Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki büyük deprem, toplum üzerinde de ciddi etkiler yaratması ile gündemde. Uzmanlar, sosyalleşmekten uzaklaşma, iç dünyaya dönme, depresyon ve travma sonrası stres bozuklukları gibi olgulara dikkat çekerken, sosyal medyada da kullanıcılar sık sık uyku problemi yaşadığına dikkat çekti. Hatta öyle ki, reklam panolarına ve ekranlara, uyku-uyanıklık döngüsünün kontrolü ile ilişkilendirilen ‘melatonin’ maddesini içeren ürünlerin reklamları yansımaya başladı.
Konuyu Sputnik’e değerlendiren Klinik Psikolog Gülşah Ergin, yaşanan uyku problemlerine; bu problemlerin sebeplerine ve nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine özellikle dikkat çekti. Ayrıca Ergin, psikolojik destek ihtiyacı olan insan sayısının çok artmasına karşın, yapılan gönüllü çalışmaların da ihtiyaca yetişmekte zorlandığı ve özel olarak bu desteği almanın herkes için ulaşılabilir olmadığı görüşünde.
‘Anormal bir durum sonrası normal tepkiler veriyoruz’
Yaşanan afetten sonra insanların gülmeyi ve eğlenmeyi unutmasına, hatta işe gitmek bir yana dursun trafikte kornaya bile basmak istememelerine değinen Ergin, “Bu tepkilere ‘anormal bir durum sonrası verilen normal tepkiler’ diyoruz. Yaşadığımız şey anormal bir şey. Böyle bir durum karşında üzülmek, korkmak, endişelenmek ve öfke duymak çok normaldir. Hatta ilk birkaç gün hepimiz dona kaldık. Sonra yavaş yavaş düzelmeye başladık. Bunların hepsi, insanların böylesine şok edici, beklenmedik ve psikolojik kapasitesini zorlayan durumlar karşısında verdiği normal ve aynı zamanda sağlıklı tepkilerdir. Bir kısmımız ilk zamanlara göre daha iyi durumdayken bir kısmımız hala ilk günkü psikolojik ve fiziksel zorlanmalara devam ediyor. Bu farklılığın birçok nedeni olabilir. Böylesine olaylar, çok güçlü tetikleyicilerdir. Bu yaşananlar kişinin içinde başka dinamikleri, konuları tetiklemiş olabilir” dedi ve ekledi:
‘Normale dönelim’ söyleminden çok, ‘Rutini koruyalım’ demek daha uygun’
“İlk zamanlar ne yapacağımızı bilemedik ve bazılarımız haberlere ve görsellere çok maruz bıraktı kendini; bu da yine bazı kişilerde bu tepkilerin hala devam etmesinin nedeni olabilir. ‘Hayatına devam et’ veya ‘Normale dönelim’ söylemleri belki de açıklanarak paylaşılmalı insanlar ile. Çünkü insanlar bu söylemleri bencillik ve duyarsızlık olarak algılıyor ve tabi ki tepki gösterebiliyorlar. ‘Rutini korumak’ söylemi, vurgulanmak istenen mesajı iletmek için daha uygun olacaktır. Yani çocuklar okula gitmeye devam etmeli, teneffüslerde koşturmalı, arkadaşlarıyla oyunlarını oynamalı. Yetişkinler ise işlerini yapmalı, sohbet etmeli, özbakımı ile ilgilenmeye devam etmeli. Zihnimizi sürekli aynı olayda tutarsak, zihnimiz orada kalır ve bu da bugünün gerçekliğinden kopmuş bir şekilde hayatı yaşamamıza ve süre giden zamanda psikolojimizde ciddi sorunlar oluşmasına sebep olur.”
‘Güvende olup olmadığımızdan endişelenmek sağlıklı bir kaygı biçimiyken, olası felaket senaryolarına gerçekmiş gibi tepki vermek sağlıksız’
“İş yerim güvenli mi, evim güvenli mi, ailem ve sevdiklerim güvende mi?” gibi soruların sürekli zihinlerde olmasının çok normal ve aynı zamanda sağlıklı olduğunu vurgulayan Ergin, “Tabi ki boyutu ve bu duygularımızı ne kadar iyi kontrol edebildiğimiz de çok önemli. Hayatımızdaki her duygunun bir işlevi vardır. Kaygının işlevi de bizi tedbire götürerek olası bir tehlike karşısında önlem almamıza yardımcı olmaktır. Bu nedenle kaygılı olmak o kadar da fena bir şey değildir. Sağlıklı kaygı dediğimiz bir şey var. Ama bu kaygı hissi ve onun yarattığı düşünceler bugünün gerçekliğini bozmaya başladıysa yani kişi bugünü değil ‘olası felaket senaryolarını’ sanki gerçekleşmiş gibi yaşıyor, öyle tepkiler veriyorsa bu, elbette ki, sağlıklı bir kaygı değildir; faydalı olmaktan da çıkar. Bu duygu ve düşüncelerin bizi tedbire götürmek için ortaya çıktığını bilmeli, onları fark etmeli, onlarla savaşmamalı, onları yok etmeye çalışmamalı ve onların teşvikiyle bugünün gerçekliği ile uyuşan önlemler almalıyız” şeklinde konuştu.
‘Güvende olmadığımızı düşünüyorsak tetikte olur ve uyuyamayız’
İnsanın rahat bir şekilde uyuyabilmesi için güvende olduğunu bilmeye ihtiyacı olduğunu söyleyen Ergin, “Güvende olmadığımızı düşünüyorsak ‘tehlikeye’ karşı kendimizi koruyabilmek için tetikte oluruz. Bu da uyumamamıza ya da uyuyamamamıza sebep olur. Asıl sorun uyuyamama değildir; uyuyamama bir sonuçtur. Bu zorluğu yaşayan kişiler varsa öncelikle kendilerini zihinsel olarak rahatlatmayı denemelidirler. Zihin rahatlarsa beden de rahatlar. Yatağa gitme ve yataktan kalkma saatlerimizi sabitlemek çok yardımcı olur. Bedenimizde biyolojik bir saat vardır; uyku saatlerimizi düzenli hale getirmek bu biyolojik saati devreye sokar ve vücudumuz bir ritim, düzen bulur. Ayrıca yatağa gitmeden önce ılık bir duş almak, bileğimize hafif bir lavanta yağı sürmek, papatya, melisa ve yasemin çayı gibi rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi bilinen çayları tüketmek yardımcı olabilir. Eğer bu tarz düzenlemeler işe yaramıyorsa ve kişi için uyku zorlukları kronikleşip günlük yaşamını etkiler hale gelmeye başladıysa o zaman bir uzmana başvurmak iyi olabilir. Bu zorluk karşısında alınabilecek takviyelerin ve medikal desteğin bir uzman kontrolünde olmasını tavsiye ediyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Bir bireyin fiziksel ve psikolojik kapasitesini zorlayan her şey travmadır ve olayın illa kendi başımıza gelmesi gerekmez’
Psikolojik desteğe ihtiyaç duyan insan sayısının epeyce arttığına dikkat çeken Ergin, “Maalesef bu felaketten hepimiz, tüm ülke olarak etkilendik. Bir bireyin fiziksel ve psikolojik kapasitesini zorlayan her şey travmadır. Bir durumu travmatik bir deneyim olarak yaşamak için o olayın illa kendi başımıza gelmesi gerekmez; o olayın bir yakınımızın, sevdiğimiz birinin başına gelmesi de üzerimizde travmatik bir etki yaratabilir. Hatta o olayı veya durumu sadece duyuyor olmak, haberlerde ve videolarda izliyor olmak da yine bizi travmatize edebilir” dedi.
‘Olumsuz etkileneceğimiz içeriklerden uzak durmak bencillik edip depremzedeleri anlamamak değildir’
Ergin, dikkatli olunması gerektiğine dikkat çekerek, herkesin kendini fiziksel olduğu kadar psikolojik olarak da korumasının gerekliliğine vurgu yaptı. İzlenilen görsellerde seçici olması gerektiğine değinen Ergin, şunları aktardı:
“Bizi olumsuz anlamda etkileyecek içeriklerden uzak durmalıyız. Bunu yapmak bencillik değildir ya da o olayı yaşayan insanları anlamamak demek değildir. Empati kurabilen bir insansak zaten empati kuruyoruz; o insanları anlıyoruz, elimizden geldiğince yardım ediyoruz. ‘Daha fazla anlamalıyım.’ ya da ‘Onlar zor durumda ben de rahat olmamalıyım.’ diye düşünmek sağlıklı bir düşünme şekli değildir; gerçeklikten uzaktır. Gerçek olan, var olan durumu, zor da olsa, kabul edip hem bu felaketi yaşayan kişiler hem de kendimiz için bugüne ve geleceğe dair elimizden geleni yapmaktır. Kolay olmayacak, zorlanacağız ama baş edeceğiz. Aklı olan sosyal varlıklar olduğumuzu unutmamalıyız. Aklımızı kullanarak tedbirlerimizi almalı, sosyal tarafımızı kullanarak da birbirimize destek olmalı, iyileşme sürecimizi hızlandırmalıyız. İnsanın içinde müthiş bir iyileşme gücü vardır. Buna güvenmeliyiz”