Almanya ile Rusya arasındaki Kuzey Akım-2 boru hattına 26 Eylül’de düzenlenen terör saldırısı, Pulitzer ödülle ünlü gazeteci Seymour Hersh’ün makalesiyle yeni bir boyut kazandı. Biden yönetimi öncesinde Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi halinde hattı yok edeceğini açıkça ilan etmişken ve sabotajın ardından memnuniyetini dile getirmişken, Hersh ‘olağan şüphelinin’ icraatının detaylarına bizzat operasyonel planlamada yer alan kaynağına dayanarak yazdı. Hersh’ün aktarımına göre Biden yönetimi saldırıyı 9 ay boyunca planladı, haziran ayındaki Baltops-22 tatbikatı sırasında patlayıcıların yerleştirildiği boru hattı eylül ayında Norveç’in yardımıyla havaya uçuruldu.
Saldırının doğrulanması, NATO üyesi ABD’nin, sıkı müttefiki Almanya’nın sivil altyapı projesini yok etmesi anlamına gelirken, ABD’nin yalanlamaları eşliğinde Batı medyasının suskunluğu dikkat çekti. Batı medyasının olayın üzerine giderek soru sormak yerine Pulitzer ödüllü ünlü gazeteciyi ‘blogcu’ diye küçümsemesi ve ‘komplo teorisyeni’ muamelesi yapması dikkat çekiyor.
8 Şubat’ta çıkan haber, ABD’de ‘Çin balonu’ ve ‘UFO’ gündemiyle gölgelenmeye çalışılırken, Rusya Federasyonu meseleyi BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine taşımak üzere harekete geçti. Almanya’daki Olaf Scholz yönetiminin suskunluğu ise dikkatten kaçmıyor.
Almanya’da konunun ele alınışı, medya ve siyasetten tepkileri Almanya’da yaşayan gazeteci ve yazar Osman Çutsay ile konuştuk.
‘Scholz’un haberi varsa skandal, yoksa en az o kadar skandal’
Osman Çutsay’a göre Almanya medyası da Türkiye’deki gibi hareket etti. Hersh’e bir medya saldırısının başladığını ve Pulitzer ödüllü gazetecinin ‘bunak’ bile ilan edildiğini aktaran Çutsay. Berliner Zeitung’un söyleşisi sonrası durumun değiştiğini belirtti. Çutsay, Almanya’nın sivil altyapısını hedef alan olaydan Scholz’un haberi varsa bunun bir skandal olduğunu, yoksa en az birincisi kadar skandal teşkil ettiği görüşünü dile getirdi:
“Bugün itibariyle bir sıkışmışlığın ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Ana akım medya tam bizdeki sistemi uyguladı. Seymour Hersh’ün yaptığı çalışmayı yayımlamadan, kendisine karşı medyatik saldırı başlattı, ne bunaklığı kaldı ne başka bir şey. Bu Doğu Berlin kökenli gazete Berliner Zeitung’da özel bir söyleşi yapılmasıyla bozuldu. Hersh ağır bir şey söyledi, ‘Parlamentoda bir komisyon kurulsa, Scholz’a tek bir soru sormak isterim, ‘Sizin bundan haberiniz var mı?’. Bunun anlamı çok büyük. Biden’ın o ünlü konuşmasını biliyoruz, ‘O hatları (Kuzey Akım-1/2) kapatırız, yolunu buluruz’ demişti açıkça. Eğer Almanya’nın Başbakanı olarak Scholz’un bu olaydan haberi varsa, bu korkunç bir skandal. Kendi hatlarınızın, Almanya’nın çok önemli bir damarı vuruluyor ve sesiniz çıkmıyor. Eğer haberi yoksa bu en az birincisi kadar büyük bir skandal. O zaman da ‘Sen ne biçim başbakansın?’ derler. Bu bir anda çok kötü bir noktaya geldi. Hersh’ün çalışması ana akımda yer almadı. Ama cumartesi ve pazartesi sosyalist günlük gazete tamamını yayımlamak zorunda kaldı. Sonuçları olmaması mümkün değil, Scholz’un buna cevap vermesi çok zor.”
‘Kaynağını ifşa eden gazetecinin gazeteciliği kalır mı?’
Alman ana akımı ve siyaset sınıfının olayı ‘komplo teorisi’ diye geçiştirmeye çalıştıklarını belirten Çutsay, habere doğru düzgün yer bile vermediklerini belirtti. Çutsay’a göre ‘bunun altından kalkmaları zor’:
“Almanya ana akım medyasını da bizdeki birtakım çevrelere benzetebiliriz. Ana akım medya ve siyaset sınıfı bir tür komplo teorisi diye geçiştirmeye çalıştılar. Ana akım medyada liberal gazeteciler çok severler, ‘Haberini veriyoruz’ derler. Tamam haber veriyorsunuz da, haber öyle değil. O büyük bir olay ve onu büyütmüyorsunuz, gerçek hacmiyle vermiyorsunuz. Mesele çok komik bir noktada, çünkü çok fazla saldırı oldu. Hersh’ün kaynağı ‘anonimmiş’. Anonim olmaması mümkün mü? Bunun bir çevreyle bağlantısı var. Hersh tek başına yapmıyor ki. Hersh direkt böyle demeden şuna getiriyor, ‘Gazeteci kaynağını verir mi?’. Kaynağını ifşa eden gazetecinin gazeteciliği kalır mı? ‘Doğru mu yanlış mı, onları bir tartın, test edin’ diyor. Bu bir yerden sonra başka nedenlerle patlayacak bir düğüm gibi. Bunun altından kalkmaları zor.”
‘Medya siyaset sınıfını, siyaset sınıfı da medyayı yansıtıyor’
Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) Eski Milletvekili Jürgen Todenhöfer’in “Eğer bu doğrulanırsa NATO’nun sonu olur” sözlerini de yorumlayan Çutsay’a göre medya ve siyaset sınıfı olayı örtbas etmeye çalışsa da siyaset yoğun biçimde tartışmaya başlamak durumunda kaldı:
“Şu ana kadar hiç yorum yapmıyorlar değil, çok yorumlanacak bir konu olduğu ortaya çıkmaya başladı. Berliner Zeitung ilginç bir gazetedir. Çünkü kurucusu olan çift, Doğu Almanya kökenli ve bilişim sektöründe birdenbire büyük paralar yapmaya başladılar. 5 yıl önce bu gazeteyi üstlendiler. O sırada ana akım medya korkunç bir saldırıyla karşıladı. Bu adamlar kim, Doğu Almanlar, demek ki Demokratik Alman Cumhuriyeti ile iyi geçindiler gibi... Hersh’ün dün yayımlanan söyleşisi ana akımı çok zor durumda bıraktı. Siyaset sınıfının kendi içinde çok yoğun tartıştığını düşünüyorum. Hep birlikte davranıyorlar şu anda. Medya siyaset sınıfını, siyaset sınıfı da medyayı yansıtıyor. Bunun fazla büyümemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Belki de bu nedenle Ukrayna meselesinde çok riskli işlere girecekler. Sis bombaları atılması gerekiyor. Bir başbakanın böyle bir olayda bilgisi varsa büyük bir skandal, bilgisi yoksa en az o kadar büyük bir skandal. Almanya’da Scholz, bir denge unsuru. Ama sözlerini fazla ciddiye almamak lazım. Rusya’ya karşı ağır saldırılarda bulunuyor. Herkesin ağzında ‘Emperyalist Rusya her yere saldırıyor, yakında Bavyera’ya da gelir’ gibi komik sözler dolanıyor. Hiç de ciddiye alınmayacak bir adamın ‘Biz de Doğu Almanya’yı işgal edelim’ lafını öne çıkarıyorlar. Bu savaş karşılıklı bir propaganda. Scholz bir tür denge kurmaya çalışıyor. Ama bu sadece onun arayışı değil. Almanya’da sermaye yapısı da bunu gerektiriyor.”
‘Tank değil barış yapalım’
Çutsay, Hersh’ün haberiyle birlikte Almanya’da Sara Wagenknecht ile Alice Schwarzer’in başlattığı barış hareketinin yankılandığını da aktardı. Çutsay, buna karşılık barış hareketinin sözcüsü olarak doğmuş Yeşillerin en savaşçı parti haline gelmesine dikkat çekti:
“Ama buradan biz başka yere geçebiliriz. Almanya’da birdenbire herkesi şaşırtan bir barış hareketi doğdu. İki kadının öncülüğünde yapılıyor. Birisi Oskar Lafontaine’in de eşi olan komünist olduğunu saklamayan Sahra Wagenknecht. Sol Parti’den muhtemelen bir hareket çıkaracak. Diğer bizdeki Duygu Asena’nın daha cerbezeli hali Alice Schwarzer. O da Avrupa’nın önde gelen feminist ismi. Birlikte bu kampanyayı düzenlediler ve çağrıyı yayınladılar. Şu ana kadar biz konuşurken imza sayısı 480 bini geçti. Change.org’da yayınlanıyor. Muhtemelen 25’inde düzenlenen yürüyüşe kadar belki de 1 milyonu bulacak. Bu kadar büyük bir sayının yüzde 30’u Berlin’deki gösteriye katılırsa, bu büyük bir olay olur. ‘Tank değil barış yapalım, hemen bir ateşkes istiyoruz’ diyorlar. Dün akşam bir programda Yeşillerin önde gelen bir ismi, ülkenin önde gelen pasifistiyle beraber ‘Siz yanlış yapıyorsunuz, öyle olmaz. Ortada bir saldırgan var ve ona karşı bir sonuç alamayız’ dedi. Mealen ‘Biz bu işe silahla müdahale ederiz’ diyen Yeşil, Doğu Almanya kökenli bir hanım bu. Hersh’ün haberini önce saklamaya çalışıyorlar ama iş giderek ellerinden çıkıyor. Bunu bir şekilde kirletmeye başlamaları lazım. Çünkü bu barış çıkışı çok samimi bir çıkış. İnsanlar barış istiyor, ‘Savaş olmasın, konuşarak çözülsün, diplomasiyi devreye sokun’ diyorlar. Bu işe en çok karşı çıkanlar barış hareketinin sözcüsü olarak doğmuş olan Yeşiller.”
‘Almanlar Donbass’ta Rusların yaşadığını bilmiyor çünkü yaratılan algı o’
Çutsay, Almanya’da kamuoyunun Kiev’de 2014 darbesinin gerçekleştiğini ve Donbass’ta Rusların yaşadığını bilmediklerini, ‘Ukraynalılar’ başlığı altında medya ve siyaset eliyle başka bir algının yaratıldığını da söyledi. Çutsay, “Büyük bir ideolojik kampanya ile karşı karşıyayız” dedi:
“Herhalde Putin’in canı sıkıldı da bunlar yaşanıyor sanıyorlar. Mesele basit de değil. Ama ana akım medya bir yıldır inandırmak için uğraşıyor. Donbass’ta Rusların yaşadığını bilmiyorlar, çünkü burada yaratılan algı o. Ama bu ülkede konuşulan Türkçeden sonra en çok konuşulan dil Rusça. Bu insanlar oranın tarihini biliyor. Fakat Avrupa’nın diğer ülkeleri farklıdır. Şu an Almanya’da Rusya ile ilgili olarak bir şey söylemek istiyorsanız, Putin’in ne kadar kötü bir şeytan olduğunu, Rusya’nın da emperyalist olduğunu önce bir sıralayacaksınız. Saldırgan olduğunu ekleyeceksiniz, ondan sonra belki barış çağrısında bulunabilirsiniz. Büyük bir ideolojik kampanya ile karşı karşıyayız. Buralarda demokrasi ve özgür basın arayanları kuşkuyla karşılıyorum.”