Depremin büyük can kaybına sebep olduğu Adıyaman’da yıkılan evi nedeniyle çadır kentte ailesiyle birlikte yaşamak zorunda kalan üniversite öğrencisi Merve, Radyo Sputnik’te Atilla Güner’le Akşam Postası’na konuk oldu. Merve, “Gidenler geri gelmiyor. Umut hep var denilir ama ben umuda çok uzağım. 21 yaşındayım, üniversite öğrencisiyim. Annem bulunduğumuz bu zor şartlardan dolayı çok üzülüyor, konteyner gelecek daha iyi olacağız diyerek onu teselli etmeye çalışıyoruz ama o psikoloji bir kere gitti mi bir daha gelmiyor biliyoruz” dedi.
Merve’nin açıklamalarından satırbaşları şöyle:
"Çadır kentteki durumu anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Çadır kentte 582 çadırda 3 bin 400 kişi yaşıyoruz ama 84 adet duş kabini ve 120 tuvalet var. Şampuanı bile bölüştüğümüz zamanlar oluyor. Sırayla duşa giriyoruz ve sıcak su sıkıntısı yaşıyoruz. Birebir çadırlarda elektrik ve sıcak su yok. Ortan duş alanında sıcak su ve elektrik var. Sıcak su şofben ile sağlanıyor. Şofben bazen bozuluyor mesela ben iki gün önce duştayken sıcak su gitti soğuk su ile devam etmek zorunda kaldım. Çadırla ile duş alanı arası takribi 5-6 dakikalık yürüyüş mesafede. Çadırın içerisinde eğer o an soba yanıyorsa saçımızı öyle kurutuyoruz. Deprem öncesinde günde iki duş alırdım şimdi haftada bir duş alabiliyorum. Ben çadırda ailemle kalıyorum eğer birinci derece akrabalarınız da oradaysa çadırı ortak kullanabiliyorsunuz eğer akrabalarınız yoksa komşunuz ile paylaşıyorsunuz. İki gün önce dolu yağdı ve çadırların altına kadar su geldi. İki aylık yeğenim var ve bu zor şartlardan dolayı reflü oldu annesinin de korkudan sütü gelmiyor ve bebeğe mama vermek zorunda kaldık. Konteyner ailenin kişi sayısına göre veriliyor ama konteyner sayısı oldukça az. Gündüzleri sıcak akşamları soğuk geçiyor o yüzden de burası gündüz naylon kokuyor. Geceleri ise sobalardan dolayı duman içinde.
'Annem çok üzülüyor'
Annem bulunduğumuz bu zor şartlardan dolayı çok üzülüyor, konteyner gelecek daha iyi olacağız diyerek onu teselli etmeye çalışıyoruz ama o psikoloji bir kere gitti mi bir daha gelmiyor biliyoruz. Her ne kadar burada bir nebze iyileştirilmeye çalıştırılsak da eski ev düzenimiz kurulamaz. Burada çıkan yemekler artık hoşumuza gitmemeye başladı çünkü neredeyse 40 gündür buradayız ve yemekler artık kendini tekrar etmeye başladı. Yemekler genellikle çorba ve pilav ağırlıklı. Vitaminsizlikten başımızın döndüğü bile oluyor. Buradaki insanların ortak düşünceleri, binaların yıkılmasında kimin suçu var ise devlet tarafından cezasız bırakılmamasını istiyorlar ve daha güvenli evler inşa edilerek yaşamlarını sürdürebilmelerini temenni ediyorlar. İnsan canı bu kadar basite alınmamalı. Gidenler geri gelmiyor. Umut hep var denilir ama ben umuda çok uzağım. 21 yaşındayım, üniversite öğrencisiyim. Ara tatilde ailemin yanına gelmiştim ve her zamanki gibi ailemle güzel vakit geçirirken depreme yakalandık.
'Adıyaman’ın Taksim’inde oturuyorduk'
İstanbul’un Taksimi Adıyaman Atatürk Bulvarı’ydı, biz orada oturuyorduk. Oradaki evler 2-5 milyon arasındaydı. O binaların enkazlarından çok az sayıda demir çıktı. Biz şok geçirdik. 7-8 katlı binanın enkazı bir katlı ev kadar kadardı. Sobanın külü olur ya aynen onun gibi beton parçaları elimize geliyordu. Enkazlardaki insanların sesini çok duyduk. Halen psikolojim düzelmiş değil. Kapı komşum, ‘Merve yardım et’ bana diyordu. Kendisini bulduk, gördük ama bedeni enkaz altındaydı. Her gece yattığımda kafamın içinde kapı komşumun sesini duyuyorum. O sesini duyduğum kapı komşum hayatını kaybetti. Kıyameti canlı yaşadık. Hastalıkta derler ya erken teşhis hayat kurtarır burada da erken müdahale olsaydı durum böyle olmazdı. Tanıdığım bazı kişiler enkaz yüzünden değil soğuktan donarak vefat ettiler. Telefon iletişimi daha iyi durumda olsaydı enkazdaki insanlar seslerini belki daha çabuk duyuracaklardı. Arama kurtarma ekiplerini ben ilk depremin 3. günü gördüm ama koordinasyon eksikliği vardı."