Fransa, 27 Haziran’da polisin 17 yaşındaki Cezayir asıllı Nahel M’yi öldürmesiyle patlak veren isyan hali sürerken, özellikle göçmen asıllı yoksullar ve gençliğin sokağa taşan öfkesi tartışılıyor.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, isyanın zirve noktasının bittiğini söyledi ancak sona erdiğini ilan etmek konusunda temkinli olduğunu belirtti. Ülkede ekonomik model ve paylaşım sorunlarını hiç anmadan meseleyi ‘vandalizme’ bağlayıp topu ebeveynlere attı. Çocuklarını kontrol edemeyen ebeveynler için hızlı cezalar verilmesini öneren Macron, "İlk suçla birlikte ailelere hızlı şekilde maddi yaptırım uygulama yolunu bulmamız gerekiyor. Bu, sürekli tekrarlanabilecek hataların ilki için bir tür asgari bedel olacak. Ceplerine dokunmak lazım ancak bundan anlarlar" diye konuştu.
Fransız İş Adamı ve Sanayiciler Derneği (MEDEF) Başkanı Geoffroy Roux de Bezieux, protestoların maliyetinin 1 milyar Euro'yu aştığını duyurdu. Diğer yandan Nahel’i öldüren polise destek için aşırı sağcı yorumcu Jean Messiha’nın önayak olduğu kampanyada polise yapılan yardımlar 1 milyon Euro’yu aşmış durumda. Hayatını kaybeden Nahel için toplanan para ise 200 bin euro civarında.
Gelişmeleri emekli diplomat ve TKP Danışma Kurulu üyesi Engin Solakoğlu ile konuştuk.
‘Küresel sıkıntının Fransa özelindeki yansımaları’
Engin Solakoğlu’na göre Fransa’da yaşanan protesto dalgası küresel bir sıkıntının bu ülkeye yansımaları. Solakoğlu, pek çok ülkede benzer krizler yaşandığını ancak oraların halkı sokağa çıkmakta tereddüt ederken, Fransızların böyle bir alışkanlığı bulunduğunu anımsattı:
“Küresel bir sıkıntının Fransa özelindeki yansımalarını görüyoruz. Buradaki sıkıntı aslında küresel, ülkelere göre değişkenlik gösteriyor. Fransa’da ise bir ayağı sürekli sokakta olan bir halk olduğu için daha farklı yansımalara yol açıyor. ‘Fransa sömürgeciymiş de ondan olmuş’ gibi basit bir açıklaması yok. Aslında bu tarz açıklama girişimleri kapitalizmin sıkıntılarından kaynaklandığını örtmeye yönelik. Benzer huzursuzluklar başka ülkelerde de oluyor. Ama oralarda halkın sokağa çıkmakta daha fazla tereddüt ettiği ve daha az tereddüt ettiği durumlar var. Ama Fransa’da yaşayanların böyle bir alışkanlıkları var.”
‘Göçmen tanımı sorunlu, Nahel’in anneannesi gelmiş, Nahel banliyö çocuğu’
Fransa’da ‘eşitlik ve adalet’ duygusunun sarsılmasının en fazla göçmenler üzerinde hissedildiğini belirten Solakoğlu, ancak bu tanımın da sorunlu olduğu görüşünde. Nahel gibi gençlerin üçüncü kuşak olduğunu anımsatan Solakoğlu, paylaşım sorunlarını gündeme getirmek ‘neden bu kadar esmer adam var’ denildiğini söyledi:
“Burada dünyadaki genel neoliberal saldırıların Fransa’daki yansımalarından sonra çok önem verdikleri eşitlik ve adalet duygusunun ekonomik anlamda giderek sarsılması ve bunun en şiddetli olarak banliyölerde normal koşullarda sosyal devlet dediğimiz uygulamalarından yararlanan göçmenlerin üzerinde hissedilmesi söz konusu. Bu göçmen kökenli nüfus ama başka yoksullar da var. Göçmen tanımı sorunlu bir tanım. Nahel’in anneannesi gelmiş. Nahel hayatında Cezayir’i iki kere görmüştür. Bu çocuk tamamen Fransa’da büyümüş bir banliyö çocuğu, göçmenlikle ilgisi yok. Türkiye’de zaten bir göçmen düşmanlığı var. Zaten karışık bir konu. Dünyanın altıncı büyük ekonomisinde ‘neden böylesine büyük paylaşım sorunları ve öfke birikiyor?’ sorusunu sormak yerine ‘neden bu kadar esmer adam var?’ diye sorduğunuzda cevaplar kolaylaşıyor. Bir çeşit Zafer Partisi cevapları...”
‘Ne ayıp ya mağazayı yakmışlar’ diyor. Société Générale’in karlarını açıkladığınızda bu kadar ayıp gelmiyor’
Macron yönetiminin meseleyi ‘asayiş sorunu’ gibi yansıtmaya çalıştığını belirten Solakoğlu, bunun dikkatleri ekonomi politikten uzaklaştırma çabası olduğu görüşünde. Solakoğlu ‘ne ayıp mağaza yakmışlar’ denilirken, Société Générale’in karları açıklandığında ayıplanmadığını anımsattı. Solakoğlu mağazaların sigortalı olduklarını ama Nahel’in geri gelmeyeceğini vurguladı:
“Macron yönetiminin ve sağcı politikacıların da olayları bir asayiş sorunu gibi yansıtma çabaları aslında ekonomi-politikten uzaklaşma çabalarıyla eşdeğer. Biz ekonomik olarak adaletsizlikleri sürdürelim, TOTAL şirketine karları aktarmaya devam edelim, Société Générale kar üzerine kar etsin, sokağa çıkan çocukları da ailesi eve çeksin. Burada basitleştirilmiş bir anlatı var. Asayişçilik 1980’lerden sonra toplumun geneline yayılmış bir şey. Bizim insanımız da ‘Ne ayıp ya mağazayı yakmışlar’ diyor. Aynı insana, Société Générale’in karlarını açıkladığınızda bu kadar ayıp gelmiyor. Belki de ayıplanması gereken o, yeterince engelleyebilsek o enayi mağazalar da yanmayacak. Bütün bu mağazaların hepsi sigortalı. Zarar ettik demeleri yalan. Bunlar o paraları geri alacaklar ama Nahel geri gelmeyecek. Ama mağazalarda yağmalanan şeyler geri geliyor.”
‘Avrupa’da genel bir faşistleşme süreci var’
Fransa’da isyanın bastırılacağı fakat söndürülemeyeceğini vurgulayan Solakoğlu, Avrupa’daki genel faşistleşme sürecine dikkat çekti. Solakoğlu, Avrupa sermayesinin olağan eşitlikçi veya sosyal devlet uygulamaları içinde yeterli kar hadlerine ulaşamamasının üzerine salgın ve Ukrayna çatışmasının geldiğini anımsattı:
“Bastırılır ama söndürülemez. O kül yanmaya devam eder ve ilk fırsatta çıkar. 2005’e kadar gitmek de gerekli değil. Fransa’nın çeşitli kent ve banliyölerinde çeşitli vesilelerle arabalar yakılıyor. Paris olmayınca daha az göze batıyor ama bu tür olaylar yani banliyönün isyanı diyebileceğimiz olaylar zaten sürekli yaşanıyor. Fransa’da bu niye daha da şiddetlendi ve sertleşme ihtiyacı hissetti? İktidarın sertleşme ihtiyacı zaten rejimin gidişatıyla ilgili bir konu. Avrupa’da genel bir faşistleşme süreci var, sağa doğru giden yönetimler var, bunun da birkaç sebebi var. Birincisi, uluslararası rekabet ortamında Avrupa sermayesi olağan eşitlikçi veya sosyal devlet uygulamaları içinde yeterli kar hadlerine ulaşamıyor, bunları yükseltmesi lazım. Bunun da toplumun geniş kesimlerinin yoksullaştırılarak yapılması gereken bir şey olduğunu biliyoruz. Bunun üzerine salgın üzerine Ukrayna savaşının doğurduğu mali sıkıntılar, enerji fiyatlarındaki artışlar yoksulların sabırlarını daha da törpülüyor.”
‘Kıvırcık saçlı ve zenciyseniz öldürülme ihtimaliniz daha artıyor’
Macron yönetiminin toplumsal öfke karşısında polisi faşistleştirerek yanıt vermesine dikkat çeken Solakoğlu, “Sermaye iktidarını korumak için faşizme ihtiyaç duyuyor” vurgusu yaptı:
“Fransa gibi eski devlet geleneği olan devletlerde öfkenin artmasına karşı polisi faşistleştirerek yürütülüyor. Mesela 2017’de yaptıkları bir mevzuat değişiklikleri var, polisin silah çekmesini, insan öldürmesini kolaylaştıran... Geçmişte yakın zamana kadar polis elbette şiddet kullanıyordu ama giderek arttığını görüyoruz. Ama adam öldürme daha nadir bir olaydı. Nahel’in öldüğü gibi kontrollerde kıvırcık saçlı ve zenciyseniz öldürülme ihtimaliniz daha artıyor. Sarışınsanız daha şanslısınız. Sermaye iktidarını korumak için faşizme ihtiyaç duyuyor. Kendi şiddet kullanma tekelini teslim ettiği polisi de mümkün mertebe faşistleştiriyor.”
‘Vagner isyanını konuşurken liberal demokrasi simgesi Fransa’da polis silahlı kalkışma tehdidinde bulundu’
Solakoğlu, Fransız polis sendikasının olayları sert yöntemlerle bastırmak için adeta hükümete meydan okumasına da atıfta bulundu:
“İki büyük sendika var. Televizyonlarda en çok bunlar konuşuyorlar. Sadece bu olayda değil bundan önce de. Bu faşist sendikalar ortak bir açıklama yaptılar ve adeta hükümete de meydan okudular. ‘Bizim elimizi kolumuzu serbest bırakmazsanız biz size karşı da direnişe geçeriz’ dediler. Biz bir hafta önce Vagner isyanını konuşuyorduk. Otoriter devletlerde de böyle şeyler oluyor derken, neticede Fransa gibi liberal demokrasinin simgesi sayılan ülkelerden birinde polis sendikaları adeta bir silahlı kalkışma tehdidinde bulundular. ‘Gerekli yasal düzenlemeler yapılıp elimiz serbest bırakılmazsa direnişe geçeriz’ demenin Türkçesi silahlı direniş tehdididir.”
‘Liberallerin en temel özelliği sıkıyı görünce faşist oluyorlar’
Sistemik sıkışmaya dikkat çeken Solakoğlu, Macron için ‘beyaz yakalı liberal bir çocuk’ vurgusu yaparken, “Liberallerin en temel özelliği sıkıyı görünce faşist oluyorlar. Sıkıyı görünce komünist olana ben hiç rastlamadım” diye konuştu. Solakoğlu, Fransız siyaseti ve toplumuna da yansıyan sağcılaşmaya dikkat çekti:
“Sistem sıkışmış, sermaye sıkışıyor. Çin’in rekabeti var. Amerika, Rusya-Ukrayna savaşı vesilesiyle Avrupa sermayesine çok sağlam bir tokat attı. Dolayısıyla sistem sıkıştıkça o sermaye düzenini korumak için sertleşme ihtiyacı hissediyor. Macron’dan liberal sol demiştiniz, ilk geldiğinde sosyalist partili olduğu halde üzerine yapıştı, bankacı bir çocuktu. Beyaz yakalı liberal bir çocuktu. Liberallerin en temel özelliği sıkıyı görünce faşist oluyorlar. Sıkıyı görünce komünist olana ben hiç rastlamadım. Şu anda Fransa’da genel olarak toplumda aşırı sağcılaşma var, giderek kuvvetleniyorlar. Merkez sağ partisi olan LR aşırı sağ bir çizgiye oturmak üzere. Le Pen’in partisi oldukça yüksek oy oranına sahip. Macron’un grubu da geçmişte daha fazla sosyalist yeşil içerirken şimdi biraz daha Macron ne derse onu yapan-gillere dönüştü. Onlar da bu eğilimle birlikte neredeyse toplumun dörtte üçünün önünde gitmeye, yönlendirmeye ve iktidara yarayacak şekilde kullanmaya çalışıyorlar. Fransız siyasetinde aşırı sağa doğru bir koşu var. Benim tahminim bunun sonucu Le Pen’in önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde cumhurbaşkanı olmasıdır.”
‘Bir dahaki sefere kadar tekrar sakinleşip sonra ilk kıvılcımda tekrar fırlayacak’
Siyasetin sermayenin ihtiyaçları ve sermaye kontrolündeki medya üzerinden şekillendiğini anımsatan Solakoğlu, Nahel isyanı bastırılsa da meselenin bir başka kıvılcıma bakacağının altını çizdi:
“Le Pen de iktidara geldiğinde tıpkı Meloni’ye yapıldığı gibi ‘Aslında fena kadın değil’ diyecekler. Onu da bize yutturacaklar. Bunlar sermayenin ihtiyaçları ve sermayenin kontrol ettiği medya bunu bir hikaye yapıp bize anlatacak. Türkiye’de profesörler çıkıp kadın masum kadın diyecekler. Bunu durdurabilecek şey elbette örgütlü bir direniş. Banliyö ayaklanmalarında bunu göremiyoruz. Bu çok daha spontane öfke odaklı. Bununla ilgili birkaç yabancı gazetecinin değerlendirmesini okudum. Bu elbette sönümlenecek ama bu geleceğe taşınabilecek bir şey değil. Bir dahaki sefere kadar tekrar sakinleşip sonra ilk kıvılcımda tekrar fırlayacak. Önümüzdeki dönemde polisle ilgili nasıl yasal düzenlemeler yapılacağını göreceğiz. Toplumsal anlamda da banliyöye, ‘Sakin olun’ diye birtakım havuçlar atılacaktır. Fransa bunu yıllardır yapıyor. Uyuşturucu ticaretine bile göz yumuyorlar, böyle bir işbirliği var, orayı uyutması daha işlerine geliyor. Buradan Fransa yandı bitti, devrim oldu gibi bir şey çıkmıyor. Şu anda öyle bir görüntü yok.”
‘Bunlar Avrupa’da ayrımcılık görüyor derseniz, dönüp size o zaman neden buraya geldiniz derler’
Solakoğlu, Erdoğan’ın Fransa’daki olaylara dair yorumlarını değerlendirirken, Türkiye’nin meseleyi İhvan bağlantısından ötürü yakından izlediğini anımsattı. Avrupa’da ayrımcılığa uğrayanların daha çok Müslümanlar olduğunu belirten Solakoğlu, madalyonun diğer yüzünde de Müslümanların neden Avrupa’ya gittiği sorusunun olduğunu anımsattı:
“AKP kurulduğu günden beri Avrupa’daki Türkler dışındaki Müslümanları yakından izliyor. Çünkü Müslüman Kardeşler bağlantısı dolayısıyla zaten burada bir kolu var, sürekli olarak bir etkileşimi var. Zarar görenler ve ayrımcılığa uğrayanlar daha çok Müslümanlar. Neden Avrupa’da en çok Müslüman göçmen var? Neden Müslümanlar kendi ülkelerinde yaşamıyorlar? Bunlar ayrımcılık görüyor derseniz dönüp size ‘Peki niye o zaman buraya geldiniz?’ diye sorar. Daha çok Müslümanların gelmesi, Müslümanların devlet yönetmeyi bilmemesinden de olabilir. Çünkü bunların içinde zengin devletler de var. Oralara girmeseler iyi ederler ama bunun bir müşterisi var. Uluslararası anlamda da iyi pazarlıyorlar, takdir etmek lazım.”