Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremin üzerinden neredeyse 4 ay geçti. 11 ili etkileyen, binlerce apartmanın yıkıldığı ve resmi açıklamalara göre 50 bin 783 kişinin yaşamını yitirdiği depremin yaraları sarılmaya devam ediyor. Çadır ve konteyner kentlerde yaşayan depremzedelerin barınma, beslenme, eğitim ve temizlik gibi konularda yaşadığı sıkıntılar sürerken, yapı ve zemin ile ilgili tartışmalar bir kez daha gündemde. Uzmanlar, deprem bölgesinde yaşanan sorunlar, çözüm önerileri, riskler ve alınması gereken tedbirler ile ilgili Sputnik’e konuştu.
‘Deprem öldürmez, yapı öldürür’
Dicle Üniversitesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi ve Diyarbakır Jeoloji Mühendisleri Odası İkinci Başkanı Doç. Dr. Şefik İmamoğlu, deprem riskinin halen devam ettiğini belirterek alınması gereken önlemlere dikkat çekti.
“Deprem öldürmez, yapı öldürür” diyen İmamoğlu, “Gerekli tedbirleri önceden almak çok önemlidir. Deprem normal bir doğa olayıdır. Onu afete dönüştüren insanların zamanında gerekli önlemleri almamasıdır. Bir yapı yapılacağı zaman önce onun zeminine bakılır. Siz yapıyı istediğiniz kadar düzgün yapın eğer temeli iyi seçmemişseniz herhangi bir deprem anında kesinlikle zarar görecek. Son Kahramanmaraş depreminde bunu bir kez daha gördük. Çünkü uygun bir zemin ve yapı seçilmemişti. Önce zemini tespit etmemiz lazım. Zeminimiz nasıl bir binayı kaldırabilir? Eğer uygun değilse gerekirse zemin iyileştirici tekniklerle zemini iyileştirmemiz gerekir. Binanın zeminin kaldırabileceği bir yük kadar kat yapmak lazım” şeklinde konuştu.
‘Yerleşim bölgeleri jeolojik kriterlere göre seçilmeli’
Dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birinin de binaların yapılacağı yerden aktif fay hatlarının geçip geçmediğini kontrol etmek olduğunu kaydeden İmamoğlu, “Yerleşim bölgeleri jeolojik kriterlere göre seçilmelidir. Taşıma gücü zayıf zeminlerden, diri fay hatlarından, dere yataklarından, heyelanlı bölgelerden, sıvılaşma riski olan yerlerden ve tarım alanlarından uzak durulmalıdır. Bu tür riskli alanlar imara açılmamalıdır. İmar Planına altlık teşkil eden jeolojik-jeoteknik etütler yapılmalı, sondajlı yapılan bu etütlerin yerinde incelenmesi için mutlaka yerel yönetimlerde denetim yapacak Jeoloji Mühendisi istihdamı sağlanmalıdır” şeklinde konuştu.
‘Yedisu fay hattında tek parça kırılırsa 7.4’e varan şiddette bir deprem olabilir’
İmamoğlu, “Deprem ile ilgili hala bir risk var mı?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bir risk biter öbürü başlar. Sürekli bir deprem korkusuyla yaşamamak gerekir. Deprem sadece bir doğa olayıdır. Şundan korkmamız lazım binayı sağlam yapmış mıyız yapmamış mıyız? İhmal etmemek lazım. Deprem her an olabilir. Önceden hazırlığın yap sonra da rahatla. Kamu binalarının, okulların, hastanelerin kesinlikle en büyük depremde bile ayakta durması lazım o açıdan bunlara dikkat emek gerekiyor. Fay hatları hep hareketlidir. 1975’ten bu yana Bitlis-Zagros yönünde büyük bir deprem oluşmadı. Depremlerin periyotlarını bilmemiz için tarihi dönem içinde olan depremleri bilmemiz lazım. Ama uzun yıllardır sismik boşluk olarak bildiğimiz ve deprem beklediğimiz yerlerden bir tanesi Karlıova-Erzincan arasındaki Yedisu fay hattıdır. Yedisu fay hattında en son olan depremler 5.9, 5.7 civarında oldu. Onlar bile ciddi hasarlar oluşturdu. Bütün bilim camiası üzerinde hem fikir. Eğer tek parça olarak orası kırılırsa 7.4’e kadar bir deprem üreteceği söyleniyor. Öyle olursa Diyarbakır ve çevre iller de Kahramanmaraş depremi büyüklüğüne yakın bir şiddette hissedilebilir.”
‘Yeterli zemin çalışması yapılmadan ve depremler sürerken konutlar yapıldı’
Deprem bölgelerinde çalışma yürüten TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu Sözcüsü Alican Çetinkaya, yaptıkları incelemelerde yıkılan veya hasar gören yapıların çoğunun mühendislik hizmetleri almadığını belirterek “İlgili kurumlarca yeterli denetimlerin yapılmaması, özellikle zemin durumuna dikkat edilmemesi veya göz ardı edilmesi gibi etkenlerin yıkımı artırdığı dolayısıyla can kaybını da artırdığı gözlemlenmiştir. Ayrıca kalıcı konut inşaatı sürecinde de gerekli hassasiyet gösterilmemiş, alanında yetkin kişilerin ve bizim gibi kurumların tüm uyarılarına rağmen ‘ben yaptım oldu’ anlayışı ile hareket edilmiş süreç seçime dönük planlanmıştır. Gerekli veya yeterli zemin çalışması yapılmadan ve alanda neredeyse her gün depremler yaşanmaktayken alelacele konut yapımlarına başlandı” dedi.
‘Yer seçimlerinde, yaşanan yıkım ve can kayıplarından ders alınmadı’
Tüm uyarı ve alternatif alanlar göstermelerine rağmen yeni yapıların kent merkezinden onlarca km uzaklıkta yapılması planlandığını ifade eden Çetinkaya “Bu da artı maliyet, yer altı çalışmasında elektrik, gaz, kanalizasyon, internet çalışmaları gibi zor ve maliyetli çalışmalara neden olunmuş ve olmaktadır. Ayrıca yer seçimlerinde de görünen o ki yaşanan yıkım ve can kayıplarından ders alınmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yine hasar tespit süreçlerinde yaşanan eksik ve yetmezlikler canı malı ve kalacak yer ile uğraşan halkı bir kez daha mağdur etmiştir. Konutların ve yardımların nasıl ne zaman verileceği sorunları, sistemde yaşanan sorunlar bir an önce çözülmelidir. Bu konularda atılacak adımlar konusunda uzman kişi veya kurumlar ile yapılması görüş alışverişinde bulunulması gerekmektedir. Ayrıca yaşanacak yeni depremde can ve mal kayıplarını azaltmak için mühendislik hizmetleri almamış ömrünü doldurmuş yapı ve yerlerde dönüşüm yapılmalı” şeklinde konuştu.
‘Toplu yaşamın getirdiği sağlık sorunları yaşanmaya devam ediyor’
Deprem bölgelerinde çalışma yürüten kurumlardan biri de Tabipler Odası. Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan, “Hastanelerin yıkıldığı veya zarar gördüğü deprem bölgelerinde sıkıntılar yaşandı. Özellikle Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman’da ilk günler tedavi edici sağlık hizmetleri yetersizdi. TTB olarak deprem bölgesinde çalışmalar yaptık. Daha çok koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik çalışmalar yaptık. Depremle birlikte insanlar çadır kentlerde, konteynerlerde kalmaya başladı. İlk zamanlar çadır bulmada zorlananlar da vardı. Çadır sorunu olduğu için birkaç aile bir çadırda kalıyordu. Böyle kalabalık, toplu yaşamın getirdiği sağlık sorunları yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Özellikle temiz su sorunu gözlemlediğimiz sorunların başında geliyor. Temiz suya erişememenin getirdiği sağlık sorunları oluyor. Toplu yaşam alanlarında bu sorun daha fazla yaşanıyor. Mobil tuvaletler yeterli olmadığı için ve kişisel bakım ve hijyen olanakları yetersiz olduğu için bir takım hastalıklar baş gösteriyor” dedi.
‘Yaz aylarında hijyen sağlanmazsa hastalıklar artar’
“Sahada çalışan arkadaşlarımızın gözlemi, özellikle bit ve uyuz vakaları en çok karşılaşılan hastalıklar olduğu yönündeydi” diyen Turan, şunları söyledi:
“Özellikle kadınlarda toplu kullanılan tuvaletlerdeki hijyen sorunu, temiz suya ulaşamamaları, uzun süre çamaşırlarını değiştirememeleri kimi enfeksiyonların görülmesine neden oldu. Yazın gelmesi ile hastalık riski de artar. Özellikle toplu yaşam alanlarında hijyen sorunu çözülmemesi durumunda sağlık sorunları da yaygınlaşır. Özellikle çadır kentlerde çöplerin düzenli toplanmaması, mobil tuvalet, duş yerlerinin yeterli olmaması durumunda hastalıklara neden olur. Yani hijyen sağlanmazsa hastalıklar da artar.”