Lozan Antlaşması 100 yaşında: Emperyalist devletler karşısında masada kazanılan zafer
Lozan bundan 100 yıl önce, Kurtuluş Savaşı’ndan zafer ile çıkan Türkiye’nin sahada kazandıklarını masada kabul ettirme mücadelesine sahne oldu. Dışişleri Bakanı İsmet İnönü başkanlığındaki Türk Delegasyonu masada verdikleri mücadele ile 24 Temmuz günü anlaşmayı imzaladı.
Sitede okuTürkiye Cumhuriyeti'nin tapu senedi olarak değerlendirilen Lozan Barış Antlaşmasının imzalanmasının üzerinde tam 100 yıl geçti. Nutuk'ta Lozan süreci için “Yüz yılların hesaplaşmaları görülüyor” değerlendirmesini yapan Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ile Lozan'a giden heyet pek çok zorlukla mücadele etmek zorunda kaldı. Emperyalist devletler tarafına heyete ‘alçak koltuklar’ uygun görülürken, kapitülasyonlar, azınlık hakları, boğazların kontrolü gibi pek çok başlıkta Türk heyetine dayatma yapıldı. Türk heyetine destek veren Sovyet Rusya Büyükelçisi Vatslav Vorovskiy öldürülürken, Türk Heyetinin Başkanı İsmet İnönü de defalarca ölüm tehdidi aldı. İki farklı dönemde toplam 8 ay süren görüşmeler sonucunda Türkiye isteklerini büyük ölçüde İtilaf Devletleri'ne kabul ettirdi.
‘Türkiye’yi yalnızca TBMM temsil eder’
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ordularının Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin akabinde 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanması ile Anadolu’da güçlü bir Türk Devletinin doğmasının yolu açılmıştı. Bu değişen koşullar karşısında Sevr'in tarafı olan İtilaf Devletleri, 28 Ekim 1922’de TBMM Hükümeti’ni 13 Kasım’da Lozan’da toplanacak olan barış konferansına davet etmek zorunda kaldı. Mustafa Kemal Atatürk, “Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının kazandığı kesin zaferin doğal sonucu olmak üzere, Barış Konferansında Türkiye Devleti yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nce temsil olunur” sözü ile Türkiye'nin toplantıya katılacağını açıkladı.
‘Kapitülasyonlar asla kabul edilemez’ talimatı
2 Kasım 1922'de yapılan delege seçimi ile heyete Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka, İsmet İnönü de heyet başkanlığına seçildi. Milli Mücadele’ döneminde Batı Cephesi Komutanı olarak Yunan ordularına karşı kesin zaferler elde eden, Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda büyük diplomasi başarı gösteren İsmet İnönü, görüşmeler için baş temsilci olarak görevlendirildi. İsmet Paşa, Misâk-ı Millî’den taviz verilmemesi konusunda TBMM Hükümeti’nden 14 maddelik bir talimatname aldı. Talimat ile Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmeyi, Türkiye’de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan (Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunların (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözülmesi amaçlandı. Ermeni yurdunun ve kapitülasyonların kabul edilmesi asla taviz verilmeyecek konu olarak dikte edildi.
Türk heyeti yoldayken toplantı ertelendi
Heyet 8 Kasım Perşembe günü Şark Ekspresiyle Sirkeci’den Lozan’a hareket etti. Ancak ayın 12’sinde Lozan’a vardıklarında heyeti kötü bir sürpriz karşılaşmıştı. İngiltere ve İtalya’nın içişleri gerekçe gösterilerek konferans 20 Kasım’a ertelendi. İsmet İnönü bu haber üzerine gazetecilere yaptığı açıklamada “Bütün bir milleti ve bütün bir orduyu belirsiz bir mütareke halinde tutmak kolay değildir” sözleri ile konferansın biran önce toplanmasını istedi.
Alçak sandalye krizi
Lozan Barış Konferansı açılış toplantısı, 20 Kasım 1922'de Lozan-Mont Benon gazinosunda saat 15.30’da yapıldı. Salonda bulunan tüm sandalyeler oldukça görkemliyken, Türk heyetine ayrılan sandalye oldukça küçüktü. İsmet İnönü salona hitabını bozmaksızın 'Nedeni nedir?' diye sordu. Salonda bulunan temsilciler aynı boyutta başka bir sandalyenin kalmadığını söylediler. İsmet İnönü “Ziyanı yok, siz sandalyeyi bulunca geri gelirim” diyerek ve salonu terk edip, odasına çekildi. Sandalye krizinin çözülmesinden sonra heyet bu kez de Türkiye’ye salonda Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan arasında yer ayrılmasına itiraz etti. Böylece Türk delegeleri, İngiliz, Fransız, İtalyan delegeleriyle aynı masada oturdu. İnönü, İsviçre Cumhurbaşkanın dışında herhangi bir delege konuşma yaparsa kendisinde mutlaka konuşma yapacağını bildirdi. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un konuşması üzerine, ikinci konuşmayı kendisi yaptı. Konuşmasında; Türkiye’nin çektiği ıstırapları ve uğradığı haksızlıkları, Anadolu’ya saldırıları, memleketteki büyük tahribatı, ıstırapları belirterek; “Hala bu dakikada bile bir milyondan ziyade masum Türkün, Anadolu ovalarında ve yaylalarında evsiz, ekmeksiz ve serseri gibi dolaştıkları hatırlatmak isterim. Türk ulusu, insan gücünü aşan bu fedakârlıklara katlanmakla, uygar insanlık içinde, köklü bir yaşama gücüne sahip olanlara özgü olan varlık ve bağımsızlık haklarıyla, barış, huzur ve çalışkanlık unsuru olarak, büyük bir yer kazanmıştır. TBMM’nin kesin amacı, bu yeri korumak ve güçlendirmektir” sözleri anlattı. Milli Mücadele’yi eşitlik, adil bir barış mücadelesi olduğunu belirterek, Misak-ı Milli ve tam bağımsızlık vurgusu yaptı. İtilaf Devletleri ile yeni Türkiye’nin eşit olduğunu ve aynı şartlarda barış görüşmelerine katıldığını, hiçbir şart altında üstünlük kabul etmeyeceğini ısrarla belirtti.
İlk turda sonuç çıkmadı
Türk tarafının haklarını arama noktasındaki kararlı duruşu, İtilaf Devletleri temsilcilerinin ise görüşmeleri Sevr koşulları üzerine inşa etmeye çalışmaları ve özellikle İngiltere’nin ödün vermeyen tutumu yüzünden konferans çıkmaza girdi. Bunun üzerine İngiltere'yi temsil eden Dışişleri Bakanı Lord Curzon toplantıda, İnönü'ye söylediği “Aylardır müzakere ediyoruz. Arzu ettiklerimizden hiçbirini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Anlayış göstermiyorsunuz. Memnun değiliz sizden. Ama ne reddederseniz cebimize atıyoruz. Cebimize saklıyoruz. Memleketiniz haraptır. Yarın gelecekseniz, bunları tamir etmek için, kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman, bu cebime koyduklarımdan her birini, birer birer çıkarıp size vereceğim” sözlerine İsmet İnönü büyük bir kararlılıkla, “Çok emekle bu neticeye varmışızdır. Şartlarımız, milletimize göre haklıdır. Bunları ne olursa olsun alacağız. Biz bunları alalım, siz şimdi verin. Sonra da gelirsek, istediğinizi yapın” cevabını verdiği tarih sayfalarına kaydoldu. Lord Curzon, 30 Ocak 1923’de, Sevr Antlaşması’nın biraz yumuşatılmış şekli ile bir barış taslağı sundu. Temel konularda tarafların taviz vermeye yanaşmaması ve özellikle Türk tarafı “Bağımsızlığa aykırı” bulduğu konularda ortak bir zeminde buluşulmaması nedeniyle konferans, 4 Şubat 1923’te dağıldı.
Türk ordusu teyakkuza geçti
Lozan Konferansının dağılması ile birlikte savaş ihtimali gündeme geldi. Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa, Türk Ordusu’na savaş hazırlıklarının başlamasını emretti ve ordu teyakkuza geçti. İzmir’deki düşman donanmasını çıkarmış ve kapitülasyonların kaldırılmasına yanaşmayan İngiltere ve Fransa’ya ders vermek için İzmir İktisat Kongresi’ni düzenlendi. Sovyetler Birliği, yeniden savaş çıkarsa bu sefer, Türkiye'nin yanında savaşa gireceğini ilan etti. Haim Naum Efendi öncülüğündeki azınlık temsilcileri de Türkiye’yi destekleyerek arabulucu oldu. İtilaf Devletleri, yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamadı, barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye’yi Lozan’a davet etti.
Rus Büyükelçiye suikast, İnönü’ye tehdit
23 Nisan 1923’te müzakereler yeniden başladı. Türk Heyetine en büyük destek Sovyetler Birliği Heyeti’nden geliyordu. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Georgi Çiçerin ve onun heyetinde yer alan Sovyetler Birliği'nin İtalya Büyükelçisi Vatslav Vorovski sürekli Türk heyeti ile temas içerisindeydi. Çiçerin’in Moskova'ya dönmesinden sonra heyet başkanlığını Vorovski yürüttü. Sovyet Büyükelçi Lozan’da 10 Mayıs 1923’de saldırıya uğradı. Tarihçi Dr. Mehmet Perinçek Lozan’da yaşananları şöyle anlattı:
“Lozan’da iki cephe vardı. İlki Türkiye’yi paylaşmak isteyen, başını İngiltere’nin çektiği ülkeler, diğer tarafta ise bu paylaşımın hedefinde olan Türkiye’ydi. Bir de bu tarafa Sovyet Rusya’yı da eklemek gerekiyor. Türkiye'nin paylaşılması projesi, Türkiye topraklarının Sovyetler Birliği’ne karşı bir üst olarak kullanılmasına da yol açacaktı. Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan projeleri, boğazların itilaf devletlerinin işgali altında bulunması Sovyetler Birliği’ni tehdit ediyordu. Sovyetler Birliği de Lozan Türkiye ile aynı cephede olan ülkeler arasında yer alıyor. Sovyetler Lozan konferansında sadece boğazlarla ilgili olan görüşmelere katılmasına izin verildi. İtilaf Devletleri tarafından genel görüşmelere katılması kabul edilmedi. Lozan Konferansı’nın en kritik konulardan birisi olan boğazlar konusunda da Sovyet Rusya katılım sağlamıştı. Türkiye açısından Sovyetler Birliği’nin katılmasının özel bir önemi var. Çünkü Türkiye’nin karşında büyük devletler vardı. Bunların karşısında Türkiye o tehdidi göğüsleyebilecek uluslararası ittifaklara ihtiyaç duyuyordu. Bu ittifakları Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye, Sovyet Rusya ile kurdu. Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye desteği büyük bir önem taşır. Sovyetlerin bu desteğini Lozan’da da aldı. Türkiye’yi yalnız bırakmak için Sovyetlerin bütün Lozan görüşmelerine katılması izin verilmedi. Burada görüşmelere Sovyetler Birliği tarafından Dışişleri Halk Komiseri (Dışişleri Bakanı) Çiçerin katıldı. Birde Rusya’nın İtalya’daki temsilcisi Varovsk’ydi görüşmeler katıldı. Lozan’da iki cephe arasında çatışma konferans sırasında devam etmiyor. Konferansın kulisleri, Lozan Sokakları, Lozan'ın otellerinde yapılan görüşmelerde, arka planı konuşuluyor. Çiçerin’ine gönderilen raporları arşivlerde okudum. Burada çok önemli görüşmeler yapılıyor. Vorovskiy de burada önemli bir rol oynuyordu. Türkiye'nin önemli destekçilerinden birisiydi. Eski bir Beyaz Ordu askeri tarafından Lozan’da öldürüldü. Bu suikast Türkiye'ye karşı da bir hamleydi. Hem Türkiye'ye karşı bir gözdağı verilmek istendi hem de Türkiye yalnızlaştırılmaya çalışıldı. Lozan’da yapılan cenaze törenine İsmet paşa ve tüm Türk Delegasyonu katıldı.”
Türk heyeti bayrağı indirmedi
Lozan görüşmelerinin sürdüğü günlerde, İsmet İnönü ve heyetine Ermeni terör örgütlerince suikast düzenleneceği istihbaratı vardı. Suikast tehlikesi nedeniyle aracındaki Türk bayrağını kaldırmayı öneren Lozan polis müdürüne İnönü, "Bir İsmet Paşa ölür, yerine başka biri gelir, göreve devam eder ve bu bayrak hiç inmez” şeklinde cevap verdi.
Anlaşma 24 Temmuz’da imzalandı
24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması'nın ve buna ekli diğer belgelerin imzalanmasıyla sona erdi. Andlaşma, 23 Ağustos 1923’te TBMM’de 14 red oya karşı 213 oyla kabul edildi ve onaylandı. Türkiye ile İtilaf Devletleri ve Yunanistan arasındaki savaş durumu sona ermiş, Kurtuluş Savaşı ile kazanılan zafer belgelenmiş ve yasallaşmış oldu. Türk heyetinin direnişi sonunda kapitülasyonlar ve Sevr Antlaşması’nın dayattığı şartlar ortadan kaldırıldı. Kurulan yeni Türk devleti, İtilaf Devletleri tarafından tanındı.
Mustafa Kemal Atatürk, Lozan’ın önemini; “Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zafer eseridir” sözleri ile özetledi.