Bu hafta 59. Münih Güvenlik Konferansı’na ev sahipliği yapan Avrupa bu kapsamda önemli dünyanın iki kutbundan da önemli misafirlerini ağırlıyor.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin dış politikadaki en önemli ismi Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Siyasi Bürosu Üyesi ve Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Direktörü Wang Yi, 14 Şubat’ta Fransa, İtalya ve Macaristan, Almanya ve Rusya’yı ziyaret etmek üzere Avrupa turuna çıktı.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise Türkiye ve Yunanistan’ı ziyaret edecek.
İki ismi bir araya getiren nokta ise bugün başlayan ve pazara kadar devam edecek 59. Münih Güvenlik Konferansı oluyor. İki ismin bu konferansta bir araya gelmesi de bekleniyor.
Wang Yi’nin ise bu konferansta Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in ortaya koyduğu ortak, birleşik, sürdürülebilir ve iş birliğine dayalı güvenlik konseptini aktaracağı ve önemli uluslararası konularda Çin’in tutumunu açıklayacağı ifade ediliyor.
Tabii konferanstan önce Fransa ve İtalya’yı ziyaret eden Çinli üst düzey diplomatın bu görüşmelerdeki mesajları da önemliydi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Wang Yi ile görüşmesinin ardından Çin’le ilişkilere büyük önem veren Fransa’nın iki taraf arasında stratejik diyalogun güçlendirilmesinin büyük önem taşıdığı görüşünde olduğunu dile getirdi.
Wang Yi ise günden güne daha karmaşık hale gelen uluslararası arenada Fransa ve Çin’in uluslararası istikrar ve dengeyi koruma, çok taraflılık ve dünyanın bölünmesini önlemede birlikte çaba göstermesi gerektiğini dile getirdi.
ABD ile son olarak ‘balon krizi’ yaşayan Çin’in Rusya ve İran’la ilişkileri de ABD’yi rahatsız ediyor. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin geçtiğimiz gün yaptığı Çin ziyaretinde Çinli mevkidaşı Şi Cinping’le birçok alanda fikir birliğine ulaştığını belirtilirken Şi Cinping’in de yakın zamanda Moskova’yı ziyaret etmesi planlanıyor.
‘Cinping’in Moskova’ya gidecek olması Amerikalıları hayal kırıklığına uğrattı’
Asya Pasifik üzerine çalışmalar yapan Dumlupınar Üniversitesi’nden Dr. Barış Adıbelli, Sputnik’e yaptığı değerlendirmede ABD-Çin mücadelesinin Avrupa eksenli yansımalarını ele aldı.
Bu yazdan bu tarafa Çin ile Amerika arasında bir buz erime süreci başladığını hatırlatan Adıbelli şunları söyledi:
“Bali’deki G-20 toplantısında buzların erime süreci zirveye çıktı. Bu zirvede de iki ülke temaslara devam etmeyi kararlaştırdı. Ancak bugün gelinen noktada Blinken’ın Pekin ziyareti planlanmış iken bir Çin balonu olayı çıktı, bu balon Amerikan hava sahasına gidip bir hafta ABD hava sahasında dolaştı ondan sonra ‘büyük bir törenle’ vurularak düşürüldü. Bu ziyaretin de iptal edildiği duyuruldu. Daha sonra çeşitli hava araçları da düşürüldü. Tablo nerede Çin ile ABD arasındaki buzları eritecek duruma geliyor orada kopuyor. Ancak bence esas mesela Şi Cinping’in yakında Moskova’yı ziyaret edecek olmasıdır. Biden da Polonya'ya gidecek. Cinping’in Putin'in davetine icabet edip Moskova’ya gidecek olması da Amerikalıları hayal kırıklığına uğrattı. Yani bu süreç içerisinde Çin'in Ortadoğu'daki ilişkileri geliştirmesi, Cinping'in Moskova'yı ziyaret edecek olması ve üstüne bu balon meselesini bahane etmeleri tüm bunlar bize aslında Çin'den beklediğini alamayan bir Amerika fotoğraf çiziyor. ABD dış politikasının önemli isimlerindne Henry Kissenger’ın önemli bir denklemi vardır. Çin ile uğraşacaksanız yanınıza Rusya’yı alın yok Rusya ile uğraşacaksanız yanınıza Rusya’yı alın yani her ikisiyle aynı anda uğraşamazsınız denklemini gündeme getiriyor. Bu açıdan bakınca Amerikalıların tercihini Çin üzerinde kullandığını fakat bunun karşılığını alamadığını gösteriyor.”
‘Fransa, Çin ile ilişkileri geliştirecek’
Avrupa’nın ise Çin ile ilişkilerini bir sürdürmek istediğini belirten Adıbelli, “Avrupa Çin'e düşmanlık perspektifi üzerinden yaklaşmak istemiyor. Çin'le Kuşak Yol Girişimi ve başka anlaşmalar bağlamında kazan kazan ilişkisi kurmak istiyor. Avrupa Birliği bunu aslında Rusya'yla da yapıyordu fakat ABD’nin yani üçüncü bir tarafın bu sürece karışması Avrupa'nın aleyhine doğru işletir bir hale getirdi” dedi. Adıbelli, Fransa-Çin ilişkilerine dair ise şunları kaydetti:
“Avrupa Birliği'nin içinde en kurnaz tüccar Fransa’dır. Fransa'nın geleneksel olarak ağır aksak da yürüse bir Uzak Doğu, bir Asya-Pasifik politikası var. Dolayısıyla Fransa'nın o topraklarda, Asya Pasifik'te çıkarları büyük. Onun için Fransa Çin ile ilişkileri gerginleştirerek koparabildiği tavizleri alıp sanki lütufta bulunuyormuş gibi Çin'le ilişkileri normalleştirme sürecine sokmaya çalışıyor. Bu, Macron'un iktidara geldiğinden beri uyguladığı garip bir dış politika. Bir tarafta saldırgan bir dış politika izliyor, öbür tarafta da iş birliğine yönelik mesajlarını veriyor. Rusya ve Türkiye politikasında da bunu gördük. Onun için Fransa'nın yakın dönemde Çin'le ilişkileri sürpriz bir şekilde geliştireceğini düşünüyorum. Fransa geçen yıl Avustralya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri arasında Asya Pasifik’te kurulan AUKUS’tan dışlandı. Dolayısıyla Fransa bunu bir şekilde dengeleme adına muhtemelen Çin ile ilişkileri geliştirecek.”
‘Çin’in Türkiye için Avrupalıları ikna etmesi lazım’
“Çin safları sıkılaştırıyor. Avrupa'da özellikle Ukrayna savaşıyla birlikte Rusya ve Çin'e yönelik ortaya çıkan negatif havayı en azından BM nezdinde çevirme adına adımlar atacak” ifadelerini kullanan Adıbelli, Türkiye boyutunda ise şunları belirtti:
“Blinken de Türkiye'yi ziyaret ediyor. Kuşak ve Yol projesinde Rusya hattı kapanınca orta koridor olan Türkiye hattı ön plana çıktı. Deniz koridoru için kullanılabilecek Romanya ve Yunanistan Amerika’nın askeri yığınağı oldu. Çin için en güvenli seçenek Türkiye hattı kaldı. Fakat mesele Çin’de değil Avrupa tarafında. Türkiye tarafında bu hattın kurulmasına dair endişeleri var, koz vermek istemiyorlar. Önümüzdeki dönem enerji hatlarında da benzer bir tartışma yaşanacak. Dolayısıyla Çin’in bu noktada Türkiye ile işbirliğiyle Avrupalıları ikna etmesi lazım.”
‘Biden yönetimi bu projeyi yürütecek bir altyapıya sahip değil’
Peki, süreç nasıl devam edecek, neler bekleniyor? Dr. Barış Adıbelli’nin görüşleri şu şekilde:
“Avrupalılar da 21’inci yüzyılda bir çatışma süreci olduğunu anladılar. Bu çatışma süreci eski dünya düzeninde yeni dünya düzeninin çatışması olacak. Bu yeni dünya düzeninin kurulması için yeni bir savaş da Ukrayna savaşı görülüyor ama Avrupalılar, ABD’ye ‘evet biz NATO etrafında kenetlendik ama şartımız şu; sen bu çatışmayı burada değil, Asya Pasifik'te veya başka dünyanın başka bir bölgesinde yap’ diyor. Zaten Ukrayna savaşı tek başına bu dünya düzenini değiştirecek çatışma alanı değil. Esas çatışma alanı topyekün yani hem askeri kuvvetlerin hem siyasi hem de ekonomik olarak büyük bir mücadelenin yaşanacağı bir öngörüsü var. Bunun Asya Pasifik’e kaydırılması yönünde Avrupa’nın bir isteği var. Bunun için Tayvan bir merkez olarak hep gözler gibi göz önüne alındı. Ancak Biden yönetimi bu projeyi yürütecek bir altyapıya sahip değil. Almanya ve Japonya’nın da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yeniden ABD eliyle silahlandırılmasıyla süreç tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor.”