‘Parlamento ayrı, cumhurbaşkanlığı ayrı partide olursa seçmen kuşkuya düşebilir’
“Kazanma ihtimalini görmüyorum. Çok olağanüstü bir şeyin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bu süreç içerisinde de parlamento eline geçirmiş, Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçmiş olduğu bir yerde devletin yönetiminin kuşkulu hale gelebileceğini halk düşünebilir diye düşünüyorum. Bu mesafenin böyle giderse daha da açılabileceğini, en azından durumun böyle olduğunu ama bundan sonra Sayın Kılıçdaroğlu’nun ortaya koyacağı performans ve yaklaşım biçiminin durumu tersine de çevirebileceğinin altını çiziyorum.”
‘Millet İttifakı ayakları yere basmayan vaatlerde bulundu’
“Millet İttifakı’nın bu konuda göstermiş olduğu çözümlemenin halk nezdinde karşılığının olmadığını gösteriyor. Halk geleceğini garanti altına almakta Cumhur İttifakı’nın söylediklerini ve çabalarını ödüllendirmiş ve doğru görmüştür, Millet İttifakı’nın bu konuda söylediklerini kaale almamıştır. Türkiye’de sorunları ihale etmek gibi bir gelenek oluştu. Meydana gelen olay herkesin sorumlu olduğu bir olay. Millet geçmişte kimin hatası, kimin yanlışına değil; gelecekte kendilerini bu musibetten kimin kurtarabileceği noktasından meseleye yaklaştı. İktidarın yanlışını, eksiklerini bile görmezlikten geldi. Çünkü öbür taraf çok daha uçuk bir yaklaşımın içerisindeydi. Ayakları yere basmayan vaatlerle dolu yaklaşımlarla bu konuların halk nezdinde karşılığının bulunması söz konusu değil. Siz oradaki inşaatları nasıl bedava vereceksiniz?”
‘Muhalefet partilerinin genel başkanları seçimden sonra istifa etmeli’
“Kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhur İttifakı olmuştur. Çünkü Cumhur İttifakı toplumun genel nabzını Millet İttifakı’ndan daha iyi anlamış ve onun üzerinden faaliyetlerini yürütmüştür. Burada neyi görüyoruz? Millet İttifakı’nın 7 tane cumhurbaşkanı yardımcısı adayı var. Hepsi birbirinden farklı görüşlere sahip. Ortak paydayı üretebilecek ve sinerji yaratabilecek motivasyon ve moral verebilecek konum ve durum ortada yok. Seçimden sonra Muhalefet partilerinin kayıtsız şartsız bütün genel başkanlarının önce bir kendilerini sorgulayıcı bir platform açıp kendi içlerinde tartışmaları, arkasından görevden ayrılmaları gerekiyor. İstifa denen bir müessese var. ‘Ben bunu yapamadım, başaramadım’ deyip bunu daha iyi yapacaklara bırakması gerekiyor. Ya da yapması gerekenlerin, yapamadıklarının neler olduğunu anlatıp halkı ikna etmesi gerekiyor. Bunların hiçbirisi olmuyor.”
‘Bir partinin tuttuğu bayrak, yattığı toprak, döndüğü kıble belli olmalı’
“Bir partinin tuttuğu bayrak, yattığı toprak, döndüğü kıble belli olacak. Yani millet sizden neyi yapabileceğinizi, neyi yapamayacağınızı, potansiyelinizi, gücünüzü görerek sizin arkanıza takılır ya da takılmaz. git-gellerle, yap-bozlarla, ‘olmadı başa dön’ yöntemleriyle milleti ikna etmeniz mümkün değil. Türkiye’de siyasette ciddi bir boşluk var. Bunu görmek gerekir. 23 yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iş başında olma sebebi çok başarılı olmasından kaynaklanmıyor; muhalefetin çok kötü, ne yapacağını bilmeyen, hangi yöne döneceğinden haberi olmayan, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin söylediklerinin tersini söyleyerek bir siyaset içerisine girmesinden kaynaklanıyor. Kendilerini sorgulamaları lazım."
‘Bu seçimde ekonomik krizin belirleyiciliği arka plana düşmüş durumda’
“Ekonomik kriz var. Ama bu ekonomik kriz bu seçimde neden bir etki etmedi diye düşündüğümüzde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 21 yılda oluşturmuş olduğu bir network var. Bu network Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurumsallaşmasına etki yaparken kendi seçmenini tuttu. Bir kere 14 milyon 400 bin kayıtlı üyeye sahip olan bir partinin bu üye sayısının bir buçuk katı oy alması çok normal. Çünkü parti ile örgüt arasında oluşan bu network üzerinden işleyen sosyal dayanışma ağları var, sosyal yardımlar var. Dolayısıyla anlaşılan o ki ekonomik krizin etkisini özellikle alt ve alt orta sınıf bu AKP üyeleri nezdinde minimum düzeyde tutmuş bu network. Burada kültürel refleksler önemli diyoruz; milliyetçi, muhafazakar kodlar önemli. Ekonomik krizin belirleyiciliği, gelir dağılımının bozulmasının belirleyiciliği arka plana düşmüş görünüyor bu anlamda.”