Çağlar Öner ve Ata Arslan'ın sunduğu Öğle Ajandası programında 19 Mayıs özel yayına Tarihçi Sinan Meydan konuk oldu. Meydan hem 19 Mayıs 1919'daki Anadolu'nun ve İstanbul'un durumunu, hem Saray hükûmeti ile Mustafa Kemal ve arkadaşlarının arasında yaşananları, hem de işgal sonrası yaşananlara dair önemli bilgiler verdi.
Meydan özetle şunları söyledi:
Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşının örgütlenmeye başlamasının 104’üncü yıldönümü. Bu küresel bir olaydır. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla başlayan bağımsızlık savaşının kürsel bir etkisi var. Tüm mazlum ulusları etkilemiştir. Türk Kurtuluş Savaşı’nın etkisiyle Afrika’da, Asya’da ezilen halklar da bağımsızlık mücadelesine başlayacaktır. Bu nedenle tüm ezilen halklar için çok önemli bir gündür 19 Mayıs. Bu nedenle tüm mazlum halkların kutlaması gereken bir gündür.
Batı emperyalizmine karşı bir bağımsızlık savaşı yürüttü Mustafa Kemal. Batı’nın saygısını da bu savaşla kazandı. Bununla birlikte Batı emperyalizminin yenilebileceğini gösterdi. Önce Çanakkale’de sonra Kurtuluş Savaşımızda gösterdi. Dünyanın her yerinde Atatürk’e vurgu yapılır, ders kitaplarında yer alır, büstleri vardır. Bunlar daha çok bir zamanlar ezilen dünyada yaygınlık göstermiştir. Emperyalizm de Mustafa Kemal gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Batı emperyalizminin sorgulanması manasında, yenilebileceğini göstermesi noktasında Mustafa Kemal’den rahatsızlar. Bugün de Batı emperyalizmi rahatsız. Bu tam bağımsızlık düşüncesi emperyalist dünyayı hâlâ rahatsız eder.
Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması kitabını okuduğunuzda, Türkiye Mustafa Kemal’in mirasını reddetmelidir der. Büyük bir ülke olmak, saygı görmek istiyorsa laik cumhuriyeti tasfiye edip Osmanlı’ya yönelmeli der. Bunu örnek verirken de Rusya’nın Lenin’in mirasını reddetmesini gösterir. Batı’dan bakınca Atatürk’ün emperyalist dünyayı nasıl tehdit ettiğini görebilirsiniz. Huntington diyor ki “Atatürk’ü tasfiye edebilmek kolay değil, bunun için Atatürk kalibresinde bir lidere ihtiyaç var” diyor. Eski Osmanlı padişahları gibi bir tür halife öneriyor. Aslına bakarsanız buralarda bunlar temellendirildi.
Milli bayramlarımızın eskiden nasıl coşkuyla kutlandığını belli bir yaşta olanlar biliyor. Tarih anlayışının nasıl güncelden çekildiğini, Atatürk’ün ders kitaplarından bile çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. Atatürk düşüncesi, küresel bir saldırıyla karşı karşıya. Tam bağımsızlık, ulusal egemenlik, akıl bilim temelli çağdaş uygarlık vurgusu saldırı altında. Bu fikirlere sahip bir Türkiye veya dünyada herhangi bir ezilen-sömürülen ülke Batı emperyalizmini tehdit etmektedir.
Galata Rıhtımı’ndan bir deniz aracıyla o vapura gidecektir. Fakat 16 Mayıs’a kadar işgal İstanbul’unda 6 ay geçirdi Mustafa Kemal. Adana’dan geldi. Burada Yıldırım Orduları komutanıydı. Mondoros sonrası tüm ordular dağıtıldı ve Atatürk de ordu komutanı olduğu için 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi. İstanbul’un işgal edildiği 13 Kasım 1918’de Atatürk de kaderin cilvesi, Haydarpaşa’ya geliyor. Atatürk de buna tanık oluyor. Yanında da yaveri var. Genelkurmay o sırada Beyazıt’ta, oraya gitmesi gerekiyor. O sırada işgal donanmaları geçtiği için gidemiyor ve bir yere oturup çay içiyorlar. “Keşke bu manzarayı görmeseydim” diyor. Mustafa Kemal kararlıdır. Her şeye rağmen umudunu kaybetmemiştir. Bunu nereden anlıyoruz? Cevat Abbas’ın omzuna dokunur ve “Endişelenme Abbas, geldikleri gibi giderler” diyor. Bu tavır, Mustafa Kemal’in tavrıdır. Ülke işgal altındayken bile bunu diyebilmek… Güvendiği şeyler vardır, bunların başında ulus gelir. Saray teslim olmuş, İngilizler ne derse yapacak durumda. Halk yoksul. Üretim zaten kısıtlıydı, iyice durdu. İstanbul’da bile insanlar ekmek, giyecek ayakkabı bulamamaktadır. Çok zor koşullardır. Ordu dağıtılacak, silahlara el konulacak, hazine tamtakır… Bu koşullarda bile umudunu korudu. Nutuk’ta “Aşama aşama ilerlemek zorundaydık” diyor. İşgal altında olduğu için İstanbul, Malta’ya gönderilebilirdi veya tutuklanabilirdi. Hatta tutuklanacaklar listesinde adı var. İşgal kuvvetleri o adımı atmadan Mustafa Kemal Samsun’a çıktı.
Sarayı Milli Mücadele’ye ortak etmek için uydurulan bir şey bu. Sadrazam olan Ferit Paşa o zaman padişahın damadı. Onlar İngilizlerin her dediğini yapmak, kızdırmamak istiyorlar. Aksi hâlde İngilizler öfkelenirse daha çok yeri işgal eder, bizi de İstanbul’dan çıkarırlar diyorlar. Kendi iktidarlarını koruyabilmek için İngilizlere sığınmış durumdalar. Ordular dağıtılmış, silahlara el konulmuş ve maalesef halk Saray’a güvenmiyor. Onun için en geçerli reçete olarak İngilizlerin sözünden çıkmamayı düşünüyorlar. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne üye olanlar arasında padişah ve sadrazam da vardır. Emperyalizme karşı savaşmak diye bir projeleri yoktur. Anadolu’nun işgaline karşı güney anadoluda direnişe başladı. Padişah bundan rahatsız oldu. Şimdiki akil insanlar gibi bir nasihat heyeti gönderildi. Bunlar “Aman direnmeyin, silaha sarılmayın. İngilizler öfkelenir ve daha ağır şeyler yaparlar” diyordu. Dolayısıyla Saray’ın böyle bir direniş planı yok.
Vahdettin ile Mustafa Kemal Paşa, cuma selamlarında görüşüyorlar ara sıra. Dönemin basınına yansıyor bu görüşmeler, bizzat Mustafa Kemal de anlatıyor. Padişahı analiz ediyor bu sırada Mustafa Kemal. Diyor ki “Ülkenin kurtuluşu ile ilgili bir umuda sahip değil. Tek düşüncesi tahtını korumak” diyor ve çok ağır ifadeler kullanıyor. Hem 1926’da Falih Rıfkı Atay’a anlattıklarında hem de 1927’de Nutuk’ta çok ağır konuşuyor. Mustafa Kemal İstanbul’dayken silah arkadaşlarıyla görüşüyor. Bugün Atatürk Müzesi olan Şişli’deki evde yakın silah arkadaşlarıyla orada görüşüyor. Bu görüşmelerde şuna karar veriyor; İstanbul’da kalarak ülkeyi kurtaramayız, bir şekilde Anadolu’ya geçmeliyiz. Birlikte bu kararı alıyorlar. O altı aylık İstanbul’daki çalışmaları sırasında, mücadeleyi Anadolu’da yürütme kararı alıyor. Devlet görevlileriyle, aydınlarla yaptığı görüşmelerde kimsede bağımsızlık düşüncesi olmadığını görmüştür. Ya Amerikan mandası ya İngiliz himayesi istiyorlardı. Mustafa Kemal de buradan bir kurtuluş çıkmayacağını fark ediyor. Geriye sadece millete dayanmak kalıyor. Ama millet de çok zor durumda. Orada Mustafa Kemal’in planlar geliştirdiğini görüyoruz. Anadolu’ya gizlice geçme planları yapıyor. Kocaeli üzerinden geçmeyi düşünüyor önce. Ancak orası İngilizlerin işgali altında. Güvendiği bazı kişilere bu yolu tutmaları için emirler veriyor. İlk hazırlıklar yapılıyor ve baharın gelmesi bekleniyor. Yaveri silahlarımızı, bombalarımız hazırlamıştık diyor. İlk rota Samsun değildi. Gebze-Kocaeli üzerinden geçmek istedi. Burada ilginç bir gelişme yaşandı ve Mustafa Kemal’e 9. Ordu Müfettişi görevi verildi. Bu tamamen tesadüf. Bu görevlendirme olmasa, Mustafa Kemal gizlice Anadolu’ya geçecekti ve mücadele Kocaeli’de başlayacaktı. Resmi görev gelince bu plan iptal ediliyor çünkü bu daha rahat. Saray’ın böyle bir düşüncesi yoktu aslında. 21 Nisan 1919’da, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Karltrop vardır. Bir nota veriyor Saray hükûmetine. Diyor ki; “Karadeniz’de Türkler direnişe geçmiştir”. Bundan rahatsız İngilizler. Bu direniş Samsun civarında yoğunlaşıyor. “Dağıtılmamış ordular var, halkta silahlar var” deniliyor. Bunların dağıtılmasını ve silahların toplanmasını istiyorlar. Doğu Anadolu’da şuraların olduğunu söylüyorlar. Ermenilere karşı bu şuralarda örgütlenilmesinden de rahatsız İngilizler. Amiral Karltrop böyle bir nota veriyor Damat Ferti’e. Anadolu’ya yetenekli bir asker gönderilip Türklerin isyanının bastırılmasını istiyor. Damat Ferit Paşa’nın etekleri tutuşuyor. 9. Ordu Müfettişliğini kuruyorlar. O sırada Harbiye Nezareti’ndeki Mustafa Kemal’in tanıdıkları devreye giriyor. İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Şakir Paşa var o sırada. Bu insanlarla Şişli’deki evde görüşmüş. Bu ekip hemen devreye girip “Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal var. Üstelik Alman karşıtı. Ona güvenebiliriz” diyorlar. Bu isimler Damat Ferit’i etkiliyor. Damat Ferit de Mustafa Kemal’i çok tanımıyor. O tarihte cepheden dönmüş bir komutan. Damat Ferit, Mustafa Kemal’i gönderme kararı alınca görüşmek istiyor. İki kere Mustafa Kemal’le yemekte buluşuyor. Bir buluşmada Cevat Çobanlı Paşa da vardır. Galatasaray Lisesi’nin karşısında o zaman ünlü bir kulüpte bir araya geliyorlar. Mustafa Kemal açık vermeden Anadolu’da ne yapacağını anlatır. Bir kere de Nişantaşı’ndaki Sadrazamlık Konağında bir yemek verir. Orada da harita üzerinde Mustafa Kemal’in ne yapacağını sorar. Mustafa Kemal de neler yapacağını anlatıyor. Atatürk daha sonra Damat Ferit’in kuşkulanmaya başladığını fark ettiğini söylüyor. O gün Nişantaşı sokaklarında gece yürürken Cevat Çobanlı Paşa, Mustafa Kemal’e “Bir şey mi planlıyorsun” diyor. Mustafa Kemal “Evet” diyor. İngilizleri de Damat Ferit ikna ediyor. “Kendisine güveniyoruz, padişahın da fahri amirliğini yapmıştır. Bir ekiple Samsun’a göndereceğiz” diyorlar. İngilizler daha sonra şunu itiraf edecekler; “biz o zaman fazla dikkat etmedik, sadrazam garanti verdi” diyorlar. Dikkat ettiyseniz ortada Vahdettin yok. Padişah o sırada onay veriyor. 1923’te itirafta bulunuyor Vahdettin “Mustafa Kemal’i hükûmet gönderdi, ben de karara uydum” diyor. Yani alternatif tarihçilerin iddia ettiğinin aksine Vahdettin tarafından gönderilmiyor. Mustafa Kemal yetkilerini bizzat kendi geliştirdi.