‘Gıda açığının yaşanması mümkün’
“Mersin bölgeye en yakın şehirlerimizden birisi. Deprem Mersin’e fiziki olarak etki yapmadı ama 10 şehrimizde yaşayan 13 milyon insanın birçoğunun yakın akrabası var. Depremin ilk yaralarının sarıldığı kent mersin oldu. Birden bire tabii ki oradaki evleri zarar görmüş korkan insanlar mersine akın etti. Kentin nüfusu ilk haftada 200 bine yaklaştı şu anda da 300 bine yaklaşmış durumda. Tabii ki kentin bir kapasitesi var. Biz Mersin Sanayi ve Ticaret Odası olarak depremden sonra bütün sivil toplum örgütleri bir araya geldik. Mersin’in bu yükü kaldırması için, depremzede yurttaşlarımızı en iyi şekilde ağırlamak için hükümetin özel bir statü tanıması için gerektiğiyle ilgili bir karar aldık ve bunu cumhurbaşkanlığına ilettik. Belki mersin bir tarım bölgesi, bir gıda sorunu yok. Ama birden hem deprem bölgesine malzeme gitmesi hem burada gıda ihtiyacının artmasıyla gıda açığının ortaya çıkması muhtemel olabilir. Onun için devletin Mersin’e özel bir statü tanıması, deprem bölgesinde sağlanan özel ekonomik, finansal, kredisel vergisel desteklerin Mersin’e de sağlanması lazım.”
‘Mersin liman sahası doldu’
‘Deprem bölgesini cazip hale getirmeliyiz’
“Ben Kocaeli Sanayi Odası Başkanı’nı yanlış anlamda anlamadım. Çünkü söylemek istediği şuydu; eğer biz burada oradaki insanlara iş verirsek, onlar bir daha dönemez. İskenderun civarındaki Demir-Çelik fabrikaları İstanbul başta olmak üzere bütün Türkiye’ye hizmet ediyor. İstanbul firmaları oradaki nitelikli elemanları İstanbul’a transfer ettiğinde kendiişleri de bozulmuş olacak. Oradaki fabrika ona üretim yapamayacak. Onun için biz insanlarımızı, o bölgenin insanlarını mutlaka orada tutmamız gerekiyor ve onların orada kalmalarını cazip hale getirmemiz gerekiyor. Yani İstanbul’a gidip ‘15-20 bin TL maaşla çalışırım’ demeyecek, ‘Ben İskenderun’da, Maraş’ta, Gaziantep’te kaldığımda İstanbul’dan çok daha fazla gelir elde ederim’ diye düşünüp kendi bölgesinde kalacak. Böyle çözümler üretmemiz gerekiyor. Bu insanları topraklarına, işlerine, fabrikalarına geri döndürürüz ve orada hep birlikte bu bölgeyi ayağa kaldırırız. Ama biz o bölgenin insanlarını tekrar oralara döndüremezsek ayağa kaldırmamız çok zor olur. Umut vermemiz lazım.”
‘Kısa vadeli etkiler üzerinden uzun vadeli sonuçlar elde edemeyiz’
“Toplumun bütün kategorilerini çok farklı şekillerde etkiledi. Bu aile içerisinde bile hem travmaları hem etkileri, sonuçları farklılaşan bir afet oldu. Kimisi evlatlarını yitirdi, kimisi annesiz-babasız kaldı, yani herkes aile fertlerini kaybetti. Tutunacak dalları kalmadı. Bu insanların ihtiyaçları da değişken bir duruma geldi. O halde bizim gerçekten bu konuları çok boyutlu şekilde ele almamız gerekiyor. Günlük politikalar maalesef bizi kurtarmaz. Depremin etkileri kısa vadeli etkiler değil. Kısa vadeli etkileri üzerinden biz uzun vadeli sonuçlar elde edemeyiz. Deprem gibi afetlerin bu kadar yıkıcı bir depremin de toplum üzerinde çok uzun sürecek etkileri olacak. Bunlardan bir tanesi göç diyoruz ve biz bugün göçü konuşuyoruz. Farklı şehirlerden açıklama geliyor. Çünkü yerel yönetimler başta olmak üzere paniklediler, oradaki toplum da panikledi. Çok büyük bir nüfus olayı karşılarında ve bu nüfusla nasıl baş edilebilecek. Bu nüfusun çok farklı ihtiyaçları olacak. Kısa vadeli politikalar değil, daha uzun vadeli kapsayıcı olması. Yine burada da tabii iki politikaların sosyal politikalar boyutunda olması, eşitçi olması, kapsayıcı olması önemli.”