‘Sistemde en ufak alanda boşluk olduğu zaman…’
“Birkaç ay önce yaptığınız programda konuştuğumuz 7 Ekim saldırıları bir dönüm noktasıydı. 7 Ekim saldırıları ABD’yi hazırlıksız yakaladı; ‘küresel güç mücadelesi, kıtasal-bölgesel pozisyonlarda ABD’yi çok zor duruma düşürecek’ demiştim. Nitekim dediğimiz de çıktı. Uluslararası sistem, boşluk kabul etmiyor. Sistemde en ufak alanda boşluk olduğu zaman bir şeyler dolduruyor o boşluğu. ABD için en önemli alanlardan birisi neydi? Deniz hegemonyası. ‘Chokepoint’ denilen düğüm noktalarının kontrolü... Düğüm noktalarını ya donanmanızla, ya müttefiklerinizle, ya ikili antlaşmalarla ya da sert güçle kontrol edersiniz. Dünyada sekiz önemli düğüm noktası var. Panama Kanalı, Süveyş Kanalı, Babülmendep, Malakka ve Hürmüz Boğazları vs. Bunlar çok kritik boğazlar. Günde 40 milyon varil denizler üzerinde hareket halinde ve bu noktaları kullanıyor. Dünya 100 milyon varil petrol tüketiyorsa günde, bunun yarıya yakını denizlerde hareket ediyor ve bu düğüm noktalarından geçiyor. ABD’nin en zayıf olduğu düğüm noktası neresiydi? Babülmendep Boğazı.
Nereden biliyoruz? Ta 2009’da deniz haydutluğu diye başlamıştı. Hatırlayın, o zamanlar gemiler kaçırılıyordu. 2009 yılında Sirius isimli bir Suudi Arabistan tankeri kaçırıldı. 1.5 milyon varil petrol taşıyordu. OPEC’in bir günlük rezerv miktarına yakını tek bir gemideydi ve haydutlar kaçırdı. Para için kaçırıyorlardı, aradaki fark buydu. 200-300 bin dolarlık birkaç uyduruk tekneyle gemiye çıkıp personeli esir alıyorlardı. Karşılığında fidye istiyorlardı. Şimdi o bölgeyi biraz kuzeye alın. Ne çıktı şimdi? Yine aynı sorun.”
‘ABD, İsrail’in açtığı Pandora’nın Kutusu nedeniyle belki de 21’inci yüzyılın en ciddi sorunuyla karşı karşıya’
‘Eskiden deniz haydutluğuydu, şimdi jeopolitik mücadele’
‘Tüm dünyanın gözü önünde İsrail her gün kadın çoluk çocuk demeden öldürüyor’
“Bugün yaşanan İsrail’in Gazze’de orantısız güç kullanmasına ve yaptığı katliama başka bir devletin tepkisi. Buna ‘Yemen’ diyebiliriz; çünkü Yemen’in büyük bir kısmını şu anda Husiler kontrol ediyor. Uluslararası medya da onları Yemen diye anıyor. Sadece Başkent Sana’da 10 milyon kişiyi kontrol etmiyorlar, defacto Yemen’de yönetimi sürdürüyor ve kararları alıyorlar. Kıyılar da onların kontrolünde. Yemen’deki ordu sözcüsü, 3 Aralık’ta ne dedi? Açık biçimde ‘Biz, bu işi Gazze’deki katliamı durdurmak için yapıyoruz. İsrail’e yük taşıyan gemilere saldıracağız’ dedi. Neden? Çünkü tüm dünyanın gözü önünde İsrail her gün kadın çoluk çocuk demeden öldürüyor. Onlar da bunu protesto edeceklerini söyledi.
Esasında hiç beklenmedik bir reaksiyon. Yemen, 2015’ten beri büyük bir iç savaş ve Suudi rehberliğinde, BAE-Katar-Bahreyn’in de dahil olduğu koalisyonla savaş halinde olan bir ülke. Fakat 7 Ekim’den sonra bu işe başladığını ilan etti. Bir İsraillinin sahibi olduğu gemiye resmen el koydular. Orada ABD, Fransız ve İngiliz savaş gemileri var. Oralara füze atıldı. Bakın olay denizde olmuyor. Denizdeki hedeflere karadan füze, dron veya balistik füze atışı gerçekleşiyor. Ve ellerinde anladığımız kadarıyla ciddi bir envanter var.”
‘Ahlaki sorumluluğu olan ülkeler, işin içine girmemiş’
“ABD Savunma Bakanı, Bahreyn’de yaptığı açıklamada ‘Biz, kural temelli dünyayı, deniz ticaretinin güvenliğini önemsiyoruz’ dedi. Kardeşim, bunu söylüyorsun da Gazze’de ölen 20 bine yakın insanı nasıl izah ediyorsun? Ölen kadın ve çocukları nasıl izah ediyorsun? Buna artık kendi kamuoyları bile dayanamıyor. Göz göre göre etnik temizlik yapılıyor. Adam, bu sahneye rağmen kalkıp ‘deniz ticareti veya kurala dayalı dünya düzeninden’ bahsediyor. Utanmadan harekatın adını ne koymuşlar? ‘Refah Muhafızı Harekatı’ diyorlar. Siz orada insanları Ortaçağ'da bile görülmeyecek bir vahşetle öldürürken, harekatın adına ‘Refah Muhafızı’ diyorsunuz. Kimin refahı?
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg son zirvede ‘Biz, 1 milyarın savunucusuyuz’ demişti, hatırlarsanız… 7 milyarı insandan saymıyorlar zaten. Dolayısıyla bu işe giren ülkelere baktığımızda, benim tek şaşırdığım Japonya’nın olmaması. Bölgede Hindistan gemisi var ama koalisyonda yok. Cibuti’de üç tane Çin gemisi var, Çin de koalisyonda yok. Çin firmaları da çok etkilendi bu olaylardan üstelik. Ahlaki sorumluluğu olan ülkeler, işin içine girmemiş.”
‘Mısır ve Suudi Arabistan koalisyona girerse zorda kalırlar’
“Suudi Arabistan ve Mısır’ın da koalisyona girmemesi çok doğal. Mısır bu işe girdiği anda, Sina’yı Gazze’den sürülecek insanlara açmış olur. İsrail’in planı o değil mi? 2 milyon Gazzeliyi oraya sürmek istiyor. Mısır’ın bu şartlar altında bunu yapması mümkün değil. Bırakın Süveyş Kanalı’ndan gelecek geliri, bir anda milyonlarca insanın girmesi, devlet olarak Mısır’ı kökünden sarsar. Ekonomik olarak zaten feci bir durumdalar.
Suudi Arabistan’a gelince... Hem kutsal emanetlere sahip, İslam aleminin liderliğine oynuyor. Körfez’deki en güçlü orduya ve donanmaya sahip ülke. Ama en önemlisi artık dünya küresel güç mücadelesinde yavaş yavaş yerini belli eden bir ülke. Çin ile yaptığı anlaşmalar ortada. Yuan karşılığı petrol satıyor. Yerini belli etmiş bir ülke. ABD’nin bu baskılarından bıkmış durumda. O da böyle bir duruma girerse zora düşer. Zaten ülkesinde ciddi bir Şii azınlık var. Ülkesi istikrarsızlığa sürüklenebilir. BAE’nin de aynı durumda olduğunu düşünüyorum.”
‘ABD’yi İran’a müdahale ettirebilecek en büyük unsur, bu düğüm noktasındaki büyüyecek bir kriz olur’
“Ortaya çıkan resimde benim korkum şu: ABD, USS Carl Vinson uçak gemisi grubunu da batıya yönlendirdi. Bana kalırsa bu çok ama çok akıl dışı bir manevra. Çok akıl dışı. Bu büyük firmaların çok ciddi gecikmeleri başladı. Bu krizin, 1967 Altı Gün Savaşı’nda kapatılan Süveyş Kanalı gibi veya İran-Irak Savaşı’ndaki gibi Hürmüz’den geçen petrolün azalması gibi ciddi sonuçları olacak. BP kararını daha dün verdi, bunu diğer firmalar da takip edecektir. Ekonomist değilim ama takip ettiğim kadarıyla dünyada zaten enflasyonist bir ortam var. Fiyatlarda tekrar dalgalanmalar olacak çok ciddi. Geçen sene hatırlayın Süveyş Kanalı’nda bir gemi karaya oturmuştu ve bunun kovid sonrası dönemde özellikle konteyner trafiği açısından etkisi olmuştu. Biliyorsunuz, Süveyş Kanalı’ndan en çok konteyner ve tanker gemileri geçiyor. Çin’de üretilen ürünler, Avrupa pazarlarına en hızlı şekilde buradan gidiyordu. Bu şimdi iki-üç hafta uzuyor. Bu, arz-talep dengesinde ciddi değişiklik yapacak. Dünya bunu ne kadar kaldırabilir bilmiyorum. Günlük petrol rezervlerini de düşünecek olursak, ham petrol ve yan ürünlere tüm dünya çok bağımlı durumda hala.
Kriz ilk başladığında yabancı basında sürekli ABD’nin krizi büyütmek istemediği aktarılmıştı. İsrail, ABD’nin gücünün gerilediğinin farkında. Bu güç gerilemeden, ABD’nin gücünü kendi jeopolitik hedefleri için kullanma arayışına girdi ve zamanlamasını böyle yaptı. Şu anda esasında ABD’yi İran’a müdahale ettirebilecek en büyük unsur, bu düğüm noktasındaki büyüyecek bir kriz olur.”
‘Çin ile gerek Filipinler gerekse Tayvan krizi ile karşı karşıya. Ukrayna’daki durumu biliyorsunuz’
“2006 Lübnan krizinde Hizbullah, İsrail INS Hanit savaş gemisine iki tane C-602 füzesi attı. Gemi az kalsın batıyordu. Dünyanın en gelişmiş korveti, Temmuz 2006’da batıyordu! Bunu niçin söylüyorum? Artık denizdeki savaş, sadece denize bağımlı değil. Moskova Kruvazörü’nün Temmuz 2022’deki batışını hatırlayın. Kimin aklına gelirdi? Rusların en güçlü savaş gemisi iki Neptün füzesi ile batacak diye kim düşünürdü? Artık denizdeki olaylar, karadaki silahlardan çok ama çok etkileniyor.
Hizbullahın-Husilerin elindeki bu kadar büyük bir cephaneliği ABD’nin ne yapması gerekir doğal olarak? ABD uçak gemilerinden kalkacak uçaklarla bunları imha etmesi gerekir. Bu bir kere ABD’ye hiç beklemediği anlarda, beklemediği sonuçları olan yeni bir cephe açar. Zaten şu anda Çin ile gerek Filipinler gerekse Tayvan krizi ile karşı karşıya. Ukrayna’daki durumu biliyorsunuz. Ukraynalılar bir açıklama yaptı, bazı cephelerde yardım gelmediği için harekatı durduklarını söylediler. AB ve ABD hala tam olarak ciddi yardım gönderemiyor. Ukrayna’da da ciddi bir gerileme var.
‘İsrail ABD tamamen meydandan çekilmeden, Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre dizayn etmek istiyor’
“Gazze merkezli kriz, ABD’nin çöküşünü çok hızlandıracak. Çünkü İsrail, ABD’nin bu gücünü kullanmak istiyor. ABD tamamen meydandan çekilmeden, Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre dizayn etmek istiyorlar. O sebeple İsrail’in en çok arzu ettiği şey, İran’ın elindeki İsrail karşıtı silah envanterine mümkün olduğunca çok zarar vermek olabilir.
Yarın öbür gün İran’ın desteklediği Husiler, olur da bir ABD gemisini batırırsa, ABD’nin prestiji yerle bir olursa, İran’a müdahale kaçınılmaz olur diye düşünenlerdenim ben. O vakit Hürmüz Boğazı kapanabilir. Her gün nereden baksanız 20 milyon varil petrol geçiyor oradan. İran için Hürmüz’ü kapatmak çocuk oyuncağı. Dolayısıyla bu İsrail’in frenlenmesi gerekiyor. ABD’nin ve AB’nin İsrail’e açık çek vermesi sonucu bu boşluk dolduruluyor ve devlet dışı bir örgüt olan Husiler çıkıyor, ABD’nin nasırına basıyor. Küresel deniz ticareti, tüm küresel ticaret bundan etkileniyor. Dünyada 14 milyar ton ticaret var her yıl. Bunun 12 milyar tonu denizden geçiyor. Ve Husiler, denizdeki en kritik noktalardan birisini devreden çıkarıyor. Bu, bütün sistemi allak bullak edecek. O yüzden ben bu cephenin çok kritik olduğunu savunuyordum.
Dilerim İsrail bir anlaşmaya varır, Gazze’deki katliamları sonlandırır. ABD de çok rahatsız. Biden bile açıkça karşı açıklamalar yapıyor. İsrail’in bu durumu, tüm dünyadaki Yahudilere zarar veriyor. Geçenlerde New York’taki bir haham yaptığı açıklamada ‘New York’taki Yahudi sayısı, İsrail nüfusundan fazla. Netanyahu bize çok daha fazla zarar veriyor’ dedi. Antisemitizm çok hızlı yayılıyor biliyorsunuz. İsrail bu açıklamaları çok ciddiye alıyordur diye düşünüyorum o yüzden.”
‘Karadeniz’deki politika Türkiye’nin çıkarlarına uygun. Şu anda İngiltere çılgınca projeler geliştiriyor’
‘Türkiye denge kurmak istiyor, savaş gemisi göndermesi, emperyalizmin yanında durduğunun mesajını verir’
"Ama Türkiye’nin şöyle bir handikapı var: İktidardaki AKP, Filistin sorununu iç oylar için, yani belediye seçimleri öncesi seçmeni konsolide etmek için kullanıyor. Bunu mitinglerle, deklarasyonlarla kullanıyor. Ama bir yandan bakıyorsunuz, AKP’nin iktidara geldiği yıl 2 milyar dolar olan İsrail ile ticaret hacmi bugün 10 milyar dolara çıkmış. Ticarette bir kesilme var mı? Yok. Ceyhan’dan petrol sevkiyatı devam ediyor mu? Devam ediyor. Tabii diğer yandan Filistin’e de çok destek oluyor. Burada da yukarıdaki savaşın bir benzerinin uygulandığını düşünüyorum. İsrail’in karşısında bir retorik var. İsrail, Gazze’deki katliamla böyle bir retoriğin kullanılmasına da bence izin veriyor.
Türkiye’nin Şubat 2023’te meclisten geçirdiği bir tezkere var. CMF’ye, deniz haydutluğu ile mücadele için Aden Körfezi, Somali açıkları ve mücavir bölge diye bir ibare var. Mücavir bölge, yani Türkiye isterse o bölgeyi Kızıldeniz olarak gösterip CMF’ye gemi de verebilir. Tezkere buna izin veriyor. Ama bu kararı, böyle bir İsrail karşıtı söylem üzerine hükümetin vermesi, iç siyasette aleyhinde olur. Dış siyasette de bence ahlaki olmaz. Çünkü burada sorun deniz haydutluğu değil. Sorun resmen bir katliama bir ülkenin ‘dur’ demek için uğraşması. Tabii yaptıkları uluslararası hukuka uymuyor ama İsrail’in yaptıklarının hukuka hiç uymadığını düşünecek olursak, bunu dengeleyici bir faktör olarak görüyoruz. Türkiye madem burada denge kurmak istiyor, o zaman İspanya gibi, Fransa gibi savaş gemisi göndermesi, Batı cephesinin yanında olduğunun, emperyalizmin yanında durduğunun, ahlaki normların dışına çıktığının mesajını vermek olur. Siyasi bir karardır bu ama ben böyle bir karar vereceklerini zannetmiyorum.”