YOLCU YOLUNDA GEREK

Doğan Tılıç: En önemli, önemliden önce gelir; aksi hâlde önemli de önemsizleşir

BirGün yazarı Doğan Tılıç, dünden bugüne bakılarak alınması gereken en önemli derslerden birinin ‘birlik olmanın önemi’ olduğuna vurgu yaptı. Tılıç, "Biz seçimlere gidiyoruz. Bu son seçim gibi şeyler söyleniyor ya… Böyle bir şey yok" dedi.
Sitede oku
Radyo Sputnik’te Enver Aysever ile Yolcu Yolunda Gerek programının konukları Hacı Tonak, Birgün yazarı Doğan Tılıç ve BirGün Gazetesi İmtiyaz Sahibi İbrahim Aydın oldu. Kızıldere’den sonra Türkiye’de yaşananların değerlendirildiği programda, geçmişten bugüne gelen sorunların ve sürecin genel çerçevesi konuşuldu.

Kızıldere olayı ve Deniz Gezmişlerin idamı

Kızıldere olayında sürecin gelişimini anlatan Deniz Gezmiş’in arkadaşlarından Hacı Tonak, Denizlerin idamına giden yoldaki hukuki ayrıntıları da paylaştı. Dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün siyasi idamlara karşı olduğunu söyleyen Tonak, ‘İnönü, Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. Hem usül, hem esastan başvuru yapıldı ve reddedilmesi istendi. AYM usülden inceledi ve Meclis’e geri gönderdi. Meclis yeniden oyladı ve yeniden kabul etti. Usül hataları giderilmiş olarak AYM’ye gönderildi. Bu sırada CHP içinde bulunduğu sorunlar nedeniyle yeniden esastan itiraz yapmadı. AYM de esastan inceleme yapmadı’ ifadelerini kullandı:
‘Mahir Çayan’ı çok önceden, daha Fikir Kulüpleri Federasyonu döneminden tanıyordum. Altı ay Fransa’ya gitti geldi, döndüğünde daha başka biri olmuştu. Oradaki mücadeleyi iyice gözlemlemiş ve burada gençlerin liderlerinden hâline gelmişti. Dev-Genç kitlesi Mahir’i siyasal önderi olarak kabul etmekteydi. Mahirler, Cihanlar İstanbul Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtıktan sonra yeniden örgütlenmeye çalışıyordu. O sırada Denizlerin idamı gündemdeydi. Önce Yargıtaya gitti, sonra oradan döndü. Kısmen kabul edildi, kısmen reddedildi. 18 kişiye idam cezası verilmişti, önce 7’ye indi, en son 3 kişi kaldı. Bu süreçte imzalar toplanıyordu. İstanbul’dan Onat Kutlar ve Yaşar Kemal, Ankara’dan Altan abi ve Erdal Öz özellikle çaba harcadılar. İmzalar kamunun tanıdığı isimlere dönüktü ve 22 bine yakın imza toplandı. Yurt dışında da bazı çalışmalar vardı. Oralarda da imzalar toplandı sanatçılar, devlet insanları, bilim insanları tarafından. Bu durumun işe yaramayacağını düşündü Mahirler ve bir şey yapmak istiyorlardı. Kızıldere olayında doğru olmayan bir istihbarat üzerine Niksar’daki üs basıldı ve oradan askerler alınarak Kızıldere köyüne gidildi. Arkadaşlarımız orada katledildi. Sonraki süreçte Denizlerin durumu daha zora girdi. Meclis’te çalışmalar vardı. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. Hem usül, hem esastan başvuru yapıldı ve reddedilmesi istendi. İnönü siyasi idamlara karşıydı. Menderesler olayında da bunda da ölüm cezasına karşı çıkıyordu. AYM usülden inceledi ve Meclis’e geri gönderdi. Meclis yeniden oyladı ve yeniden kabul etti. Usül hataları giderilmiş olarak AYM’ye gönderildi. Bu sırada CHP içinde bulunduğu sorunlar nedeniyle yeniden esastan itiraz yapmadı. AYM de esastan inceleme yapmadı.’

Doğan Tılıç: ‘Bugünden düne bakarken almamız gereken en önemli ders…’

BirGün Gazetesi yazarı Doğan Tılıç, Kızıldere’den sonraki süreçte alınması gereken dersler olduğunu söyledi. Tılıç, ‘Aynı sömürüsüz dünya hayalini kuran devrimciler, bir örgüt şovenizmine itibar etmeden ölümüne bir birlik gerçekleştirdiler. Bugünden düne bakarken almamız gereken önemli derslerden birinin de bu olduğunu düşünüyorum’ ifadelerini kullandı.
İspanya’nın küçük bir kasabasını 1979’dan beri yöneten sosyalist başkan Gordillo’nun kendisine söylediği ‘Eğer bir devrimci, nimet paylaşımında kendini en sona, külfet paylaşımında en başa yazıyorsa asla sırtı yere gelmez’ sözünü paylaşan Tılıç, şu değerlendirmede bulundu:
‘O kadar çok devrimci 20’li yaşlarda öldürüldü ki… Ama bakın Meclis’te, Denizlerin idamı için coşkuyla el kaldırılan Meclis’te, vekiller konuşmalarında Mahirleri andılar ve dün coşkuyla el kaldıranların genelinde de bir sessizlik vardı. Bugün geriye baktığımızda o insanlarda en küçük bir leke göremiyoruz. Bir tek çalma, çırpma, bencillik, kendini öne koyma göremiyoruz. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. İspanya’da küçük bir kasaba var, 79’da Fatsa’da Terzi Fikri kazandığında orada da sosyalist Gordillo kazandı. O zamandan beri rakipsiz şekilde seçimleri kazanıyor. Ben bunun sırrını sormuştum, bana şöyle bir cümle kurdu; eğer bir devrimci, nimet paylaşımında kendini en sona, külfet paylaşımında en başa yazıyorsa asla sırtı yere gelmez. Şimdi Mahirler, külfet paylaşımın en uç noktasında, bütün yükü omuzlarına aldılar. Ölümüne… Nimet paylaşımında ‘benim için’, ‘bana’ dedikleri hiçbir şey yoktu. Onlardan bize böyle muhteşem bir ahlak, bir kararlılık, bir cesaret, bir başka dünya hayali için yılmadan mücadele azmi kaldı. Şimdi biz seçimlere gidiyoruz. Bu son seçim gibi şeyler söyleniyor ya… Böyle bir şey yok. Sonucun iyi olacağını düşünen taraftayım ama sonuç ne olursa olsun; eğer Mahirlerden bize bir miras kaldıysa, en zor koşulda bile bir başka dünya, eşitlikçi özgürlükçü bir dünya için mücadele bitmeyecek. Dolayısıyla bu son falan değil, hiçbir şeyin sonu değil.’

İbrahim Aydın: ‘Amerika, gelişen sosyalist mücadeleyi baskılamak için çok özellikli politikalar izlemeye başladı’

Kızıldere’den sonra ortaya çıkan durumun ikinci bir bağımsızlık mücadelesi olduğunu ve bu nedenle Kızıldere’nin bir simge olduğunu söyleyen BirGün Gazetesi İmtiyaz Sahibi İbrahim Aydın, Amerika’nın soğuk savaş döneminde sosyalist mücadeleyi engellemek adına Türkiye’de ve Türkiye gibi ülkelerde yürüttüğü ‘sürek avına’ dikkat çekti:
‘Bu 51 yıllık süre, Cumhuriyet tarihinin yarısı kadar bir süreyi kapsıyor. Bunu herhangi bir gün olarak görmedik biz. Özellikle benim kuşağım, 78 kuşağı, Kızıldere’yi bir mücadele günü olarak anmaya çalıştı. Bu bir simgedir, bir duruşu ifade eder. Yeniden kurulacak bir Türkiye özlemini ifade eder. Biliyorsunuz Türkiye’de özellikle Cumhuriyetin kurucu kadroları, o günün koşullarında kendi sınıfsal durumuna uygun bir devlet kurdular. Bu devlet özellikle imparatorluğun yıkılmasından sonra, emperyalizme karşı mücadele verilerek kurulan bir devletti. Bir burjuva devleti kurdular ama bağımsızlık hedefi taşıyordu. Özellikle soğuk savaş koşulları sonrası Amerika, gelişen sosyalist mücadeleyi baskılamak için bizim gibi ülkelerde çok özellikli politikalar izlemeye başladı. 1923’te def edilmiş emperyalizm tekrar 50’lerden sonra ülkenin açık işgal biçimiyle olmasa da gizli işgal biçimine bürünerek tekrar bütün kurum ve altyapılarımızı çerçeveledi. Esas olarak bu gelişen sosyalist mücadelenin önünü kesmek için oldu. İkinci bir bağımsızlık mücadelesiydi aslında 30 Mart’ta ortaya çıkan. 68 kuşağı ve onun mücadelesi aynı zamanda emperyalist-kapitalist sisteme karşı topyekûn bir mücadele dönemdiri. Bu tüm dünyada da böyledir. Gelişen işçi sınıfı hareketi, o hareketin yeni bir Türkiye özlemi, o mücadeleye destek olan öğrenci kadroları… Dolayısıyla mücadelede işçi sınıfıyla ve işçi sınıfının gelecek tahayyülüne bürünen bir hareket ortaya çıktı. Bu hareketi hızlı şekilde bastırmak için 12 Mart darbesi gündeme geldi. O faşist darbe bütün gücüyle solu, sosyalistleri, toplumsal muhalefeti yok etme çabasına girdiler. Ciddi bir sürek avı başladı. Sadece Mahirler değil, Deniz Gezmiş ve arkadaşıları da bu mücadelenin parçasıydı. DİSK’ten, TİP’e kadar bütün sol sosyalist adına ne varsa onlara karşı topyekûn bir müdahalede bulunuldu. Sonuç itibarıyla bu müdahaleye karşı bir direniş de ortaya çıktı.’
Yorum yaz