İsrail ile Hamas arasında bir ayı aşan savaş dikkatleri Gazze’deki insani drama çevirirken, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı Riyad’daki ortak zirvesinde Netanyahu hükümetine tepkiler dile getirildi.
Yayınlanan ortak bildiride Filistin-İsrail meselesinin askeri değil 1967 sınırlarına dayalı siyasi bir çözümle mümkün olduğu vurgulanırken, derhal ateşkes ve insani yardım talepleri yükseltildi. Liderler İsrail’in savaş suçlarına yönelik bir takip komitesi de oluşturmaya karar verdi. Ancak zirvede İran’ın öncülüğünü yaptığı İsrail’e petrol ambargosu ve ekonomik-siyasi boykot ile hava sahasının kapatılması kabul görmedi.
Gazze savaşının Lübnan Hizbullahı ve Suriye’ye yayılması endişeleri devam ederken zirveye katılan Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Arap devletlerinin birlikte hareket etmesi ve retoriğin ötesine geçerek birlikte hareket etmesi gereğini vurguladı. Zirvede Esad ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olası görüşmesi beklentisi de gerçekleşmedi.
Riyad’da düzenlenen Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ortak zirvesini, Esad’ın katılımı, Arap ülkelerinin İsrail-Filistin çatışmasındaki tutumları ve bölgesel çatışma riskini Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian ile konuştuk.
‘Arap dünyası veya İslam İşbirliği diye bir birliktelikten söz edemeyiz’
Sarkis Kassargian’a göre, Gazze için Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı ortak zirvesinden, somut adım atmayı öngören bir karar çıkmadı. Kassargian, bir grup ülkenin konuyla ilgilenmediğini, ikinci grubun ‘ilgileniyor imajı vermeye çalıştığını’, üçüncü grubun ise meseleyi iç siyasette kullandığını dile getirdi:
“Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinden pek bir şey çıkmadı. Bir şey çıkacağını da kimse beklemiyordu, bu da bir gerçek. Çünkü aslında Arap dünyası veya İslam İşbirliği diye bir birliktelikten söz edemeyiz. 2012’den başlayarak, Libya konusunda da, Tunus’ta da, Mısır’da da, Suriye’de de ayrışma vardı. Şimdi de Filistin meselesinde ayrışma var. Sadece Arap Birliği toplantı değil İslam İşbirliği Teşkilatı ortak toplantısı düzenlendi. Orada da üç kategoride ülkeler vardı. Birincisi, konuyla hiç ilgilenmeyen ülkeler, ikincisi, konuyla ilgileniyor imajı vermeye çalışan ama somut adımlar atmak istemeyen ülkeler, üçüncüsü de bu konuyu aslında kendi iç siyasetinin bir meselesi olarak gören ülkeler vardı. Arap dünyasında Hamas ve Hamas’a yakın olan ülkeler var; İran ve Katar, biraz da Suriye. Suriye ikinci mertebede görünüyor. Siyasi büroyu da sayarsak Türkiye.”
‘Hamas’ın son operasyonu aslında İsrail-Suudi Arabistan yakınlaşmasını bozmayı hedefliyordu’
Arap ülkelerinin esasında İsrail ile tüm bağlarını koparmak istemediğini belirten Kassargian, Suudi Arabistan son olaylar üzerine normalleşme sürecini kesse de kendisini riske atacak işlere yanaşmadığı görüşünü aktardı. Kassargian’a göre, Arap devletleri arasında gerçekte bir birliktelik bulunmadığı defalarca görüldü:
“Hamas’ın son operasyonu İsrail-Suudi Arabistan yakınlaşmasını bozmak ya da siyasi kartları karıştırmayı hedefleyen bir operasyondu. Birçok Körfez ülkesi, İsrail ile ilişkiler içinde yahut ilişkileri düzeltmeye çalışıyor. Arap ülkeleri burada, ‘Hamas böyle bir operasyon yaptıysa, projelerimizi, planlarımızı bir yana koyup da, Hamas’ın peşinden koşacağız’ demediler. Bu ülkeler bu işe böyle bakıyorlar. Mesela Suudi Arabistan’ın bu aşamada birçok gizli görüşmesi olmuştur; belki doğrudan değilse de arabulucu üzerinden görüşülmüştür. Suudi Arabistan mutlaka taleplerde de bulunmuştur. Çünkü Suudi Arabistan, yalnızca işbirliği normalleşmesini istemiyor. Yani Filistinlilere de bazı haklar alıp normalleşmeyi savunmaya çalışıyor. Şimdi birdenbire bu olaylar başladı. Suudi Arabistan da normalleşme sürecini kesmek zorunda kaldı. Ama ‘Suudi Arabistan’ın 2030 vizyonu var, o vizyonu riske atan siyasi adımlar geliştirmek zorunda değiliz’ demiş oldular. Onun için de zaten bu zirveden bir sonuç çıkmayacağı belliydi.”
‘Suriye’nin yapabileceği fazla bir şey yok’
Suriye’nin Filistin için atabileceği pek fazla somut adım olmadığını belirten Kassargian, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Hamas’ı değil Filistinlileri desteklediğine dikkat çekti. Esad’ın zirvede Mısır liderinin yanında durmasına da vurgu yapan Kassargian Şam’ın Hamas’la arasının çok iyi olmadığı askeri kanatla da eskisi gibi yakın olmadığını belirtti:
“Esad’ın konuşmasına rağmen Suriye’nin de yapabileceği pek fazla şey yok. Beşar Esad’ın konuşmasında Arap birliği vurgusu vardı. Aile fotoğrafı çekilirken verdiği poz da öyle bir imaj veriyordu. Mesela İran Cumhurbaşkanı ile veya Mahmud Abbas ile durmadı. Sisi’nin yanında durdu ki bence siyasi bir mesajdı. Ben Esad’ın Hamas’ı affettiğini düşünmüyorum. Kendisi de Sky News Arabic’te, ‘Hamas, Suriye’ye hainlik yaptı. Ama bizim esas konumuz Filistin olduğu için, Filistinlilere kim destek olursa, biz destek olmaya devam edeceğiz’ demişti. Yani aslında Hamas’ı değil, Filistin’i desteklediğini vurguladı. Bilgilerime göre, Hamas siyasi büroyla araları çok iyi değil. Daha ziyade askeri kanat Kassam Tugayları ile iyi. Onlarla da ilişkileri eskisi gibi yakın değil. Bence Esad daha çok bir Arap birliği içinde bir tavırdan söz etmeye çalıştı. Onun için de Suriye öyle somut adımlarla bir savaşa girmez. Ben gireceğini hiç düşünmüyorum.”
‘Suriye’nin Arap camiasının kararından ayrılarak daha çok İran ekseninde bir adım atacağını hiç beklemiyorum’
Bölgesel çatışmanın daha ziyade vekalet savaşları şeklinde ve belirli angajman kuralları çerçevesinde devam ettiğini ifade eden Sarkis Kassargian, Suriye’nin Filistin-İsrail meselesinde Arap camiasını terk edip İran ekseninde hareket etmeyeceği görüşünde:
“Suriye kamuoyu normalde her zaman Filistin meselesini kendi öz meselesi gördüğü için, İsrail’e bir ders verme zorunluluğundan bahsediyorlar. Fakat gazetecilere ve akademisyenlere sorduğunuzda, Suriye’nin aslında böyle bir savaşın neticelerini kaldıramayacağını düşünüyorlar. Ki benim de fikrim bu yönde. Ayrıca burada angajman kuralları var. Gerek Lübnan’da gerekse Suriye’de bu kuralların daha da sertleştiğini görüyoruz. Bu kurallardan çıkılacağını düşünmüyorum. Çünkü bölgesel bir savaş aslında yalnızca İran, Irak, Suriye ve Lübnan kararı olmayacaktır. Zaten Irak’ta da Lübnan’da da hükümet düzeyinde böyle bir karar yok. Daha çok milisler üzerinden çatışmalar meydana geliyor. Ama Suriye’nin bu koşullarda Arap Birliği camiasının kararından ayrılarak İran ekseninde bir adım atacağını hiç beklemiyorum, hiç de düşünmüyorum açıkçası.”
‘Esad, Erdoğan ile şimdi el sıkışmanın bir faydası olmayacağını düşünüyor’
Zirvede kimilerinin beklentisinin aksine Erdoğan-Esad görüşmesi gerçekleşmezken, Kassargian’a göre bunun en büyük sebebi Şam’ın beklentilerinin karşılanmamış olması:
“Ben de önce ‘acaba Erdoğan ve Esad görüşmesi olur mu’ veya ‘ayaküstü bir selamlaşma olabilir mi’ diye düşündüm. Sonradan sorup soruşturduğumda da aynı siyasetin devam ettiğini öğrendim. Esad, Erdoğan ile şimdi el sıkışmanın bir faydası olmayacağını düşünüyor. Yani Suriye’nin istekleri doğrultusunda adım atılmadığını ve bu sebepten dolayı el sıkışmaya gerek olmadığını düşünüyorlar. Filistin meselesi doğrultusunda da böyle bir adım atmanın ekonomik ve siyasi faydaları olmayacağı yönünde bir kanı olduğu için, böyle bir şey gerçekleşmeyecek gibi görünüyor.”
‘Suriye’nin odaklandığı ABD ve İsrail’in Hizbullah yüzünden Şam’a daha çok baskı uygulaması’
Kassargian’a göre Şam’ın önceliği çatışmanın tırmanmaması. İsrail’in Suriye’yi vurma fırsatı elde edeceği bir çatışmayı zorlayabileceğini belirten Kassargian ABD ve Avrupa’nın ise konjonktür gereği bunu engelleyeceği değerlendirmesinde bulundu:
“Suriye’nin daha çok odaklandığı nokta aslında ABD’nin ve İsrail’in, Hizbullah’ı kontrol etmek için Suriye üstünde daha çok baskı yapmamasında. Çünkü hatırlarsınız İsrail, Hizbullah ile savaşa girerken daha ilk günden Şam’ı vurmuştu. Yani ‘Hizbullah’ı tutun yoksa savaşı genişletiriz’ mesajıydı. Şimdi bence İsrail’in böyle bir isteği vardır. Amerikan gemileri de burada. Artık bu hesabı sonuna kadar çözme istekleri var. Amerika orada bir denge sağlıyordur. Şimdi bu denge ne kadar sürebilir? İsrail, çok zorlayıp da Suriye’yi zorla bir savaşa çekebilir mi? İster ABD olsun ister Avrupa olsun, sonuna kadar bunun olmaması için gayret edecekler. Yani Ukrayna savaşı ile iki yıldır uğraşan bir Batı’nın, yeni bir savaş açması ne kadar kabul edilebilir? Aslında ben bu savaşın büyümesi doğrultusunda Batı’nın bugünkü tavrının veya performansının devam edeceğini düşünmüyorum. Bence Batı’nın buna tahammül etme performansı yok. Hele hele Amerikan seçimleri de yaklaşmışken...”
‘Suriye en büyük sorunu, İdlib’teki El-Kaide iltisaklı terör gruplarında görüyor’
Suriye’nin Gazze’deki çatışma ve bölgesel istikrarsızlık ortamından faydalanarak ülkesindeki Amerikan üslerini bertaraf etme yönünde bir siyaset izlemesini gerçekçi bulmayan Kassargian, Şam yönetimi için birinci tehdidin İdlib’teki El-Kaide iltisaklı teröristler olduğuna dikkat çekti:
“Suriye’nin kendi topraklarındaki Amerikan üslerini fırsattan istifade vurması yönünde bir görüş ve analiz yok. Çünkü Suriye için öncelikler İdlib, Kuzey Halep, sonra Amerika’nın var olduğu bölgeler. Suriye’nin stratejisi öyle. Suriye en büyük sorunu, İdlib’teki El-Kaide iltisaklı terör gruplarında görüyor. Bu stratejide bir değişiklik görmediğim için, Suriye’nin savaşı genişletip ABD’ye baskı yapma stratejisine gideceğini düşünmüyorum. Zaten böyle bir stratejinin faydası olup olmayacağına dair kuşkular da var. O kadar vahşetle saldıran İsrail ve arkasında tüm Batılı ülkelerin durduğu ABD’yi ne kadar sıkıştırabilirsin? Ona da kuşkuyla bakılır. Orada en önemli faktör, İran’ın varlığı. Çünkü böyle bir savaşta İran’ın başı çekmesi gerekiyor. İran da daha çok vekalet savaşıyla devam ettirmeye çalışıyor işi. İşte Yemen’deki Husiler olsun, Hizbullah olsun, Irak’taki İslami direniş grupları olsun, onlarla bu savaşı götürmeye çalışıyor. Dolayısıyla öyle bir adım atmayı bugün pek olası görmüyorum.”
‘İran’ın çatışmayı genişletip de Suriye’nin dahil olması durumunda Suriye bu savaşın altından kalkamaz’
Ekonomik olarak zor dönemlerden geçen Suriye’nin vekalet savaşlarının parçası olmayı kaldıramayacağını belirten Kassargian, durumu ancak İran’ın doğrudan denkleme girmesinin değiştirebileceği görüşünde:
“Belki de İran bölgesel savaşa girerse, Suriye’nin istediği durumlar oluşabilir. Ama İran’ın çatışmayı genişletip de Suriye’nin dahil olması durumunda Suriye bu savaşın altından kalkamaz. Suriye’de ne barış ne savaş var şu anda, bugünün şartlarıyla ‘yarım savaş’ diyelim. Bu pozisyonda bile elektriğin, yakıtın ve mali kaynakların çok az olduğu Suriye, öyle uzunca bir savaşa girerse durumu ne olur? Onun için ancak İran’ın başını çekeceği tüm bölgeyi kapsayan bir savaş olursa Suriye dahil olabilir. Suriye’de bir hükümet ve ordu var ve diğer vekalet güçler gibi savaş yapamazlar. Angajman kuralları içinde de çatışmaya giremezler. Eğer savaş olacaksa, bu tam bir savaş olur.”