Suudi Arabistan’da 19 Mayıs’ta düzenlenecek olan zirve öncesinde Arap dünyası ABD’nin geri tepen rejim değişikliği projesinin ardından Suriye’nin Arap Birliği’nde ‘askıya alınmış’ üyeliğine geri dönüşü için kolları sıvamış görünüyor. Suudi Arabistan’ın Şam’la ilişkileri düzeltme kararının yansıması olarak Körfez İşbirliği Konseyi üyelerini Cidde’de buluşturduğu toplantının ardından Ürdün de Mısır ve Irak’ın yanı sıra yine Suudilerin katıldığı Amman toplantısı düzenledi. Dışişleri Bakanları düzeyindeki toplantıya Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad katıldı.
Amman toplantısının ardından yayınlanan bildiride, Suriye’nin toprakları üzerinde kontrolünü tam olarak sağlaması, hukukun üstünlüğünü tesis, silahlı ve terörist grupların varlığına son verme çabalarında Şam’ın desteklenmesi için çalışıldığı teyit edildi. Ayrıca sığınmacıların Suriye’ye gönüllü ve güvenli dönüşünün öncelik olduğu ve gerekli adımların atılması gerektiği vurgulandı.
Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile ikili görüşme de yapan Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen el-Safadi, "Bu toplantı, Suriye'deki krize çözüm bulmak için Arapların öncülüğündeki siyasi yolun başlangıcıdır" dedi. Safadi, açık sözlülükle ve dürüstçe konuştuklarını dile getirdi.
Suriye Dışişleri Bakanlığı, toplantının ardından yaptığı açıklamada, ‘en önemli öncelik’ diye nitelenen sığınmacıların BM ile koordineli dönüşüyle ilgili ayrıntılı yol haritasına atıfta bulundu. Açıklamada, “Bu toplantı, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda Suriye’deki krizin çözümüne yönelik görüşmelerin sürdürüleceği toplantıların başlangıcını teşkil ediyor ve insani, siyasi ve güvenlik krizinin tüm sonuçlarıyla ilgileniyor” vurgusu yapıldı. Suriye’nin bölgedeki tarihi rolünü geri kazanmasının altı çizilirken toplantının sonuçlarını takip etmek ve bundan sonraki adımları belirlemek üzere uzmanlar düzeyinde teknik ekip oluşturmakta anlaşıldığı vurgulandı.
Suriye ile ilgili girişimler hızlanırken, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 2010’dan sonra İran’dan bir ilki teşkil eden Şam ziyareti de dikkatleri üzerinde toplamış durumda.
Arap Birliği zirvesi öncesinde Ortadoğu’daki durum ve Amman toplantısını İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ortadoğu, Avrasya ve Asya-Pasifik Araştırmaları Platformu (ODAP) Direktörü Dr. Ali Semin ile konuştuk .
‘Ürdün’ün ön ayak olmasının sebeplerinden biri Suriye’deki iç çatışmadan çok zarar görmesi’
Dr. Ali Semin’e göre Ürdün’ün başkenti Amman’daki Suriye temalı Arap toplantısı Körfez İşbirliği Konseyi’nin bu konudaki toplantısının uzantısı gibi görünse de daha farklı. Toplantının Suriye Dışişleri Bakanı’nı Arap Birliği’nin omurgasını oluşturan ülkelerle buluştuğunu anımsatan Semin, başta Ürdün olmak üzere Suriye çatışmasından zarar gören ülkelerin krizi sona erdirme ihtiyacına dikkat çekti:
“Amman toplantısıyla ilgili şunu belirtmek gerek. Körfez İşbirliği Konseyi toplantısının bir uzantısı gibi görünse de aslında tam tersi bir toplantı olduğunu söylemek gerekiyor. Aslında Körfez İşbirliği Konseyi toplantısında Kuveyt ve Katar, Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönüşüne karşı çıkıyor. Her ne kadar konsey üyesi olmasalar da Ürdün, Irak, Mısır da vardı. Şimdiki toplantı daha farklı. Ürdün bu ortamı yumuşatıp Suriye ile ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor. Aynı zamanda Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesi için de bir girişimde bulunmak istiyor. Buna ön ayak olmasının sebeplerinden biri Ürdün’ün Suriye’deki iç çatışmadan çok zarar görmesi. Türkiye diyoruz ama Lübnan da ekonomik anlamda çöktü. Aynı zamanda Ürdün çok ciddi anlamda başta uyuşturucu kaçakçılığı olmak üzere, mülteci meselesi, Suriye’deki iç savaşın ciddi anlamda etkisinin olduğunu söylemek gerekiyor. Ama bütün bunları değerlendirdiğinizde ilk defa dışişleri düzeyinde beş Arap ülkesi bir masada oturabildi. Amman toplantısı Arap Birliği’nin yeni bir toplantısı olarak da değerlendirmek gerekiyor. Mısır ve Suudi Arabistan’ın olması, Irak Dışişleri Bakanı’nın olması, Ürdün’le ve Suriye’nin olması durumu var. Bunlar Arap dünyasında önemli ülkelerdir. Arap Birliği’ni geniş yelpazede ele alabiliriz ama asıl omurgası bunlar.”
‘Mısır’ın BM üzerinden yürütülmesini talep etmesi dikkat çekici’
Semin, Amman toplantısının sonuç bildirisinde BM’ye yapılan atfa işaret etti. ABD yönetimi Suriye ile ilişkilerini düzelttiği için Mısır’a açık ikazlarda bulunurken, Semin, Kahire yönetiminin BM himayesinde kolan ancak sonuç getirmemiş uzlaşmadan söz etmesine dikkat çekti. Diğer yandan Semin, Mısır’ın Arap Birliği’ndeki çoktan zayıflamış konumu ve yerini Suudilerin aldığını anımsattı:
“Arap Birliği ile ilgili Suudi Arabistan-Irak 1936’daki anlaşmasıyla ortaya çıkan bir süreç vardı. O sebeple bunların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sonuç bildirisine baktığımızda Esad rejiminin taviz vermek istemediğini görüyoruz. BMGK’nın Aralık 2015’te 2254 no’lu bir kararı var. Aslında o karar şuydu; 6 içerisinde yumuşak geçiş, 18 ay içinde de BM himayesinde bir seçim yapılması. Bunun zaten hayal olduğu doğru. Bunu Mısır sürekli gündeme getiriyor. Suriye Dışişleri Bakanı’nın Mısır ziyaretindeki en büyük tartışma konularından biri. Çünkü Mısır geçmişten gelen Suriye ile ilişkilerini her ne kadar iyi görsek de sorunlar yaşadığı bilinmekte. Mısır diye bir şey kalmadı. Daha önce Arap dünyasının omurgası olarak nitelendirilirdi. Arap camiasındaki liderlik Suudi Arabistan’a geçmiş durumda. BAE de Suudilerle hareket ediyor. Zaten şu anda Mısır’ın elinden Arap liderliği alınmış durumda. Onun için buradan çıkan sonuca baktığımızda sonuç içerisinde dikkatimi çeken her şeyde BM’ye bağlı koordinasyon ya da örgütlerle işbirliği üzerinden yürütülmesini talep ediyorlar.”
‘ABD’ye bir şey demiyorlar ama Türkiye’ye söylüyorlar’
Arapların açıkça anmasalar da Türkiye’nin askerlerini Suriye’den çekmesine atıp yaptıklarını belirten Semin, ABD’ye ise bir şey demediklerinin altını çizdi. Semin’e göre Şam’ın Arap dünyasıyla ilişkileri düzeldikçe Türkiye ile normalleşme süreci zorlaşır:
“İkincisi yabancı güçlerin çıkması. Buna vurgu yapmıyorlar ama kastettikleri açıkça Türkiye. ABD’ye bir şey demiyorlar ama Türkiye’ye söylüyorlar. Türkiye’nin de güvenli bölgeden düzenlediği sınır ötesi operasyonlardan sonraki sürece baktığınızda geri çekilmesini istiyorlar. Bugüne kadar da Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşememesinin nedenlerinden bir tanesi de Türkiye’nin oradaki askeri gücünü geri çekilmemesi. Bu konuda biraz formül bir çıkış yolu bulunması gerekiyor. Ama Araplar bunu kendileri de teyit etmeye başlıyorlar. Suriye’nin Arap Birliği’nde olsun olmasın ama Arap dünyasıyla ilişkileri güçlendikçe Türkiye ile normalleşme süreci zorlaşacaktır.”
‘Araplar öyle veya böyle Suriye’yi geri almak istiyorlar’
Herkesin Türkiye’de 14 Mayıs’taki seçimi beklediğini belirten Semin, Amman bildirisinin unsurlarına da işaret ederek, “Araplar öyle veya böyle Suriye’yi geri almak istiyorlar” dedi:
“Şu anda Suriye 14 Mayıs’ı bekliyor. Seçimden dolayı da ağırdan gittiği belli. Türkiye ile Suriyeli sığınmacı konusu, kendileri de güvenli şekilde geri dönmeleri konusu Amman bildirgesi içinde var. Bütün bu karmaşaya baktığımızda aslında şu çıkıyor. Araplar öyle veya böyle Suriye’yi geri almak istiyorlar. Her ne kadar Katar ile Kuveyt karşı da çıksa Suriye’nin geri dönüşünü sağlayacaklar. Suudiler, Katar’ı dinlemez. Ama Kuveyt’in etkisinin de olduğunu söylemek lazım. Kuveyt’in buradaki itirazı dikkate alındığı için bu karar gecikiyor. Şu ana kadar Suriye’ye herhangi bir davet gitmedi. Bu çetrefilli şekilde devam edecek. Sonuç olarak 16 gün kaldı. 19’unda zirve gerçekleşecek. Üyelikten zaten çıkarılmadı. 1943 yılında yapıldı. Ama bunu daha önce 1979’da Mısır’ın üyeliğini askıya aldılar. Sekreteryasını Mısır’dan Tunus’a taşıdılar. Arap Birliği’nin tüzüğünü okuduğunuzda şu anda Suriye’nin yanında Arapların durması gerekiyordu. Biraz NATO gibi de olmalıydı. Ama neticede kendi içlerindeki rekabet ve dış etkenlerden dolayı bugüne kadar Arap ülkeleri bu birlik üzerinde de birlik olamadılar.”
‘Burada Amerika faktörü var. Türkiye geç kalıyor’
Semin, ABD’de Trump ve Biden yönetimlerinin bölgede oynadıkları role dikkat çekerken, Türkiye’nin bu süreçte geç kaldığı değerlendirmesinde bulundu:
“Arap dünyasının Suriye ile normalleşmesinde Trump ile Biden arasında bir fark var. Trump ciddi anlamda Arap ülkelerine normalleşmeme konusunda baskı yapıyorlardı. İran ile ilişkisini kestiği için Körfez ülkeleri Trump’ı dinliyorlardı. Ama Biden, İran ile müzakerelere başladıktan sonra Arap ülkeleri üzerinde bir baskı kuramadığı için artık normalleşme sürecini de hızlandırdı. Trump, Arapların Suriye ile normalleşmesine biraz engel olmuştu. 2018’de Suriye’de BAE ve Bahreyn büyükelçiliklerini açmıştı. Bunlarda Amerika faktörü var. Arap dünyasının iç dinamiklerini de dikkate alıp Türkiye açısından baktığımızda bu konuda geç kalıyor. Ama maalesef güvenlik meselesi var. Bu konuda yıllardır izlenen politikalar içerisinden çıkılamıyor.
‘Reisi’nin ziyareti İran'ın Suriye'yi bırakmayacağı mesajı’
Semin’e göre İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin 2010’dan bu yana Şam’a yönelik İran’dan ilk ziyarette üç faktör öne çıkıyor: İsrail’e mesaj, Suriye’yi bırakmama mesajı ve ABD ile Rusya arasındaki faktör. Semin, Arapların ise İran ile normalleşmeden Yemen yahut Suriye’deki durumun normalleşmeyeceğini anladıkları görüşünde:
“Bunu üç temel faktör üzerinden okuyorum. En son Ahmedinejad, Eylül 2010’da Şam’ı ziyaret etmişti. İsrail’e karşı bir mesajı var. İsrail bu kadar bombalıyor, bu kadar güvenlik sorunları varken buraya gelebiliyorum demek istiyor. Ne kadar yakınlaşırsanız yakınlaşın Suriye’yi hiçbir şekilde bırakmayacağım. Suriye ile ilişkileriniz daha önce de güçlüydü ama İran etkisinin süreceğini gösteriyor. Amerika ile Rusya arasındaki faktörler de üçüncüsü. Yıllardır Suriye’de işbirliği içerisinde Rusya ve İran işbirliği içerisinde. Bunu net şekilde de pekiştirdiğini göstermeye çalışıyorlar. 2011’den bugüne kadar Esed iki kez İran’ı ziyaret etti. En son 2022’de Tahran’ı ziyaret etmişti. İran, buradaki Arap dünyasıyla normalleşme sürecini ve küresel ve bölgesel anlamdaki gelişmeleri çok da dikkate almadan kendi ilişkilerinin güçlü olduğunu gösterme mesajı vermeye çalışıyor. Araplar, özellikle Suudi Arabistan yıllardır şunun farkında. İran ile normalleşmeden ne Yemen savaşı ne de Suriye savaşı sonlanacak ya da ne o ne o normalleşecek.”
‘Ortadoğu’nun gerçeği savaşı biz başlatırız, biz bitiremeyiz’
Semin, Ortadoğu’da savaşı başlatıp bitirememe gerçeğine işaret ederken, Suudi Arabistan’daki genç veliaht dahil yeni liderliklerdeki farklılaşmaya da atıfta bulundu:
“Ortadoğu’daki savaşı biz başlatırız, biz bitiremeyiz. Savaşın başlamasına biz karar veririz ama bitirilmesinde biz karar veremiyoruz. Bu bölgenin gerçeği bu. Araplara baktığınızda kendi aralarında kaç savaş, çatışma, anlaşmazlık, ideolojik çatışma olduğunu görürsünüz. Suudi Arabistan üçüncü nesile geçti. Eski krallar gibi değiller. Hepsi Amerika’da, Batı’da dünyayı okuyorlar. Muhammed Bin Salman başta olmak üzere hepsi liderliği ve dünyayı saray içinden değil bu dünyayı gezerek okuyorlar. Bunu bilinçli olarak yaptıklarını görüyoruz.”
‘Çin ön plana çıkıyor ama Amerika da bu bölgeyi bırakmıyor’
Semin’e göre Ortadoğu’daki gelişmelerde Çin faktörü de var. OPEC+ kararlarından artık ABD eksenli politika izlenmediğinin anlaşıldığı görüşündeki Semin, İran-Suudi anlaşmasında rol oynayan Çin öne çıksa da ABD’nin bölgeyi bırakmayacağı değerlendirmesinde bulundu. Semin, “Her yerde bir masa kurulmuş ama Türkiye yok şu anda. Bunun Türkiye açısından çok sorunlu ve riskli olduğunu düşünüyorum” vurgusu yaptı:
“Çin faktörü var. Normalleşme sürecinde Çin ve Rusya ile ilişkileri var. Artık Amerikan eksenli bir politika izlemiyorlar. OPEC+ kararlarından görebiliyoruz. Petrolün geçen ekim ayındaki toplantıda 2 milyon varil düşürdüler. Geçtiğimiz ay içinde de 1 milyon 600 bin varil düşürerek, petrolün günlük düşürülmesini 3 milyon 600 bin varile çıkardılar. Amerika’nın etkisi şu an tartışılıyor. Ortadoğu’da acaba yerini Çin mi dolduracak, Amerika’dan geri mi kalıyor, Çin artık ön plana mı çıkıyor? Evet, Çin ön plana çıkıyor. Ama Amerika da bu bölgeyi bırakmıyor. Bugüne kadar bu bölgede bir boşluk oluşturmadı. Sadece çok iyi dizayn edemediği için, biraz da Asya-Pasifik’te Tayvan, Filipinler, Güney Çin Denizi’ndeki gelişmeler doğrultusunda baktığımızda Çin’in Ortadoğu’ya dikkatini çekerek biraz kendisi karıştırmak istiyor. İran ile Suudiler arasındaki ilişkilerin normalleşmesinde Çin’in büyük rolü var. Çünkü iki tarafa da yatırım vaadi var. Çin’in İran ile Mart 2020’de 25 yıllık 400 milyar dolarlık bir yatırım anlaşması var. Ortadoğu için 25 yıl değil 25 saniye bile çoktur. Bunu göze alarak yaptılar. Onun karşılığında petrol fiyatı ne olursa olsun onlara aynı fiyat üzerinden satılacağı anlaşması var sadece. Bunlara bakıldığında Çin’in bölgede güçlenmesi, İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri de etkilediğini, normalleşme sürecini de hızlandırdığını söylemek gerekir. Çin daha önce de 2000 yılında da aynı şekilde İran ile Suudi Arabistan arasında arabuluculuk yapmıştı. Sadece Şi döneminde değil yani. Sonuç itibarıyla Ortadoğu’da Türkiye seçimle meşgul ama çok önemli gelişmeler var. Her yerde bir masa kurulmuş ama Türkiye yok şu anda. Bunun Türkiye açısından çok sorunlu ve riskli olduğunu düşünüyorum.”