EKSEN

'Esad'ın Cidde'de ağırlanması yenilginin teslimi, Şam'ın hak ettiği koltuğa dönüşünün deklarasyonu'

Prof. Yuva’ya göre Esad’ın Arap Birliği zirvesinde yerini alması, rejim değişikliği projesinde yenilen Arap ülkelerinin Şam’ın zaferini deklare etmesi. Yuva, Arapların Batı’ya aldırmamasında finans oligarşisinin yönelimi ve dünyanın Doğu’ya kaydığını görmelerinin etkili olduğu görüşünde. Yuva, dönüşüme İsrail’in de katılımının istendiğini belirtti.
Sitede oku
Türkiye seçim sürecine giderken, Ortadoğu’da bir fasıl kapandı. Suriye Arap Birliği’ndeki koltuğuna geri dönerken, Cumhurbaşkanı Beşar Esad Suudi yönetiminin daveti üzerine gittiği Cidde’de Arap Birliği zirvesinde kurucu üye olan ülkesinin koltuğuna oturdu. ABD’nin rejim değişikliği projesinde rol oynayıp yenilgiye uğramış Arap ülkelerinin liderleri, ‘muzaffer’ Esad ile baş başa görüşmelere soyundu. Tüm gözler en son Ekim 2010’da Muammer Kaddafi’nin yönettiği Libya’daki Arap Birliği’ne katılmış olan Suriye Cumhurbaşkanı’nda...
Arap liderleri Suriye kararını ABD ve Avrupa’nın itirazları ve yaptırım tehditlerine aldırmadan aldılar. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad'ın katıldığı Cidde'deki hazırlık toplantılarında 'Ortak Arap eylemini geliştirmeye' vurgu yapıldı. Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, "Dünya, bizi yol ayrımına getiren birçok meydan okuma ve zorluktan geçerken, bu zorluklarla yüzleşmek için birlikte durmamız ve ortak Arap eylemini güçlendirmek için daha fazla çaba göstermemiz gerek" vurgusu yaptı. Ferhan, Arap halklarının hayrına dış müdahaleleri reddetmeleri gerektiğini vurguladı.
Arap Birliği üyesi ülkelerin Şam ile ilişkilerine kendileri karar verecek. Ancak bu birliğin rutin işleyişinin bir parçası.
Diğer yandan dikkatler Türkiye’de. Arap ülkelerinin bir süredir Türkiye’ye Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye topraklarından çekilmesi mesajları öne çıkmıştı. Arap Birliği zirvesinin ilk turda sonuçlanması beklenen Türkiye seçiminin hemen ardından 19 Mayıs’a alınması dikkat çekmişti. Zirveyle eşzamanlı olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Suriye ile ilişkileri normalleştirmek için komite kurup yol haritası çizme kararı aldık” diyerek gelinen yeri tekrarlarken, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’un da yol haritası üzerindeki çalışmaların başladığını ancak bir sonraki toplantı için 28 Mayıs’taki Türkiye seçiminin beklenmesi gerektiğini vurgulaması dikkat çekti.
Suriye’nin zaferi, Arap coğrafyasındaki tutum değişikliğinin nedenleri ve Türkiye’yle ilgili olası gelişmeleri Şam Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Mehmet Yuva ile konuştuk.

‘Arap Birliği’nin kuruluşunda Amerika’nın bu coğrafyayla ilgili politikalarının çok yakın bir ilgisi var’

Prof. Mehmet Yuva’ya göre, Arap Birliği’nin kuruluşundaki faktörler ve tarihsel evrimi iyi anlaşılmalı. Bu birliğin İngiliz ve Fransız emperyalizminin hegemonyasının sona erip ABD’nin dünya sahnesine çıktığı İkinci Dünya Savaşı sonrası tesis edildiğini anımsatan Yuva, bunun ABD’nin Ortadoğu coğrafyasıyla ilgili politikalarının yakın ilgisi olduğunu vurguladı. Yuva’ya göre, ABD’nin doğrudan müdahalesi yerine zengin Körfez Araplarının kendi tanzimiyle yürütülen süreçte, ideolojik Arap milliyetçiliği tarih bilincinin güçlü olduğu Cezayir, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’nin etkileri önemliydi:
“Ülkemizde hiç şüphesiz çok önemli gelişmeler yaşanırken bölgemizi ihmal etmeye gelmez. Zira yaşanan her olay Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Her değişimin, atılan her adımın Türkiye’de olumlu veya olumsuz yansımalarının olacağını bilerek hareket etmeli. Suriye 1946’da bağımsızlığını kazandı ama 1936’dan itibaren yarı resmi Fransız mandası altında bağımsız bir ülkeydi. Bağımsızlığı 17 Nisan 1946’da resmi olarak ilan edildi. Arap Ligi, Suriye bağımsız olmadan takriben 1 sene önce kurulmuş, Arap devletleri arasında bir birliktelik. Ancak şunu hatırlatmak zorundayız: Arap Birliğinin kurulmasının en önemli sebeplerinden birisi sadece Araplar arasındaki dayanışmayı, birliği, iş birliğini, ticareti, kültürel işbirliğini teşvik etmek, savaştan veya işgalden çıkmış ülkelerin bağımsızlığını korumak değil. Bundan ziyade bir sebep var. Fransa ve İngiltere uzun yıllar bu coğrafyayı işgal etmişti ve çok etkin bir nüfuza sahiptiler. Ancak dikkat ediniz İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni dünya nizamının kurulmakta olduğu, ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’nın aksine Akdeniz ve Orta Doğu coğrafyasına çok güçlü girdiği ve İngiliz, Fransız hegemonyasına darbe vurduğu, emperyalist dünyanın egemenliğini ele geçirdiği ve çıkarları doğrultusunda tanzim etmeye başladığı dönemdir. Arap Birliği’nin kuruluşunda Amerika’nın bu coğrafyayla ilgili politikalarının çok yakın bir ilgisi var. Zira bütün Körfez ülkeleri, başta Suudi Arabistan olmak üzere şeyh hanedanlıkları, zenginliğin olduğu yerlerde önce İngiliz ardından da Amerikan bağımlılığının olduğunu söyleyebiliriz. Bu ülkelerin zenginliği üzerinden diğer Arap ülkeleri, Arap Birliği’ne dahil edilerek tanzim edilmek istendi. Yani Amerika’nın direkt müdahalesiyle değil zengin ülkelerin nüfuzu kullanılarak Arap Birliği’nin uluslararası emperyalizmin politikalarına ve stratejilerine uygun tanzim edilmesi hedeflendi. Bu plan ve program her zaman başarılı olamadı. Zira Cezayir’den Tunus’a, Libya’ya, Mısır’a, Suriye’ye, Lübnan’a, Filistin’e, Irak’a kadar uzanan Arap aleminin en güçlü siyasi, ideolojik Arap milliyetçiliğinin ve tarihi bilincin çok yüksek olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bu coğrafyayı Arap-Körfez ülkelerinin, Suudi Arabistan’ın zenginlikleri üzerinden dönüştürmeniz kolay değildir. Ancak böyle bir çaba içinde olduklarını söyleyebiliriz.”

‘1973 petrol ambargosu istisna gibi görünse de bir ABD projesiydi’

1973’te İsrail’le Suriye ve Mısır arasındaki savaş sırasındaki petrol ambargosu gibi istisna gibi görünen kararlara atıf yapan Yuva, bunun da arkasında Avrupa’yı kendisine bağımlı kılan ABD dizaynının bulunduğunu anımsattı:
“1945’ten 2023 senesine kadar geldiğimiz noktaya baktığımızda Arap Birliği almış olduğu ezici çoğunlukta kararları var. Bazı kararları mesela 1973 istisnadır, Kral Faysal’ın İsrail’le Suriye arasında, Mısır’la savaş sırasında petrol vanalarını kapatması gibi... İlk defa Faysal’ın petrol gücünü kullanarak ve ambargo ve abluka uygulayarak İsrail ve onun destekçilerine bir güçlü mesaj verdiği iddia edilirdi. O tarihte bunun böyle olduğuna ben kendim de inanırdım ama sonra yaptığım akademik çalışmalar sonucunda aslında Suudi Arabistan’ın petrolü Avrupa’ya karşı kullanmasının arkasında da bir Amerika projesi olduğunu anladım. Bu Amerika’nın talebi üzerine yapılmaktaydı. Zira Avrupa ve sanayisi çok güçlü olarak bu enerjiye muhtaç ve ihtiyacını da bu coğrafyadan karşılamaktaydı. Suudi Arabistan bunun başat ülkesiydi. Kral Faysal’ın vanaları kapatması bir siyasi propaganda olarak ‘Bakın biz Arap Birliği içinde dayanışmayı gösterdik, İsrail’in savaşta kısmen yenilmesini sağladık’ diyerek hem Arap kamuoyunu tatmin etmek hem de Amerika için muazzam bir amaca hizmet etmek için kullanıldı. Zira 1973’teki petrol ambargosu yüzünden Avrupa’nın ekonomik kriz içerisinde bulunması en çok Amerika’ya yaramış ve Avrupa devletlerini Amerika’dan gelecek enerji yardımına muhtaç etmiştir.”

‘Suriye’nin bu savaşı siyaseten ve askeri sahada kazandığının altını çizmiş, kayıt altına almışlardır’

Yuva’ya göre, Arap Birliği’nin büyük bir yıkım projesi yürüten ülkelerinin bugün Suriye’nin yeniden yalvar yakar birlikte istemelerinin sebebi Suriye devletini yıkmayı, ortadan kaldırmayı başaramamasında yatıyor. Yuva, Esad’ın Cidde’de ağırlanmasının da bu yenilginin teslimi ve Suriye’nin hak ettiği, kurucu üyesi olduğu koltuğa dönmesinin deklarasyonu olduğunu vurguladı:
“Bu tarihi bilgiyi mecburen paylaştım ki bugün Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünü bir bayram havası şeklinde kutlamaları gerekiyorsa bunu bir sebepten mütevellit yapabilirler: 1) Suriye’nin bu savaşı siyaseten ve askeri sahada kazandığının altını çizmiş, kayıt altına almışlardır. Bu devletler, Suriye devletini çökertmek, ortadan kaldırmak, Esad nizamını yok etmek için milyarlarca dolarlarını harcadılar. Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde tanzim edilen diğer devletlerin çökmesi, dönüştürülmesi sürecinde en aktif rol üstlenen başta Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi güçlü finans merkezleri, bugün bölgenin bu halde olmasının en önemli müsebbipleri. Bu ülkelerin Suriye’den yalvar yakar tekrar Arap Birliği’ne dönmesini talep etmeleri, Esad’ı başkentlerinde ağırlamaları, Esad’ın ayağına bakanlarını, istihbarat başkanlarını gönderdiler. Bu hareketler resmi olarak ‘Suriye devleti bu savaşı kazandı, biz yenildik, bu devletle yol almak istiyoruz ve bunun itirafını da yaptık, önümüzdeki 19 Mayıs’ta da Suriye hak ettiği, kurucu üyesi olduğu bu koltuğa tekrar döndü’ deklarasyonudur.”

‘ABD ve Avrupa’nın baskısına aldırmadan adım attıkları nispi olarak doğrudur’

Yuva’ya göre, Suudi Arabistan ve Arap ülkelerinin Suriye ile ilgili kararlarında ABD ve Avrupa baskısına aldırmamaları dünyada yaşanan dönüşüm ve uluslararası sistemde merkezin ABD ve Avrupa’dan Asya’ya kayışın ve finans hareketlerinin tespit edilmesinde yatıyor:
"Arap ülkelerinin Amerika’nın ve Avrupa’nın baskısına aldırmadan ve onların etkisi altında kalmadan böyle bir adımı attığı hususu nispi olarak doğrudur. Özellikle Suudi Arabistan, dünyada yaşanan dönüşümü ve uluslararası sistemde merkezin Amerika’dan Avrupa’dan Asya’ya doğru kaydığını gördü ve bunun bilincindeydi. Ama bu tespiti zaten Londra-Washington merkezli, uluslararası finans kuruluşları, Rockefellar gibi finans oligarkları yaptı. Dünyanın Almanya’daki Deutsche Bank, İsviçre’deki KreditBank, Amerika’daki City Bank ve Mannathan Bank’a kadar… Hatta Silikon Bankası’nın kapatılmasının bile bununla ilgisi var. Bu bankalardan korkunç büyüklükte bir paranın Endonezya, Malezya, Hong Kong gibi merkezlere taşınmakta olduğunu görüyoruz. Finans hareketleri bu yönde seyrediyorsa Asya’da özellikle Çin ekonomisinin büyümekte olduğunu, Çin’in dünya ekonomik nizamında güçlü bir ülke olarak yer alacağı görüldü ve bu yükselen dalgaya binilmektedir. Bunun ne kadar öncülüğünü yapabilirler söylemek zor, ancak bunun çok önemli bir parçasıdırlar.”

‘Bu dönüşümde İsrail’in de yer alması isteniyor’

Yuva’ya göre yeni dönüşüme İsrail’in de dahil edilmesi yoluyla gerçekleştirilmesi isteniyor. Yuva bu yüzden söz konusu Arap ülkelerinin Suriye’den önce İsrail ile ilişkilerini düzelttiklerini belirtti. Yuva bunun da yine finans oligarşisinin dönüşüm kararlarıyla uyumlu olduğunu söylerken, İsrail’de Netanyahu rejimine verilen tepkiler yahut Çin’in İran ile Suudi Arabistan ilişkilerindeki etkinliğinin de gelişmelerle ilgisi bulunduğu değerlendirmesinde bulundu:
“Dikkat ediniz Suriye’yi kazanmadan önce yani Suriye’yi Arap Birliğine davet etmeden önce aynı ülkeler önce İsrail’le ilişkilerini düzeltti. Birleşik Arap Emirlikleri bu konuda çok hızlı davrandı. Suudi Arabistan zaten uzun bir zamandır kapalı kapılar ardında gizli ilişkiler yaşamaktaydı, şimdi bunu alenileştirdiler. Şimdi Netanyahu ya da Batı’da ona benzeyen ve klasik eski savaş metotlarıyla, ağırlıklı olarak silah sanayisini, enerji sektörünü, güç kullanarak, Rusya ve Çin’le savaşarak, rekabeti bir savaş stratejisiyle yürüterek hegemonyalarını sürdürmekte ısrarlı olan bu kuvvetlere mesaj veriliyor. O mesajı nasıl görebiliyoruz? İsrail’in sokaklarına dökülen yüz binlerce Yahudi’nin demokrasi talebi, Avrupa ve Amerika başkentlerinde Netanyahu faşist rejimine karşı ortaya koyulan iradeyi görüyoruz. ‘Bu sadece Netanyahu’nun işgalci, yayılmacı, faşist niyetine karşı yapılmaktadır’ denilirse yanlış yaparız. Bunu destekleyen büyük finans oligarkları, o düzeni rafa kaldırmak, yeni dünya nizama ayak uydurmak konusunda bir adım attılar. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri de buna uymakta ve bu şekilde yol almaktadır. Bu sebeple zaten Çin’in İran-Suudi Arabistan dostluğunun normalleşmesi talebine olumlu baktılar, Rusya’yla ilişkilerin düzelmesi konusunda olumlu yaklaşım içindeler. Pakistan’ı uzun süredir içten içe karıştırmaktaydılar. Şimdi Pakistan’ın denize açılan kapısında Gwadar bölgesinde Çin’in en büyük serbest ticaret bölgesini inşa etmesine ılımlı yaklaşıyorlar. Bu çerçevede Suriye’nin Arap Birliğine davet edilmesini okursak iki ana unsur ortaya çıkar: Bir, Suriye’nin zaferinin itirafı; iki, uluslararası alanda ortaya çıkan değişim ve dönüşüme uyumlu olmak.”

‘Türkiye’de seçimden sonra daha güçlü olursa oyunbozanlık yapabilir mi gibi soruların peşindeydiler’

Yuva’ya göre Arap devletlerinin Türkiye’den gelen açılımı kabul etmesinde de Şam yönetiminin bugüne kadar temkinli hareket etmesinde de Erdoğan’ın seçim sonrası güçlenirse ‘oyunbozanlık’ yapması soruları vardı. Ancak Yuva, Ankara’nın Rusya ve Çin’e verdiği teminatların Arap devletlerine de Şam’a da ‘rahatlama’ getirdiği görüşünde:
“Bu devletler nazarında çerçevesini çizdiğim bu yol haritasında mevcut Erdoğan hükümetiyle yol alınmasının daha uygun düşeceği kanaati mevcut. Zaten bu sebeple Türkiye’den kendilerine gelen açılım adımlarını kabul ettiler. Uzun bir zaman açılımın karşılığı olarak Suriye’den Türkiye’yle ilgili ‘Şu an dikkatli olun, çok açılmayın, çok kucaklaşmayın, oradaki iradenin samimiyetini imtihan edelim’ telkinleri geliyordu. Ve Şam yönetiminin daha temkinli, daha yavaş hareket etmesinin en önemli iki sebebi var: ‘Acaba Erdoğan Rusya’yla, Astana, Soçi gibi süreçleri devam ettirecek mi, normalleşmeyi gerçekten samimi olarak istiyor mu, yoksa bunu bir taktik olarak mı kullanmaktadır, seçimden sonra daha güçlü olursa oyunbozanlık yapabilir mi’ gibi soruların peşindeydiler. En nihayetinde sanırım Rusya’dan ve Çin’den bir yeşil ışık aldılar. Yani, Erdoğan’ın Rusya’ya ve Çin’e çok önemli teminatlar verdiği, karşılığında Rusya ve Çin’in daha rahat olduğu ve bu rahatlığı da Arap devletlerine ve Suriye’ye de yansıttıklarını görmekteyiz. Bunu bu şekilde okuyorum ben.”
Yorum yaz