EKSEN

‘Şu anda mevcut AB’ye bakıp da değerlerine sahip çıkan bir Avrupa var demek mümkün değil’

Can Baydarol’a göre, Hamas’a destek Türkiye’nin AB raporunu olumsuz etkiledi. AB’nin şu an değerlerine sahip çıktığını söylemenin mümkün olmadığını belirten Baydarol, Türkiye’nin de anayasal ve ekonomik krizlerle durumunun parlak olmadığını anımsattı. Baydarol, AB’nin ‘seçilebilir üye’ gibi icatlarla Türkiye ile bağları koparmayacağı görüşünde.
Sitede oku
Türk hükümeti, 28 Mayıs seçimlerinin ardından AB üyeliği sürecini canlandırma hedefini koyarken, Avrupa Komisyonu’nun 2023 raporu olumsuz bir tablo çizdi. AB üyeliği için Ukrayna’daki Zelenskiy yönetiminin bile olumlu tavsiye ile önünü açan Komisyon, Ankara’nın insan hakları, temel özgürlükler, sivil toplum ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ciddi gerileme içerisinde olduğu tespitlerine yer verdi. Raporda Türkiye’nin AB’nin dış politikasına uyumsuzluğunun arttığı da yer alırken, Filistin İhvan’ı Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarında kınama yapılmaması ve bu örgütü destekleyen tutum eleştirildi.
Ukrayna, Moldova ve Gürcistan gibi ülkeler jeopolitik kaygılarla katılım müzakereleri tavsiyesinde bulunan Avrupa Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili raporuna Ankara’dan sert tepki geldi. Türk Dışişleri Bakanlığı ‘Raporda yer alan özellikle siyasi kriterler ile yargı ve temel haklar faslındaki haksız eleştirileri tümüyle reddediyoruz’ açıklaması yaptı. Bakanlık, Türkiye’nin pek çok müzakere başlığının siyasi sebeplerle bloke edildiğini anımsatırken, dış politikaya dair eleştirilere de ‘AB'ye evrensel değerlere dayalı politikaların sadece Ukrayna için değil Ortadoğu dahil tüm dünyada geçerli olması gerektiğini hatırlatıyoruz’ diye karşılık verdi. Hamas-İsrail savaşına dair ‘uyumsuzluk’ tespitinin de ‘övgü olarak’ değerlendirildiği belirtildi.
AB’nin 14-15 Aralık’taki liderler zirvesinde değerlendirilecek olan Türkiye raporunu, tam üyelik tartışmaları ve Avrupa ile ilişkiler eşliğinde Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği (ABKAD) Başkan Yardımcısı Can Baydarol ile konuştuk.

‘Hamas’ı sahiplendiğiniz anda, rapor tekrar zehir zemberek bir hale dönüştürüldü’

Can Baydarol’a göre, 1964 tarihli Ankara Antlaşması sebebiyle, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile bağlarını tümden koparması ve Gümrük Birliği’ni tartışmaya açacak hamleler yapması mümkün değil. Türkiye için tam üyelik opsiyonunun rafa kaldırıldığını hatırlatan Baydarol, Türkiye’nin raporunun dilinin Hamas’a destek çıkan açıklamalardan sonra sertleştiğini ifade etti.
“Yaklaşık 15 gün önce Brüksel’deydim. Orada Türkiye masasının başındaki Brüne ile görüştük. Hatırlarsanız geçen aylarda Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin tam üyelik talebine son verip farklı bir yaklaşım izleme yönünde bir rapor onaylamıştı. Tabii ki bu çok riskli bir şey onlar açısından da. Bizim Ankara antlaşması tek dayanağımız, 1964’te yürürlüğe girdi. Bu antlaşmanın 28’inci maddesi, tam üyelikle alakalı. Dolayısıyla o antlaşmadan o maddeyi çekip çıkarırsanız, bugüne kadar yapılan tüm ortaklık konseyi kararlarının hukuki zemini kalkar. Dolayısıyla hızlı yapamıyorlar çünkü o zaman Gümrük Birliği’ni tartışmaya başlarız. Dünya Ticaret Örgütü’nde birçok tartışma çıkar. O yüzden tam üyelik yerine, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, TIR kotalarının kaldırılması, şoför vizelerinin rahatlatılması gibi işlemlere yer vereceklerini söylediler raporda. Ama arada Hamas’a sahip çıkan bir Cumhurbaşkanı’mız ortaya çıktı ve Hamas’ı sahiplendiğiniz anda, rapor tekrar zehir zemberek bir hale dönüştürüldü.”

‘Şu anda mevcut AB’ye bakıp da değerlerine sahip çıkan bir Avrupa var demek mümkün değil’

Avrupa’nın mevcut jeopolitik çıkarları dahilinde hareket ettiğini belirten Baydarol, diğer yandan en yüksek yargı organı Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında kopan fırtınaya atfen Türkiye’de anayasal sistemin tartışmaya açılmasındaki ‘akıl dışı’ hali vurguladı. Baydarol tüm bunların Türkiye’nin ekonomik ilişkilerine olumsuz yansımalarından örnek verdi:

“Bu kadar basit aslında. Günün çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre hareket ediyorlar. Şu anda mevcut AB’ye bakıp da değerlerine sahip çıkan bir Avrupa var demek mümkün değil. Ama bizde de olan bitenler akıl dışı durumda. İşte AYM-Yargıtay tartışması vs. Mehmet Şimşek’in derhal istifa etmesi lazım. Orada beyhude tutuluyor adamcağız. Bir taraftan para girmesini sağlamaya çalışıyor, öteki taraftan da siz bırakın hukuk sistemini, Anayasal sistemi tartışmaya açarsanız, hangi sermaye ülkeye girer. Böyle de bir durum var. Kaldı ki şu anda önümüzdeki beş yıl için bir Avrupa Merkez Bankası raporu yayınlandı. Daha doğrusu bir anket. Çok uluslu şirketlerle yapılan bir çalışma. Bunlar Çin’den kalkacaklar çünkü nakliye işi tehlikeye giriyor. Bir hatta Rusya-Ukrayna Savaşı bir yanda da İsrail-Hamas savaşı. Türkiye’yi de ‘Riskli’ bölge olarak konumlandırmışlar. Nakliyeyi, AB’nin komşu ülkelerine getirmek istiyorlar. Nereye getirecekler?

Türkiye mesela çok cazip olabilirdi. Ama son raporda ‘Yeni ülkelere genişleme mesajı’ vermişler. Ukrayna olur mu, çok sanmıyorum ama Bosna-Hersek’in adı geçiyor. Oralara yatırım çağrısı yapıyorlar, güvence altına alacaklarını ima ediyorlar. Bunları alt alta sıraladığınız zaman, şu anda hakikaten Yargıtay’daki yargıçlarımız, Türk halkının fakirleşmesi için bir çaba sarf ediyor gibi bir görüntü oluşuyor. Ekonomik suç işliyorlar resmen. Yani hukuk ve ekonomi o kadar iç içe ki… Tamam AB kötü, diğerleri de kötü de, biz çok mu iyiyiz?”

‘Şimdi Türkiye’nin limandan uzaklaşmasına rıza mı gösterecekler’

Aralık ayında AB liderler zirvesi gerçekleştirileceğinin ve kritik mesajların muhtemel olduğunun altını çizen Can Baydarol, her ne kadar Türkiye ile ihtilaf yaşansa da, NATO çıkarları açısından AB’nin de Türkiye’yi Rusya-Çin eksenine itmek istemeyeceği görüşünde:
“Şimdi Aralık ayını bekleyeceğiz. Orada liderler zirvesi olacak. Ne mesaj çıkacağını gözlemleyeceğiz. Ama hatırlayalım, 1980’de darbe olduğu zaman, Türkiye ve Avrupa ilişkileri askıya alınmıştı. Sonra Özal’ın göbeği çatlamıştı ilişkileri tekrar canlandırmak için. Şimdi benzeri bir durumu Türkiye için ortaya koyabilirler. Ama Türkiye’ye de fena halde ihtiyaç var. Türkiye’yi Rusya-Çin eksenine itmek, NATO ve ABD’nin ne kadar işine gelir? 2003’te tam üyelik müzakerelerine başlarken bir çerçeve belgesi yayınlamışlardı. Müzakerelerin ucu açık olacak fakat Türkiye’nin AB limanına ‘çapa atmasını sağlama’ yönünde bir yaklaşım koymuşlardı ortaya. Şimdi Türkiye’nin limandan uzaklaşmasına rıza mı gösterecekler yoksa ne olursa olsun limanda tutmak için bir karar mı çıkaracaklar? Bu AB liderler zirvesini o yüzden önemsiyorum. Zaten tam üyelik lafı yerine ‘seçilebilir üye’ lafını getirmişler. Rahmetli Mümtaz Soysal zamanında ‘Elicibitinizi Yesinler’ diye bir makale yazmıştı. Aynı noktaya mı gidiyoruz şimdi de? Zirveden ne çıkacağını emin olun ben de bilmiyorum ama komisyon raporu zehir zemberek. 2013’ten beri okumuyordum aynı şeyleri diyorlar diye ama bu defa daha da beter hale getirmişler.”

‘Yani bırakın sermaye çekmeyi, mevcut sermayenin kaçması çok daha olasıdır mevcut durumda’

Can Baydarol’a göre, özellikle AYM-Yargıtay krizi ile ivme kazanan siyasi belirsizlik ortamı, yabancı yatırımcılar ve iş dünyası açısından olumsuz bir hava oluşturuyor:
“İş dünyası açısından söyleyeyim; paran da varsa mutsuzsun, paran yoksa daha da mutsuzsun gibi bir durum var şu dönemde. Belirsizlik had safhada. Bu kadar belirsizliği hiçbir ekonomi kaldırmaz. Dolayısıyla iş dünyası bu kadar para kazanıyorsa, o insanların gayet akıllı olduğunu da düşünmek lazım. Yüzlerce danışmanın çalıştığı bir dünyadan bahsediyoruz. Dolayısıyla Dilan Polat gibi insanlar için söylemiyorum. Belki de en kârlı iş şu anda güzellik salonu açmak! Ama iş dünyasında tanıdığım kişiler yanaşmıyor o fikre çok fazla. Huzursuzluk had safhada. Bu kadar belirsizlik, dünyanın bir köşesine itilmiş olmak… Neredeyse Enver Hoca’nın Arnavutluk’una dönmeye başladık. Bugün gayet mutsuz bir iş dünyası olduğunu söyleyebilirim. Yani bırakın sermaye çekmeyi, mevcut sermayenin kaçması çok daha olasıdır mevcut durumda.”

‘Filistinliler Türkiye’ye de gelecekler herhalde’

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara’dan ayrılmadan önce Gazze’deki sivillerin çıkarılmasına dair sözlerini hatırlatan Baydarol, belirsiz bir durum olsa da Batı’nın Filistinliler’i Türkiye’ye gönderme yönünde bir irade göstermiş olabileceğini belirtti:
“Bliken’ın Ankara’dan giderken yabancı basına yaptığı açıklamalar var. Filistinli sivillerin transferi konusunda önemli konuşmalar yapıldığını söyledi. Bir takım sivil Filistinliler Türkiye’ye de gelecekler herhalde. Bu tarz bir uzlaşma olabilir. Rivayet muhtelif, bir para teklif edildi mi, bilmiyorum. Türkiye ABD için de çok önemli bir ülke. Bakmayın arada vekalet savaşları oluyor, karşı karşıya geliniyor vs. Türkiye’yi de kimse kaybetmek istemez. Ama şu görüntü altında da ne olur bilemem. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeni anayasa tartışmaları başladı. Bu tartışma, erken seçime sebep olur mu bilinmez. Belirsizlik oluyor. Peki Batı dünyası bunu teşvik ediyor olabilir mi? İnsanlar fakirleşsin, ayaklanmalar çıksın mı istiyorlar? Her türlü komployu dizayn etmek için ortam çok müsait.”

‘Merkel’den sonra o boşluğu Scholz dolduramadı’

Avrupa’nın ciddi bir güvenlik tehlikesi hissettiğini ve bu sebepten refahtan ödün verdiğini söyleyen Baydarol, belirsizlik ortamının bir diğer sorumlusunun da, stratejik vizyondan yoksun olan Avrupa Birliği olduğunu hatırlattı.
“Almanya geçtiğimiz yıl, 100 milyar Euro, savaş sanayisine yatırım yaptı. Ve ilk defa Rusya-Ukrayna Savaşı ile beraber, 2. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa sınırlarında güvenlik tehdidi hissediyor. O çerçevede Türkiye tekrar önemli bir ülke oluyor. Hepsini bir arada düşünmek lazım. Batı’da bu güvenlik yatırımlarından ötürü, refah toplumundan ödün vermeye başlıyorlar. Aşırı sağın da giderek hız kazandığı bir ortam var. Tüm bunlara bakınca, Türkiye ve Avrupa ne olacak belirsiz. Avrupa’da stratejik vizyon da yok, onu da kabul etmek lazım. Merkel’den sonra o boşluğu Scholz dolduramadı. Velhasıl kelam, mutlak belirsizliğin hakim olduğu bir ortam yaşıyoruz.”
Yorum yaz