coğrafyada ağzı tatlı bir ülke yok. Elbette bizim ülke olarak bir zorluğumuz daha var o da depremsellik. 1900’lü yılların başlarında aletli ölçümler başlar. Bu ülkenin denizlerinde ve karalarında 230’dan fazla yıkıcı deprem var 66‘nın üzerinde şiddette. Topraklarımızın yüzde 66’sı nüfusumuzun da yüzde 77’den fazlası bu birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yaşıyor. Kayseri 3 ve 4’te o ayrı bir şey, çok emin vaziyette değiliz. 490’a 500’e yakın şu anda da hareketli fay hattı var Türkiye’de. Yani her an her yerde 4,5,6,7’ye kadar yükselen bir deprem olabilir. Bunu niye söylüyorum? Bizim bir an önce kaldığımız konutları depreme dirençli yapmamız lazım, sağlıklı yapmamız lazım. Rastgele yapmamamız lazım. “'Bir şey olmaz' diyerek 'bir kat daha at, zemin etüdüne de dikkat etme ne olur ki' diyerek hareket edemeyiz biz. Her işimizi dikkatli ve sıfır toleransla götürmemiz lazım. Böyle olursa evimiz yüksekte de olsa sallansa bile Allah’ın izniyle yıkılmaz. Emniyetli ve güvenli bir şekilde oturabiliriz. En son Kahramanmaraş merkezli 2 büyük deprem yaşadık. Kolay değil ama bunların altından kalkmak lazım. Yaraları sarmak için büyük bir gayret içerisindeyiz. Bütçe ya da enflasyon gibi sıkıntılara bakmadan o bölgelerdeki yaraları sarmaya devam ediyoruz.