Türkiye 14 Mayıs’taki seçimler için son virajı dönerken, doğal olarak ‘hareketsizleşen’ dış politikada flaş gelişme Suriye konusunda yaşandı. Suriye yönetiminin kararlı tutumuna rağmen Moskova’da Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad arasında dörtlü toplantı gerçekleştirildi.
Toplantının ardından yapılan açıklamada en somut gelişme dört ülkenin bakanlarının yardımcılarını; savunma bakanlıkları ve istihbarat birimleri ile koordinasyon halinde bir yol haritası hazırlamakla görevlendirmeyi kararlaştırması oldu. Bildiride Suriye’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin topraklarından çekilmesi talebi yer almazken, sığınmacıların geri dönüşünün koşulları ve bunun için Şam’a yardımın genişletilmesi vurgusu dikkat çekti. Her zamanki gibi Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğü ile terörün tüm tezahürleriyle mücadeleye bağlılık teyit edildi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu toplantı sonrasında ‘bir komite’ oluşturulmasına karar verdiklerinin duyururken, yine BM'nin 2254 sayılı karar tasarısı uyarınca siyasi sürecin ilerletilmesini vurguladıklarını aktardı. Sığınmacılar konusunda sadece dört ülkenin değil uluslararası toplum ve BM başta olmak üzere işbirliğinin önemine atıf yaptıklarını da söyledi. Türkiye olarak sürecin ‘önkoşulsuz’ yürütülmesinden yana olduklarını söyleyen Çavuşoğlu, “Başlattığımız bu süreç, Suriye'deki ihtilafın çözümüne de katkı sağlamalı” diye de ekledi.
Diğer yandan Wall Street Journal’in 14 Mayıs seçiminde muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na atfen dolaylı cümle olarak aktardığı ‘Batı’nın Rusya yaptırımlarına katılma’ söylemi dikkat çekti. Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye NATO tarafından alınmış kararlara uymalı” ifadesi doğrudan aktarılırken, Ankara’nın ‘hangisine uyulmadığını’ düşündüğü de anlaşılamadı.
Moskova toplantısı ve dış politikanın kilit başlıklarına dair oluşan gündemi Prof. Hasan Ünal ile konuştuk.
‘BMGK kararlarına tanrı buyruğu gibi özen gösteriyorsanız o zaman Kıbrıs’ta niye hepsine uymuyorsunuz?
Prof. Hasan Ünal’a göre, Moskova’daki dörtlü toplantı, Türkiye’nin son 2.5 yıldır dış politikayı toparlama süreci düşünüldüğünde ‘mecburiyetti’. Suriye konusunun çok geciktirildiğini belirten Ünal, yanlış bir üslubun da kullanıldığını dile getirdi. Ünal, bürokrasi tarafından çok yanlış işler yapılmasına rağmen gelinen noktanın sevindirici olduğunu belirtti:
“Moskova’daki bu toplantının yapılması zaten adeta Türkiye’nin son 2.5 yıllık dış politikayı toparlama süreciyle birlikte düşünüldüğünde bir mecburiyetti. Bu çok geciktirildi. Türk bürokrasisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağustos ayındaki talimat açıklamalarına rağmen bin bir türlü mazeretle işi geciktirdi, rejim diye konuşmaya devam etti, rejimle muhalifleri uzlaştırmak gerekirse biz yardımcı oluruz dedi, siyasi süreç dedi, 2254 sayılı BMGK kararı dedi; bunların hepsi o kadar yanlış şeylerdi ki... BMGK kararlarına siz tanrı buyruğu gibi özen gösteriyorsanız o zaman Kıbrıs’ta niye bu kararların hepsine uymuyorsunuz? Arap ülkeleri bütün ilişkileri Suriye ile normalleştirirken 2254’e atıfta bulunmuyorlar da siz niye atıfta bulunuyorsunuz? Bürokrasi tarafından çok yanlış şeyler yapıldı ama sonuçta bugün gelinen nokta sevindirici.”
‘Suriye milli üniter bir yapıda, peki bu bozulsun federal bir yapı mı gelsin?’
Ünal, Moskova toplantısı sonrası Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklamasında 2254 atfı gibi ‘toksik’ ifadelerin azalmış olmasına dikkat çekti. ‘Siyasi süreç’ ifadesinin yine de rahatsız edici yanına işaret eden Ünal, “Başka bir ülkenin iç siyasi sürecine biz niye karışıyoruz” diye sordu. Ünal’a göre bu tür hususlar diplomasinin perde arkasında yapılabilir. Ünal yine de seçimden sonra hangi hükümet gelirse bu dosyaları aynı kararlılıkla sürdürebileceği olumlu noktalara da işaret etti:
“Bunun bir başka tarafı da Çavuşoğlu’nun açıklamasındaki toksik ifadelerin azalmış olması. 2254 lafı yok, siyasi süreç lafı olmakla birlikte bu rahatsız edici bir şey. Başka bir ülkenin iç siyasi sürecine biz niye karışıyoruz? Bize gelip ‘PKK’yı siyasi bir süreçle çözelim’ deseler ne deriz? Böyle şey olur mu? Bu konularda karşıdaki hükümet eğer bizden yardımcı olmamızı istiyorsa bunlar perde arkası diplomaside bazı konularda görüşülür. Ama siyasi süreçten kasıt ne? Yeni anayasa istiyorsanız bu ne demek? Suriye milli üniter bir yapıda. Peki, bu bozulsun federal bir yapı mı gelsin? Otonom bölgeler mi olsun? Eğer bu olacaksa biz PKK/PYD ile niye bu kadar uğraşıyoruz, orada etkisiz kılmak için bir mücadele veriyoruz, şehit veriyoruz, dünyanın parasını harcıyoruz; bunlara o zaman ne gerek var? Bizim politikalarımızın sonucunda onlar da kendiliğinden orada otonomi elde etmiş olurlar. Bize destek veren bazı Suriyeli grupları, Suriye’de belli yerleri idare eder, yönetir duruma getirebilmek için böyle şeylere gidiyoruz. Bunlar bence çok yanlış şeyler. Ama buna rağmen 2254’ten bahsedilmemesi, rejim ifadesinin kullanılmaması, rejimle muhalifleri uzlaştırma gereğinden bahsedilmemesi gibi şeyler çok yerinde, doğrudan sığınmacıların gönderilmesine vurgu yapılmış, teröre karşı ortak mücadeleden bahsedilmiş; bunlar Türkiye açısından iyi. Seçimden sonra hangi hükümet gelirse bu dosyaları aynı kararlılıkla sürdürür diye düşünüyorum.”
‘Rusya da ‘Teşekkür ederiz, NATO üyesi olduğunuzu biz bilmiyorduk, not aldık' demeyecek’
Prof Ünal, dış politika başlıklarında muhalefetin bazı açıklamalarının biraz ‘kafa karıştırdığı’ görüşünde. Ünal, Türkiye’nin Batı’nın uluslararası hukuk teşkil etmeyen yaptırımlarının parçası olabileceği iddialarına yol açan açıklamaları için ‘seçim ortamında ihtiyaç var mı’ diye sorarken, bunun perişan haldeki Türkiye ekonomisine etkilerini anımsattı. Ünal yine de “İktidara gelmemiş bir grubun ne yaptığını görmeden ne yapacağına karar vermeyelim şimdilik” vurgusu yaptı:
“Muhalefet tarafının temsilcisi diyebileceğimiz insanların yaptıkları bazı açıklamalar, muhalefet liderinin açıklamaları biraz kafa karıştırıyor. Çünkü sanki hükümetin son yıllarda geliştirdiği dış politika çizgisinden büyük ölçüde sapmalar olacakmış intibası veriyorlar. Örneğin Rusya’ya NATO üyesi olduğumuzu hatırlatacağız, Rusya da ‘Teşekkür ederiz, biz bilmiyorduk, bunu not aldık’ demeyecek. NATO üyesi olduğumuzu hatırlatmak ne demek? Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarının parçası mı olacağız? Eğer bunu yapacaksak zaten perişan durumdaki Türkiye ekonomisini mahvedeceğiz demektir. Yaptırımların parçası olacağız. Bazen muhalefet çevreleri, ‘Biz bu savaşta Ukrayna’nın yanında olmalıyız’ diyor. İş, Ukrayna’ya silah verme gibi yerlere giderse Rusya’nın da karşılık vereceği alanlar var. Düşman ülkeler kategorisine girdiğimizde, Türkiye’ye Rus turist gelmediğinde bunun ne sonuçlar verdiğini daha önceki tecrübelerde gördük. Bu tür açıklamalara seçim ortamında ihtiyaç var mı ya da gerçekten bunları yapabileceklerini zannediyorlar mı ya da hükümeti eleştirmenin gereği olarak bunları da söylemek ihtiyacı duyuyorlar tam anlamış değilim. Dolayısıyla iktidara gelmemiş bir grubun ne yaptığını görmeden ne yapacağına karar vermeyelim şimdilik."
‘Bu hükümetin eleştirilecek bir dünya tarafı var’
Ünal’a göre Kıbrıs meselesinde ‘Türkiye Kıbrıslı Türklerin, Yunanistan da Rumların işine karışmasın’ denilmesinin Kıbrıs meselesinin dinamiklerini bilmemek anlamına geldiği görüşünde:
“Öte taraftan seçim sürecinde çok ciddi bir şey var. Yine muhalefet tarafı, ‘Biz Türkiye, Kıbrıslı Türklerin işlerine karışmasın, Yunanistan da Kıbrıslı Rumların işlerine karışmasın, adadaki toplumlar Kıbrıs sorununu çözsün’ dedi. Bu Kıbrıs meselesinin dinamiklerini bilmemektir. Bu açıklamalar doğru değil. Diyelim ki hükümeti eleştirmek ihtiyacı duyuyorsunuz ki bu hükümetin eleştirilecek bir dünya tarafı var. Son 2.5 yıldır da ciddi bir toparlanma içinde oldukları açık. Bütün bunları bir paket olarak alıp ona göre konuşmak daha iyi olur. Yine de dış politika konularını seçimden sonra görmek lazım.”
‘Ortadoğu’da Karadeniz’deki gibi ekonomik ayağı olan bir örgüt önerilebilir’
Dikkatli ve dengeli bir politikanın faydalarına atıfta bulunan Ünal, diğer yandan bölgede yeni gelişmeler göz önüne alınarak Türkiye öncülüğünde Ortadoğu’da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü türünde bir örgüt önerisini dile getirdi:
“Şu andaki dikkatli ve dengeli politikada devam etmek lazım. Mesela Suriye’nin Arap Birliği’ne geri alındığı, İran ile Suudiler arasındaki gerginliğin büyük ölçüde ortadan kaldırıldığı bir dönemde Türkiye’nin öncülüğünde Ortadoğu’da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi bir örgüt kurulmasını teklif ediyorum. Bugüne kadar Ortadoğu’daki bütün örgütler Arap örgütleri merkezli, ekonomik iş birliği tarafı zayıf. İran ve Türkiye’nin de dahil olduğu ve ekonomik işbirliği, yatırım, finans ve ticarete ağırlık veren yeni bir yapılanmaya bence ihtiyaç var. Türkiye bu işin öncülüğünü yapabilecek ülkelerden biri.”
‘Kafkasya’ya Batı dünyasını ne kadar az yaklaştırırsak…’
Ünal’a göre göre Batı dünyasını Kafkasya’ya ne kadar az yaklaştırılırsa barış o kadar kolay olur:
“Öbür taraftan Kafkasya’daki barışta Türkiye ön plandaki ülkelerden biri. Buraya Batı dünyasının ne kadar az yaklaştırırsak o kadar kolay olur. Çünkü Batı’nın ve bu diasporanın toksik etkisi Ermenistan’ı çok etkiliyordu. Onlar ne kadar uzak olursa Türkiye, Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan arasında bu iş daha kolay çözülür. Bu bölgede dengeli ve dikkatli Türkiye’ye sürekli ihtiyaç var."
‘AB üyeliğinin de çok cazip bir tarafı kalmadı artık’
Türkiye’nin Yunanistan ile deprem sonrası olumlu rüzgarların estiği ilişkilerde Ortadoğu’da olumsuz adımlarını geri çevirmesinin etkili olduğu görüşündeki Ünal, ikili sorunları AB şemsiyesine olumlu yanıt verilmesi gereğini vurguladı. Ünal’a göre, artık AB üyeliğinin de cazibesi kalmamış durumda:
“Yunanistan’la iki şeye dikkat etmek lazım. Birincisi temel teşhiste yanılmamalı, Yunanistan ile esen olumlu rüzgarlar depremden dolayı olmuş değil. Yunanistan, Türkiye’nin dış politikasının bu kadar hızlı şekilde doğru alanlara geri çevirebileceğini hesaplamamıştı. Türkiye hem Mısır hem İsrail ve bütün Arap ülkeleri ve Suriye ile uzlaşmanın zeminini oluşturunca Yunanistan şöyle bir tehlikeyle karşı karşıya kaldı. ‘Biz Türkiye ile kafa kafaya kalıyoruz’. Bu Yunanistan’ın kara batağıdır. ‘Biz bunu biraz daha zorlarsak hele savaş senaryosuna götürürsek, bir de bu çok kutuplu dünyada mahvoluruz’. Onun için bir yol bulmak lazımdı, deprem de buna fırsat verdi. Biz buna olumlu karşılık vermeliyiz. Çünkü bizim amacımız Yunanistan’ı işgal etmek değil ama burada AB sürecine dönmeden bunu yapmak lazım. AB sürecine dönerse her şey sıfırdan başlar. Çünkü Yunanistan bizi öğretmenimiz olur, ‘Kıbrıs’ta istediğimi yapacaksınız, Rumların istediğini vereceksiniz. Ege’de dediğimi yapmak zorundasınız’ der. İsveç’e laf geçiremeyiz, üyelik konusunda diğer AB ülkelerinin yumruk menziline girmiş oluruz. Herkes bir şey ister ve bütün bunlar olmayacağı garanti bir AB üyeliği karşılığındadır. AB üyeliğinin de çok cazip bir tarafı kalmadı artık.”