İkinci Dünya Savaşı’nı şekillendiren üç liderin farklı gündemlerle başladığı, ancak Nazi Almanyası'na karşı yeni bir cephe açılması konusunda oy birliği ile aldıkları bir kararla sonlandırdığı bu toplantının yapılacağı yer konusunda Kahire ve İstanbul gibi başkentlerin de adı geçmiş, ancak savaş zamanı ulaşım avantajı nedeniyle İran'ın başkenti Tahran’da karar kılınmıştı.
Kızıl Ordu'nun 1943'teki başarıları ikinci Dünya Savaşı’nda bir dönüm noktası olurken, bu durum ABD ve İngiltere hükümetlerini siyasi strateji ve taktikleri yeniden gözden geçirmeye zorlamıştı.
ABD Başkanı Franklin Roosevelt, "Rusya'da işler şu anki gibi gitmeye devam ederse, belki de gelecek baharda ikinci bir cepheye gerek kalmayacak" diye konuşmuştu.
SSCB, ABD ve İngiltere liderlerinin ‘Üç Büyükler’ toplantısı fikri, Churchill ve Roosevelt tarafından Ağustos 1943'te Sovyetler Birliği'nin katılmadığı Quebec Konferansı'nda ortaya atılırken, Churchill, Orkney Adaları'ndaki Scapa Flow'da müzakerelerin düzenlenmesini önerdi.
Stalin, Astrahan veya Arhangelsk'te zirve önerirken, Anglo-Amerikalılar istişarede bulunduktan sonra Alaska'daki Fairbanks şehrini tavsiye etti.
Sovyet delegasyonu için bu mesafenin uzak olduğu anlaşılırken, Roosevelt Kuzey Afrika'ya işaret etti.
Sonunda Tahran'da üç devletin de temsili bulunduğundan bu başkentte toplantı yapılmasına karar verilirken, ayrıca Eylül 1941'den bu yana Kızıl Ordu, İngiliz birlikleriyle birlikte İran petrol sahalarını ve SSCB'ye giden tedarik yollarını koruyordu.
Kasım ayının sonunda Stalin, Moskova - Stalingrad - Bakü güzergahına hazırlanan 501 numaralı zırhlı treniyle derin bir gizlilik içinde Moskova'dan ayrılırken, konferansa katılacak diğer Rus heyeti ise 27 savaş uçağı eşliğinde iki uçakla Bakü'den Tahran'a uçmuştu.
Konferansa tekerlekli sandalye ile gelen ABD lideri Roosevelt ise sağlık sorunlarıyla boğuşurken, konaklaması için hemen toplantı salonunun bitişiğinde bir odaya yerleşmişti.
Savaş zamanı lideri olarak tanınan Churchill ise diğer iki liderin aksine uzun seyahatlerden rahatsızlık duymuyordu.
Tahran Konferansı’na giden süreç
2. Dünya Savaşı, Eylül 1939’da Almanya'nın Polonya'ya saldırmasının ardından İngiltere ve Fransa’nın Almanya’ya savaş ilan etmesi ile başlarken, savaşın ilk dönemlerinde Almanya’yı açıkça karşısına almayan Sovyetler Birliği’nin, süreç ilerledikçe bu savaşın kaderini belirleyecek ülke konumuna gelmesi sonrası Müttefikleri ile yeniden yakınlaşmasını ‘güvensizliğe rağmen’ mecbur kılmıştı.
Almanya’ya karşı savaşan devletlerin daha organize hareket etmeleri zorunluluğu, Churchill ve Roosevelt’i bir çok kez bir araya getirirken, ülkesini terk etme konusunda isteksiz olan Stalin'le en sonunda Tahran’da bir konferans kararı alınabildi.
Sonuçları
28 Kasım 1943 ile 1 Aralık 1943 tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği’nin başkan, başbakan ve üst düzey yetkilileriyle Tahran’da gerçekleştirdiği bir konferans olarak tarihe geçen Tahran Konferansı, Türkiye'nin savaşa girmesinin veya savaş dışı kalmasının ikinci cepheyi nasıl etkileyeceği konusuna da ev sahipliği yapmıştı.
Tahran Konferansı katılımcıları, Türkiye'nin Hitler karşıtı koalisyon tarafında savaşa dahil edilmesi için önlemler alınması gerektiği konusunda da anlaştı.
Almanya’nın Türkiye’ye savaş kararı alması, Bulgaristan’ın da Türkiye’ye saldırması halinde Sovyetler Birliği’nin Bulgaristan’a savaş açacağı kararlaştırılan konferansta, Normandiya çıkarması için Alman ordularını meşgul etme amaçlı hem Güney Fransa’dan ayrı bir çıkarma yapılması da desteklenmişti.
ABD, Türkiye'nin de savaşa girmesini arzularken, görüşmelerde Doğu Avrupa'da Ukrayna ve Belarus bölgelerindeki cephenin durumu, Fransa'nın siyasi durumu, İtalya'nın yenilgiye uğratılması, Almanya’nın parçalanması, Almanya’ya savaş sonrasında yapılacak yaptırımlar, Polonya sınırı ve savaş sonrası statükosu da tartışılmıştı.
Ünlü Rus Mareşal Voroshilov’un da yer aldığı Tahran Konferansı’nda bir önemli görüşme de ABD ile İran arasında yaşanmış, ancak görüşme kayıt altına alınmamıştı.
İkinci Dünya Savaşı içerisinde en önemli üç büyük müttefikin katılımıyla gerçekleşen Tahran Konferansı’nın tutanak ve alınan kararların, Avrupa’nın jeopolitik haritasını ortaya çıkardığı söylense de, konferansta görüşülen başlıkların, savaşın cephe durumuyla örtüşmediğine de inanılıyor.
Washington, Almanya'nın beş eyalete bölünmesi sorununu gündeme getirirken, Londra, Prusya'nın ayrılmasını ve güney bölgelerinin Avusturya ve Macaristan ile birlikte Tuna Konfederasyonu'na dahil edilmesini önerdi.
Moskova bunu onaylamazken, Almanya meselesinin Avrupa Danışma Komisyonu'na havale edilmesine karar verildi.
Roosevelt, Balkanlar'a yapılacak bir çıkarmanın Fransa'daki operasyona müdahale edeceğine ve koşulların başarılı bir şekilde bir araya gelmesiyle Amerikalıların Hitler'i Ruslardan önce yenmesine olanak sağlayacağına inanırken, “Berlin'e ulaşmalıyız. Sonra bırakalım Sovyetler doğudaki bölgeleri alsın. Ama ABD Berlin'i almalı" diye vurgulamıştı.
Tahran Konferansı’nın yıldönümü dolayısıyla açıklama yapan Rusya Federasyon Konseyi Başkanı Valentina Matviyenko, 1943'teki Tahran Konferansı'nın, fikir ayrılıkları olan ülkelerin müzakere masasına oturabileceğini gösterdiğini vurgularken, ancak Batı'nın kendi çıkarlarına uymadığı takdirde varılan anlaşmaları ihlal etme kabiliyetine sahip olduğunu ve şu anda bile diyaloğa hazır olmadığını da ortaya çıkardığını hatırlattı.
Matviyenko, açıklamasının devamında, “Bugün, İkinci Dünya Savaşı'nın en büyük siyasi ve diplomatik olaylarından biri olarak kabul edilen Tahran Konferansı'nın 80’inci yıldönümü.Ülkeler arasındaki jeopolitik çelişkilerin, devlet alanındaki en derin farklılıkların ortaya çıktığı dönemlerde hiçbir siyasi yapı ve ideoloji ortak eylemlere engel değildir” ifadelerini kullandı.