EKSEN

‘Erdoğan’ın Avrupa ile yolları ayırma çıkışı, Türkiye’yi değil, AB’yi rahatlatır’

Erdal Tekin'e göre, Avrupa Parlamentosu raporunun ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı “Avrupa ile yolları ayırırız" çıkışı siyasi bir söylemden ibaret. Türkiye ve AB arasındaki ekonomik bağlarına işaret eden Tekin, bu söylemlerin Türkiye’yi değil AB’Yi rahatlatacağı görüşünde.
Sitede oku
Türkiye yönetimi, 14/28 Mayıs’taki seçimlerin ardından Batı’ya yönelik ekonomik adımların yanı sıra AB’ye tam üyelik sürecini canlandırma arzunun altını çizerken, ilişkiler son Avrupa Parlamentosu raporuyla 'gerildi'. AB yasama organının 2022 raporu, Türkiye ‘AB’ye katılım sürecinin mevcut koşullarda yeniden başlatılamayacağını’ vurgularken; ‘siyasi, ekonomik, enerji ve dış politika açısından stratejik öneme sahip kilit bir ortak’ olarak Türkiye ile ‘karşılıklı çıkarlara dayalı, paralel ve gerçekçi bir çerçeve’ bulunması tavsiyesini somutladı. AP raporları, AB’yi siyaseti açısından ‘tavsiye niteliğinde’, Türkiye’de ise daha çok iç hukuk sistemi, insan hakları ve üst hukuk olarak kabul edilen AİHM kararlarının uygulanmaması nedeniyle ortaya konulan eleştiriler üzerinden tartışıldı. Türk Dışişleri Bakanlığı raporu ‘haksız’ bularak eleştirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan BM Genel Kurul temasları için ABD’ye hareketi öncesinde bu konudaki sorulara “Bu gelişmeler karşısında değerlendirmemizi yaparız. Bu değerlendirmelerden sonra AB ile gerekirse yolları ayırabiliriz” diyerek yanıt verdi. Erdoğan, AB’nin Türkiye’den ‘kopmanın gayreti içinde’ olduğunu savundu.
AP raporu üzerinden yürütülen tartışmalar ve Erdoğan’ın çıkışı ve Avrupa’da yarattığı yankıları, Türkiye-AB ilişkilerini yakından izleyen siyaset bilimci ve gazeteci Erdal Tekin ile konuştuk.

‘AİHM kararlarına Türkiye uymadığı için uyarılıyor ve bu kararlara uyması isteniyor’

Erdal Tekin'e göre, Türkiye’nin dondurulmuş haldeki AB’ye üyelik müzakereleri seçimler sonrasında Erdoğan hükümetinin yüzünü yeniden Batı’ya dönmesiyle hareketlenirken, AP raporu yeniden ‘kriz yaratmış’ görünüyor. Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olduğu ve AİHM kararlarını hukuken bağlayıcı kabul ettiğini anımsatan Tekin, AP raporundaki eleştirilerle uyarıların ‘haklılığına’ işaret etti:
“Türkiye-AB ilişkileri ve müzakereleri, son günlere kadar gündem olmamıştı. Türkiye’deki siyasi otorite, seçimden sonra NATO zirvesiyle birlikte İsveç’in NATO’ya dahi edilmesine yönelik müzakereler sonucunda, Avrupa Birliği’ne tam üyeliği adres göstererek ve gümrük birliğinin rehabilite edilmesini masaya yatırarak, tekrar yüzünü Batı’ya döndü. Bugüne kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri ve müzakereleri istenen noktada değildi. Yüzünü tekrar Batı’ya dönen Türkiye’nin dondurulmuş olan müzakereleri tekrar gündeme alındı. Hem Türkiye’deki siyasi otorite hem de AB’nin genişlemeden sorumlu makamları tarafından memnuniyetle karşılanıp, temenniler edildi. Ta ki 13 Eylül’de Avrupa Parlamentosu’nun ‘Türkiye 2022’ raporunun 434 parlamenter tarafından kabulüne kadar. Sonrasında tekrar kriz başladı.
Avrupa Birliği raporunda, Türkiye’ye yönelik eleştirilerinde haklı mıydı? Başlıklar nezdinde bakıldığında öncelikle ülkedeki demokrasi dışı, hukuk dışı uygulamalar ve temel hak ve özgürlük alanlarındaki aksaklıkları ve yanlışları, başlıklar halinde ifade ettiler. Neydi bunlar? Öncelikle AB’Nin karar organı, Avrupa Konseyi’dir. Avrupa Konseyi’nin kararları üye olan her ülkeyi bağlar. Yani Avrupa Birliği’nin birincil hukukunu oluştururlar. Ve Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden birisi de Türkiye’dir. Dikkat buyurun; Avrupa Konseyi’nin birimi altında bulunan AİHM kararlarına Türkiye uymadığı için uyarılıyor ve bu kararlara uyması isteniyor. Bu yanlış bir karar değil.”

‘Ortada AİHM kararları var’

Tekin, Avrupa Parlamentosu’nun raporunda atıf yapılan ve Türkiye hükümetinin de ‘üst hukuk’ olarak kabul ettiği AİHM’nin kararlarına atıfta bulundu:
“AİHM’in bu kararlarında tutuklu bulunan gazeteciler ve siyasetçiler yer alıyor. Böyle bir durum, mevzuat Türkiye’de mevcut olmasa, Avrupa Parlamentosu da raporunda bundan söz etmez. Son zamanlarda, Türkiye’de azınlık topluma yönelik kullanılan dilin ‘kabul edilebilir olmadığı’ ifade ediliyor. Ve bu dilin düzeltilmesinin de siyaset kurumunun birincil görevi olması gerektiğini söylüyor. Yanlış mı? Hayır bu da doğru. Ve bunun dışında kadın haklarından bahsediyor ve gazetecilere ve bağımsız medyaya yönelik devam eden yargılamalardan ve baskılardan bahsediyor. Ve gazetecilerin ve muhalif gazeteci kesimlerinin hedef alınması, bunların cezaevine konulup tutsak olarak tutulmasının, AB değerlerine aykırı olduğu ifade ediliyor.”
Tekin, AP’nin Ukrayna krizi nedeniyle Türkiye’nin Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarına uymadığı için de eleştirdiğini belirtirken, meselenin aslında ülkelerin çıkarlarıyla ilgili siyasi tutumlarıyla alakalı olduğunun altını çizdi. Tekin, Almanya hükümetinin ticari çıkarları için koyduğu şerhlere atıfta bulundu:
“Diğer bir husus, Avrupa Birliği’nin yedi başlık çerçevesinde Rusya’ya yaptırım kararı. Bu yedi maddelik yaptırım kararına Almanya şerh koydu. Koymasının sebebi, 156 milyar dolarlık dış ticaret endeksinin olması ve enerji alanındaki ihtiyaçlarının %59,64’ünü Rusya’dan temin etmesi. Alman Şansölyesi Scholz, bunu meclise götürdü. Bu, kendi ulusuna yönelik bir politikaydı. Avrupa Parlamentosu raporunda Türkiye’nin Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarına uymaması ve Rus medya organlarına yönelik kısıtlamaları hayata geçirmemesi gibi birçok başlık ifade etti. Bu başlıklara bakıldığında tabii AB’nin yayınladığı bu rapor, Türkiye tarafından kabul edilmedi. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu raporun kabul edilemez olduğunu ve gerekirse de AB ile ilişkilerin askıya alınacağını dile getirdi. Ben bu açıklamaların siyasi olduğunu düşünüyorum.”e

‘Türkiye ile asla tam üyelik çerçevesinde müzakere etmediler’

2007 ve sonrasında birçok devletin AB’Ye katıldığını, bu ülkelerle müzakere süreçlerini “tam üyelik” kapsamında yürüttüğünü anımsatan Erdal Tekin, ancak Türkiye’nin hiçbir zaman böyle bir çerçevede masaya oturamamasına dikkat çekti. 1999’dan beri ortaya konulan ‘ödevlere’ de dikkat çeken Tekin, Ankara’nın şartları karşılamaması halinde müzakerelerin devamının güçlüğüne de işaret etti:
“2007 ve sonrasında AB’ye katılmış ülkelerle olan müzakerelerin hepsi ‘tam üyelik’ tanımı üzerinden yürüdü ve birliğe dahil edildiler. 1999 yılından itibaren hiçbir şekilde Türkiye ile olan müzakereler, ‘tam üyelik’ çerçevesinde sürdürülmedi. Gerçekçi ve samimi olarak ifade etmek gerekirse, Avrupa Birliği daha önce tam üye olan devletlere benzer bir şekilde Türkiye ile müzakere yürütmüyor. Ama gelinen nokta, her iki tarafın da ödevlerini yapıp yapmadığına baktığımızda, Türkiye tarafından bunların yerine getirdiğini ifade edemeyiz. Ancak evet, hümanizmin eseri olan Avrupa Birliği küresel bir güç olmuştur ve dünya siyasetine yön vermektedir. AB evrensel değerlerin birleşimini oluşturan bir yapıya sahiptir. Bu bağlamda, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararlar tavsiye niteliği taşır. AB bundan sonraki süreçte, Türkiye ile ilişkilerini veya müzakerelerini politik açıdan değerlendirdiğinde, bunun bir ‘iş birliği’, yani uzun vadeli bir vizyonun açılmasının mümkün olmayacağının, kısa ve orta vadede ise ilişkilerin sadece ‘iş birliği’ üzerinden sürdürülebileceğini söylüyor. Ne zamana kadar böyle sürecek? Raporda sunulan şartlar sona erince ancak normal müzakerelere döneceğini ifade ediyor. Türkiye, raporda ifade edildiği gibi demorkasiyi ve hukuku evrensel değerlere dönüştürmediği, temel hakları ve basın özgürlüğünü hukuk güvencesi altına almadığı müddetçe, Türkiye’nin müzakerelerinin çağa uygun hale dönüştürülmesi pek mümkün görünmüyor.”

‘Türkiyesiz bir Avrasya ve Ortadoğu politik reçetesi üretilmesi mümkün değil ama…’

Diğer yandan Tekin, AB’nin kendi içerisinde de pek çok aksaklık bulunduğunu belirtirken, Türkiye’nin ‘başka yollara sapmasına’ izin verilmesini olası görmüyor. En son G-20 zirvesinde ortaya atılan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridoruna atıf yapan Tekin, ‘Türkiye’siz bir Avrasya ve Ortadoğu reçetesinin mümkün olamayacağını’ vurguladı:
“AB’nin Türkiye’yi bir şekilde bırakması, müzakereleri durdurması söz konusu değil. Ancak şunu ifade etmem gerekir ki, Avrupa Birliği ülkeleri, G-20’de bir karar aldılar. Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridoru kararı. AB, Orta Asya ve Ortadoğu coğrafyasıyla olan stratejik ve iktisadi durumunu, jeopolitik olarak Türkiye üzerinden yapmak durumunda. Türkiyesiz bir Avrasya ve Ortadoğu politik reçetesi üretilmesi mümkün değil. Türkiye, sağlıklı bir müzakere götüremediğinden ve Türkiye’deki siyasi otorite ile Avrupa arasında bazı dönemlerde karşılıklı söylemler gelişmesinden ötürü böyle bir proje ortaya koydular. Ancak bu projenin maliyeti, detayları, demiryolları vb. geniş perspektifte bir açıklama olmadı. Fakat bunu nasıl okuyabiliriz? Türkiye’yi bir kenara bırakarak, bu projeyi hayata geçirerek, Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasında daha etkili bir politikaya ve daha sürdürülebilir bir siyasete nasıl erişilebileceğinin önemli bir adımı. Türkiye burada dışlanmış durumda. Bu proje hayata geçirilirse, projenin merkezi İsrail olacak. Ticaret demiryoluyla İsrail’e, sonra da Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden kıta Avrupa’sına giden bir hat var. Burada Türkiye yok. Türkiye’nin bunu göz önünde bulundurup çağa uygun bir siyaset geliştirmesi lazım. Bunu sadece AB istiyor diye değil. Türkiye toprakları üzerinde yaşayan yurttaşların temel hakları olması gerektiğini bilerek ve AB ile müzakereleri hükümet politikasından çıkartıp bir devlet politikasına dönüştürerek, müzakereleri tekrar normale dönüştürmek imkan dahilindedir.”

‘Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin Türkiye’de yatırımları ve sosyolojik yapılanmaları var’

Tekin’e göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gerekirse Avrupa ile yolları ayırırız” çıkışı siyasi bir söylem ve Avrupa Birliği nezdinde karşılığı bulunmuyor. Tekin, bu tarz çıkışların ‘Türkiye’yi değil, AB’yi rahatlatacağı’ değerlendirmesinde de bulundu:
“Sayın Cumhurbaşkanı, geri kabul anlaşmasında Avrupa Birliği’nin bazı maddeleri yerine getirmediğini belirtip bu tür söylemleri daha önce de birkaç kez dile getirdi. ‘Avrupalı dostlarımız görev ve sorumluluklarını yerine getirmediler’ dediler. Ancak unutulmamalıdır ki bugün Türkiye’nin sosyal ve iktisadi entegrasyonu en çok sağladığı ülkeler, Avrupa ülkeleri. Türkiye’nin Avrupa’dan ve Avrupa’nın Türkiye’den koparak önümüzdeki siyasi süreci değerlendirmesi söz konusu olamaz. Bunlar siyasi ve stratejik olarak söylemlerdir. Bunu hem AB tarafından değerlendiriyorum hem ben de Sayın Erdoğan’ın söylemlerini böyle anlıyorum. Bu tarz çıkışlar Türkiye’yi değil, AB’yi rahatlatır. Bizim buna Türkiye olarak olanak tanımamamız gerekir. Aynı zamanda bu şekildeki bir politika, Türkiye’nin uluslararası toplumdan uzaklaşmasını hızlandırır. Bugün siyasal ve ekonomik anlamda entegrasyonunu sağlamış olan Türkiye’nin, uluslararası toplumdan uzaklaşmasını sağlayacak söylemlerde bulunmak doğru bir yaklaşım değildir. Bu söylemlerin AB nezdinde karşılığı var mıdır? Hayır yoktur. Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin Türkiye’de yatırımları ve sosyolojik yapılanmaları vardır.”
Yorum yaz