‘Ukrayna ABD’nin ileri karakolu durumunda’
“Ukrayna orada Amerika’nın ileri karakolu durumunda. Rusya ile Amerika daha önce görüşmüyor muydu? Köktenci bir yaklaşımla birden Ukrayna üzerinden Rusya’nın nüfus alanını daraltma girişimi yapıldı. NATO’yu bir ülkenin sınırına kadar genişletmenin bir anlamı var mı? Bunun sonuçlarını öngörememek gibi bir durumu da ben anlamakta zorlanıyorum. Siz NATO kanalıyla genişleyerek bir ülkenin dibine gelirseniz kimse buna izin vermez. Bunun için uzman olmaya gerek yok. Siz ‘Bu kadar yeterli. Biz artık geri çekilelim’ deme şansınız yok. Artık birilerinin Ukrayna’dan elini çekme şansı kalmadı. Dolayısıyla geri dönülemez bir sürece girildi. Bu da savaşa gidecek kaynakların artması demek.”
‘Neoliberal politikalar otoriter rejimi beraberinde getirir’
“Birçok ülkede Neoliberal otoriter rejimler var. Şunu unutmayalım; Neoliberal politikalarla iktidara geliyorsanız otoriter rejimler kurmak zorundasınız. Neoliberal politikalar demokrasi ile yürümez. Siz bu politikaları ısrarla sürdüreceğim derseniz siz otoriter yapıları inşa etmek zorundasınız. Adı Parlamenter Rejim olur, yine otoriter yapılar olur. Parlamenter Rejime de geçseniz o rejimde güçler birliğini fiilen devreye sokarak otoriter rejimi yeni bir sistem getirmeden sürdürmüş olursunuz. Onun için ‘Parlamenter Rejim işin teminatıdır’ gibi bir şey de ısrarla savunulabilecek bir durum değil. Bunun köklü çözümü Neoliberal politikalarla vedalaşmak; kamucu, plancı, sanayileşmeyi önceleyen, ithal girdilere bağımlı yapıyı dönüştüren bir model.”
‘Post-Washington uzlaşmasında işçi sınıfının adı yok’
“2000’li yıllara doğru Post-Washington uzlaşması geldi. Özelleştirmeler devam etti. Bunları yaparken ‘piyasa dostu bir devlet oluşturalım’ dediler. Yönetişim diye bir kavram geldi. Bütün karar mekanizmalarında üçlü yapı olacak; sivil toplum kuruluşları, bürokrasi, özel sektörün kendisi. Maalesef bu Post-Washington uzlaşması ile dayatılmıştır, onun altını çiziyorum. Lenin’in ünlü bir sözü vardır; ‘Tüm iktidar Sovyetler’e’ der. Bu sloganı uluslararası sermaye ve onun iş birlikçileri şöyle anlamışlar; tüm iktidar sermayeye modeli. Yönetişim üç koltuğun da sermayeye verildiği bir sistem. Burada partilerin içinde işçiler de sosyalistler de olsa sonunda bu yönetişim modeli karşısına çıkacaktır. Yani özetle bu yeni modelde maalesef işçi sınıfının adı yok. Temsilcilerinin de adı yok. Seçimlerde listelere baksak bir emekçi görebilir miyiz diye, görülür. Belki o da sisteme meşruiyet kazandırmak için yapılır. Sınıfsal gerçeklikler o kadar çıplak ki artık hiç kimse herhangi bir şekilde rol yapmaya kalkmıyor.”