ANKARA'DAN HABER VAR

Hukukçu Murat Özveri: Emeğin yağmasına göz yumulan bir ülkedeyiz

Hukukçu Dr. Murat Özveri, Türkiye’de emek olgusunun ‘üretim sürecinin basit bir vidası’ olarak algılandığını savundu. Özveri işçinin sosyal, fiziksel iyilik halinin gözetilmediğini belirterek, “Birim zamanda en yoğun üretimi yapmak için insanın fiziki kapasitesi sonuna kadar zorlanarak sermaye birikiminin çarkları döndürülmeye çalışılıyor” dedi.
Sitede oku
Radyo Sputnik’te yayınlanan Aysel Alp'le Ankara'dan Haber Var programında, 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı düzleminde Türkiye’de emek-sermaye ilişkisi Hukukçu Dr. Murat Özveri ile; 14 Mayıs seçimlerine giderken seçmen davranışları ise Siyaset Bilimci Prof. Tanju Tosun ile konuşuldu.

‘Türkiye’de haftalık çalışma süresi 52.2 saat’

‘Ucuz, kalifiye, izin kullanmayan, hastalanmayan ve haftalık 52.2 saat çalışmayı yüksünmeyen bir işçi sınıfı üzerinden sermayenin Türkiye’ye davet edildiğini’ dile getiren Özveri, bu şekilde emeğin yağmasına göz yumulduğunu söyledi. Özveri, şunları kaydetti:

“Türkiye’de haftalık çalışma süresi resmi rakamlara göre 52.2 saate denk geliyor. Biz bununla övünüyoruz ve uluslararası sermayeyi çağırıyoruz haftalık çalışma süresinin uzun olduğunu örnek göstererek. Ucuz, kalifiye, izin kullanmayan, hastalanmayan, haftalık 52.2 saat çalışmayı yüksünmeyen bir işçi sınıfı üzerinden sermayeyi ülkeye davet ediyoruz. Emeğin yağmasına göz yumulan bir ülke durumundayız. Yağmada ne gerçek ücret değerini bulur ne işçinin sosyal, fiziksel iyilik hali gözetilir ne de gerekli önlemler alınır. Emek, üretim sürecinin basit bir vidası gibi, bir makine parçası gibi algılanır ve ‘hadi hadicilik’ üzerinden birim zamanda en yoğun üretimi yapmak için insanın fiziki kapasitleri sonuna kadar zorlanarak emek yoğun teknolojiler, geri kalmış teknolojilerle sermaye birikiminin çarkları döndürülmeye çalışır. Türkiye’nin en büyük sorunu ve handikapı da budur.”

‘İş gücü piyasası güvencesizlik üzerinden parçalanıyor’

İş gücü piyasasında güvencesizlik üzerinden denetimin en üst noktaya çıkarıldığını kaydeden Özveri, “İş gücü piyasası Türkiye’de güvencesizlik üzerinden hiyerarşik bir şekilde parçalanmıştır. Bu parçalanmışlığı sürdürebilmek için işçilerin bilinçlerinde, algılarında da oynamalar yapılıyor. Kadrolu işçiye ‘en küçük hatanda seni en güvencesiz basamak olan yevmiyeci konuma düşürürüz’ diye üstelik de hiçbir maliyeti olmayacak şekilde bu organizasyon sayesinde iş gücü üzerinde denetimi en üst noktaya çıkartıyorlar. Zaten yeni üretim dedikleri toplam kalite başlığıyla şirinleştirdikleri modelin temel mantığı da iş gücü piyasasını bir kast sistemi içerisinde parçalayarak kontrol altına almak” dedi.

‘Seçim sonucu son ana kadar belli olmayacak’

Seçim sonuçları konusunda araştırma şirketlerinin çoğunun yanılacağını iddia eden Siyaset Bilimci Prof. Tanju Tosun ise, kararsız seçmene dikkat çekerek seçim sonuçlarının son ana kadar belirlenemeyeceğini söyledi. Tosun, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Araştırma şirketlerinin adayların toplumsal desteği konusundaki farkı büyük ölçüde yöntemle ilgili sorunlardan kaynaklandığını; yani evreni örneklemde temsil ettirme anlamında bilimsel yöntemin kurallarına çok da uygun olmadığını düşünüyorum bazı araştırma firmalarının. Çoğunun da yanılacağını tahmin ediyorum. Kamuoyu araştırmaları belirli bir anın fotoğrafını çeker. Seçime 12 gün var. Bu 12 gün içinde çok şeyin değişme olasılığı da mümkün. Yüzde 10-12 civarında bir kararsız kitleden söz ediliyor. Anlaşılan o ki sonucu bu kararsız kitle tayin edecek. Çünkü adaylar arasında makas da çok açık değil. Belki ilk kez sonucu önceden kestirilemeyen bir seçimle bu ölçüde karşı karşıyayız.”

‘Aile ortamındaki politik diyaloglar genç seçmeni etkiliyor’

Genç seçmenin oy verme davranışında etkilendiği noktaları ‘sosyal medya ve aile ortamı’ olarak sıralayan Tosun, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Pazar günkü CHP mitingi sonrasında ilk kez oy kullanacak bir grup gençle görüşme imkanımız oldu. Örneğin içlerinde İnce’ye oy vermeyi düşünenler de varmış ama gerek katıldığı programlar; gerekse sosyal medyada rakiplerin etkili bir biçimde ‘neden oy verilmemesi’ konusundaki değerlendirmeleri bu kitleyi ikna etmiş. Bir de çok ilginçtir, mesela başka illerde okuyup ailelerinin yanına bayram ziyareti için giden gençlerin aile ortamlarında aileleri İnce’ye oy vermemeleri yönünde bu gençleri ikna etmişler. Yani aile ortamındaki politik diyaloglar da ilk kez oy kullanacak seçmenin tercihini etkiliyor bu anlamda.”

‘Sosyal medyada İnce’ye olan destek sabun köpüğü gibi’

Memleket Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’ye olan desteğin 1 ay öncesine kıyasla yarı yarıya azaldığı bilgisini paylaşan Tosun, şunları söyledi:

“Aksoy Araştırma’da da Sayın İnce’nin desteğinin 5.8’e düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla sosyal medyadaki popülerlik biraz sabun köpüğü gibi. Bir anlamda bir rüzgara kapılıp o rüzgarın etkisiyle bir yere yönelme ya da savrulma ama çok kolay da tüketme ve tüketilme hali anladığım kadarıyla geçerli. Bugün itibariyle bir ay öncesine göre yarı yarıya azalmış olan bir İnce desteği var. Azımsanmayacak bir kitle kararsız İnce’ye oy vermeme durumunda. Geçen gün Area araştırmanın özellikle sosyo demografik özelliklerle parti aday tercihleri ilişkisinden anlıyoruz. Örneğin Seçim ikinci tura kalırsa her 5 İnce seçmeninden biri sandığa gitmeyeceğini söylüyor. Buna karşılık 2 seçmenden birinin (yüzde 55.4) Kılıçdaroğlu’na, her 5 seçmenden 1 tanesinin de (yüzde 23.8) Erdoğan’a oy vereceği anlaşılıyor. Yüzde 20 ise sandığa gitmeyeceğini belirten bir seçmen kitlesi var.”

Yorum yaz