EKSEN

‘Suudi Arabistan Yemen’de ateşkes ve anlaşma aramaya mecbur kaldı’

Erhan Güngör’e göre Suudi Arabistan Yemen’de 9 yılda diz çöktüremediği Husi ağırlıklı Sanaa hükümetiyle anlaşma aramak zorunda kaldı. Çin arabuluculuğunun etkisi olsa da asıl aktörün Umman olduğunu belirten Göngör, Husilerin ateşkes şartlarına dikkat çekti. Güngör’e göre Suudilerle anlaşma olursa Güney Yemen’de etkili olan BAE için sorun çıkacak.
Sitede oku
Suudi Arabistan ile İran arasında 10 Mart’ta Çin Halk Cumhuriyeti arabuluculuğunda açıklanan anlaşmanın Ortadoğu’ya etkileri kısa sürede görünür oldu. Suudi Arabistan’ın oluşturduğu Arap koalisyonuyla 2015’te başlattığı ve bumerang gibi dönüp kendisini vuran çatışmada Umman’ın girişimleriyle yürütülen ateşkes sürecinde kritik gelişmeler yaşanıyor. Bir Suudi heyeti 9 Mart’ta başkent Sanaa’daki Ensarullah’ın ağırlıkta olduğu hükümetin ayağına giderek ateşkes ve barış koşullarını görüştü. Ensarullah başta Yemen’de büyük insani sorun yaratan ablukanın kaldırılması olmak üzere pek çok koşul ortaya koyuyor. Taraflar arasında ilk etapta bir esir değişimi gerçekleştirildi. Geçen yıl yarım kalan ateşkes ve olası barış anlaşması için yeni umutlar doğmuş durumda.
Gelişmeleri Kudüs TV Haber Müdürü Erhan Güngör ile konuştuk.

‘Geçen yılki ateşkes Suudilerin sözünü tutmaması yüzünden çöktü, çatışmasızlık hali ortaya çıktı’

Erhan Güngör’e göre Suudilerle Sanaa hükümet arasındaki ateşkes müzakereleri doğrudan Çin arabuluculuğunda yapılan İran-Suudi anlaşmasıyla bağlantılı değil. Umman’ın epeydir oynadığı role dikkat çeken Güngör, bir yıl önce Riyad’ın vaatlerini tutmaması nedeniyle altı ay sürebilen ve sonra uzatılamayan ateşkese ve ‘çatışmasızlık haline’ atıf yaptı:
“Suudilerle Sanaa arasındaki ateşkes müzakerelerini, İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmaya doğrudan bağlamak doğru değil. Ateşkes müzakereleri bir yıl öncesine dayanıyor. Geçen nisan ayında ateşkes anlaşmasına varılmıştı. 6 ay sonra uzatılmadı ama şöyle bir durum oldu. O günden bugüne bir çatışmasızlık durumu yaşandı. Hem ABD hem Suudi tarafı Sanaa hükümetine ateşkesi uzatması için baskı yapıyorlardı. Diplomatik müzakereler yapılıyordu. Ensarullah’ın ateşkes anlaşmasını tekrar uzatmamasının nedeni, karşı tarafın verdiği sözde durmaması. Onların insani birtakım talepleri vardı. Suudi koalisyonu ile yapılan görüşmelerde üç konuyu birbirinden ayırıyorlar. İnsan talepler; saldırıların durdurulması, ablukanın kaldırılması; yani Hudeyde Limanı’na giriş çıkışların serbest olması, Sanaa Uluslararası Havaalanından tüm destinasyonların serbest olması, kamuda görevli tüm devlet memurlarının maaşlarının ödenmesini istiyorlardı. Esir takası da vardı. Siyasi, askeri ve güvenlikle ilgili konuların daha sonraki müzakerelerde ele alınmasını istiyorlardı. Umman yıllardır Suudi koalisyonu ve Sanaa hükümeti arasında duruyor. Sanaa hükümeti, Umman yönetimine defalarca teşekkürlerini bildirmişti. Umman, Ensarullah için bir çıkış kapısı olmasından dolayı da önemli. Sanaa da İran-Suudi anlaşmasının Yemen’le barış sürecine etki edeceğini söylüyor zaten. Yemen çözümünün ana hatları Suudi koalisyonunun saldırılarını durdurması ve bir anlaşmaya varması.”

‘Sanaa hükümeti, İran’ın direktifleriyle hareket etmiyor’

Güngör, diğer yandan Sanaa hükümetinin İran’dan aldığı desteğe rağmen Tahran’ın ‘vekili’ görülmemesi gerektiğini vurguladı:
“Sanaa’nın İran’ın bir vekili olarak görmemek gerekiyor. Bir ittifak ilişkisi var, Filistin meselesi başta olmak üzere projeksiyonları aynı. İran’ın bir etkisi olmakla birlikte Sanaa hükümeti, İran’ın direktifleriyle hareket etmiyor. İran her ne kadar Ensarullah’a silah temin ettiğini kabul etmese de bunun olduğunu biliyoruz. Filistinlilere destek gibi Yemen’de de Ensarullah’a destek veriyor. Hatta muhtemelen Yemen’in İHA ve balistik füze teknolojisine baktığımızda İran’dan Sanaa’ya teknoloji aktarımı olduğunu söyleyebiliriz.”

‘Ensarullah hareketinin yerelden bölgesel güce dönüşünü gördük’

Göngör, Suudilerin ABD desteğinde birkaç hafta veya ayda bitirmek üzere başlattığı savaşın Ensarullah’ı İsrail’e de rahatsız edecek bir güce dönüştürdüğü görüşünde:
Yemen’e yönelik saldırılar 26 Mart 2015’te başlamıştı. Obama yönetiminin bizzat teşvikiyle başlatılan bir saldırıydı. Suudi Arabistan ve ABD, birkaç hafta veya en fazla birkaç ay süreceğinden emindi. Ama gelinen süreçte Ensarullah hareketinin yerelden bölgesel güce dönüşünü gördük. Özellikle Yemen sahasında belirleyici olan tek güç Ensarullah. Bölgesel güç derken İsrail ile ilgili boyutları da var. İsrail’de bugün ‘Eğer Suudi Arabistan ve Sanaa anlaşırsa, Ensarullah’ın silah envanteri kendilerine dönebilir’ endişesi var.”

‘Suudi Arabistan mecbur kaldı’

Suudi Arabistan’ın ve en büyük ortağı BAE’nin dokuz yılda verdiği büyük kayıplara dikkat çeken Güngör, Aramco dahil stratejik tesislerin de hedef alınır hale gelmesinin Riyad’ı ateşkese mecbur bıraktığı değerlendirmesinde bulundu:
“Suudi Arabistan, Ensarullah ile ateşkese 8 yıllık bir savaştan sonra mecbur kaldı. Ensarullah’a diz çöktürmek isterken büyük kayıplar verdi. Savaşın 9. yılında Yemen Silahlı Kuvvetler Sözcüsü’nün brifingi vardı. Kendi füze ve İHA güçlerinin daha da geliştirildiğini açıkladı. ‘Bugün İHA ve füzelerimiz başkentlerinize ulaşabilecek ve askeri tesislerinizi hedef alabilecek niteliktedir’ diyerek koalisyon ülkelerini açıkça tehdit etti. Yani ‘Bizim isteklerimizi yerine getirmezseniz bu ateşkes durumu daha fazla sürmeyecek, silahlarımız tepenize yağacak’ şeklinde bir tehditti. Ensarullah, Suudi Arabistan ve BAE'ye 589 operasyon düzenlemiş. Yemen Silahlı Kuvvetler Sözcüsü, Suudi ordusunda 11 bin civarında ölü ve yaralının olduğunu da açıkladı. Aynı şekilde BAE’nin de subayları dahil toplam ölü-yaralı sayısının 1250’yi aştığını söylemişti. Bu rakamlara Suudi ve BAE’nin Yemen’deki vekil milisleri dahil değil, çok daha büyük kayıplar verdiler. Yemen’in sürekli saldırılarına maruz kalan Suudi Arabistan bu durumu sürdürmek istemedi. 2019’daki Aramco saldırısı, Suudi Arabistan’da büyük bir şey yarattı. Tekrarlanabileceğini düşünerek Muhammed Bin Salman artık Ensarullah’tan bir güvenlik garantisi alarak en azından bir ateşkese varmak istiyor. Çünkü onun da gerçekleştirmek istediği projeler var. 100 milyarlarca dolarlık kalkınma projeleri var.”

‘Suudilerin arabulucu gibi gitmesi garip’

Suudilerin savaşı başlatan taraf olmalarına rağmen Sanaa hükümetine Aden hükümetiyle anlaşma için ‘arabulucu’ gibi gitmesindeki garipliğe dikkat çeken Güngör, Sanaa hükümetinin ise bunu kabul etmediğini vurguladı:
“Bu ateşkes anlaşması tekrar imzalanacak mı? Sanaa Savunma ve Güvenlik İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı, Suudi delegasyonunun arabulucu rolü üstlenmesinin garip olduğunu söylüyor. Suudi delegasyonu Sanaa’ya ‘Sizinle Aden hükümeti arasında arabuluculuk yapıyım’ diyor. Sanaa hükümeti de ‘Bizim asıl meselemiz sizinle, onlar muhatabımız değil. Onlarla iç siyasi meseleleri konuşuruz. Ama şu an insani meselelerle ilgili saldırıların ve ablukanın kaldırılmasıyla ilgili muhatabımız sizsiniz. Savaşı siz başlattınız, arabuluculuğu üstlenmenizi asla kabul etmiyoruz’ diyor. Sanaa Savunma ve Güvenlik İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı, ‘Saldırıları durdurmak ve ablukayı kaldırmak için müzakere saldıran ülkeyle konuşulması gereken bir konu’ demişti. Siyasi çözümse sadece Yemen’e aittir.”

‘Riyad-Sanaa ile anlaşırsa Yemen’in güneyinde etkili olan ve Suudilerle kapışan BAE sorun yaşayacak’

Güngör, Yemen savaşının geldiği noktada geçen yıldan bu yana Suudi Arabistan ile BAE arasında ülkenin güneyinde ve Aden’deki kıyı bölgeleri, kilit limanlar ve adalar üzerinde vekilleri aracılığıyla yürütülen çatışmalara da atıfta bulundu. Göngör’e göre, Suudi yenilgisinden faydalanarak buralarda etkili olan BAE, Riyad Sanaa hükümetiyle anlaşırsa zorda kalacak:
“Yemen’in Aden vilayeti gibi tüm güney illerinde BAE’ye bağlı güçlerin etkinliği var. Bu bölgede Suudilerle BAE arasında şiddetli bir rekabet, vekil güçleri arasında çatışma var. Ateşkesin başladığı bir yıl önceki nisandan beri sürekli aralarında çatışıyorlar. Güney Geçiş Konseyi’nin özellikle sorunu Islah partisi ile. Onlar da Suudilerin en önemli vekil gücü. ‘Yemen İhvanı’ diyebiliriz. Yemen’de Ensarullah’tan sonra en çok sözü geçen, en güçlü hareket diyebiliriz. BAE’nin Yemen’in güneyinde kendine has bir gündemi var. Yemen’in kuzeyiyle Suudiler uğraşıp büyük kayıplar verirken, BAE güneyde stratejik öneme haiz Yemen limanlarını ele geçirmeye çalışıyor. Yemen adaları var, gerek Arap denizinde Aden açıklarındaki takımadalar, gerekse Kızıldeniz’deki bazı adalar. Hepsi Doğu-Batı deniz ticareti açısından önemli. BAE, buralarda kontrolü ele geçirdi. Son günlerde Suudiler, Aden açıklarındaki Sokotra dahil BAE kontrolündeki bu adalara güç yığmaya çalışıyor. BAE ve Suudi Arabistan arasında böyle bir çatışma var. Suudiler Sanaa ile ateşkese varırsa, buna rağmen BAE varlığını sürdürmeye çalışırsa BAE için de büyük sorunlar çıkacak. Ensarullah’ın silahları bu kez sadece BAE ve vekillerine dönecek. Dolayısıyla Emirlikler bunu göze alamaz.”

‘ABD ve İngiltere bölünmüş ve zayıf bir Yemen istiyor’

Güngör ateşkesle ilgili belirsizliklere dikkat çekerken, ABD ve İngiltere’nin Ensarullah’ın güçlü olduğu birleşik bir Yemen istemediğine dikkat çekti:
“Bu ateşkes anlaşmasının öncelikle netleşmesi lazım. Sanaa’daki görüşmeyle ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Bazı detaylar hala görüşülüyor olsa gerek. Sana hükümetini, ablukalarla ve uçuşların kontrollü olması şeklinde daha baskı altında tutarak bir ateşkese varmak istiyorlar. Ama Sanaa bunu asla kabul etmiyor. Ateşkes olsa bile barış süreci kolay kolay gerçekleşmeyecek. Burada ABD ve İngiltere faktörü de var. ABD ve İngiltere kesinlikle Ensarullah’ın güçlü olduğu birleşik bir Yemen istemiyor, bölünmüş zayıf bir Yemen istiyor. Dolayısıyla barış kelimesinden söz etmek için daha çok erken.”
Yorum yaz