YAŞAM

Son yılların en büyük arkeolojik keşfi: Sultanahmet'te 1500 yaşında Bizans yapısı bulundu

Araştırmacı Yazar Murat Bardakçı, Ayasofya Müzesi’nin müdürü Ayşe Erdoğdu'nun liderliğinde yürütülen kazı çalışmaları sonucunda Sultanahmet't 1500 yıllık Doğu Roma (Bizans) dönemine ait yapı bulunduğunu söyledi.
Sitede oku
Murat Bardakçı, Sultanahmet'te 1500 yıllık arkeolojik keşif yapıldığını aktardı.
Sultanahmet’te toprağın metrelerce altından çıkartılan 15 asırlık yapının, İstanbul’da Yenikapı kazılarının ardından yapılmış en önemli arkeolojik keşif olduğuna dikkat Çeken Bardakçı, "Ben, Kültür Bakanlığı’nı, kazı ile baştan sona alâkadar olan Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı’yı, kazı başkanlığını yapan dostum Ayşe Erdoğdu’yu ve kazı heyetinin mensuplarını şehre böylesine önemli bir tarihî eseri kazandırdıkları için gönülden tebrik ediyorum." dedi.
Murat Bardakçı'nın 1500 yıllık keşfe yönelik aktardıkları şöyle:
"Dün, her ikisi de tarihçi olan Millî Savunma Üniversitesi’nin rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu ve İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz ile beraber, yapılan hazırlıkları görmek için bakanlığın daveti üzerine Ayasofya Müzesi’ne gittik... Müzeyi anlatmadan önce dünkü ziyaretimde öğrendiğim ve beni hem şaşkınlığa düşüren, hem de hayran bırakan bir arkeolojik keşiften sözedeceğim... Ayasofya Müzesi hâline getirilen eski Tapu ve Kadastro Müdürlüğü binası, bugüne ulaşabilmiş kısmı Türk ve İslâm Eserleri Müzesi olarak kullanılan Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayı’nın hemen bitişiğindedir.
Tapu ve Kadastro Müdürlüğü binasında bir müddet önce başlayan restorasyon sırasında, alt kat duvarlarından birinin üzerindeki mazgal, müzecilerin dikkatini çekmişti... Mazgalın gerisindeki alan binanın dışına taşmakta ve bitişikteki İbrahim Paşa Sarayı’nın ilk avlusunun altına doğru uzanmaktaydı.
Ayasofya Müzesi’nin müdürü, aslen klasik arkeolog olan ve Topkapı Sarayı’nın senelerce başında bulunan Ayşe Erdoğdu idi. Erdoğdu, Topkapı’nın Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Millî Saraylar’a devredilmesinin ardından Ayasofya Müzesi’nin kurucu müdürlüğüne getirilmişti.
Ayşe Hanım duvarın gerisinde ne olduğunu araştırmak için mazgalı çıkarttırdı ve daracık yerden güçlükle diğer kısma geçildi. İçerinin zemini toprak idi, üst kısmında kemerler vardı, tavan ile zemin arasındaki mesafe hayli az idi, zeminde bu yüzden ancak eğilerek durulabiliyordu ve mekânın ne olduğu, sonradan doldurulduğu anlaşılan bu toprağın temizlenmesinin ardından ortaya çıkartılabilirdi.
Kazı için gerekli prosedür tamamlandı, Ayşe Erdoğdu’nun başkanlığındaki heyet mekânı kazmaya başladı, toprak dolgu olduğu için kazı beş ay gibi kısa bir müddet içerisinde tamamlandı ve bu kısa sürede tam dokuz bin kamyon dolusu moloz taşındı!
Arkeolojik kazılarda âdettir: Çıkartılan toprak inceden inceye elenir ve üzerinde gerekirse başka araştırmalar yapılır...
Bu kurala Sultanahmet’teki kazıda da riayet edildi, toprak özenle elden geçirildi ve şaşırtıcı kalıntılarla karşılaşıldı: Molozdan bir hayli at, hattâ deve ve diğer hayvanların kemikleri ile içerisinde asırlar öncesine ait şişelerin de bulunduğu bol miktarda çöp çıktı!
Sondaj yapılıp zemin belirlendikten sonra kazıya kademe kademe devam edildi, nihayet tuğla döşenmiş zemine ulaşıldı ve ortaya burada bazı fotoğraflarını yayınladığım görenleri şaşırtan yapı çıktı: Niçin inşa edildiği şimdilik bilinmeyen, yapımından iki-üç asır sonra sarnıca çevrildiği anlaşılan ve üzerine yüzyıllar boyunca başka binaların inşa edildiği bir mekân...
600 metrekare genişliğinde ve 6 metre 80 santim yüksekliğindeki mekânın bir ihtimal beşinci asırda yapıldığı tahmin ediliyor, bazı eklentilerin mimarî özellikleri altıncı yahut yedinci yüzyılda sarnıç haline getirildiğini gösteriyor ve zemine bugün az miktarda da olsa hâlâ su geliyor!
Sultanahmet Meydanı, malûm, Bizans’ın meşhur Hipodromu, yani o zamanın sosyal hayatında önemli yeri olan atlı araba yarışlarının yapıldığı alandır ve meydanın bazı yerlerinde görünen kalıntılar da Hipodrom’un günümüze ulaşabilen taşlarıdır.
Hipodromdaki imparator locasının Tapu ve Kadastro Müdürlüğü binası ile İslâm Eserleri Müzesi’nin, yani ortaya çıkartılan yapının tam karşısına düştüğü biliniyor. Bu yapının zemininin günümüzün Sultanahmet Meydanı olan hipodromun dört buçuk metre kadar altında kalan asıl zemin ile aynı seviyede olması da, kemerli yapının hipodrom ile bağlantılı olarak inşa edildiği kanaatini uyandırıyor.
1500 yaşındaki bu yapı hakkında şu anda sahip olunan tek bilgi, mekânın Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet Türkiyesi’ne uzanan 15 asır boyunca “çöplük” olarak kullanılmış olduğundan ibaret!
Yapının üzerinde artık ciddî şekilde çalışılacak, mekânın ne maksatla inşa edildiği, niçin sarnıça çevrildiği, hipodrom ile hakikaten bir alâkasının bulunup bulunmadığı ve zeminde sonradan kapatılmış olan bir dehlizin nereye uzandığı gibi soruların cevapları da bu araştırmaların neticesinde öğrenilebilecek...
Sultanahmet’te toprağın metrelerce altından çıkartılan 15 asırlık bu yapı, İstanbul’da Yenikapı kazılarının ardından yapılmış en önemli arkeolojik keşiftir. Ben, Kültür Bakanlığı’nı, kazı ile baştan sona alâkadar olan Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı’yı, kazı başkanlığını yapan dostum Ayşe Erdoğdu’yu ve kazı heyetinin mensuplarını şehre böylesine önemli bir tarihî eseri kazandırdıkları için gönülden tebrik ediyorum.
Ayasofya Müzesi’ndeki sergileme çalışmalarını, asırlar boyunca depolarda tutulup günyüzüne çıkartılmamış, yani hiç teşhir edilmemiş ve göreni şaşkına çevirip hayran bırakan objeler ile yeni bulunan mekânın ne maksatla kullanılacağını yarın yazacak ve kuruluş çalışmaları devam eden müzede aklıma yatmayan bazı uygulamalardan da yine yarın sözedeceğim"
Yorum yaz