Biden, bu ifadeyi Dışişleri Bakanı Blinken Çin ziyaretini tamamladıktan çok kısa bir süre sonra kullandı. Bu ziyaret daha şubat ayında planlanıyordu, ama balon olayı yüzünden iptal edildi. Balon olayında da şimdi de ABD idaresinin kendisiyle çeliştiği izlenimi oluşuyor. Bir yandan, dünyanın ikinci ekonomisiyle ilişkilerin normalleşmesi için somut adımlar atılıyor. Diğer yandan da hemen Çin’le ilişkilerde gerilim yaratılıyor, üstelik bunu durup dururken yapıyorlar.
Endonezya’da geçen sonbaharda düzenlenen G20 Zirvesi kapsamında gerçekleşen Biden-Şi görüşmesi verimli geçti. İki ülke liderinin oyun kuralları, Washington ve Pekin arasında tüm düzeylerde iletişim kanallarının geliştirilmesi, her iki ülkenin çıkarına olduğu yerlerde yapıcı işbirliği konusunda anlaşmaya vardığı bildirildi. ABD’nin Çin’e yönelik uygulamaya koyduğu emsalsiz teknoloji yaptırımları Bali’deki görüşmeye gölge düşürse de Pekin diyaloga açıktı. Blinken’in şubat ayından ziyaret, iki ülke lideri arasında Bali’de vardığı anlaşma bağlamındaki çalışmaların mantıklı devamı olmalıydı. Lakin ABD birden Çin’in balonunu düşürdü. Blinken ziyaretini iptal etti. Çin, buna karşılık olarak ABD’nin eylemlerini ‘overreaction’ ilan ediyor ve tüm iletişim kanallarını kapatıyor.
ABD Dışişleri Bakanı’nın ziyareti için koşulların oluşturulması için altı ay geçti. Blinken, haziran ayında, Pekin’e gitti. Temel amacı, can sıkıcı yanlış anlaşılmalara ve olaylara karşı kendini güvene almak için Çin’le kaybedilen iletişim kanallarını mümkün olan yerde yeniden kurmak. Bu ziyaret başarılı olarak gösterilebilir, zira Blinken’in ardından Çin’e Maliye ve Ticaret Bakanları gidecek. İlerleme sağlanamayan tek alan, iki ülke ordusu arasındaki iletişimdi. Diğer yandan Pekin oldukça somut koşullar ortaya koydu: ABD önce Çin Savunma Bakanı’na karşı yaptırım kaldırmalı, sonra iletişim konuşulabilir.
Fakat bu ziyaretin ardından kısa bir süre sonra ABD, Kaliforniya’daki seçmenlerle görüşmede, Şi Cinping için ‘diktatör’ diyor. Talihsiz bir dil sürçmesi gibi görünüyor. Bu, ABD Başkanı’nın iç tüketiciye yönelik konuştuğuna ve ‘sponsorları’ memnun etmek istediğine bağlanabilirdi. Ama sorun şu ki, Washington’un Çin politikasındaki çelişkiler sürekli gözlemleniyor.
Biden ve Şi Cinping geçen yıl telefon görüşmesi defalarca görüştü ve ABD lideri her seferinde Çinli mevkidaşını, iki ülkenin her iki taraf için de yararlı olduğu alanlarda işbirliği yapması gerektiğine ikna etmeye çalıştı. Ama hemen ardından Çin’in yarı iletken ürünler ve teknolojiler ihracatına kısıtlama getirdi, sonra Çin’in yarı iletken üretim sektörüne yatırımları yasaklayan CHIPS Act korumacı yasasını kabul etti, müttefiklerini Anti-Çin yaptırımlarına katılmaya ikna etmeye başladı. Blinken’in son Çin ziyareti sırasında, medyada, Çin’in ABD’yle ilgili istihbarat toplamak amacıyla Küba’da gizli askeri üsler kurduğu yönünde ‘sızıntılar’ oldu.
Çin artık ABD’nin eylemlerinin genellikle ifadelerle çeliştiğini ve Washington’un Çin politikasının tamamen öngörülemez ve çelişkili olduğunu görüyor. Sonuç: ABD'ye hiçbir güven olmaz. ABD, gerilimi azaltma ve ilişkileri normalleştirme isteğini uygulamada göstermeli.
Yine de ABD ve Çin, ikili ilişkileri geliştirmeleri gerektiğini aynı derecede anlıyorlar. Dünyanın en büyük iki ekonomisinin karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz. Tek soru, bu karşı durmanın ne kadar hızlı gelişeceği yönünde. Çin'in yükselen ABD'nin ise zayıflayan bir süper güç olduğu mantığından hareket edersek Çin’in, güç toplamak için gerilimi daha sonraya ertelemeye ilgi duyduğu ortaya çıkıyor. ABD için ise tam tersine, zaman onların aleyhine çalışıyor. Yine de en azından mevcut seçim döngüsünde, yani 2024’e kadar, Washington da gerilime ilgi duymuyor. Bu yüzden Blinken’in çabaları ve Biden idaresinin eylemleri genel olarak gerilimi aşırı tırmandırmama bağlamına uyuyor. Diğer yandan ABD’de yaklaşan seçimler belirli oyun kurallarını dikte ediyor. Çin’e karşı mücadele edilmesi gerektiği konusunda aynı fikre sahip iki parti, Çin karşıtı söylemde kimin daha sert olacağı konusunda yarışacaklar. Bu bağlamda Biden’in ifadesi artık talihsiz bir dil sürçmesi olarak görünmüyor. Bu durumun, ABD ve Çin orduları arasında iletişim kanallarının olmaması kadar ikili ilişkileri tehdit etmesi başka bir mesele.