Atlantik Konseyi Kıdemli Danışmanı, stratejist Dr. Harlan Ullman, Harici Genel Yayın Yönetmeni Tunç Akkoç'a ABD’nin dış politikası ve Çin ile ilişkileri konularında açıklamalarda bulundu.
'Şok ve dehşet' doktrininin yaratıcısı da olarak bilinen Ullman, şu açıklamalarda bulundu:
‘Ülke şu an büyük bir siyasi kargaşa içinde’
Jake Sullivan’ın Brookings’teki son konuşması, ABD’nin küresel liderliğindeki gerilemeyle ilgili olarak bir süredir dile getirilen görüşlerden bazılarını yansıtıyor gibi görünüyor. Özetle, küreselleşme artık ABD’nin işine yaramıyor. Jeopolitik gündem artık ekonomik korumacılığı ve devlet müdahalesini içeriyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
O konuşmada ben de bulundum. İzleyicilerin anlaması gereken en önemli noktalardan veya gerçeklerden biri, ABD hükümetinin çok iyi işleyememesidir. Her iki parti de liderlik yapamayacak durumda ve neredeyse her konuda politik olarak yüzde 51’e 49, veya 50.5’a 49.5 şeklinde bölünmüş halde. Bu nedenle ülke şu an büyük bir siyasi kargaşa içinde.
Sayın Sullivan’ın yaptığı konuşmada, gözden kaçırılan tek bir nokta var. Konuşmada ve daha sonraki günlerde Çin Büyükelçimiz Nick Burns’ün de doğruladığı üzere, Biden’ın dış politikasının orta sınıfa yönelik olduğu söylendi ve Sullivan, Build Back Better America 2021 Kararnamesi, bilim ve teknolojideki diğer Kararnameler Mikroçip Kararnamesi ve Enflasyon Azaltma Kararnamesi gibi son yasaların tümünün orta sınıfa yönelik tasarlandığını ve dış politikalarımızın çoğunlukla orta sınıfa yönelik olduğunu ayrıntılı bir şekilde açıkladı. Ancak soru şu ki orta sınıf olmayanlar ne olacak? Bence dış politikamızın bu denli orta sınıfa hitap etmesinde çok yaman bir çelişki var. Dış politikamız ABD’nin milli bağımsızlığını, bütünlüğünü güvenliğini ve refahını önceliğe almalıdır, nokta! Bu nedenle, ben bu açıklamadan memnun değilim.
‘Çin tehdidini abartıyoruz’
Temel sorun, Amerika’nın Çin konusunda bölünmüş olmasıdır. İlk olarak, Kongre’nin tüm üyeleri, her iki parti, her iki meclis grubu ve her iki meclis de Çin’i bir milli beka tehdidi olarak görüyor ve bunu savunuyorlar. Ancak “Çin’in gerçekten teşkil ettiği tehdit nedir?” diye sorulduğunda, ilk argümanları “Tayvan’ı işgal edecekler” şeklinde oluyor. Ama gerçek, Genelkurmay Başkanı Mark Milley’in de belirttiği gibi, Çin Normandiya tarzı bir istila kapasitesine sahip değil, bu arada 6 Haziran Normandiya Anma Günü de yaklaşmaktadır, 200 bin asker ve 6 bin gemilik bir işgal gerçekleştiremez.
Peki o zaman “gerçek tehdit nedir?” diye sorulduğunda, tipik bir cevap veriyorlar “Çin uluslararası arenayı ele geçirecek” diyorlar. Hayır, bunu da yapamayacaklar. Kısıtlılıklarının çok iyi farkındalar. Evet belki de Çin Yuanı’nın küresel rezerv parası olmasını isterler, bu çok büyük bir ekonomik avantaj. Ama Çin’i nasıl görmemiz gerektiği konusunda dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum. Yine bazıları “Çin’in dünyadaki en büyük donanmaya sahip olduğunu” söyleyecekler. Ancak eğer daha küçük gemileri de dahil eden bir ölçüt ile bakarsanız dünyanın en büyük donanmasının ABD’ye ait olduğunu görürsünüz, çünkü istikam taburlarında bu boyutlarda çok fazla küçük gemiler var. Ve sıradan birisine “ABD Donanmasını Çin Donanması ile takas eder misiniz?” diye sorarsanız, cevap “elbette hayır” olur.
Bu nedenle, sorunuzun cevabı Biden yönetiminin dış politikasının orta sınıfa yönelik olmasının benim için çok dar bir siyaset olmasıdır. Çin’i çok düşmanlaştırıyoruz, güçlü yönlerini çok abartıyor ve zayıflıklarını göz ardı ediyoruz, ki nitekim birçok zayıflıkları var, hepsi hakkında konuşabiliriz. Bu dış politikadan memnun değilim ve daha korumacı ekonomiyi savunmanın da iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum. Amerika hala teknolojide üstünlük sağlıyor ve bunu piyasalarda gösteriyor, dünyanın en büyük ekonomisine sahip. Tabi birçok açıdan Çin de yakalıyor ama bizim ekonomimiz hala daha canlı ve gerçekten bir serbest piyasa ekonomimiz var. Çin’in temel sorunlarından biri de tıpkı zamanında Sovyetler Birliği’nin de yaşadığı gibi, devlet eliyle yönetilen ekonominin çok uzun ömürlü olmamasıdır. Çin bu noktaya ne zaman gelir bilmem ama biriken dış borçlar, finansman sıkıntıları ve tüm diğer sorunlar göz önüne alındığında, tıpkı geçmişte de yaptığımız gibi Çin tehdidini abartıyoruz. Ve bu sadece bizim aleyhimize değil, Çin’in de aleyhine politikalar. Ama tabi yine de, Biden yönetimi Çin ile herhangi bir çatışma istemiyor, bu kesin olarak belirtilmişti. Ancak öte yandan hem Demokrat Parti hem de Cumhuriyetçi Partinin büyük çoğunluğu aynı şekilde düşünmüyor. Bu yüzden başkanın aşması gereken çok engel var.
‘Çin gibi büyük bir ekonomi neden batılı kurallara uymak istesin ki?’
Sullivan’ın konuşması, ABD’nin müttefiklerine de bir mesaj gibi görünüyor. ABD, müttefiklerini ortak bir ekonomik stratejiye bağlamaya çalışıyor. ABD-Çin rekabetine taraf olmak istemeyen veya bu rekabetten çıkar sağlamak isteyen ülkeleri neler bekliyor?
Bu çok iyi ve çok önemli bir soru. Ve bu da, Sayın Biden’ın bu dönemin sıkıntısının otoriter rejimler ile demokrasiler arasındaki mücadele olduğu açıklamasına ve Rusya ve Çin’in sınırsız bir ittifak içinde olduğu iddiasına yansıyor. Bu sınırsız ittifak iddiası büyük bir abartıdır, çünkü her iki ülke de birbirlerini gerçekten sevmiyor. Kültürel ve ırksal farklılıklar var. Ruslar beyaz olmayan milletleri pek de umursamıyor, bunun gibi bir sürü neden var.
Ancak Çin, kendi oyun kurallarını belirlemeye çalışıyor. Ve kendilerince haklılar da, neden bu kadar büyük bir ekonomi batılı kurallara uymak istesin ki? Güney Afrika, Güney Amerika ve Asya gibi sözde Küresel Güney ülkeleri sömürge hükümetleri altında yetiştirilmişken ve Batı’yı veya ABD tarafından kötü muamele görmeyi reddeden çok sayıda insan, kesinlikle Çin tarafında yer alacaktır. Bu nedenle, hükümetimizin bunu daha ciddiye alması ve mevcut konumunu iyi kullanabilecek önlemler alması gerekiyor. Ve bu da daha fazla ülkeyle çok daha iyi bir diplomasi gerektiriyor. Şimdi burada bir sorun var, senatodaki üyeleri bu konuda ikna etmek çok zor.
Rusya’ya ancak bir elçi gönderebildik, bu tam bir çılgınlık! Ve bu sistemin bir sorunu, diplomatik kapasitemizin olmaması ve bu istemememizden de kaynaklanmıyor, sadece bürokratik ve politik sıkıntılar yüzünden böyle bir kapasitemiz yok. Bu yüzden sorduğunuz soru aslında çok hassas bir konuyu içeriyor, çünkü Rusya ve Çin gibi ülkeler bu eksiğimizden istifade edebilirler. Mesela dünya genelinde, Rusya’nın Ukrayna’daki varlığına destek veren insanların sayısı, NATO ve batıyı destekleyenlerden daha fazla. Bu konuda Çin çok akıllı davranıyor ve Çin, ABD’deki gibi bürokratik sorunlara sahip değil, büyükelçilerinin çoğu son derece nitelikli ve deneyimli ve Çin’in içinde önemli pozisyonlarda bulunmuş kişiler. Bu şekilde, politik unsurları uluslararası unsurlarla dengeleyebiliyorlar. Bu nedenle, ABD’nin elini geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum, öteki türlü diğer ülkeler bu sıkıntılardan istifade edebilirler. Bununla başa çıkmak için daha iyi olmamız gerekiyor.
‘ABD çok sık bir şekilde askeri yöntemlere başvuruyor’
ABD’nin Çin politikasının aşırı militarizasyonunu Obama dönemine kadar geri götürüyorsunuz. Ve bir makalenizde soruyorsunuz: “ABD’nin aşırı militarize olup olmadığını belirlemek için Çin politikasını kapsamlı bir şekilde gözden geçirmesi gerekiyor. Tüm ilgililerin çıkarları doğrultusunda Çin’e karşı atılabilecek olumlu adımlar var mı?” Sizin cevabınız nedir buna?
İlk olarak, Biden yönetiminin buna bir bakımdan katıldığını düşünüyorum. Eski iklim değişikliği müsteşarı, eski senatör ve Eski Dışişleri Bakanı John Kerry’nin de bu fikre katıldığı kesin. Amerikan ulusal güvenlik ve savunma stratejisi, 2015’e kadar gider ve Obama döneminde oldukça tutarlı olmuştu. Amaç, Çin ve Rusya’nın başını çektiği potansiyel düşmanları ve rakipleri çevrelemek ve caydırmaktı veya şimdi Biden’ın deyimiyle “yenmek”. Peki Çin ve Rusya’yı nasıl caydırabilir ve çevreleyebiliriz? Çin, Tayvan’ı ele geçiremedi ve bundan sonra ele geçiremez de üstelik de ortada termonükleer bir savaş yokken. Bunun yanı sıra, Çin oldukça agresifleşti, uluslararası erişimini ve sınır ötesi askeri üslerini arttırdı.
Bu yüzden bana Rusya’nın 2008’de Gürcistan’ın bir kısmını, 2014’te Kırım’ı ele geçirerek ve geçen yıl Ukrayna’yı işgal ederek caydırıldığını nasıl söyleyebilirsiniz? Ve Çin veya Rusya’yı yenmek konusuna da gelirsek, bir milyon personelli bir ordusu ve 1,4 milyar nüfusu olan bir ülkeyi nasıl yenebilirsiniz? Eski savunma bakanı Bob Gates’in de dediği gibi “Asya’da bir kara savaşına girmeyi düşünen herkes bir doktora gözükmeli”.
Benzer şekilde, Rusya’nın Ukrayna’da da gördüğümüz gibi askeri gücünün büyük kısmı nükleer silahlardan ve özellikle de kısa menzilli taktik nükleer silahlardan ibaret. Eğer buna bir savaş diyorsanız, termonükleer silahların kullanılma olasılığını dışarıda tutamazsınız ve bu silahlar kullanıldığında, varoluşumuza doğrudan bir tehdit beraberinde gelir. Yani, bana göre madem bunları ne çevreleyebilir ne caydırabiliriz ne de yenebiliyoruz, ulusal güvenlik dersini yeni almaya başlamış bir üniversite öğrencisi bile bunu yapmanın başka yolları olduğunu bize söyleyebilir. Ve ‘Beşinci Atlı Ve Yeni M.A.D.’ adlı kitabımda, kitlesel imha saldırılarının bölünmüş bir dünyada nasıl varoluşsal tehditler oluşturduğunu açıklıyorum.
Peki ya Covid, iklim değişikliği, doğal afetler? Bunlar, birçok savaştan daha fazla zarar veriyor ve daha fazla insan öldürüyor. Bu yüzden, çevre, küresel istikrarı sürdürmek ve diğer önemli alanlarla birlikte Rusya ve Çin’e odaklanmalıyız. Ancak tehditlere karşı aşırı askerileşerek değil, ortak çıkarlarda buluşarak küresel güvenliği sağlayıp çevresel sorunları da birlikte çözerek yapmalıyız. Ama ne yazık ki, ABD çok sık bir şekilde askeri yöntemlere başvuruyor. Mesela Vietnam’a yanlış nedenlerle gittik, Afganistan’daki kabile toplumuna demokratik bir sistem dayattık ve Irak’a ikinci kez, var olmayan kitle imha silahları için gittik. Bu yüzden daha dikkatli olmamız gerekiyor. Eğer sürüye kurt dadandı diye bağıracaksak, gerçekten kurt olmalı ki yalancı çoban olmayalım. Ancak çoğu kez ortada kurt filan yoktu.
‘Gelecek olaylar, Ukrayna sorununun nasıl çözüleceğine bağlı’
Sizce hangi senaryo daha olası? Bölgesel bir savaşın çıkması mı yoksa Tayvan ile anakara Çin’in barışçıl bir şekilde yeniden birleşmesi mi?
Hiçbirisi. Benim düşünceme göre, olacak şey ufak düşmanlığın devam etmesidir. Bakın, Başkan Xi Jinping, daha doğrusu ulu lider olmalı çünkü başkan olarak rolü önemsiz, “2027’ye kadar Tayvan’ı ele geçirmek için hazır olmak istiyoruz” dedi, ancak bu gerçekleşmeyecek. Bu konuda birçok sorunun da sorulmasına neden oluyor: “Neden ABD, Çin’in Tayvan’ı işgalinden Tayvanlılardan daha endişeli?” Hadi bu soruya bir cevap verin, ben veremem.
Dolayısıyla, gelecekte göreceğimiz şeyin çoğu, Ukrayna sorununun nasıl çözüleceğine bağlı olacak ve benim tahminim, Ukrayna’nın Kore’deki gibi bir anlaşma çerçevesinde çözülebileceği yönünde. 38. paralelinin yerine mesela bir kuzey-güney boylamı olacak, muhtemelen 24 Şubat 2022 sınırlarından önceki sınırları hatırlatan bir şey olacak. Çünkü her iki taraf da bir noktadan sonra yorgun düşecek. Ve göreceğiniz şey, ABD ve Çin arasında daha da büyük bir rekabet olacak. Soğuk Savaş sırasında barış içinde bir rekabet yaşadık. Bu Nikita Kruşçev’in istediği şeydi, ancak bu sefer tehlikeli bir rekabet yaşanacağını düşünüyorum. Hem ABD hem de Çin, birlikte var olmaları gerektiğini biliyorlar. Ancak daha fazla gerilim olacak, daha zor olacak. Ve bu nedenle, ABD ve Çin halkları barışçıl bir birliktelik sağlayamadıkları için acı çekecekler.
‘Bu hükümet tarihimizdeki herhangi bir hükümetten daha verimsiz ve bölünmüş durumda’
ABD’deki politikalar bunu daha da zorlaştıracak çünkü Cumhuriyetçi Parti içinde büyüyen bir içe kapanma görüyoruz ki bu son 100 yıldır Cumhuriyetçi Parti’nin bir parçası oldu. Bu yüzden bu durumun nasıl gelişeceğini tahmin etmek çok zor.
Ancak mantıklı bir politika olmadan, gerçek liderlik gösterebilen ve ulusun birleşmesini sağlayabilecek bir başkan olmadan, George Washington, Abraham Lincoln ya da Franklin D. Roosevelt bile ulusu birleştirmekte başarısız olabilirler, çünkü mevcut bölünmeler tüm dönemlerde oldu. Ancak bence tam bir savaş veya barış olmayacak, muhtemelen arada bir şey olacak.
Sonuç olarak, ekonomik gerçeklikler ve sürtüşmeler göz önüne alındığında, ekonomik büyümeyi sürdüremeyeceğimiz için ABD’deki yaşam standartları ve yaşam kalitesi muhtemelen düşecek. Ve bu hükümet, 1861’den ve İç Savaş’tan önceki dönemler de dahil olmak üzere tarihimizdeki herhangi bir hükümetten daha verimsiz ve bölünmüş durumda. O günlerde bile, insanlar eyaletlerin haklarını yanlış okudu ve yanlış yorumladı. Bugün ise her şey tartışma konusu olmuş durumda! Örneğin, geçen gün evime vanilyalı dondurma söyledim ve inanmayacaksınız ama biri beni bu sebepten ırkçılıkla suçladı. Şu anki kültürel durum budur. Bilmeyenler için, antep fıstıklı dondurma yeşildir, bu yüzden keşke antep fıstıklı dondurma söyleseydim dedim. Bölünmüş bir dönemdeyiz ve mecburen hayatta kalacağız ama geleceğin bugünden daha zor olmasına da hazırlıklı olun.