Brezilyalı gazeteci Pepe Escobar, geçen yıl 18 Şubat’ta Radyo Sputnik için yaptığımız özel söyleşide, 'Anglo-Amerikan sistemi Avrupa'da sıcak savaşı provoke ediyor, asıl kurbanları Avrupalılar olur' öngörüsünde bulunmuştu. Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’da özel askeri operasyonu başlattığı 24 Şubat’ın hemen öncesinde; BM onaylı Minsk anlaşmasının fiilen çöpe atıldığı ve ABD ile NATO’nun Moskova’nın önerdiği ‘güvenliğin bölünemezliği’ ilkesine dayalı iki anlaşmayı ‘reddettiği’ bir ortam hakimdi. Dünya pandemiden çıkışta yüksek enerji fiyatları, enflasyonist ortam ve tedarik zincirlerindeki sorunlarla boğuşmaktayken, ABD’deki neocon’lar Avrupa’yı derinden etkileyecek çatışmayı tetiklemekten çekinmediler. Bunu müteakiben Rusya’ya karşı Ukrayna’nın ‘silahlara boğulması’ üzerinden girişilen ve açılan ekonomik savaş cephesiyle keskinleştirilen bir mücadeleye tanıklık ettik. Bu sürecin, ABD’nin Avrupa dışındaki dünyada var olan hegemonyasındaki ‘kırılganlıklarını’ belirginleştiği söylenebilir.
Asia Times, The Cradle ve Strategic Culture gibi İngilizce konuşan dünyaya yönelik yayınlardaki makaleleriyle tanınan Pepe Escobar ile bir yıl sonra geldiği İstanbul’da yeni bir söyleşi gerçekleştirdik.
Ukrayna üzerinden açılan vekalet savaşı ve perde arkası, Amerikalı neocon’lar ve Avrupa’nın siyasi elitleri, Putin’in Federasyon Konseyi’ndeki konuşması, Çin’in çatışmanın çözümü ve ABD’nin küresel hegemonyasına meydan okuyan tutumu, Batı medyasında artık ‘Batı ve Geriye kalanlar’ diye formüle edilen ‘Küresel Güney’ ile ‘çok kutupluluğa’ evrilen dünyayı konuştuk.
‘Putin, Rusya’nın tarihsel olarak nerede durduğunu çok net bir şekilde ortaya koydu’
Pepe Escobar’a göre, Rusya Devlet Başkanı Putin’in, ülkesinin iç siyasi durumu ve kalkınmasına ağırlık veren 21 Şubat’taki konuşması, ‘sosyalist politikalar ve hümanist yaklaşım açısından büyüleyiciydi’. Putin’in Rusya Federasyonu’nun tarihsel olarak nerede durduğunu çok net ortaya koyduğunu söyleyen Escobar, konuşmada çatışmanın çerçevesinin ‘tarihsel, antropolojik ve sosyolojik terimlerle’ çizildiğini vurguladı:
“Putin sakindi, hiç agresif değildi ve konuşmasının büyük bir kısmı Rusya’daki iç kalkınmaya ayırmıştı. Rusya’daki iç gelişmelere, sürdürülebilir kalkınmaya, Rus ekonomisinin Batı’nın kendisine yönelik attığı her adımı nasıl boşa çıkardığı ve nispeten bozulmadan nasıl hayatta kaldığına, teknoloji transferine, Kremlin’in özel askeri operasyonunda fiilen savaşan insanlara ve Donbass halkına gösterdiği saygıya yönelikti. Dolayısıyla bu konuşma, sosyalist politikalar ve hümanist yaklaşım açısından büyüleyici bir konuşmaydı. Antropolojik ve varoluşçu bir yaklaşımla söyleyebilirim ki Putin, Rusya’nın tarihsel olarak nerede durduğunu çok net bir şekilde ortaya koydu. Putin aslen Rusya’nın kadim bir medeniyet olduğunu, belirli tarihsel dönemlerde diğer medeniyetlerle iç içe bir yol izlediğini söyledi; Moğollar, Batılılar, Selçuklular... Bazen düşmanlıklar da yaşandı. Şu anda kolektif Batı’yı kastediyor. Putin şu an olup bitenlerin Rus uygarlığı içinde yaşandığını çok net şekilde belirtti. Çünkü Ruslar ve Ukraynalılar aşağı yukarı aynı insanlar; tarih de bize bunu söylüyor. Çatışmanın çerçevesini tarihsel, antropolojik ve sosyolojik terimlerle çizmesi çok önemliydi. Çünkü bundan sonra kolektif Batı’nın neden Rusya’ya şimdi karşı olduğunu bu şekilde açıklayabilirdi. Bunun temelinde Washington ve Brüksel’deki sözde siyasi seçkinler olduğunu vurgulamaya da özen gösterdi. Bu karşıtlık halklar düzleminde Amerikalıları ya da farklı Avrupalı halklarını temsil etmiyor. Konuşmasında bu açıktı.”
‘Putin, bir legalist, kuralcı ama özünde aynı zamanda hümanist’
Batılı yorumcu ve siyasilerin ‘indirgemeci’ yaklaşımla Putin’in ‘saldırganlık’ sergilemesini bekleyerek yanıldıklarını belirten Escobar, “Rusların düşünme şekli bu değil, özellikle de Putin’in” vurgusu yaptı. Escobar, Rusya liderini ‘legalist, kuralcı ama özünde hümanist’ diye nitelendirdi. Escobar’a göre, geçen yıl Moskova, Donbass’a ‘Blitzkrieg saldırısı’ düzenleneceğini önceden biliyordu, 24 Şubat’ta başlatılan operasyonda da bu rol oynadı:
“Bu daha agresif bir konuşma bekleyen Batılı yorumcu veya siyasetçilerin indirgemeci yaklaşımıydı. ‘Saldırıyı arttıracak, Ukrayna’nın diğer bölgelerini de işgal edecek’ diyorlardı. Gülünç. Rusların düşünme şekli bu değil, özellikle de Putin’in. Putin, bir legalist, kuralcı ama özünde aynı zamanda hümanist. Geçtiğimiz yıl boyunca Putin özel operasyonu başlatmaya aşağı yukarı zorlandı. Çünkü Rus istihbaratı özel operasyonun başlamasından birkaç gün öncesine kadar NATO ve Ukrayna’nın Donbass’a yönelik bir çeşit ‘Blitzkrieg’ saldırısına hazırlandıklarından yüzde 100 emindi. Sivillere yönelik bir katliam olacağını yüzde 100 biliyordu. Genel itibariyle operasyonun bir numaralı nedeni bu. Ortalama bir Avrupalı ya da Amerikalı ile konuşursan bu konuda kesinlikle hiçbir fikirleri yoktur. Çünkü benim ‘NATOstand’ dediğim kolektifteki ana akım medyada bunları duymayı unutun! Dolayısıyla bu konuşmanın şimdi gelmesi çok önemliydi. Çünkü hem bundan sonra olabilecekler için bir nevi zemin hazırlıyordu, hem de operasyondan önce olup bitenlerin arka planını ve provokasyonu özlü bir şekilde anlatıyordu.”
‘Amerika’nın gündemi Ukrayna’yı Rusya’nın ‘kalbine yönelik bir mızrak’ haline getirmek’
Escobar, Putin’in konuşmasında dünyanın geri kalanına da özel askeri operasyonunun arka planını anlattığını belirtirken, kolektif Batı’nın 2014’ten beri yoğunlaştırdığı saldırganlığın anlatılması gerektiğini kaydetti. Escobar, “Amerika’nın Ukrayna gündemi Ukrayna’yı Rusya’nın ‘kalbine yönelik bir mızrak’ haline getirmek” vurgusu yaptı:
“Bu konuşmanın yüzde 70’i Rusların hayatlarını iyileştirmeye yönelik önemli bir konuşma olduğunu söyleyebilirim. Konuşmanın yüzde 30’luk kısmı da dünyanın geri kalanındaki izleyiciler içindi. Yani Putin, operasyonun neden yapıldığının arka planını anlatmak zorunda kaldı. Kolektif Batı tarafından Rusya’ya yönelik 2014’ten çok daha önce başlatılan bu düşmanlığı anlatması gerekiyordu. Bu arka planı Sovyetlerin dağılmasına kadar götürmedi ama en azından 10 yıllık çöküşü anlattı. Çünkü Amerika’nın Ukrayna gündemi, Ukrayna’yı Rusya’nın ‘kalbine yönelik bir mızrak’ haline getirmek. Bu metafor burada geçerli çünkü onlar böyle düşünüyor. ‘Ukrayna’ya yönelirsek Rusya’yı tamamen istikrarsızlaştırabiliriz’ diye düşünüyorlar. Brzezinski’den beri insanların ve bütün Amerikalı düşünce kuruluşlarının söylediği şey bu. Amerika’da Demokrat ve Cumhuriyetçi fark etmeksizin hepsi aynı şeyi düşünüyor. Yayınladıkları her şey e-posta’ma düşüyor. 2014’ten önce bile söyledikleri buydu. Rus istihbaratı da bunun ölümüne bir savaş olduğunu biliyor. Bu çok aşırı gibi görünebilir ama hayır.”
‘Ukrayna’daki Rus zaferinden sonra, Afganistan olayı parkta yürüyüş gibi olur’
Escobar, Amerikalı seçkinlerin Rusya’nın Ukrayna’da zaferini kabullenmesinin güçlüğüne dikkat çekerken, bunun ‘Küresel Güney’de büyük yankıları olacağı görüşünde. Amerikalı seçkinlerin daha şimdiden Rusya’dan sonra Çin’i hedef almayı düşündüklerini anımsatan Escobar, bu durumum Rus-Çin stratejik ortaklığını her geçen gün güçlendirdiğinin altını çizdi:
“Amerikalılar, Ukrayna’daki Rus zaferini hayal bile edemezler! Siyasi seçkinler ve düşünce kuruluşlarından bahsediyorum... Çünkü bunun yankıları ‘Küresel Güney’ nezdinde, jeopolitik alanlarda son derece güçlü olacak ve NATO için ölüm çanı anlamına gelecek. Bu NATO için öyle bir aşağılama olacak ki, örneğin Afganistan olayı parkta bir yürüyüş gibi görünecek. Yönetici seçkinler bir sonraki savaş için Çin'i düşünüyorlar. Amerikalılar sahip oldukları her şeyi Çin’e karşı yönlendirebilmek için Ukrayna’daki çatışmayı bir nevi dondurmaya çalışıyor. Belli ki Çin istihbaratı da bunu biliyor. Pekin ve Moskova’daki istihbarat teşkilatları için neler olup bittiği çok açık. Putin’in konuştuğu gün Wang Yi’nin konuşması da çok şey anlatıyor. Önce Patruşev ve Lavrov ve Putin ile görüşme... Rus-Çin stratejik ortaklığının her geçen gün daha da güçlendiği anlamına geliyor. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde ‘kolektif Batı’da mutlak bir çaresizlik olduğunu ve Rusya ve Çin’de üst düzeyde çok kutupluluğun sağlamlaştığını görüyoruz.”
‘Çinliler sofistike şekilde açıkladılar, 5 bin yıllık diplomasinin size öğrettiği şey de bu’
Çinlilerin 12 maddelik planıyla birlikte ‘Küresel Barış Girişimi’ belgesine işaret eden Escobar, burada ‘yaşayabilir bir dünya mümkünse bunun çok kutuplu olması, NATO gibi kurum ve yapıların unutulması’ gerektiğinin vurgulandığını anımsattı. Amerikalıların Çin’in diplomasi hamlelerini engellemeye çalıştıklarını belirten Escobar, Lavrov’un ‘hibrit savaş’ dediği şey için her şeyin yapıldığını kaydetti:
“Çinliler çok zekice bir şekilde Putin’in konuşmasıyla aynı gün, Şi’nin daha önce atıfta bulunduğu küresel barış girişimini açıkladıkları bir belge yayınladı. Bu belge Çinli düşünce kuruluşları tarafından da tartışıldı ve temelde kilit noktası şu: Eğer yaşanabilir bir dünya mümkünse bu çok kutuplu olmalı, BM anlaşmasına saygı duyulmalı ve NATO gibi kurum ve kuruluşlar tamamen unutulmalı. Çinliler sofistike şekilde açıkladılar. Bu özellikle Ukrayna çatışmasıyla ilgili değil, temelde bu savaşın tek taraflı olduğunu ve tahrik edildiğini söylüyorlar. 5 bin yıllık diplomasinin size öğrettiği şey de bu. Söylemek istediklerinizi doğrudan söylemeden nasıl ileteceksiniz? Çinliler bu işte usta. Bu metni daha önce Rusya’ya göndermişler, çünkü istihbaratları çok yakın. Wang Yi, Patruşev, Lavrov ve Putin ile görüşmüş olmaları bir kez daha tesadüf değil. Amerikalılar ilan edilmeden önce çaresizce engellemeye çalıştı. Bir kez daha aynı temel çerçeveye dönüyoruz. Amerikalılar ve Brüksel’deki vasallar inanılmaz ama Lavrov’un ‘hibrit savaş’ olarak tanımladığı her şeyi yapıyorlar. Hibrit savaş, dünyada biz bağımsızların en az 10 yıldır tartıştığımız bir şey. Şimdi Ruslar bunu Moskova’daki Dışişleri Bakanlığı’nın bakış açısıyla ifade ediyor. Çinliler, Trump 2017’de ilk yaptırımları başlattığında aynı şeyi söylüyorlardı. Rusya ve Çin neyin tehlikede olduğunu biliyor ve aynı zamanda sahip oldukları silahların askeri değilse de jeo-ekonomik ve jeopolitik olduğunu biliyorlar. Ekonomik koridorlar ki kuzey-güney koridoru, ulaşım koridorları genişliyor, ŞİÖ, BRICS genişliyor. BRICS, Arjantin, Cezayir gibi önemli ülkelere ulaşıyor. İran, Mısır, Türkiye, BAE vb. Kolektif Batı Küresel Güney’e ne sunabilir? Savaş dışında hiçbir şey.”
‘Wang Yi’nin Blinken’ı sabah-öğle-akşam yemesi gibi bir şey’
Biden yönetiminin Rusya’yla hibrit savaştayken Çin’le diplomasi yerine ‘meteoroloji balonları’ üzerinden gerilimi seçtiğini anımsatan Escobar, bunun ‘aptallıktan’ başka izahı olmadığı görüşünde. Escobar’a göre ‘balon krizi’ Blinken’in ziyaretini iptal edebilmek için çıkarıldı. Escobar, ABD’nin artık ‘diplomasi yapmadığını’ belirtti:
“Çin Dışişleri size, ‘Bu rüzgarlar yüzünden rotasından sapan bir balon’ dedikten sonra, bile bile bunun aptallıktan başka izahı yok. Çin, ‘yıllardır topraklarımızda size ait çok sayıda balon var’ diyor. En fazla 10 bin dolarlık bir balonu vurmak için her biri 400 bin dolara mal olan iki füze fırlatıyorsunuz, ki Batı’da bunların kimilerinin 12 dolarlık olduğuna dair bir teori var. İlkini de kaçırıyorsunuz! Yani aptallığın ötesinde. Blinken’ın Çin ziyaretini iptal edebilecekleri bir şeye ihtiyaçları vardı. Çünkü Blinken’ın Çinlilere sunabileceği bir şey yoktu. ‘Küçük Blinken’ı masaya koyuyorsanız ve Wang Yi gibi gerçek diplomatlarla konuşuyorsanız, bu benim ‘Wonton çorbası’ dediğim şey anlamına geliyor. Wang Yi’nin Blinken’ı sabah-öğle-akşam yemeklerinde yemesi gibi bir şey. Amerikalılar da bunu biliyor çünkü bu oldu bile ve bir B planı yok. Çünkü Amerikalılar diplomasi yapmıyorlar. Bunu Rusya’nın BM’deki temsilcisi ve Lavrov’un kendisi de ‘Onlar diplomasi yapmıyorlar’ diyerek ifade etti.”
‘Amerika’da iktidarda olan bu insanlar psikopat neoconlar ve neoliberalconlar’
ABD’de Soğuk Savaş’ı yaşamış eski diplomatların bile ‘ABD diplomasisinin bittiğini’ söylediğini aktaran Escobar’a göre, bunun nedeni ‘psikopat neoconlar ve neoliberalconların iktidarda olması’. Bu kişilerin Rusya’ya karşı ‘epidermik bir nefretle’ dolu olduğunu belirten Escobar, “Denedikleri her şey daha önce denenmiş ve başarısız olmuş ama denemeye devam ediyorlar” dedi. Escobar, ABD’nin kendisini ‘hukukun üstünde’ gördüğünü belirtirken, Pulitzer ödüllü ünlü araştırmacı gazeteci Seymour Hersh’ün Kuzey Akım saldırılarını Biden yönetiminin gerçekleştirdiğini ortaya seren haberine atıf yaptı:
“Söyledikleri her şey büyük güçler arasındaki güveni azaltıyor. Soğuk Savaş döneminde bile Amerikalılar ve Sovyetler arasında güven olmasa bile en azından karşılıklı saygı vardı. Amerika’da Soğuk Savaş’ı yaşamış eski diplomatlar diyorlar ki ‘Bu tamamen gitti’. Çünkü Amerika’da siyasi iktidarda olan bu insanlar psikopat neoconlar ve neoliberalconlar. Kim olduğu fark etmeksizin; Blinken, Sullivan vb. hangi partiden oldukları da önemli değil. Rusya’ya karşı bir tür ‘epidermik nefretleri’ olduğu gerçeği, Rus düşmanlığı her yerde var. Denedikleri her şey daha önce denenmiş ve başarısız olmuş ama denemeye devam ediyorlar. Lavrov’un dediği gibi ‘kendilerini hukukun üzerinde’ görüyorlar. Örneğin Hersh’ün Kuzey Akım ifşaatları, herhangi bir demokraside bu parlamento düzeyinde tartışılması gereken bir şey. Televizyonlarda olması gereken bir şey. Ama hayır, sadece Amerika’da değil, tüm Batı ana akım medyasında mutlak bir utangaç sessizlik var. Konuyu değiştirmeye çalışıyorlar. ‘Çin bir tehdit’, Rusya tehdit değil miydi? ‘Çin, Rusya’ya ölümcül silahlar getirecek ve bu bizim için kırmızı çizgi’... Sanki Rusya’nın sınırlarında 8 yıl boyunca Ukrayna’yı silahlandırmak kırmızı çizgi değilmiş gibi.”
‘Aynı şey çok vasat bir politikacı olan Guterres için de geçerli’
Escobar Çin’in, Kuzey Akım-2 hattına yönelik terör saldırısının BM’nin de devreye girmesiyle soruşturulması çağrılarını da yorumladı. Escobar, BM’nin yetkililerinin tıpkı AB ve NATO gibi emirleri Washington’dan aldıklarını belirtirken, “Her Genel Sekreter bir senaryoyu takip etmek zorunda. Saparsa başı ciddi belaya girer” vurgusu yaptı:
“Dünyadaki çoğu insan BM’nin nasıl çalıştığını bilmiyor. BM, AB ve NATO ile aynı şekilde çalışıyor, arkasında kimin olduğunu biliyoruz. Emirlerin Washington’dan geldiğini biliyoruz. New York’taki BM de aynı şekilde. Emirler Washington ya da Dış İlişkiler Konseyi’nden geliyor. Bu da Amerika’nın bir nevi New York istihbarat matrisi, öyle çalışıyorlar. Her genel sekreter bir senaryoyu takip etmek zorunda. Senaryodan saparsa başı ciddi belaya girer. Aynı şey çok vasat bir politikacı olan Guterres için de geçerli. Çok zayıf biri, tamamen manipüle edilmiş durumda ve yapabileceği hiçbir şey yok. Ekibine, ‘Bir şeyi araştırmak için yetkimiz yok’ demelerini emrediyor.”
‘Faili endüstri biliyor, kimse bir şey söylemiyor çünkü Amerikalılar peşinize düşer’
Kuzye Akım-2 hattına terör saldırısının bağımsız ve şeffaf biçimde soruşturulmasının ‘Küresel Güney’i ilgilendirdiğini belirten Escobar, bunun hem yol açtığı çevresel felaket hem de enerji piyasaları açısından önemini vurguladı. Escobar, Hersh’ın bir söyleşisinde dile getirdiği boru hatları uzmanları ve sektörüne atfen “Endüstri biliyor. Kimse bir şey söylemiyor çünkü böyle bir şeyi yüksek sesle söylerseniz Amerikalılar peşinize düşer” dedi:
“Ama Hersh, Kuzey Akımların patlatılmasının nasıl yapıldığının en az yüzde 80’ini kanıtlamış durumda. İsveçlilerin, Danimarkalıların ve İngilizlerin MI6’sının katılımı gibi bazı detayları arka planda bıraktı. Belki buna gerek yoktu, belki kaynakları belirlenebilir ihtimaline karşı bazı yerleri bıraktı. Yani temelde Norveçliler olmadan bu entrikaları yapamazsınız. Ancak Amerikalıların onlara bunu araştıramayacaklarını söylediği gerçeğini herkes biliyor. Ruslar da Çinliler de söyledi; ‘Bağımsız ve şeffaf bir soruşturma istiyoruz’. Çinliler, ‘Bu tüm dünya için gerekli’ dediler. Bu küresel güneyi ilgilendiren bir mesele. Tüm gezegen için olduğu gibi küresel kaynakları için, çevresel felaketler, boru hatları açısından... Seymour söyleşisinde ‘Boru hattı görevlileri biliyorlar’ dedi. Çünkü 20 yıldır boru hatlarıyla ilgili yazıyorum ve Orta Asya’da bu konuda tanıdığım insanlar ‘Zaten Amerikalıların yaptığını biliyoruz, bu çok kolay’ dediler. Endüstri biliyor. Kimse bir şey söylemiyor çünkü böyle bir şeyi yüksek sesle söylerseniz Amerikalılar peşinize düşer. Bu yüzden Hersh’ün bundan özel olarak bahsetmesi harikaydı! Bazı boru hattı çalışanlarıyla konuştu ve tam olarak olan şey buydu. Sonar kaynatma kullanarak havaya uçurulma mekanizması, C4 patlayıcıları…”
‘Gazprom’un kendi ekibini göndermesine izin vermemelerinin bir numaralı nedeni’
Escobar, Kuzey Akım-2 terör saldırısıyla ilgili Almanya, İsveç ve Danimarka hükümetlerinin ‘hala araştırıyoruz, elimizde sonuç yok’ demelerinin ‘gülünç’ olduğunu vurgularken, kanıtların çoktan yok edildiğini söyledi. Escobar’a göre, Alman istihbaratı BND içinde muhalifler var ve bir gün öne çıkabilirler:
“Alman, İsveç ve Danimarka hükümeti ‘Hala araştırıyoruz ama elimizde bir sonuç yok’ dediler. Eylülden beri araştırıp ellerinde bir şey olmaması gülünç. Olası her kanıt şimdiye kadar İskandinavlar tarafından ortadan kaldırıldı. Bu da Gazprom’un kendi ekibini göndermesine izin vermemelerinin bir numaralı nedeni. Gazprom’u aylarca oyaladılar. Kanıt bulmak için olay yerine giderseniz artık hiçbir şeyi toplayamazsınız. Bu yüzden Danimarka, Alman ve İsveç istihbaratının ne yayınlayacağına bağımlıyız, bu gülünç. Muhalif BND çalışanlarından bazı raporlar aldım. BND, Alman istihbaratı ve içinde bu hükümete tamamen karşı olan pek çok muhalif barındırıyor; ‘Ne olduğunu ve Alman hükümetinin bu konuda hiçbir şey yapmayacağını biliyoruz. Bu yüzden bundan sonra ne olacağını görmek için bekliyoruz. Belki bazılarımız Hersh gibi internet üzerinden canlı yayınla gelecek ya da bir sonraki Alman hükümetinin nihayet olanları soruşturmasını bekleyeceğiz’ dediler. NATO içinde de muhalifler var.”
‘START-3’ün askıya alınması Putin’in yeni judo hamlesi’
Escobar’a göre Rusya’nın START-3’ü askıya alması, ‘Putin’in yeni bir judo hamlesi’. Bu anlaşma ile Rusya tesislerini teftişten bahsedenlerin aynı zamanda ajandalarını Rusya’yı ve ekonomisin ‘yok etmek’ olarak koyduklarını anımsatan Escobar, buna karşılık Rusların ‘çok sabırlı’ davrandıkları ama artık ‘bıktıkları’ görüşünde. Escobar yine de Putin’in anlaşmayı sadece askıya aldığını belirtirken, “Yani top Amerikan sahasında” diye ekledi:
“START-3’ün mevcut şartları Rus nükleer tesislerine Amerikan teftişleri için bir pencere açtı. Bu denetimden bahseden, ajandasını basitçe sizi yok etmek olarak koymuşsa, ekonominizi yok etmekten bahsediyorsa, rejim değişikliği de buna dahilse, rakibinizin ultra yüksek gizli nükleer tesislerinizi incelemesine izin veremezsiniz. Bu yüzden Ruslar çok sabırlı. Her şeyden gözle görülür şekilde bıktıkları bir noktaya geldiler. Bu da Putin’in kararında rol oynadı. Amerikalıların geliştirmekte oldukları yeni nükleer silahları test etmek istediklerine dair Washington, Virginia ve Maryland’de fiilen doğrulanmış bir söylenti var. Ruslar, ‘Eğer START-3 dışında nükleer silahları test ederseniz, biz de aynısını yapacağız. Kendi geliştirmekte olduğumuz ve bu arada sizinkinden çok daha gelişmiş kendi nükleer silahlarımızı test edeceğiz’ diyor. Bu Putin’in yaptığı yeni bir judo hamlesiydi. Yani top Amerikan sahasında. Temel olarak söylediği şey, ‘Tamam START-3 katılımımızı askıya alıyoruz. Tek taraflı olarak gidip yeni nükleer silahlarınızın herhangi bir testini başlatırsanız, biz de aynı şeyi yapacağız’.”
‘Ruslar asıl Poseidon’u denerlerse…’
Rusya’nın ABD nükleer deneme yaparsa kendilerinin de deneme yapacağını söylediğini anımsatan Escobar, asıl Rusya’nın geliştirdiği ‘kıyamet silahı’ Poseidon’a dikkat çekti. ABD’deki askeri yetkililerin durumun farkında oldukları ve rasyonel düşünebildiklerini söyleyen Escobar buna karşı Rusofobiden gözü dönmüş cahil ve kibirli neocon döngülerin, aklı başında olanlara dikte etmeye çalıştıkları görüşünde:
“Bu arada Rusların sahip olduklarına baktığınızda Amerikalılar ve NATO’nun yerinde olmak istemezdim. Ruslar asıl kıyamet silahı olan Poseidon'un açık denemelerini yapabilirler. Gelmiş geçmiş en büyük torpido. Tüm ABD’yi boğacak güçte. Sadece şehir değil bütün Amerika. Ama sorun bu tür şeyleri uyduran insanlar. Örneğin en iyi Amerikalı analistlerden bazılarının bunlar hakkında konuştuğunu görürseniz, savaş hakkında hiçbir fikirleri yoktur, nükleer savaş hakkında çok az fikirleri vardır. Örneğin Larry Johnson ya da Albay Douglas McGregor savaş hakkında bir şeyler biliyorlar. Bu insanlarınsa tam olarak ne hakkında konuştuklarına dair hiçbir fikirleri olmadığını söylüyorlar. Hatta bazıları Amerikalıların Rusya’ya karşı sınırlı bir nükleer savaşı kazanabileceklerine inanıyor ama bu artık çocukça olmanın da ötesinde. Bu cehalet ve Rusofobi ile karışmış bir ideolojiye işaret ediyor. Bunu bir Pentagon uzmanıyla konuşursanız bu fikrin kesinlikle çılgınca olduğunu söyleyecektir. Her şeyden önce ‘eğer nükleer bir şey test edersek, Rusların da aynı şeyi aynı gün yapacaklarını biliyoruz, yani yapmıyoruz’ derler. Ancak politikacılar Pentagon’un bunu yapmasını istiyor, bu daha da kötü. Askeri sinai, Kongre, istihbarat, medya, akademi düşünce kompleksi (MICIMAT) cahil ve kibirli olan neocon döngüleri tarafından ele geçirildi. Bunu o ortamdaki aklı başında olanlara dikte etmeye çalışıyorlar. Bu generallerin çoğu mantıklı ve savaşın ne anlama geldiğini anlıyorlar. Amerika’nın savaşları kaybetmesinin anlamını da anlıyorlar.”
‘Tacitus’dan alıntıyla: Bir kez daha bir ülkeyi yok ederler ve onu barışa kavuştururlar’
Neoconların Afganistan, Irak ve Libya’yı mahvettiklerini ve ‘savaş kazanma’ anlatılarının bir ülkeyi yok etmek olduğunu belirten Escobar, “Libya’da yaptıkları gibi bir çorak arazi yaratıyorlar ve adına barış diyorlar” dedi. Escobar’a göre bu yüzden bağımsız Amerikalı analistler de kendilerini ‘esir alan’ bu insanlar yüzünden ‘kafayı yemiş’ durumdalar:
“Afganistan, Irak, Libya’yı mahvettiler. Bu sayede savaşı kazandılar. Tacitus’dan alıntıyla, ‘Bir kez daha bir ülkeyi yok ederler ve onu barışa kavuştururlar’. Libya’da yaptıkları gibi bir çorak arazi yaratıyorlar ve adına barış diyorlar. Bu yalnızca Washington ve Moskova arasında değil, Washington içindeki ikilik ve bilişsel uyumsuzluktur. Bu bağımsız Amerikalı analistlerin kafayı yedikleri bir şey. Esir alındıklarını ve bu insanları iktidardan uzaklaştırmanın yolu olmadığını söylüyorlar. Hersh’ün bulduğu Kuzey Akımların bombalanmasını planlayanları olarak Sullivan, Blinken ve Nuland adlarını veriliyor. Bu üçüne -açıkçası Biden için ‘çarpışma testi mankeni’ dediğim için bu yüzden asla böyle bir fikir bulamaz- herkesi organize eden bu son derece toksik kişiliklere sahipsiniz. CIA ve Pentagon gibi farklı kurumlardan insanlar var. ‘O şeyi nasıl havaya uçuracağız, bir fikriniz var mı?’ Bu üçü, neoconlar ve neoliberalcon’ların bir karışımı. Onların düşünsel babaları Robert Kagan’dan başkası değil. Bu nedenle kendi hükümetlerinin demansını kontrol altına almaya çalışan Amerikalıları bir düşünün.”
‘Avrasya’da ticaret koridorları operasyonun başlamasından sonra 7. viteste hızlanıyor’
Escobar, neocon ABD yönetimi karşısında ‘çok kutupluluğun’ ulaşım ve ticaret koridorlarıyla örüldüğü yeni bir dünya ortaya çıktığı görüşünde. Bunun karmaşık bir süreç olduğunu belirten Escobar, bunun Ukrayna operasyonu sonrasında hızlandığını dile getirdi:
“Bu çok karmaşık bir süreç. Avrasya’da iki ana koridor var. Ukrayna’daki operasyonun başlamasından sonra 7. viteste devasa hızlanıyorlar. Uluslararası kuzey-güney ulaşım koridoru, Rusya, Hindistan ve İran’ı bağlıyor. İran muhtemelen kabul edilecek. Ağustosta Güney Afrika’da yapacakları zirvede tartışacakları BRICS’e kabul edilen ilk ülkelerden olacak. Şu an için ilk üç sırada İran, Cezayir ve Arjantin var. Ardından Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır geliyor. Kuzey-güney ulaşım koridoru var. Bu süreç neredeyse 20 yıldır ilerliyor. Rus ekonomisini İran üzerinden, Hindistan ekonomisine bağlayabilirsiniz. Bu her iki taraf için bir ticari kazanç. Çünkü İran, Hint Okyanusu üzerinden Rusya ve Hindistan’a ihraç yapabilir. Bu hat temelde Hindistan’ı İran, Afganistan ve Orta Asya’ya bağlayacak. Bu yüzden bu yola Çin İpek Yolu’nun tamamlayıcısı olan ‘Hint İpek Yolu’ adını verdim. Bu Süveyş Kanalı’nı atladığı için Rusya, İran ve Hindistan için öneme sahip. Çok daha kısa sürede ve çok daha ucuz. Daha sonra Avrupa ile Rusya arasında normalleşmiş bir durum olursa, İran ve Rusya da koridoru kullanarak Avrupa’ya ihracat yapabilecek. Kafkasya da Orta Asya da bundan faydalanacak. Bunun Çin’in ‘Kuşak ve Yol’ girişimiyle doğrudan bağlantısı var. Çin yeni ipek yolları… Çinliler yakın olan altı farklı yola sahip.”
‘Ruslar da Çinlilerin Karadeniz limanlarına yatırım yapabileceğini düşünüyor ve Çinliler buna bayılacak’
Trans Sibirya’dan Orta Asya’ya Hint Okyanusu ve Kafkasya’ya uzanan koridorlara atıf yapan Escobar, bu koridorlara Karadeniz limanlarının da entegrasyonuna dikkat çekti. Escobar bu noktada İran ve Pakistan’ın önemine vurgu yaptı:
“Arka plan olarak açıklanacak çok şey var. Çinliler Trans-Sibirya, Kazakistan üzerinden Rusya’dan Orta Asya’ya, İran’dan da Kafkasya’dan geçmenin mesajını verdi. Hint Okyanusu’ndan geçen bir İpek Yolu da var. Çinlilerin İran ile stratejik bir ortaklığı da var. Dolayısıyla İran, ipek yolları için de çok önemli. Kısa ve orta vadede İran’ın önemi son birkaç yılda Amerika’nın azami baskısı altında oldukları duruma kıyasla şaşırtıcı olacak. Batı Asya’da Rusya ve Çin’in Batı ile kuzey-güney ulaşım koridoru ve farklı ipek yolu koridorları aracılığıyla Avrasya içinde birbirine bağlayan kilit düğüm olacaklar. Yavaş ama emin adımlarla birbirlerine bağlanıyorlar. Bizzat Putin de bahsetti, özellikle Orta ve Güney Asya ile olan koridorların önemine değindi; ‘Pakistan, İran ve Kazakistan olan bağlantılarımıza odaklanıyoruz’ dedi. Bir cümleyle Orta, Batı ve Güney Asya ve İran’dan bahsetti. Pakistan da çok önemli. Rusya her zaman bağlantıyı kuruyor; kuzey-güney koridoru, kuşak ve yolda. Pakistan, Çin için çok önemli. Putin de ‘Karadeniz limanlarımıza ciddi yatırımlar yapacağız’ dedi. Çünkü tüm bu koridorlara Karadeniz limanları da entegre olacak. Rusya sadece Hazar’da değil Karadeniz’de de kuzey-güney ulaşım koridorunun bir parçası olacak. Ruslar da Çinlilerin Karadeniz limanlarına yatırım yapabileceğini düşünüyor ve Çinliler buna bayılacak. Onlar için Doğu Avrupa’ya ulaşan fazladan bir koridor. Çinliler, Romanya’ya, Bulgaristan’a ihracat yapmak için Karadeniz’i kullanabilecek.”
‘Türkiye treni kaçırıyor diye korkuyorum, umarım yanılırım’
Escobar, deprem sonrası sorunlarına atıf yaptığı Türkiye’nin de aslında bu koridorların dışında kalmasının mümkün olmadığı görüşünde. Her şeyin seçim sonucuna bağlı olacağını belirten Escobar, kim kazanırsa kazansın, Türkiye’nin ticaret kavşağı olarak rolünü güçlendirmesi gerektiğini anlayabileceğini vurguladı:
“Türkiye treni kaçırıyor diye korkuyorum, umarım yanılırım. Bence her şey bir sonraki Türkiye seçimleri sonucuna bağlı olacak. Erdoğan kazanırsa, -bu büyük bir eğer- muhtemelen stratejik bir karar verecektir. Rüzgarın Avrasya’da esiş şekline, ulaşım koridorlarını Rusya-Hindistan-Çin’in koridorlarını birleştirerek temelde aynı şeyi yapmasına bakıldığında, Türkiye’nin bunun dışında kalması mümkün değil. Türkiye’de iktidara gelen bir muhalif siyasetçi olacaksa bile bunu çok rahat anlaması gerekir. Türkiye’de güçlü konumda olan herkes, Türkiye’nin bu koridorlarla bağlantı kurma ve Doğu-Batı arasında ayrıcalıklı bir ticaret kavşağı olarak rolünü güçlendirme açısından önemli olması gerektiğini anlayabilir. Deprem de dahil olmak üzere birçok sorunlar nedeniyle şu anda kimse bunu tartışmıyor.”
‘Bir tür sessiz renkli devrimde Amerikan esintili hukuk tarafından devrilen İmran Han…’
Ancak sadece depremin vurduğu Türkiye değil, Pakistan’ın da iflas halinde IMF’ye ‘yalvarma’ hali anımsatıldığında Escobar, IMF ile anlaşmanın Pakistan’ı daha da fazla ‘zincirlemek’ anlamına geleceğini dile getirdi. CIA’nın etkisine ve İmran Han’a yapılan darbeye atıf yapan Escobar, sürdürülebilir kalkınma ve altyapı inşaasında Çin’in yardımcı olabileceği görüşünü dile getirdi:
“Pakistan benim için çok kişisel, çünkü 1990’ların sonundan bu yana orada çok çalıştım. Bir tür sessiz renkli devrimde Amerikan esintili hukuk tarafından devrilen İmran Han hükümetinde Pakistan’ın başına gelen de buydu. En üst mevkilerde olan iyi arkadaşlarım vardı. Pakistan’daki bu hükümetin yaptıklarına şaşmamak gerek, çaresizler. Çareleri de IMF. Bu gelecekte Pakistan’ı daha da fazla zincirlemek anlamına geliyor. Dolayısıyla Pakistan’ın konumu son derece karmaşık. Çünkü Çinliler Pakistan’a bakıyor ve bir ticaret ortağı görmek istiyorlar. İmran Han daha önce suikaste uğramazsa bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmadığı sürece çözümü olmadığı bir vaka olarak görüyorlar. Çin, Pakistan ekonomik koridoru bir numarada. Pakistan için sürdürebilir kalkınma ve altyapı inşası açısından bir ulusal güvenlik meselesi olduğu için Çinliler bu konuda yardımcı olacak. Umman Denizi ve Hint Okyanusu’na uzanan doğrudan bir hat var. İki liman görüyorsunuz, 80 km’lik mesafeler var. Pakistan sahilinde Gwadar ve İran’da Çabahar var. Çabahar kuzey-güney ulaşım koridorunun bir parçası olacak ve Gwadar, Çin-Pakistan ekonomik koridorunun bir parçası olacak. Aşağı yukarı aynı şeyi paralel olarak yapacaklar. Ama bunun için siyasi istikrara ve yatırıma ihtiyacımız var. Çin söz konusu olduğunda durum çok karmaşık. Gwadar, Belucistan’da ve orada CIA böl-yönet, renkli devrimin patlak vermesine uğraşıyor. CIA 20 yılı aşkın süredir oradaydı, 11 Eylül’den önce zaten oradaydılar. Bir sonraki seçimlere kadar Pakistan’da neler olacağı görmemiz gereken önemli bir soru. İmran Han’ın kenara çekildiğini varsayarsak Pakistan için kasvetli diyebilirim.”
‘Gerçek dünya Rusya ve Çin’in motivasyonunu anlıyorlar’
Ukrayna çatışmasında ise küresel nüfusun en az üçte ikisinin kolektif Batı’ya katılmadığını yahut tarafsız kaldığını belirten Escobar, bunda Rus diplomasisinin etkisini vurguladı. Escobar, diğer yandan Batı’da giderek zorlaşan ekonomik duruma atıf yaparken, “Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’daki nüfus için ‘altın milyar’ dedikleri en iyi ihtimalle 10 ila 20 milyon insan için geçerli” vurgusu yaptı:
“Nüfus açısından rakamlara bakarsak küresel nüfusun yüzde 88’i farklı düzeylerde Kolektif Batı’ya karşı. Ya tarafsızlar ya da Rusya’nın amacını anladıkları için Rusya’yı kınamıyorlar. Bu Lavrov’un faaliyetlerini de açıklıyor. Tam zamanlı olarak tüm dünyayı dolaşan olağanüstü diplomatik bir program! Çünkü sadece özel askeri harekatın değil Rusya’nın son birkaç yıldır ve bundan sonra yapmaya çalıştıklarının gerekçesini Avrasya açısından en üst diplomatik düzeyde anlatıyor. Küresel-güney entegrasyonunu... Nüfus açısından Kolektif Batı’da kalan oran yüzde 12, onlara ‘altın milyar’ dendi. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’daki nüfus için ‘altın milyar’ en iyi ihtimalle 10 ila 20 milyon insan için geçerli. Paris’te yaşıyorum mesela, Paris’in ‘altın milyarı’ en iyi ihtimalle toplam nüfusun yüzde 5’i, kalan yüzde 95’lik kesimse ay sonuna kadar zor idare ediyor. Kolektif Batı’daki en zengin ülkelerinden birinden bahsediyorum! Amerika’da durum daha da kötü, orta sınıf bir anda yok oldu. ‘Altın milyar’ 350 milyonda en iyi ihtimalle üst-orta sınıf ve zengin olan 15 ila 20 milyon insan. Bu Kolektif Batı’da 50 milyondan fazla değil. Rusya, Çin, Endonezya, Mısır, Nijerya, Brezilya, Arjantin, Türkiye; bu gerçek dünya. Tabii ki Rusya ve Çin’in motivasyonunu anlıyorlar. Çin ile iş yapmak istiyorlar. Bu ulusların çoğu Çin’in yardımını ve üretken yatırımını istiyor. Rusya ve Çin’i onları kolektif Batı’nın yağmalamasına karşı koruyan jeopolitik bir şemsiye olarak görüyorlar. Bu son 250 yıllık tarihimizde böyleydi. Yani dünya aslında bu şekilde bölünmüş durumda ve özel askeri operasyondan bu yana bu bölünme artık daha çok göze çarpıyor. Bir yanda Amerikalılar tarafından kontrol edilen NATO alanı, bir yanda tüm Küresel Güney var. Son 30 yıldır çalıştığım Asya’da Amerika ve kolektif Batı tarafında Japonya ve Güney Kore var, çünkü onlar koloni. Her ikisinin de işgal altındaki ülkeler olduğunu hepimiz biliyoruz. Güney Kore’de hala 35 bin Amerika askeri var ancak daha bağımsız olmaya çalışıyor çünkü Rusya ve Çin ile iş yapmak istiyor. Singapur’da 6 milyon insan yaşıyor, Güneydoğu Asya’daki bir Amerikan uçak gemisi gibi. Tamamen Küresel Güney olan ve birleştirici alternatif sistemine sahip olmayı dört gözle bekleyen Malezya ve Endonezya ile çevrili. Dünya bugün böyle bölünmüş durumda, bu oldukça açık. Bunu Washington ve Brüksel’de gösteriyi politik olarak yönetmeye çalışan insanlara açıklamaya çalış!”
‘Eleştirel düşünme artık yok ve sahte bir söylem var’
Borrell’in Avrupa için ‘bahçe’, dünyanın kalanı için ‘cangıl’ söylemini anımsatan Escobar, Avrupa’daki yönetici seçkinlerin bu halinin eğitim standartlarının düşürülmesi, eleştirel düşüncenin yok edilmesi ve sahte söylemlerle oluştuğu görüşünde. Escobar bunda ABD’nin yıkıcı etkisinin büyük olduğunu dile getirdi:
“’Biz bahçeyiz, siz ormansınız. Biz bahçe yapıcılar kuralları koyarız ve siz ormanlar kurallara saygı duyarsınız’... ‘Kurallara saygı göstermezsiniz sizin için bazı sonuçlar doğurur, o yüzden dikkat et’... Esasen söylediği buydu. Vasat bir politikacı olan Borrell’den parlak bir romancı olan Orwell’a varıyorsunuz. Bir başka vasat siyasetçi Stoltenberg, ağzını her açtığında temelde 'savaşın barış olduğunu’ söylüyor. Ancak bizi şaşırtan Avrupa’daki mevcut yönetici seçkinlerin aptallık düzeyi. Bu sadece Brüksel ve Avrupa’da da değil. Von der Leyen, Borrell ve Macron, Sunak ve Meloni, sıradanlık konusunda kesinlikle olağanüstü. Tüm Avrupa’da eğitim standartlarının düşürülmesi ve geleceğin liderinin belirlenmesi, onlara büyük yatırım yapılması, Amerika’nın bunun üzerindeki yıkıcılığını saatlerce tartışabiliriz. Sadece ulusal hükümetlerde değil, Avrupa komisyonunda iktidar konumundalar; yani bir koşullar topluluğu. Eleştirel düşünme artık yok, Ve sahte bir söylem var. Bilimsel gerçeklik ölçütü yok, her şey eşitlendi, bu da bizi bugün yaşadığımız şeye getirdi. Nerede olursanız olun sosyal medyada bilmediği şeyler hakkında herhangi bir şeyi deklare eden ve neredeyse kahin olarak selamlanan illaki bir aptal vardır. Bugün yaşadığımız da aslında bu. Yarım asır önce başlayan bir süreç diyebiliriz.”
‘Dünyada medya alanını yönetiyorlar, İngiliz dili sadece bir dil değil aynı zamanda işletim sistemi’
Amerikalıların ise dünyanın her yerindeki medya alanını yönettiklerini belirten Escobar, bunun nedeninin İngilizce’nin bir ‘işletim sistemi’ gibi kullanılması olduğunu vurguladı. Bunun karşısında olanların, bu işletim sistemini kullanmayı ve ters yüz etmeyi öğrenmesi gerektiğinin altını çizdi:
“Bu son derece ciddi ve Amerikalı oldukları için dünyanın her yerindeki medya alanını yönetiyorlar. Çünkü ‘işletim sistemine’ sahipler. İngiliz dili sadece bir dil değil aynı zamanda ‘işletim sistemidir’. İşletim sistemini çalıştırırsanız bildiğiniz herhangi bir bilgisayarı çökertebileceğini bilirsiniz. Onların yaptığı da bu, bir Küresel Güneyin sorunu da bu. Kendi işletim sistemlerini, kendi dillerini ve İngilizceyi kullanmayı öğrenmeli ve İngiliz dilini onlara karşı ters düz etmeyi öğrenmelisiniz. Bu çok karmaşık bir süreç ama şimdiden tüm dünyada oluyor. Sonra PR operasyonlarından bahsetmeliyiz. PR’ı çeviride kaybolmadan ve dünyanın geri kalanına İngilizce olarak nasıl satacağınızı biliyorsunuz. Temel sorundan kaynaklanan o kadar çok sorun var ki hala işletim sistemini kontrol ediyorlar. Bir yıldan biraz daha uzun bir süre önce dünyanın herhangi bir yerinde hiçbirimiz şu anda yaşadıklarımızı hayal bile edemiyorduk. Kendi kişisel durumumda dünyanın her yerinde 40 yıllık deneyimimi de göz önünde bulundurursam, o evreye ulaşıp umutlu olmayı asla beklemezdim. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri yaşadığımız dünyanın gözlerimiz önünde değişme olasılığını büyük resimde görmeye başlıyoruz ve daha iyi bir dünyanın inşa edilebileceği ihtimali de var, son derece zorlu olacak. Ama önümüzde bir yol haritası var.”