YOLCU YOLUNDA GEREK

Musevi yazar Levi: ‘Ulusal kimlik Türkçedir, Hrant da Mario da Enver de bu dilde ortaklaşmıştır’

Radyo Sputnik’te Enver Aysever ile Yolcu Yolunda Gerek programına, bir lise maçında yapılan Nazi selamı ile ilgili yayına bağlanan Musevi yazar Mario Levi, "Bu hareketi şu anda Almanya’da yapamazsın" dedi. Programa deprem bölgesinden katılan konuk son gelişmeleri aktarırken, Cumhur İttifakı’ndaki HÜDA-PAR tartışması da yorumlandı.
Sitede oku
Enver Aysever ile Yolcu Yolunda Gerek programının bugünkü gündeminde bir lise futbol karşılaşmasında Üsküdar Amerikan Lisesi’nden bir öğrencinin, Musevi Lisesi’ne karşı attığı golün ardından verdiği Nazi selamı, Cumhur İttifakı’yla görüşen Yeniden Refah Partisi ile HÜDAPAR’ın kadına şiddetin önlenmesi adına var olan 6248 sayılı kanuna yönelik sözleri ve Hatay Samandağ’da çadırlarından çıkarılmak istenen vatandaşların isyanı vardı.
Programa Hatay Samandağ’dan katılan Özkan Öz, hem çadırlarının kaldırılmak istenmesini hem de kardeşini kaybettiği İSİAS Otel’i gündeme getirdi.

Özkan Öz: ‘İSİAS Otel’de K.K.T.C’den gelen ekip olmasa belki kardeşimi tek parça hâlinde bile çıkaramayacaktık’

Özkan Öz, İSİAS Otel’e nasıl ruhsat verildiğini ve kimlerin imza attığını öğrenmek istediklerini ifade ederek ‘K.K.T.C.’den gelen kurtarma ekibi olmasa kardeşimi veya diğer arkadaşları tek parça hâlinde bile çıkaramayacaktık’ diye konuştu:
‘Otelin daha önce inşaatının durdurulduğunu biliyoruz. Mühürlenmiş, sonra tekrar faaliyete geçmiş. Kaçak olduğunu, kolonların kesildiğini biliyoruz. Bu binaya nasıl ruhsat verildiğini merak ediyoruz. Kaç kere denetlendiğini merak ediyoruz. Bu deliller karartılacak mı? Sonuçta otelin sahiplerinin siyasi bağlantıları olduğunu duyuyoruz. Kurtarma faaliyetleriyle ilgili hiçbir şey söylemiyorum bile. K.K.T.C.’den gelen kurtarma ekibi olmasa kardeşimi veya diğer arkadaşları tek parça hâlinde bile çıkaramayacaktık. Acımızı dindirmeyecek ama en azından mezarlarında rahat uyumalarını istiyoruz.’
Samandağ’ın Tomruksuyu mahallesinde, depremzedeler evlerinin ve hayvanlarının yakınlarına çadır kurmak istiyor. Depremin ilk günlerinden bu yana bu şekilde yaşayan depremzedeler, valilik tarafından çadırlarının kaldırılmak istenmesine tepkili. Valilik, bölgede bir konteyner kent kurulacağını söylese de bölgede yaşayanlar bunun kent merkezleri için geçerli olabileceğini ama kendileri gibi kırsal bölgelerde işi zorlaştıracağı kanaatinde. Öz, ‘Konteyner gelecekse bile evlerine yakın kurmak isteyecekler. Buradaki insanları bir alana toplayalım ve oraya bırakalım olmaz. Merkezdeki gibi değil durum’ ifadelerini kullandı:

Mario Levi: ‘Ulusal kimlik Türkçedir, Hrant da Mario da Enver de bu dilde ortaklaşmıştır’

Musevi yazar Mario Levi, Türkiye’de bir antisemitizm olduğunu ve bunun bir sebebi olarak da ülkede nefret suçu kavramının olmayışını gösterdi. Ulusal kimliğin dil olduğunu söyleyen Levi, ‘Ulusal kimlik Türkçedir. Hrant da Mario da Enver de bu dilde ortaklaşmıştır. Kültürel zenginlikler başka bir şeydir, ulusal kimlik ise dildir’ dedi.
Musevi yazar Mario Levi’nin sözleri şöyle:
‘Önce şöyle bakalım. Ben sana bir soru sorayım, Türkiye’de antisemitizm var mı? Var. Antisemitizm yoktur Türkiye’de diyorlar ya, var. Senin gibi ırkçılığa karşı sonuna kadar duran insanlar var, bir de genelde milliyetçi, dinci sağdan ama bazen soldan da gelen antisemitizm vardır Türkiye’de. İlk kez ırkçılık boyutuna vardığını görmek beni üzdü. Daha da vahim olanı ise; bu tepki, Türkiye’nin tarihi bakımdan en seçkin diyebileceğimiz liselerinden birinde oldu. Benim Robertli veya Üsküdar Amerikanlı, belirli yaşa gelmiş, çok sevdiğim arkadaşlarım var. Bu liseden gelmiş olması asıl üzücü olanı. Ben burada mutlaka bunun basit bir özür dilemede kalmaması gerektiği kanaatindeyim. Bu hareketi şu anda Almanya’da yapamazsın. Buradan nereye geliyoruz, nefret suçlarına. Türkiye’de eksik bu. Bir partinin gündeminde olması gereken bir konu. Neden, çünkü bunun bir cezası olmalı. Bu sebeple ben bu konuda son derece üzgünüm. Büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Bir anlamda da endişeliyim. Böyle bir yerden başlar ve gereken önlemler alınmazsa bu iş büyüyebilir.
Ulusal kimlik sadece ve sadece dildir. Ulusal kimlik Türkçedir. Hrant da Mario da Enver de bu dilde ortaklaşmıştır. Kültürel zenginlikler başka bir şeydir, ulusal kimlik ise dildir. Bunun tartışması yoktur. Bunun dışında düşünenler de, benim arkadaşım değildir.
Bugün İsrail’de Netanyahu’nun yaptıklarını eleştirebiliriz. Ben de eleştirenler arasındayım. İsrail’de bugün Netanyahu’ya karşı o kadar büyük bir muhalefet oluştu ki, devlet havayolları bile ‘Ben Netanyahu’yu taşımam’ dedi. Orada büyük protestolar oluyor hükûmete karşı.’

İvo Molinas: ‘TikTok kültürüyle yapılmış bir hareket’

Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas ise Türkiye’de holocaustun (Yahudi soykırımı) lise müfredatında bir kelimeyle bile yer almadığını söyleyerek, sorunun çözümünün yalnız eğitimle mümkün olabileceği vurgusunu yaptı. Öğrencinin hareketini ‘TikTok kültürüyle yapılmış bir hareket’ olarak yorumlayan Molinas, öneri olarak öğrencinin Auschwitz’e gönderilerek burada yaşananları öğrenmesi gerektiğini söyledi:
‘Türkiye’deki önyargıların 16 yaşında çocuklara kadar indiğini gösteren vahim bir olay. Amerikan Koleji’nin kabul edip özür dilediği bir vaka. Tahmin ediyorum bugün yarın Musevi Lisesi’ni de ziyaret edecekler. Bu olay bir anlamda Türkiye’deki her zaman dile getirdiğimiz holocaust eğitimi eksikliğini gösteren bir olay. Uluslararası Holocaustu Anma Derneği var. Bu kapsamda bilinçlendirme adına ortak projeler yapılıyor. Türkiye 10 yıldır gözlemci üye. Gözlemci olunca da tabii orada alınan kararları eğitim programına sokamıyorlar. Holocaust bir kelimeyle bile geçmiyor Türkiye’nin eğitim müfredatında. Lise kitaplarında dünyanın her yerinde 2. Dünya Savaşı anlatılırken holocaust anlatılıyor. Bütün bunlar Yahudilere acımak anlamında değil, bir daha olmasın diye. Kötülüğün hangi boyutlara kadar gittiğini göstermesi açısından, insanları bilinçlendirmek, farkındalık yaratmak için yapılıyor bu eğitim. Türkiye’de hiçbir lise kitabında holocausta bir kelime bile değinilmiyor. Türkiye Uluslararası Holocaustu Anma Günü’nde bir tören yapıyor. Fakat bu tabii kitlelere yansımıyor. Devletin organize ettiği bir salonda, kısıtlı bir mecrada, Şalom Gazetesi’nin duyurusuyla bir yere kadar giden bir etkinlik. Kitlelere yansıması için eğitim gerekiyor. Lise kitaplarına girmeli. Biz demiyoruz ki holocaust dersi olsun ama Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırımın ne olduğunu, hangi çapta olduğunu anlatan birkaç sayfalık eklenmeli. Bu şu ana kadar cevapsız kaldı. Belki bu kötü olay buna aracılık edebilir. Tek çocuğu kurban etmek de doğru değil. Bir bilinçsizlik, kötülüktür belki ama eğitimle giderilebilir. Benim önerim, bu tür nefret söylemine giren hareketleri yapanların insanların Auschwitz kampının müzesine March of Living (Yaşam Yürüşüyü) yapılır, orada neler yaşandığını görmeleri için bu çocukları oraya götürüp eğitimden geçirmeleri gerekir. Burada amaç sonuçta üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. TikTok kültürüyle yapılmış bir hareket. Bir kötülük ama bu amaçla yapılmış olduğunu düşünmüyorum. Eğitim gerekiyor.’

İrem Kayıkçı: ‘Bu ortaklaşma bize Cumhur İttifakı’nın giderek güç kaybettiğini gösteriyor’

HÜDAPAR ve Yeniden Refah Partisi’nin 6284 sayılı kanuna yaptığı muhalefet ve bu partilerin Cumhur İttifakı’yla kurdukları ilişki son günlerde kamuoyunun gündeminde. Konuyla ilgili konuşan Mor Dayanışma İstanbul Sözcüsü İrem Kayıkçı, bunun Cumhur İttifakı’nın giderek güç kaybetmesinin bir göstergesi olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
‘Biliyorsunuz ki İstanbul Sözleşmesinden hukuksuz şekilde çekilmeye yönelik özellikle son 5 senedir yaptıkları saldırıların sonucunda 2021’de zaten çekildi AKP. Her ne kadar tek adamın sözüyle desek de bunların her birinin uzunca bir süreci var. 6284 sayılı kanun da kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında hem aslında aile içi şiddeti, ev içi şiddeti gören, cinsiyet eşitliğini önceleyen çok kapsamlı bir yasa. Fakat iç hukukta özellikle korunması gereken ve hâlihazırda uygulanmayan, karakol başvurularından tutun koruma kanunlarına kadar pek çok şeyin kapsamlıca ele alındığı bir yasadan bahsediyoruz. Tabii ki şu son süreçteki tartışmaların hem bu geçmişe dayandığını, hem de önümüzdeki süreç açısından seçim pazarlığı olarak yeniden masaya yatırıldığını görüyoruz. 6284 sayılı kanunu zaten uygulamayanların, şu süreçte yeniden İslamcı, gerici, toplumsal cinsiyet eşitliğinden ve kadın haklarından fersah fersah uzak olan partilerden saldırı alacağının farkındaydık. HÜDAPAR’ın da Yeniden Refah Partisi’nin de yaptığı açıklamalarda gördüğümüz 6248 sayılı kanunda ‘ayıklama’ dedikleri şey “Hayır işte biz kadın cinayetlerinin engellenmesinden yanayız ama mutlaka nafaka gibi tartımaların yeniden açılması gerekiyor” diyorlar. Ya da aile içindeki şiddete dair belli yerlerde kadınların kazanarak aldığı hakların elimizden alınması isteniyor. Şu anda ortaklaşmaya gidilen yer de bize şunu açıkça söylüyor; Cumhur İttifakı’nın aslında giderek güç kaybettiğini. İttifak kurduğu partiler alenen kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara bir kere daha savaş ilan etmiş durumda.’
Yorum yaz