‘ABD sorunu uluslararasılaştırmak için bir koalisyon kurdu’
‘2-3 bin dolar İHA’yı düşürmek için 2,5 milyon dolar harcanacak’
“Peki ABD, bu harekatı veya daha doğrusu koalisyonu, hangi uluslararası hukuk temeline oturtmaya çalışıyor? 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, denizlerin serbestçe kullanımı ilkesi var. Dolayısıyla Husilerin yaptığı hareketin, denizlerin serbestçe kullanımını engellediğini, uluslararası ticaretin akışına engel oluştuğunu dolayısıyla bunun durdurulması gereken uluslararası bir sorun olduğunu öne sürüyor Amerika. Ama buna yönelik bir SUA Protokolü vardı. Eğer ABD, Husileri terör örgütü listesinden çıkarmasaydı, 2005 SUA Protokolü’ne; denizde terörist faaliyetlerin engellemesi yönündeki uluslararası sözleşmeye dayanabilirdi. Şimdi böyle bir harekatın içeriği hakkında bilgi sahibi olabilmek için öncelikle antlaşmanın kurallarına bakmak lazım. Ama henüz antlaşmanın kurallarına dair bir bilgimiz yok.
Dolayısıyla bir konvoy harekatı yapılacak mı? Ben zannetmiyorum. Burada yapılacak şeyin, gemilerin uygun mevkilerde konuşlanarak, sahilden gelecek roketleri, füzeleri ve kamikaze dronları engellemeye yönelik bir harekat icra edebileceklerini düşünüyorum. Fakat burada kendi içinde bir çıkmaz var: Husilerin silah envanteri çok büyük. Bir dronun maliyeti yaklaşık 2-3 bin dolar. Siz bunu düşürmek için güdümlü mühimmatlara 2,5 milyon dolar harcıyorsunuz. Dolayısıyla bu ne kadar sürdürülebilir, ne kadar uzun süre bu şekilde devam edebilir, bu bir soru işareti.”
‘Hindistan’ın yer almaması dikkat çekici’
“Öte yandan harekata Suudi Arabistan ve BAE destek vermemiş. Bu krizden etkilenen Mısır da koalisyonda yok. Çünkü Mısır, döviz girdilerinin dörtte birini, Süveyş Kanalı’nı kullanan gemilerden karşılıyor. Şu anda gemi trafiği yüzde 30-35 azalmış durumda. Dolayısıyla Mısır’ın gelirleri de azaldı. Buna rağmen Mısır, koalisyonun içerisinde yer almamış. İkincisi, Hindistan yok. Hindistan’ın bölgede gemisi var üstelik. Hatta bir gemi daha gönderiyor. Japonya yok. Güney Kore yok. Fakat burada şöyle bir ilave bilgi vermem gerekiyor: 19 Aralık 2023 tarihinde, ABD Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde, Husilerin Kızıldeniz’deki saldırılarına karşı müşterek duyuru yayınladılar. Bu duyuruya NATO adına Genel Sekreter ve ayrıca Avrupa Birliği de imza koymuş. Öte yandan ülkeler arasında da Avustralya, Bahama, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore ve Singapur var. Fakat Hindistan burada da yok. ABD’nin önemli ortaklarından veya Çin’e alternatif üretim merkezi olarak düşündüğü Hindistan burada yok. Ben şahsen Hindistan’ın bu noktada ABD’ye destek vermesini beklerdim.
En büyük beş konteyner şirketinden dördü, Kızıldeniz kullanımını durdurmuş vaziyette. Şu ana kadar 100’den fazla gemi rotasını değiştirdi. Uluslararası bir baskı var. Şimdi bu baskıyı hafifletmek, konteyner şirketlerini rahatlatmak amacıyla, böyle bir açıklamanın yapılması akla mantığa uygun. Tabii neyi göreceğiz? Önümüzdeki birkaç gün içerisinde, gemiler konuşlanmaya başladığında, bu harekatın ne kadar etkili olacağını göreceğiz. Husiler bakalım ne yapacaklar?”
‘Amerika bölgede düşmanlarını arttırmaya değil, tam tersi dostlarını arttırmaya çalışıyor’
“Bir konvoy harekatı olmayacak. Refah Muhafızı Harekatı’na katılan gemiler, daha önce bölgede bulunan ABD gemilerinin yaptığı gibi, belli noktalara konuşlanacak. Sahilden ateşlenen füzeleri veya dronları tespit edip etkisiz hale getirmeye çalışacaklar. Şu anda yapabilecekleri en mantıklı ve makul olay bu. Ve bunu da yapmak için ilave bir uluslararası hukuk maddesine ihtiyaçları yok çünkü her geminin kendini savunma hakkı var. Self-Defence deniliyor uluslararası hukukta. Bunu yapabilirler.
Babülmendep Boğazı’nın genişliği 20 mil, seyredilebilir suların uzunluğu da 10 mil. İngiliz ve Amerikalı uzmanlara baktım, bölgede görev yapmış emekli amirallerin genel kanısı şu: Sahildeki hedefler etki altına alınmadan çok başarılı olunamaz. Fakat burada şöyle bir durum var: ABD, Husileri doğrudan karşısına almak istemiyor. Husiler bölgede bir aktör. ABD, Babülmendep Boğazı’nın kontrolünü sağlamaya çalışıyor. Daha geniş perspektiften bakarsak: Çin’den bir gemi çıktığında Malakka Boğazı’ndan geçiyor, Hint Okyanusu’na giriyor, Babülmendep Boğazı’nı geçiyor, Kızıldeniz’i ve Süveyş Kanalı’nı geçiyor, Doğu Akdeniz’den Venedik’e gidiyor. Buna Deniz İpekyolu Projesi deniliyor. Çin’in Deniz İpekyolu projesini kontrol edebilmeniz için, sizin Babülmendep Boğazı’nda olmanız lazım. Bu bölgede de herkesle kavga ederek, ön plana çıkmış aktörlerle kavgalı olarak bulunamazsınız. Bir şekilde onlarla ortak işbirliği alanları geliştirmeniz gerekiyor. Dolayısıyla Amerika, bölgede düşmanlarını arttırmaya değil, tam tersi dostlarını arttırmaya çalışıyor. Zaten içinde bulunduğu açmaz da bu ABD’nin.”
‘Türkiye’nin de İsrail ile ticareti gündeme gelecektir’
“Çin’in bölgede iki savaş gemisi bir tane de akaryakıt gemisi var. Çin, Aden Körfezi’nde, deniz haydutluğu ile mücadele için Cibuti’deki üssünde bulunuyor. Açık kaynak bilgilere göre saldırıya uğrayan gemilerin yardım çağrılarına Çin, cevap vermedi. Tahmin ediyorum ki Çin’in krize bakış açısı şu: Cuma günü Suudi Arabistan Dışişleri Bakan Yardımcısı ve BAE Dışişleri Bakan Yardımcısı, Çin’deydi. Çin, İran ile Suudi Arabistan ve BAE arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sürecini hızlandırmaya çalışıyor. Bu dolayısıyla Husileri de etkileyecektir. Çünkü gördüğümüz kadarıyla Husilere ciddi bir istihbarat akışı var. Bu istihbarat desteğinde de akla en yatkın tahmin olarak İran öne çıkıyor. Ciddi bir açık kaynak istihbaratı var. Husiler de uluslararası toplumun tepkisini çekmemek için diplomatik açıklamalar yaparak ‘Biz sadece İsrail’e giden gemilere engel oluyoruz. Diğer gemilerle bir sorunumuz yok’ diyorlar. Çünkü aksi halde tüm uluslararası toplumu karşılarına alırlar.
İkincisi, şimdi Gazze’deki insani dram büyüdükçe, yıkılan bina ve öldürülen insan sayısı arttıkça, İslam dünyasında da tepki artıyor. Ülkeler, kendi kamuoylarının tepkilerine sessiz kalamaz. Malezya, kendi limanlarını İsrail şirketlerinin kullanımına kapattı. Tabii bunun Türkiye’yi etkileyen boyutu da olabilir. Biliyorsunuz Türkiye’nin İsrail ile ticaretinin devam ettiğine yönelik haberler var. Daha fazla ülke bu konuda karar almaya başladıkça ve Müslüman toplumlar kendi devletlerini İsrail’e karşı somut tepki koymaya çağırdıkça, Türkiye’nin de İsrail ile olan ticareti gündeme gelecektir diye düşünüyorum.”
‘Dolaylı olarak Türkiye de NATO’nun açıklamasını veto etmediği için destek vermiş oluyor’
‘ABD Netanyahu üzerinde baskıyı artırmak zorunda kalacak’
“Amerika ola ki sahilde varsa Husilerin radarlarını, bataryalarını, cephaneliklerini vs. hem denizden füzelerle hem havadan vurursa, - ki USS Eisenhower Uçak Gemisi Görev Grubu da Basra’dan Aden’e kaydırıldı- farklı bir senaryo yaşanabilir. Fakat burada da şöyle bir açmaz var: Husilerin elinde çok ciddi sayıda mayın var. Husiler eğer saldırıya maruz kalırsa, reaksiyon olarak boğazı da mayınlarsa, bu çok daha büyük bir probleme neden olur.
Ama ben bu kadar ilerleyeceğini düşünmüyorum. Burada İsrail’in üstündeki baskı artıyor. ABD, İsrail üstündeki doğrudan ve dolaylı baskısını artırarak, Gazze Savaşı’nın İsrail için bir Pirüs zaferi haline gelmesini engellemeye çalışacaktır. Son günlerde Amerikan basınında Netanyahu’nun daha önce saldırıları bildiği, istihbaratın dikkate alınmadığı, Hamas’a maddi destek sağlandığı yönündeki haberler artmaya başladı. Dolayısıyla siyasi olarak Netanyahu’nun İsrail’deki durumu çok iyi değil. Bu baskılar arttıkça Amerika’nın istediği pozisyona yavaş yavaş gelecektir diye düşünüyorum ben. Yoksa hadiseler çok öngörülebilir değil.”
‘Artık tek kutuplu bir dünyada yaşamıyoruz’
‘Buradaki trafiğin aksaması, Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor. Konteyner fiyatları arttı’
“Ceyda Hanım ben 2016 yılında, Yemen’den Büyükada Korveti ile yapılan tahliy harekatını bizzat yöneten ekip içerisindeydim. Yemenlilerin Türklere bakış açısı çok olumlu. Orada Türkiye’nin bir yumuşak gücü var. İkincisi Türkiye, deniz haydutluğu ile mücadele veya böyle yerlere gemi göndermek için tezkereye ihtiyaç duyuyor. Hafızam beni yanıltmıyorsa bu yıl şubat ayında tezkerede Aden Körfezi ve mücavir sahalar ibaresi geçiyor. Bunun hukuki karşılığı Kızıldeniz olabilir.
Türkiye şunu yapabilir: Nihayetinde fiili olarak gemi göndermesine gerek yok. Bu tür harekatlarda istihbarat desteği de çok önemlidir. Türkiye son günlerde hep savunma sanayii ürünlerini, İHA’ları ön plana çıkarıyor. Türkiye’nin TUSAŞ üretimi Aksungur SİHA’sı var. Çok rahatlıkla Cibuti Üssü’ne konuşlandırılabilir. Yanlış hatırlamıyorsam 24 saatten fazla havada kalabiliyor. Harekata istihbarat desteği sağlayabilir. Bunu da tamamen Husilere karşı olarak değil; uluslararası deniz ticaretinin korunması, seyrüsefer serbestliğinin sağlanması gibi meşru bir zemine oturtabilir. Çünkü buradaki trafiğin aksaması, Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor.
Uluslararası Nakliyeciler Derneği’ne göre krizden önce, Çin’den Türkiye’ye gelecek bir konteynerin maaliyeti 2 bin 500 dolar iken, şu anda 4 bin 500 dolarlara çıkmış. Bu fiyatlar artarsa, mesela sigorta ücretleri artarsa, bu durum yaptığı ihracatı büyük oranda ara ürünle yapılan ithalata bağlı olan Çin ekonomisi için de ciddi sıkıntı demek. Türkiye dolayısıyla bu krizde birebir yer almak zorunda. Bu, Türkiye’nin uluslararası diplomatik gücüne de olumlu katkı sağlar. Türkiye’nin bu harekata en azından İHA ve istihbarat desteği ile katılmasının uygun olacağını düşünüyorum. Böyle bir harekata katılmak, illa Husileri hedef almayı gerektirmiyor. Ortada bir uluslararası hukuk kuralı var. Denizlerin serbestçe kullanımı olayı var. Bu hukuk kuralının uygulanmasına yardımcı olmak gayet meşru bir zemin Türkiye açısından.”
Sayın Cumhurbaşkanı’nın doğrudan tepkilerini Benyamin Netanyahu üstüne yoğunlaştırması da, aslında Türkiye’nin iktidarı kısa sürede kaybedeceği, yeni bir yönetim geleceği ve olayları yatıştıracağına dair öngörüsüne dayandığını düşünüyorum. İsrail ile ilişkiler yeni normalleşti zaten. Türkiye’nin İsrail ile yeniden ilişkileri koparmak istediğini sanmıyorum. Türkiye, İsrail ile ilişki içinde olduğu müddetçe Körfez ülkeleri ile daha kolay, daha iyi ilişkiler kurabiliyor. Bu bir realite.”