"Hiçbir milliyetçilik ideolojisi ya da Sosyalizm ya da İslamcılık homojen ve tek başına var olan bir şey değildir. Din bile öyle değildir. 21.yy’da yaşadığınız din, Türkiye’deki şimdiye kadar uygulanagelmiş milliyetçilik politikalarından bağımsız değildir. Yüz sene önceki İslamcıların demiş olduklarını birileri tekrar ediyor olabilir ama hayat nasıl yaşanıyor ya da gündelik hayatta din nasıl yaşanıyor dediğiniz zaman o dini yaşayan insan en basit ifadeyle Türkiye’deki Tevhîd-i Tedrîsât, milli eğitim sıralarından geçmiş çocukların yorumuyla bu dini okuyorlar. Ya da annesinden babasından almış olduğu din ile okula gidip Kemalizm, Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı’nı öğreniyorlar. İnsanların kafasındaki silip yeni bir ideoloji koymuyorsunuz. Hepimiz kendi duygusal sermayemize göre, kültürel sermayemize göre dini ve milliyetçiliği yorumluyoruz. Kürt coğrafyasında başka İzmir’de başka göreceksiniz. Sinan Oğan türü milliyetçilik de çıkacak, Bahçeli gibi de Erdoğan gibi de çıkacak. Birisi daha fazla dini kullanıyor olacak çünkü oradan daha kolay hitap edebiliyor olacak ya da öyle büyümüş, o alışkanlıklarla büyümüş. Hepsinin bir tür sentez olduğunu söylemeye çalışıyorum. Oğan’ın ki, Erdoğan’ınki de. Bahçeli, daha çarpıcı daha vurgucu cümlelerle konuşmaya çalışan, televizyon dizilerini çok kullandığı Osmangazi, Orhangazi, Ertuğrul, Abdülhamit... 20.yy’ın meseleleriyle konuşuyorlar. Diziyi yaptığınız zaman bile bugünden bağımsız olup geçmişe dönüp bir tarih kurmuyorsunuz ama geçmişten alıp bugüne getirip, bugünü etkilemek üzerine işler yapmış oluyorsunuz. Propaganda, teknoloji, manipülasyon ya da tarih yazma gibi şeyler yapıyorsunuz."